1
GİRİŞ
20. yy.’ın son çeyreğinden bu yana
içinde bulunduğumuz çağın en önemli özelliği, hızlı değişimlerin yaşanıyor
olması ve bu değişimlerin öncüsü olamayanların veya öncülere ayak
uyduramayanların tarih sahnesinden ayrılma tehdidiyle karşı karşıya bulunmalarıdır.
Bu değişimlerin başlıcalarını, 1) teknolojik değişim 2) ekonomik değişim 3)
sosyal, kültürel ve siyasi değişim olarak sınıflandırmak mümkündür.
Bu
değişimlerin dünyanın hangi bölgesinde, ne şekilde yaşandığı ve hangi değişim
doğrultusunun dünya üzerinde yaşayanların mutluluğuna hizmet ettiği konusu,
geçmişten beri tartışılagelmiştir. Ancak, en ideali olmamasına karşın, belli
bir doğrultuda giden bir değişim yaşanmakta ve alternatifleri ortaya konmadığı
sürece, bu yaşama biçiminin hızla bütün dünyayı saracağı gözlenmektedir. Yaşama
biçimindeki bu mevcut değişim, “küreselleşme” kavramıyla açıklanmaktadır.
OECD’nin
küreselleşme ile ilgili olarak önerdiği tanım üç unsurdan oluşmaktadır: 1)
uluslararası şirketler gibi güçlü ve yeni aktörlerin siyasal sahneye girişi, 2)
bilgisayar teknolojisinin iletişim ve enformasyon alanındaki hızlı yayılımı ve
3) çoğu ülkede de-regülasyon politikalarının (devletin ekonomideki düzenleyici
rolünden feragat etmesi) benimsenmesi. (OECD, 1991)
Tanımdan
da anlaşılacağı gibi, küreselleşmenin önderleri, bu üç unsurun ilk baş
gösterdiği bölge olan, başta ABD olmak üzere batılı ülkelerdir. Teknolojik ve
ekonomik açıdan rekabette üstün durumda bulunan batılı ülkeler, diğerlerinin
güçlenerek kendi düzeylerine gelmelerine yol açacak türden bir küreselleşmeye
izin vermemekte, kuralları kendileri belirlemektedirler. Başka bir deyişle,
uluslararası ticarette kanun koyucu ve rekabetin kendi aleyhlerine işlediği
durumlarda bu kanunun uygulanmasını geciktirerek kendi lehlerine çevirecek olanlar,
batılı ülkelerdir. Örneğin, dış ticarette ülkelerin yerli sanayilerinin
korunması araçlarından olan gümrük vergilerini düşürerek ve kotaları kaldırarak
dünya ticaretini artırmayı ve ticarette daha liberal bir ortam oluşturmayı
amaçlayan GATT kurallarını belirleyenlerin de, bu kuralları tekstil ve hazır
giyim ticaretine uygulamaktan kaçınarak, 1960’ta Japonya dahil gelişmekte olan
ülkeleri kapsayacak biçimde önce pamuklu tekstil ürünleri için, daha sonra
sentetik elyaf ve yünlü ürünler için giderek artan sayıda ülkelerin
ihracatlarına karşı kısıtlayıcı anlaşmaları 1973 yılına kadar uzatanların da,
1974 yılında MFA (Çok Elyaflılar Düzenlemesi)’yı yürürlüğe koyanların da,
gelişmekte olan ülkelerin itirazlarına rağmen tekstil ve hazır giyim ticaretinin
GATT kurallarına uyumlaştırılmasını sürekli olarak erteleyenlerin de, 1986’da
yapılan uzatmada ipek ve bitkisel elyafları da bu düzenlemeye dahil edenlerin
de gelişmiş ülkeler olduğu bilinmektedir (DPT, 2003). Bütün bu düzenlemeler,
gelişmekte olan ülkelerin işgücü maliyetlerinin nispeten düşük olması nedeniyle
ticarette güçlü oldukları belki de tek endüstri dalı olan tekstil ve
konfeksiyonda gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasını önlemiştir. Ne zaman ki
gelişmiş ülkeler tekstil sanayiini sermaye yoğun hale getiren teknolojileri
geliştirmişler, işte o zaman ATC (tekstil ve giyim anlaşması) ile 1 Ocak 2005
tarihinde ticaretin serbestleştirilmesine razı olmuşlardır (Tarakçıoğlu, 2002,
DPT, 2003). Bu durumda gelişmekte olan ülkelere düşen rol, rekabet kurallarındaki
bu dengesizliğe rağmen ayakta kalabilmektir. Çünkü çok uluslu şirketlerin ana
merkezi hangi ülkede ise, ekonomik faydadan en fazla payı o ülke almakta,
dolayısıyla o ülke halkının refah düzeyi yükselirken, diğer ülkelerinki giderek
zayıf düşmektedir (Manisalı, 2002).
Dünya
ekonomisinden pay alabilmek için, her ülkenin sahip olduğu kaynakları ürüne
dönüştürerek, bu ürünlere ihtiyacı olan diğer ülkelere satabilmesi
gerekmektedir. Böylece, kendi ülkesinde bulunmayan ya da az bulunan, ancak
kendi gereksinmesini karşılayan başka ürünleri de diğer ülkelerden satın
alabilirler.
Bir
grup insanın refahını artırırken, önemli bir çoğunluğun yaşamasını dahi
güçleştiren şartların ortaya çıkmasına neden olan hakim ekonomik düzen, başka
deyişle küresel neo-librealizm süreci (DPT, 2000), tüketimi körüklemeye
muhtaçtır. Bir görüşe göre, ekonomik-teknik gelişme hiçbir zaman yeni
ihtiyaçlar ortaya çıkarmamış, sadece bunların değişik ürün ve hizmetlerle
tatmin edilmesini sağlamıştır. Bireysel ve kolektif ihtiyaçlar hep aynı
kalmıştır: Beslenme, giyinme, yer değiştirme (seyahat), iletişim kurma
ihtiyacı, vb. ihtiyaçların tamamı sermaye ve devlet tarafından üstlenilince,
artık onları tatmin etmek üzere üretilen mal ve hizmetler de değişebilirdi.
Daha çok ve daha iyi üretilebilirler, ama sonuçta eskiden var olan bir üretimin
yerine geçebilirler. Yeni faaliyetler yaratılmıyor, sadece üretken faaliyet
dönüşüme uğruyor. Örneğin, yer değiştirme ihtiyacı, otomobil ihtiyacı haline
geldi. Bu ulaşım aracına birçok eleştiri yöneltilebilir ama, üretiminin ve kullanımının
sınırlandırılması söz konusu olamaz. Nitekim, otomobil üreten ülkelerde aktif
nüfusun %10’una bu sektör iş sağlıyor. Fakat ihtiyacın bu tip evrimi ne
sonsuzdur ne de tüm üretimler için geçerli olabilir. İnsanın tüketim kapasitesinin
de bir sınırı vardır. Bozulmadıkları sürece daha çok mal biriktirebilir ama,
daha fazlasını tüketemez. Aynı şekilde daha çok hizmet de tüketemez. Bu görüşe
göre, enformatiğin, birçok farklı ürünün yerini alması (oyuncak, yıllık, kitap,
bankacılık hizmetleri, vb.) ihtiyaçların tatmin ediliş biçimini değiştirirken,
hizmetler sektöründe işsizlik artacaktır (Bankacılık sektöründe olduğu gibi).
(Partant, 1982, Çev: Başkaya, 2002)
Sonuçta, ticari şartlar, ticarette iki
önemli uç olan üretici ve tüketici arasındaki ilişkiler ve bu iki uç arasındaki
ilişki biçimlerini belirleyen içsel ve dışsal karar mekanizmaları tarafından
sürekli değişime uğramaktadır. İşletmelerde, üretici ve tüketici arasındaki
ilişkilerin belirlenmesi süreciyle ilgilenen yaklaşım, Tedarik Zinciri Yönetimi
(TZY) olarak adlandırılmaktadır. Bu nedenle bu çalışmada, temelde TZY yaklaşımı
kullanılarak ele alınan endüstride ilişkilerin, ortak bir stratejide buluşup,
sorun çözümünde ortak hareket ederek küresel rekabet gücünü artıracak şekilde
modellenmesi yoluna gidilmiştir.
Önerilen modelin uygulanması ile, ele
alınan üretim biçiminde tüketicinin ve üreticinin eş zamanlı tatmini sonucu
ülkemiz tekstil ve konfeksiyon sanayiinin dünya rekabetindeki yerini koruması
ve hatta geliştirmesi amaçlanmakta, pamuklu giyim ürünleri için geliştirilen bu
modelin uygulanmasının başarılı sonuçlar vermesi durumunda diğer bazı üretim
biçimlerine de uyarlanmasıyla ülke kalkınmasının tamamlanması umulmaktadır.
Çalışmanın kapsamı, TZY yaklaşımının sektöre uygulanması için model tasarımıyla
sınırlı olup, uygulanması kararı yetkililere bırakılmaktadır.
Ele alınan üretim biçimi,
pamuk-pamuklu tekstil-pamuklu giyim ürünleridir. İlk üreticiden, nihai
tüketiciye kadar olan tedarik zinciri bu şekilde tanımlanmıştır. Pamuktan pamuk
ipliği, ondan pamuklu kumaş, pamuklu kumaştan da konfeksiyon ürünleri
üretilmektedir. Pamuklu konfeksiyon ürünleri arasında sayılabilecek ev tekstili
ürünleri, çalışma kapsamına dahil olmamakla beraber, bazı istatistiksel verilerde
ayrıştırılması mümkün görülmediğinden, bu gibi hallerde kapsam dışına
alınamamıştır. Aynı şekilde bu derece ayrıntılı istatistiksel verilere
ulaşılamadığından, sektörel analizlerde içinde pamuk elyafı bulunan sentetik
dokumalar da, ürünün yapısındaki pamuk elyafı oranının ne olduğuna
bakılmaksızın çalışma kapsamına dahil edilmiştir.
Pamuk ürünlerinin çalışma kapsamına
alınmasının bir nedeni, ülke ekonomisindeki yerinin hem sağladığı istihdam
bakımından (İTO, 1996, DPT, 2001), hem de dış ticarette rekabetteki başarısıyla
ülkeye kazandırdığı gelirler bakımından (DPT, 2003) vaz geçilemez olmasına
dayanmaktadır.
İkinci nedeni, bu sektörde dünyada
artan bir rekabetin söz konusu olmasıdır (Tarakçıoğlu, 1995, DPT, 2001,
Tarakçıoğlu, 2002, DPT, 2003). Ülkemiz bu sektörün kalkınması için önemli
ölçüde yatırımlara gitmişken, bu sermaye birikiminin rekabette başarılı
konumundan başarısız duruma düşerek atıl beklemesi verimsizliği körükleyerek
ülke ekonomisine darbe vuracaktır.
Üçüncü nedeni, insan için beslenme, barınma,
güvenlik, sağlık, eğitim ve giyinme ihtiyaçlarının en temel ihtiyaçlar olması
nedeniyle, tüketicilerin gelirleri azalsa bile bazı ihtiyaçlarından feragat
etmeleri gerektiğinde, önceliği diğer bazı ihtiyaçlarının giderilmesine
verecekleridir. Sıra giyinme ihtiyacından feragat etmeye geldiğinde, bunu daha
az çeşit giysiyi, daha uzun dönemde kullanarak yapacaktır. Giyim, Maslow’un
ihtiyaçlar hiyerarşisindeki (Fındıkçı, 1999) yeri düşünüldüğünde, sıcaktan,
soğuktan korunmak için örtünme amacı taşıdığından fizyolojik ihtiyaçları, bir
tür kendini topluma ifade etme tarzını yansıttığından, kişinin giyim zevki de
dikkate alınırsa, bazı toplumlarda kısmen ait olma ve sevgi, hatta saygı ve
takdir edilme ihtiyacını karşılamaktadır. Bu nedenle insanlar, bulundukları
farklı ortamlarda, farklı amaçlara hitap eden farklı kıyafetleri giymeyi tercih
etmektedirler (örneğin pikniğe giderken başka, düğüne giderken başka
giyinilir). Giyime olan talep, nüfus artışına da bağlı olarak artma
eğilimindedir. Yerkürede henüz beslenme, barınma, güvenlik ve giyinme
ihtiyacını tam olarak giderememiş açlık sınırının altında bir nüfus da söz
konusudur. Bu nüfusun gelirlerinin artması söz konusu olursa, beslenmelerine ve
giyimlerine daha fazla para ayırabileceklerdir.
Dördüncü nedeni ise, her ülkenin
öncelikli olarak kendi kaynaklarını verimli olarak kullanma sorumluluğuna sahip
olduğu düşüncesinden hareketle, ülkenin doğal kaynaklarından olan pamuğun
değerlendirilmesinin gerekliliğidir. Pamuğun üretimi dünyada yaygın bir alana
sahiptir (Küçükyalçın vd., 1996). Pamuk üretimine uygun iklime sahip ülkelerin
hiçbiri, gelişmiş ülkeler de dahil, pamuk ürünlerinde rekabetten vaz geçmiş
değildir (Tarakçıoğlu, 1995, DPT, 2001, Tarakçıoğlu 2002, DPT, 2003).
Beşinci nedeni, GAP projesinde pamuğun
da ülkemiz gelir dağılımındaki dengesizliği ortadan kaldırabilecek ürünlerden
biri olmasıdır (Tunçgöğüs, 1999, Al, 1999).
Altıncı ve son nedeni, MPM
araştırmalarına göre sektör verimliliğinin oldukça düşük seyretmesi nedeniyle
(Atalay, Birbil, Demir, 2001), rekabet edebilirliğinin tehlikede olması, ancak
verimliliğinin artırılması durumunda ise rakiplerine göre oldukça avantjlı bir
duruma geçme olasılığının bulunmasıdır.
Amaç pamuklu ürünlerin rekabetini
artırarak sektörün kalkınmasını sağlamak olduğundan, öncelikle bu sektörün
mevcut durumu çeşitli veriler ışığında incelenerek SWOT analizi yapılmıştır.
Daha sonra, işletmelerde çeşitli
amaçlarla kullanılan Tedarik Zinciri Yönetimi felsefesinin sektörel kalkınma
amacıyla da kullanılabileceği düşünülmüştür. Bunun için, ufak bir paradigma
değişikliği yapılarak, işletme gözüyle tedarik zincirine bakışın yanında,
ulusal bir kaynağın değerlendirilmesi gözüyle tedarik zincirine bakışa da önem
verilmeye çalışılmıştır. TZY’nin farklı tanımlarına yer verilmiş, uygulama
alanları açıklanmaya çalışılmıştır. Sektörel rapor hazırlayan uzmanların
ifadesine göre sektörün, dış ticarette bir yol ayrımında olduğu belirlenmiştir.
Bu nedenle, TZY’nin strateji belirleme amacıyla kullanımına özel bir önem
verilmiştir. Bunun dışında, kalite yönetimi, çevre yönetimi, vb. yönetsel
sorunların da belirlenerek giderilmesinde TZY’den yararlanılmaya çalışılmıştır.
Ülke kalkınmasının sektörel kalkınma
yolu ile gerçekleştirilebildiği, ancak ülke dış ticaretinin tek bir sektörün
başarısına bel bağlamaması gerektiği bilinmektedir. Nitekim, Batılı ülkelerde
tekstil sanayiinin ülke ticaretinde görece az bir orana sahip olması tekstilden
vaz geçtiği anlamına gelmemekte; diğer sektörlerdeki gelişmelerin sonucu toplam
ihracatları arttığından, tekstil sanayiinin payının azaldığı görülmektedir
(DPT, 2001, DPT, 2003). İhracatı artan sektörlerin teknolojik ürünler olduğunu
tahmin etmek güç olmayacaktır. Kalkınmada yöntem olarak sektörel kalkınmanın
seçilmesinin nedeni, bazı ülkelerin bu yolla kalkındıklarıyla ilgili örneklerin
bulunmasıdır (Kafaoğlu, 2003). İlgili bölümlerde bu örneklere de yer
verilmiştir.
Sektörle ilgili veriler ağırlıklı
olarak, çeşitli kamu kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin, akademik
birimlerin raporlarından elde edilmiştir. Üretim biçimiyle ilgili teknik
verilerin elde edilmesinde, ağırlıklı olarak MEB onaylı meslek lisesi kitabından
ve hizmete özel danışmanlık raporundan yararlanılmıştır.
Rapor hazırlanırken, belli bir mantık
çerçevesinde, genelden özele gidilmesi, başka bir deyişle tümdengelim yöntemi
tercih edilmiş, bu nedenle önce TZY konusu incelenmiş, bu konuyla ilgili genel
kavramların tanımlarına, kullanım alanlarına, strateji belirleme ve sektörel
kalkınma amacıyla kullanımlarına, sektör ayrımı yapılmaksızın verilen
örneklerle desteklenerek yer verilmiştir. Strateji belirleme ve buna göre iş
tasarımı hazırlamada, müşteri merkezli düşünme ve TZY’nin müşterilerle olan
ilişkilerinde ise, müşterinin yaratıcılığından yararlanılacak bilgi akışının
geliştirilmesi önemli odak noktalarını oluşturmuştur. Stratejik işbirliklerinde
dikkat edilmesi gereken noktalar da bu bölümde yer almıştır.
Ağırlıklı olarak kullanılan yöntem
olan TZY’yi anlatan bölümün ardından, ele alınan sektörle ilgili bilgileri
içeren bölüm hazırlanmıştır. Bu bölümde, önce tedarik zincirinin üretim, ürün
ve talep yapısı ele alınmış, sonra sektörün dünya ticaretindeki yeri ve ülke
ekonomisi açısından önemine değinilmiştir. Bu kısımlar hazırlanırken, çeşitli
raporlardan edinilen pamuk tarımı, tekstil ve konfeksiyon sanayileri ile ilgili
bilgilerin kaynaştırılmasına dikkat edilmiştir. Son olarak, zincirin güçlü ve
zayıf yönleriyle karşılaştığı / karşılaşacağı fırsat ve tehditlerin
çözümlendiği SWOT analizine yer verilmiştir.
Pamuk-tekstil-hazır giyim tedarik zinciriyle
ilgili genel bilgilerin ortaya konduğu bölümden sonra, SWOT analizinde ortaya
çıkan temel sorun alanlarının ve çözümlerinin ortaya konduğu model tasarımıyla
ilgili bölüm yer almaktadır. Burada da TZY’nin strateji belirleme amacıyla
kullanımıyla ilgili yöntemlerden yola çıkılarak, sektördeki işbirlikleri ve
hazır giyim tüketicisiyle ilişkilerin belirlenerek hazırlandığı örnek iş
tasarımları, MBY (Müşteri Bilgisi Yönetimi) tasarımı, bilgi ağı tasarımları
hakkında bilgi verilmiştir.
Sonuç bölümünde, çalışmanın amacını
gerçekleştirdiği, gerekçeleriyle vurgulanarak, bundan sonraki çalışmalar için
bir yön çizilmeye çalışılmıştır.
2
TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ (TZY)
Çalışmada, TZY çerçevesinde bazı
modeller önerildiğinden, önce bu kavramın tanımı genişçe açıklanmış, daha sonra
bu tanım içinde yer alan diğer teknik kavramların tanımları yapılmıştır. Bu
tanımlar aynı zamanda, oluşturulan modelde, hangi faktörlerin dikkate
alındığına dair ip uçları da vermektedir.
Tedarik Zinciri Yönetimi (TZY): TZY, ele alınan konuya ve bu konuyu
kimin ele aldığına bağlı olarak birçok anlamda kullanılabilmektedir (Ross,
1999).
Tedarik zinciri yönetiminin bazı
tanımları, iş süreçlerine yönelik olarak yapılmıştır. Örneğin, bir tanıma göre
TZY, malzemenin tedarikçiden dağıtım kanalı yoluyla son kullanıcıya kadar olan
akışının planlanması ve denetimi için bütünleşik yönetim yaklaşımıdır (Ellram,
Cooper, 1990, Ellram, 1991, Ross, 1999). Bir başka ekolü benimseyen lojistik
uzmanları (Langley, Holcomb, 1992, Mentzer, 1993) TZY’yi envanter ve bilginin
dışarıyla bağlantılı olan kısmındaki akışının kolaylaştırılması temeline
odaklanan bir yönetim yöntemi olarak görmektedir (Ross, 1999). Bu kavramla
anlatılmak istenen, “bütün kanal faaliyetlerinin müşterinin en fazla tercih
ettiği değeri oluşturacak şekilde eş zamanlı gerçekleştirimini” sağlayan
kanallar arası ortaklık bütünleşmesinin yapılandırılmasının gerekliliğidir
(Ross, 1999).
Bazı uzmanlar, TZY’yi bir kanal
yönetimi felsefesi olarak nitelendirmektedir (Ross, 1999). Cooper’a göre TZY,
işletmelerin kanal yönetimine bakış açısını genişletmektedir. Bu bakış açısı;
işletme sınırları, politik sınırlar veya bölge sınırlamaları olmaksızın,
hammaddenin elde edilmesinden son kullanıcının eline geçmesine kadar ürün
hareketinin bütün aşamalarının belli bir müşteri grubunu memnun etmek amacıyla
planlanması ve denetlenmesini kapsamaktadır (Cooper, 1990). La Londe TZY’yi,
“kaynak eldesinden tüketimine kadar fiziksel malların ve ilgili bilginin
birbiriyle bağdaştırılarak yönetilmesi yoluyla, gelişkin müşteri değeri ve
ekonomik değerin elde edilmesi” olarak tanımlamaktadır (La Londe, 1996). Walton
ve Miller, “ticari ortakların stratejik bütünleşmesi TZY’dir.” demektedir
(Walton, Miller, 1995).
Bir yönüyle TZY, içsel ve dışsal iş
süreçlerinin bütünleştirilmesi, kanal ortakları arasında yakın bağlar
geliştirilmesi ve örgütsel sınırların ötesine geçen ürünlerin ve bilginin
yönetilmesi gibi stratejik kararlarla ilgilidir. Diğer yönüyle TZY, müşteri
hizmeti, malzemenin ve bilginin içe bağlı ve dışa bağlı akışlarının denetimi,
hammaddelerin elde edilmesinden, üretimine, dağıtımına, tüketimine ve geri
dönüşümüne veya imha edilmesine kadar tüm süreçlerde kanal verimsizliklerinin,
maliyetlerinin ve israflarının ortadan kaldırılması gibi süregelen temel faaliyetlere
uygulanan taktik bir araç olarak da düşünülebilir. (Ross, 1999)
İş dünyasının 1980’li yıllarda
rüzgarına kapıldığı TZÜ (Tam Zamanında Üretim) ve TKY (Toplam Kalite Yönetimi)
uygulamalarında da görüldüğü gibi, bugün de TZY farklı avantaj noktalarından
yakalanarak tanımlanmakta ve bir tür iş süreçleri matrisinin yönetimi anlamında
kullanılmaktadır. Örneğin, Amerikan Planlama ve Envanter Kontrolü Derneğinin
(APICS) Ekim 1996’daki kongresindeki bir tartışma toplantısında katılımcılar,
TZY’yi lojistik varlıkların bir yönetilme şekli, TZÜ satın alma teorisinin
genişletilmiş bir hali, tedarikçilerle daha yakın çalışmanın bir yolu,
firmaların lojistik kararlarını tedarikçileriyle birlikte vermelerini sağlayan
bir teknik ve günümüzün yeni bilgi ve iletişim teknolojilerinin olanaklı
kıldığı yeni bir lojistik modeli olarak tanımlamışlardır. İlke ve kapsam
yönünden tanımda birlik sağlanamamasının yanında, TZY’nin anlaşılması, hala
yavaş yavaş gelişmekte olması ve kanal ortakları ağındaki değer üreten
süreçlerin sinerjisinden yararlanılmasını sağlayan yeni stratejik felsefelerin
arayışı içinde olan günümüzün en iyi işletmelerince şekillendirilmesi nedeniyle
güçleşmekte ve böylece bu kavram bulandırılmaktadır. Bu bağlamda, TZY günümüzün
en kârlı pazar bölümü fırsatlarının tanımlanması ve kazanılması gereksinimi
tarafından şekillendirilmesinin yanında, ürün ve hizmet yeniliğinde yeni
yaklaşımları üretmesi yeteneğiyle tedarik zinciri sistemlerini destekleyen
eşsiz konumdadır. (Ross, 1999)
Envanterin, üretimin ve dağıtım
kaynaklarının kanal düzeyinde olduğu gibi işletme düzeyinde de
bütünleştirilmesi yoluyla firmalar, toplam tedarik zinciri maliyetlerini en aza
indirgerken, en iyi müşteri değerini gerçekleştirme fırsatına sahiptirler.
Lojistik yönetiminin bu dışa bakan yönü pekçok uzman tarafından tedarik zinciri
yönetimi olarak tanımlanmıştır. Lojistik ve tedarik zinciri yönetimi
terimlerinin birbiriyle eş anlamlıymış veya TZY bütünleşik lojistik kavramının
bir parçasıymış gibi kullanıldığı makalelere ve kitaplara rastlamak olağandışı
değildir. Örneğin, Christopher’a göre “Nispeten yeni bir kavram olmakla
beraber, TZY’nin, lojistik mantığının genişletilmesinden başka bir şey
olmadığının farkına varılmalıdır (Christopher, 1994).” Benzer şekilde Gopal ve
Cypress, anahtar lojistik terimlerini tanımlarken, “Lojistik yönetimi terimi
ile tedarik zinciri yönetimi, sıklıkla birbirinin yerine kullanılmaktadır.
(Gopal, Cypress, 1993)” demişlerdir (Ross, 1999).
Benzer şekilde, tedarik kanalı
yönetimi terimi de TZY ile karıştırılmaktadır. İkisinin arasındaki fark açıkça
bellidir ve birbiri yerine kullanılması doğru değildir. Kısaca tanımlanacağı
gibi TZY, işletme içi ve kanallar arası işletimsel ve stratejik yeteneklerin
birlikte ve aynı anda kullanılması yoluyla birleşik bir rekabetçi pazar bölümü
kuvvetini sağlayan, özünde bir kanal yönetimi felsefesidir. Aksine, tedarik
kanalı yönetimi terimi, mevcut stratejik amaçları ve kanalın işlevlerini,
kurumlarını, üretken değerlerini ve belli bir kanal sisteminin hammaddeleri /
malzemeleri / yarı ürünleri / ürünleri ve hizmetleri tedarik hattı üzerinden
pazara nasıl ilettiğini gösteren fiziksel işlemlerin mevcut yapısını anlatır.
TZY, günümüzün pazar önderlerini, tüm endüstrileri yeniden keşfetmek ve yeni
bir rekabetçi yer edinmek için şirket işbirliklerinin yeteneklerinden
yararlanmasını sağlayan yenilikçi rekabetçi stratejilerle destekler; öte yandan
tedarik kanalları, gerçekleşen iş işlevlerini, işbirlikçi ilişkileri ve
lojistiğin, talep yönetiminin ve finansal hareketlerin günlük yönetimini
sağlar. TZY uygulamaları, tedarik zinciri kanalı üzerine inşa edilir. (Ross,
1999)
Tedarik zinciri yönetimi, hem firmada,
hem de işbirliği içinde olduğu tedarik zincirinin kesişme noktalarında yer alan
iş ortaklarında bulunan üretken yetkinliklerin ve kaynakların, yenilikçi
çözümlere ve pazar bölümünde yer alan ürünlerin, hizmetlerin ve bilginin
benzersiz, kendine özgü müşteri değeri kaynağı yaratmak için eş zamanlı
yönetimine odaklanarak müşteri çeşitliliğini artıran bir destek sistemine
çevirmek için birleştirilmesini sağlayan, sürekli gelişmekte olan bir yönetim
felsefesidir (Ross, 1999).
Bu tanıma göre, tedarik zinciri
yönetiminin girdisi, firmada ve zincirde yer alan iş ortaklarında bulunan
üretken yetkinlikler ve kaynaklardır. Bu yönetim felsefesiyle, bu yetkinlik ve
kaynakların ortak bir stratejide birleştirilerek müşteri çeşitliliğini artıran
bir destek sistemine ulaşılması beklenmektedir. Bu birleşme
gerçekleştirilirken, söz konusu amaca ulaşmak için üzerinde çalışılan temel
konular, yenilikçi çözümler ortaya koymak ve ürünlerin, hizmetlerin ve bilginin
eş zamanlı yönetimini sağlamaktır. Eş zamanlı yönetimi sağlamanın amacı ise,
benzersiz, kendine özgü bir müşteri değeri oluşturmaktır. Böylelikle rekabette
üstün bir konuma gelinmesi amaçlanmaktadır.
İş Süreçleri: Bir iş hedefine yönelik uğraş
birimlerinin (işlemlerin) sırası. İnsan, üretim aracı, malzeme, enerji ve
bilgilerin bir iş sistemi içinde ortaklaşa etkimelerinin yer ve zaman sırası
(DIN 33 400, MPM-REFA Sözlüğü, 1990). İş süreçlerinde girdinin görev uyarınca
nerede, ne zaman ve ne ile değiştirildiği ya da kullanıldığı kapsanır.
İçsel İş Süreçleri: Ele alınan işletmenin sorumluluğu
dahilindeki işlere ait süreçler.
Dışsal İş Süreçleri: Tedarik zinciri kanalı dahilinde yer
alan, ancak ele alınan işletmenin sorumluluğu dışında kalan işlere ait
süreçler.
Değer Üreten Süreçler: Süreçler temel olarak beş türe
sahiptir. Bunlar, işlem, taşıma, kontrol, geçici bekleme ve stoklamadır.
İşlemler, belli bir teknoloji veri alındığında, işin tamamlanması için
yapılması zorunlu olan süreçlerdir. İşlem sırasında ürünün yapısında veya
hizmetin niteliğinde değişiklikler meydana gelir. İşlem, analiz edildiğinde,
çalışanın neden olduğu gereksiz hareketler içermiyorsa, değer üreten bir
süreçtir. Taşıma, kontrol, geçici bekleme ve stoklama ise, ürünün yapısında
veya hizmetin niteliğinde bir değişiklik meydana getirmediğinden, değer
üretmeyen süreçlerdir. Bu süreçlerin maliyetlerinin mümkün olduğunca
azaltılması gerekmektedir. (Kanawaty, 1992, Çev: Akal, 1997)
Kanal Ortakları Ağı: Tedarik zinciri kanalında yer alan
firmaların dayanışma ve ortak işlemlerin yürütülmesi amacıyla oluşturdukları,
firmalar arası ilişkileri şekillendiren yapı olarak tanımlanabilir. Bu yapının
içinde, bilginin eş zamanlı kullanımı için kullanılan ortak bilgi ağı da yer
almaktadır. Tedarik zinciri kanalında yer alan firmalar, kanal ortakları olarak
nitelendirilmektedir.
Malzeme Akışının Planlanması ve
Denetimi: Malzeme
akışı, iş parçalarının işletmeye girişinden, ayrılışına kadar izlediği yol anlamında
kullanılmaktadır. Daha açık bir tanım, belirlenmiş alanlar (iş sistemleri)
içinde malzemenin kazanılması, işlenmesi, biçimlendirilmesi ve stoklanması ile
dağıtılmasına ilişkin tüm işlevlerin zincirleme bağlantısı olarak
verilmektedir. (MPM-REFA Sözlüğü, 1990)
Akış planlama ise, görevin hedefe
yönelik biçimde yapılması için gerekli görev bölümleri ile akış dilimlerinin
birbirlerini izleme sırasını saptama olarak tanımlanmaktadır. (MPM-REFA
Sözlüğü, 1990)
Akış denetimi, gerçekleşen akışın,
planlanan akıştan sapma gösterip göstermediğinin belirlenerek, sapmaların
nedenlerinin ortaya konmasıdır. Akışın planlandığı gibi gerçekleşmesini
sağlamaya çalışma çabaları da, akış denetimi kapsamına girmektedir.
Dolayısıyla malzeme akışının
planlanması ve denetimi, malzemenin ürünün yaşam döngüsü (satın alma – üretim –
satış – kullanım ve satış sonrası hizmetler – kullanım sonrası geri dönüş veya
imha edilmesi) boyunca kullanılacağı iş süreçlerinin belirlenmesi ve
öngörüldüğü şekilde yürütülmesinin sağlanması faaliyetleridir.
Kanal Yönetimi: Dar kapsamıyla, işletmenin
tedarikçilerinden, müşterisine kadar olan iş süreçlerinin yönetilmesi anlamına
gelirken, geniş anlamıyla (TZY kapsamındaki anlamıyla); işletmenin hammaddeyi
ilk temin eden tedarikçisinin tedarikçisinden, tüketiciye kadar ulaşan
müşterinin müşterisine kadar olan tüm iş süreçlerinin yönetilmesini kapsar. Dar
kapsamıyla kanal yönetiminde, dış faktörler veri olarak alınırken, geniş
kapsamıyla kanal yönetiminde, dış faktörlerin yönetimi de ele alınıp etkilenmeye
çalışılmaktadır. Başka bir deyişle, dış faktörler karşısında pasif bir rolden,
aktif bir role geçiş söz konusudur.
Müşteri Değeri: Bu tanım, iki yönlü olarak
düşünülebilir: Birincisi, müşterinin üretici için yarattığı değer (Gibbert,
Leibold, Probst,2002), ikincisi ise, üreticinin müşteri için yarattığı değer
(Slywotzky, Morrison, Çev: Kılıç, 2002). İki farklı şekilde ifade edilmesine
rağmen, müşteri değeri, aynı anlamı taşımaktadır. Müşterinin üretici için
yarattığı değer, üretici, müşteri isteklerinin ne olduğunu anlamak ve bu
istekleri gerçekleştirmek için elinden geleni yapmak için çaba göstermediği
takdirde, gizli bir potansiyel rekabet avantajı olarak bekler. Üreticinin
müşteri için yarattığı değer ise, farklı müşteri isteklerini doğru belirleyip,
bunu ürünlerine ve hizmetlerine yansıtmasıdır. Başka bir deyişle, müşterinin
yaratıcılığından yararlanarak, daha önce rakiplerin gerçekleştirmediği bir
yeniliği uygulamak suretiyle üreticinin elde ettiği kâr ya da kazanç, müşteri
değeri olarak nitelendirilir.
İşletmelerin, müşterilerin sahip
olduğu bilgileri değere çevirebilmeleri için uygulayabilecekleri bazı yöntemler
mevcuttur. Oluşturulan TZY modelinde, bu yöntemlerin bazılarından da
yararlanılmıştır.
Pazar (Piyasa) Bölümü: Piyasa bölümlendirmesi; bir
piyasayı, alıcı ihtiyaçlarına, alıcıların satın alma gücüne ve alışveriş
alışkanlıklarına göre alt piyasalara veya bölümlere ayırma (Seyidoğlu, 2001).
Böylece işletmenin, hedef pazar bölümünü seçmesi ve o pazar bölümünün
ihtiyaçlarına uygun ürünler üretmesi mümkün olabilmektedir.
Ürün ve Hizmet Yeniliği: Teknolojinin yeni mal, üretim,
pazarlama veya yönetim süreçlerine uygulanması ile tamamen farklı nitelikte
mallar veya hizmetler elde edilmesi, ya da mevcut üretim süreçlerinin
maliyetlerinin düşürülmesidir (Seyidoğlu, 2001).
Ekonomik Değer: Ekonomik kârlar; firmanın toplam
satış gelirleri ile toplam ekonomik maliyetleri (açık maliyet artı itibari
maliyet veya fırsat maliyeti artı firma sahiplerinin normal kârı) arasındaki
fark (Seyidoğlu, 2001)
Stratejik Bütünleşme: Stratejik bütünleşme, iki veya daha
fazla şirketin belirli yönlerini birbirine bağlar. Özde bu bağ, katılımcı
firmaların rekabetçi stratejilerinin etkinliğini karşılıklı faydası olan
teknoloji, uzmanlık takasıyla veya ürün takasıyla artıran ticari bir
ortaklıktır (Yoshino, Rangan, Çev: Yaşar Bülbül, 2000). Stratejik bütünleşme,
aşağıdaki gerekli ve yeterli özelliklerin tümüne birden sahip olan
bütünleşmelerdir (Yoshino, Rangan, Çev: Yaşar Bülbül, 2000):
-
İttifakın
kurulması sonrasında mutabakata varılmış hedefler üzerinde bir yol izleyen iki
veya daha fazla şirketin birleşmesi.
-
İttifakların
kazançlarını paylaşan ve verilen görevlerin performansını kontrol eden ortak
firmalar.
-
Ortak
şirketler bir veya daha fazla anahtar stratejik alanda, örneğin teknoloji, ürün
ve daha ileriki süregelen safhalarda katkıda bulunurlar.
Bu tanıma göre, aşağıdaki durumlar, stratejik
bütünleşmeye dahil değildir (Yoshino, Rangan, Çev: Bülbül, 2000):
-
Bir
firmanın yeni bir varlığın kontrolünü üstlendiği birleşmeler, bir şirketin
idaresini ele alması ve kazançlar, ortakların hiçbirinin kontrolü elinde
tutmadıkları ve yeni şirkete devamlı bir katkı, yenilik yapmadıklarından,
stratejik bütünleşme değildir.
-
Çok
uluslu şirketlerin deniz aşırı bayileri ortak yatırımlar olsalar bile ittifak
değildirler. Bir yatırımın ortaklaşa yapılması genelde bir amaçtan çok bir
uzlaşmadır; yerel ortak oturmuş bir firma olsa bile, ortak yatırımın stratejik
kontrolü daha çok çok uluslu şirkettedir.
-
Şube
ilişkileri stratejik ittifaklar teşkil etmez; çünkü onlar ayrı hedefleri olan
bağımsız firmalar değillerdir.
-
Lisans
ve bayilik anlaşmaları ortaklar arasında sürekli teknoloji, ürün veya uzmanlık
transferi gerektirmediği için stratejik ittifak değildir, sürekli teknoloji
takası gerektiren fakat teknolojiyle ilgili sorumluluklar üzerinde paylaşılmış
bir kontrol gerektirmeyen karşılıklı lisans anlaşmaları da stratejik bütünleşme
değildirler.
-
Basit
mal ve hammadde alım satım anlaşmaları gibi anlaşmalar uzun vadeli karşılıklı
bağımlılık, paylaşılmış idari kontrol, sürekli teknoloji veya ürün katkısı
içermez. Dolayısı ile stratejik ittifak teşkil etmezler.
Şekil 2.1, firmalar arası olası bağlantıların alanını ve
stratejik ittifak tanımı ile kuşatılan alt kümesini açıklıyor.
Dağıtım Kaynakları: Malzemenin/yarı ürünün/ürünün
üreticisinden tüketicisine dağıtımı sırasında kullanılan kaynaklardır. Bu
kaynaklar arasında, taşıtlar, yükleme-boşaltma araçları, bunların kullandığı
yakıt, fiziksel depo sistemleri, paketlemede kullanılan malzemeler, paketleme
araçları, gibi fiziksel kaynaklarla, taşınacak malın ve kullanılan taşıtların
sigortalanması, teslimatta çalıştırılan personel, yükleme – boşaltmada
çalıştırılan personel, taşıma araçlarının bakım-onarımı, kalite kontrol, aracı
tüccar kuruluşlar, güvenlik, satış sonrası servis, vb. hizmet karşılığı
kullanılan kaynaklar örnek gösterilebilir. Makro ekonomik bakış açısıyla, tüm
ulaştırma maliyetleri (yolların bakımı, onarımı, yeni altyapıların kurulmasının
maliyetleri, vb.) de dağıtım kaynakları maliyetlerine dahildir.
Lojistik Yönetimi: ABD’deki Lojistik Yönetimi
Konseyi’nin tanımına göre lojistik; hammaddelerin, süreç içi envanterin, bitmiş
ürünlerin, hizmetlerin ve bunlarla ilgili bilginin, çıkış noktasından
tüketimine kadar (içerideki ve dışarıdaki içsel ve dışsal hareketler dahil),
müşteri ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla planlanması, uygulanması ve akış
etkenliğinin kontrol edilmesi sürecidir (Council of Logistics Management, 1985,
Ross, 1999).
Novack, Rinehart ve Wells’in tanımı
biraz daha kanal değeri odaklıdır (Ross, 1999). Bu tanıma göre lojistik; değere
ulaşarak müşteri memnuniyetini sağlayan ürünlerin veya hizmetlerin
tasarımlanması amacıyla firmalar ve bireyler içinde ve arasında stratejik
yönetim, üstyapı yönetimi ve kaynak yönetimi yoluyla araçların zaman, yer,
miktar, şekil ve sahiplik (iyelik) kolaylıklarının oluşturulmasını içerir
(Novack, Rinehart, Wells, 1992, Ross, 1999).
Benzer şekilde, Christopher lojistik
yönetiminin misyonunu; hizmetin ve kalitenin arzu edilen düzeyine mümkün olan
en düşük maliyetle ulaşılması için gerekli tüm faaliyetlerin planlanması ve
eşgüdümlendirilmesi olarak tanımlamıştır (Christopher, 1993, Ross, 1999).
Bu ve diğer tanımlar lojistiğin
operasyon maliyeti ile verimlilik, daha fazla kapasite ile kaynaktan yararlanma
oranı, envanter azaltımı ile tedarikçilerle daha yakın bütünleşme arasında en
iyi birleşimi yakalayarak (optimum noktayı yakalayarak) rekabetçi değer
yaratmasını vurgulamaktadır. Lojistiğin buna eşit derecede öneme sahip olan
diğer özelliği, müşteri hizmeti ve ürünün ve hizmetin zamanında teslim edilmesi
yoluyla pazar liderliğinin kazanılmasına yardımcı olmasıdır. Dahası, bu
amaçların etken ve etkili bir şekilde gerçekleştirimi; tedarik zinciri üyeleri
tarafından gerçekleştirilen tüm işlevsel süreçlerin bütünleştirilmesi yoluyla
elde edilir. Bu süreçler, kanal tasarımı ve yapıları, kaynak dağıtımı, insan
organizasyonu, operasyonlar ve finansla ilgili kararları içerir. Lojistik,
müşteri hizmetleri amaçlarının kusursuzca yönetilmesi, kalite standartlarına
uygunluğun sağlanması ve pazar değerinin artırılması yoluyla rekabetçi avantaj
yaratır. (Ross, 1999)
Lojistiği kavramanın iyi bir yolu,
Şekil 2.2.’de olduğu gibi onu, birbiriyle yakın bağlantısı olan iki ayrı
kavramsal parçaya bölmektir. İlk işlevi, malzeme yönetimi olarak
adlandırılmakta ve bilginin ve malzemenin işletmeye girişi ve işletme içindeki
akışı olarak belirlenmektedir. Malzeme yönetimi, planlamadan, satın almadan ve
envanter kontrolünden üretime ve bitmiş ürünlerin dağıtım kanalı sistemine
teslim edilmesine kadar malzeme akışı çevrimini destekleyen tüm işlevlerin
toplamı olarak tanımlanabilir. Malzeme yönetimine özel faaliyetler, ürün girişi
ve envanter yönetimi olarak iki sınıfa ayrılabilir. Ürün girişi; tedarikçi
yönetimi, satın alma, teslim alma ve kalite güvencesi faaliyetlerinden oluşur.
Envanter yönetimi; teslim alma, malzeme elleçleme ve stoklama, süreç içi
envanterler, değer katan süreçler ve bitmiş ürünlerin dağıtım kanalına teslim
edilmesi faaliyetlerinden oluşur.
Lojistiğin ikinci işlevi, fiziksel
dağıtımdır. Bu işlev, tabiatıyla, müşteri emrinin tamamlanması ve teslimat
şartlarını karşılamak için nihai ürünlerin ve satış sonrası hizmette kullanılan
parçaların depolanması ve hareketiyle ilgilidir. Çoğunlukla, fiziksel dağıtım
faaliyetleri; müşteri hizmeti, talep tahmini ve kanal yönetimine sıkı sıkıya
bağlı olduğundan, bu tür işletmelerde bu faaliyetler pazarlama/satış bölümünün
bir parçasıdır. Fiziksel dağıtım faaliyetleri; depolama, taşıma, nihai ürün
elleçleme ve kontrolü, değer katan süreçler, müşteri emri idaresi, depo konumu
ve yerleşimi analizi, ürün paketleme, ulaştırma ve geri iade edilen ürünlerin
yönetimi faaliyetlerini içerir.
Lojistik Modeli: İşletmenin lojistik yönetiminin
genel özelliklerini ayrıntılı bir şekilde gösteren şablon. Bilgi ve iletişim
teknolojileri yardımıyla, bu şablon bilgisayarda oluşturularak, haberleşme bu
sanal ortamda yapılır. Böylece, işletme yöneticilerinin ana yapıyı bütünsel bir
biçimde görmesi, denetlemesi ve yönetmesi sağlanır. İster kâğıt üzerindeki
dokümanların yardımıyla, isterse de bilgisayar programlarından destek alınarak
olsun, modeller, işletme yönetiminde sıklıkla mevcut durumun tespitinde
kullanılan araçlardır. Çünkü bir yöneticinin aynı anda birkaç yerde olması
mümkün değildir. Farklı mekanlardan toplanan veriler, bu modelde ilgili yerde
gösterilir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle, bu durum tespitleri
anlık olarak, gecikmesiz bir şekilde yapılabilmektedir. Lojistik modelinde yer
alan veriler, ürünün tüm dolaşımını gösteren fiziksel akışı, üretim ve dağıtım
süreçleri, envanter bilgileri, kalite bilgileri, talep tahmini, vb. bilgilere
ait sayısal veya niteliksel verilerdir.
Lojistik Kararları: Lojistikle ilgili faaliyetler,
temelde üç sınıf altında incelenebilir: Tedarik Lojistiği, Üretim Lojistiği,
Dağıtım Lojistiği (Yağbasan, 2000). Bu lojistik aşamalarında verilen kararlar
birbirinden farklı olmakla birlikte, birbiriyle ilişkilidir.
Tedarik lojistiği kararlarına örnek
olarak, satın almaya ilişkin bazı kararlar (malzemenin raf ömrüne, satın alma
süresine ve tüketim hızına bağlı satın alma miktarı ve süresi gibi), farklı
taşıma kararları (Yağbasan, 2000), tedarik depolarının stok yönetimi (Yağbasan,
2000), malzeme elleçlemede kullanılan araçların satın alınması, uygun depo
tasarımı, gerekiyorsa depoların planlı bakımı, malzeme kalitesi, birbirinin
yerine kullanılabilen malzemelerin belirlenmesi, gibi kararlar örnek
gösterilebilir.
Üretim lojistiğiyle ilgili kararlara,
üretim aşamalarının kapasiteleri, tüm işletme içi istasyon yerleri, taşıma
yolları, taşıma araçları, depo tanzimi ve personelle ilgili daha birçok sistem
düzenleme kararlarının yanında, her bir üretim aşamasında işlerin amaca ve
üretim kısıtlarına göre sıralanması, üretim araçlarının planlı bakım-onarımları
gibi orta ve kısa dönemli kararlar örnek gösterilebilir. Üretim bölümünün, bir
yandan ürün ambarı stoklarının tekrar doldurulması talebine ve satış bölümünün
gereksinimi olan ürünlerin en kısa zamanda karşılanmasına yönelik isteklerine
cevap vermesi gerekirken diğer yandan da mali işler bölümünün, düşük üretim
giderleri ve geçiş zamanlarının kısa tutulması yolundaki isteklerini karşılaması
gerekmektedir. O halde üretimde verilen kararlar, bir yandan işletme içindeki
ambar stoklarının miktarını belirler, diğer yandan da müşterinin ve dolayısıyla
satış bölümünün talep ve davranışlarının etkisi altında kalır. (Yağbasan, 2000)
Dağıtım lojistiğiyle ilgili kararların
başlıcaları, üretim işletmelerinin ve sevkıyat depolarının adedi, müşterilerin
sevkıyat depolarına göre sıralanışı, teçhizat ve kapasite belirleme, yabancı
veya kendi taşıma kararı, kuruluş yeri dizilişi, dağıtım merkezlerinin sayısı,
gibi, işletmenin kuruluşuna ilişkin uzun vadeli kararlarla, farklı taşıma
kararları, dağıtım ve satış personelinin yönetimiyle ilgili kararlardır.
(Yağbasan, 2000)
Tedarik, üretim ve dağıtım
lojistiğinin tamamını etkileyen kararlar, ürün tasarımı, ambalaj seçimi,
depoların düzenlenmesi, üretim ve taşıma araçlarının kapasite ikmali, sevkıyat
depoları ve üretim işletmelerinin sayısı, işletme ve depoların kuruluş yeri,
satış organizasyonu ve personel donanımı gibi konularla ilgilidir. (Yağbasan,
2000)
Lojistik Varlıklar: Lojistik faaliyetinde kullanılan tüm
fiziksel kaynaklarla, fikri mülkiyet hakkına söz konusu olabilecek tüm eserler
bu kapsama girmektedir. Örneğin: işletme içinde ve dışında kullanılan tüm
taşıma araçları, makine teçhizatın bakım onarımında ve kalibrasyonunda
kullanılan tüm araç-gereçler, malzemelerin, yarı ürünlerin ve ürünlerin işletme
içinde ve dışında depolanmasında ve taşınmasında kullanılan tüm ambalajlar,
tedarik, süreç içi ve teslimat (dağıtım) depo alanları, üretimde ve paketlemede
kullanılan makine teçhizat, ürün tanıtımında kullanılan satış mekanları, vb.
varlıklar, lojistik kapsamına girmektedir.
Tam Zamanında Üretim (TZÜ) Satın Alma
Teorisi: Tam
zamanında terimi, genellikle sloganlaşan tanımıyla sadece gerekli parçaların,
gerekli olduğu miktarlarda, gerekli görülen kalite düzeyinde, gerekli olduğu
zaman ve yerde üretilmesi durumunu açıklar. Fakat, bu tanım tam zamanında
üretimin daha geniş anlamda israfın önlenmesi yoluyla maliyetlerin azaltılması
şeklindeki temel hedefini dolaylı olarak açıklamaktadır. TZÜ felsefesi, ürünün
değerini artırmayan tüm unsurları israf olarak tanımlamıştır. Bu bağlamda
üretimin her aşamasındaki stoklar (hammadde, yarı ürün, ürün stokları) ile
kalitesizlik (satın alınan ve imal edilen parça ve mamullerde hatalar) en temel
israf unsurları olarak belirlenmiştir. Bu nedenle, sıfır stok ve sıfır hata,
TZÜ felsefesinin idealize edilmiş işletme hedefleri olarak tanımlanmaktadır.
Ancak, bu hedeflere ulaşmak pratik olarak mümkün olmadığından, burada önemli
olan, bu iki hedef doğrultusunda sürekli gelişme çabalarını yoğunlaştırmak ve
bu yolla israfı önleyip, maliyetleri azaltabilmektir. Maliyetler azaldığında
ise işletme kârlılığı artacaktır. (Monden, 1983, Acar, 1997)
Bu noktada, TZÜ sistemlerinin temel
hedefinin diğer (tam zamanında olmayan, klasik) üretim sistemlerinin temel
hedefinden farklı olmadığı görülmektedir. Ancak TZÜ felsefesini diğer klasik
sistemlerden ayıran farklı ve yeni olan taraf, bu felsefenin, üretim
ortamındaki sorunları kapatmak ve olumsuz etkilerini azaltmaya çalışmak yerine,
sorunların temeline inerek çözümlemek için sürekli çaba harcamayı özendiriyor
olmasıdır. Bilindiği gibi, üretim ortamında yer alan pek çok sorunun temelinde
belirsizlik olgusu yer almaktadır. Belirsizliğin etkisi, ürünün sistem içindeki
ilerleyişini kesmek şeklinde ortaya çıkar. Bugüne kadar yapılan temel hata,
yıllardır belirsizlik kaynaklarını ortadan kaldırmak yerine, yüksek düzeyde
envanter ve güvenlik stoğu tutarak, belirsizliğin olumsuz etkilerini kapatmaya
çalışmak olmuştur. TZÜ sistemi, belirsizlik kaynaklarını ortadan kaldırmak
konusunda odaklaşır ve bu yönüyle yeni bir felsefe ve amaçlar bütünüdür.
(Monden, 1983, Acar, 1997)
Bu belirsizliklerden biri,
tedarikçilerden kaynaklanan belirsizliktir. Klasik üretim ortamında, termin ve
miktar açısından sevkıyatların belirsizliği ve spesifikasyonlara uymayan
ürünler nedeniyle hammadde ve malzemeler büyük partiler halinde tedarik edilir.
Ayrıca tedarikçilerle genelde sürtüşmeli ilişkiler içinde olunması; çok
satıcılı, fiyat öncelikli bir satın alma düzeninin kurulmasını gerektirir.
Ancak TZÜ ortamında satın alma sistemleri yeni ilkeler doğrultusunda ve tamamen
farklı bir bakış açısıyla yeniden düzenlenir. Tam zamanında satın alma
sistemleri, işletme içinde yüksek stokların oluşmasını önlediği gibi önemli
başka avantajlar da sağlar. (Monden, 1983, Acar, 1997)
TZÜ ortamında, idealize edilmiş sıfır
stok hedefine ulaşabilmek için az sayıda satıcıdan, istenilen kalite
düzeyindeki ürünlerin, ufak miktarlarda ve zamanında satın alınması
gerekmektedir. Bu çerçevede, alıcı (ana sanayi) ve satıcı (yan sanayi)
ilişkilerinin tümüyle gözden geçirilerek yeni ilkeler doğrultusunda
düzenlenmesi gerekmektedir. (Monden, 1983, Acar, 1997)
TZÜ sistemi bünyesindeki satın almanın
temel nitelikleri aşağıda özetlenmiştir (Monden, 1983, Acar, 1997):
-
Tam
zamanında, küçük kafileli, hatasız (en az hatalı) ve sık sevkıyat (stoksuz
üretim),
-
Parça
bazında tek (az) satıcı,
-
Daraltılmış
satıcı bazı,
-
Uzun
dönemli satın alma sözleşmeleri,
-
Taraflar
arası operasyonel ve mali şeffaflık,
-
İşbirliği
ağırlıklı ilişkiler.
Talep Yönetimi: Gerçekleşen ve gerçekleşmesi
beklenen talebin karşılanma biçimiyle ilgili kararların alınarak uygulamaya
konulması faaliyetlerini içerir.
Tedarik Zinciri Sistemleri: TZY, pazarın küreselleşmesi,
teknolojinin iyileştirici gücü, kanal işbirliklerinin ve sanal
organizasyonların gelişimi, mühendislik yaklaşımları kullanılarak
organizasyonel yeniden yapılanmanın sürekliliğinin sağlanması ve işgücüne daha
fazla yetki verilmesi gibi günümüzün iş ortamında süregelen büyük değişimlere
etkili bir şekilde uyum sağlamak için tüm çalışma biçimlerini kapsamlı bir
sistemle destekler (Ross, 1999). Tüm bu amaçlara yönelik olarak tedarik zinciri
sistemi, işletmenin veya sektörün ihtiyaçlarına göre tasarımlanır ve
değişimlere ayak uydurabilmek amacıyla sürekli gözden geçirilerek üzerinde
gerekli revizyonlar yapılır.
Yukarıda verilen tanımlar, TZY’nin
kapsamı, kullanım amaçları ve kullanım alanları hakkında genel bir fikir
edinilmesine yardımcı olmaktadır. Bunun yanında, söz konusu terimler hakkında
yazarla okuyucu arasında dil birliği sağlanması amacına hizmet etmektedir.
Ancak, TZY’nin kullanımıyla ilgili bütünsel bir bakış kazanmak için, daha fazla
bilgiye ihtiyaç vardır. Aşağıda, önerilen modelde temel yaklaşım olarak
kullanılan TZY’nin ana hatlarıyla kullanım alanları bu bilgi ihtiyacını
gidermek amacıyla ele alınmıştır. Sonraki konu başlıklarında ise sırasıyla,
TZY’nin ortak strateji belirleme ve sektörel kalkınmayı sağlama amacıyla
kullanımı örneklerle zenginleştirilerek incelenmiştir. Daha sonraki bölümde
pamuk-tekstil-hazır giyim sektörünün önce tedarik zinciri yapısı ve sonra
sorunları incelenmekte ve bu kullanım alanlarından hangilerinin modelde geçerli
olduğu belirlenmektedir.
Tarihte, tedarik zinciri sistemlerinin
etkili yönetiminin bu derece gerekli olduğu hiçbir dönem yaşanmamıştı.
Geçmişte, pazarlama, satış ve finans gibi daha kritik stratejilerin yanında,
üretim ve ürünlerin ve bilginin pazar boyunca dağıtımı, ikinci derecede
önemliydi. Bugün, işletmeler kendilerini sürekli kaynak bulma, yüksek kaliteli,
farklı müşteri ihtiyaçlarına
uyarlanabilir ürünler ve
hizmetler tasarlama, bu ürünleri pazara daha hızlı sunma, pazar ihtiyaçlarında
sık sık meydana gelen radikal değişimlere ayak uydurabilmek için süreç
esnekliğini artırma, ürün ve işletme maliyetlerini azaltma, işgücünün her gün
yüz yüze geldiği zorlukların üstesinden gelmesi amacıyla eğitimi ve öğretimi
için fırsatları araştırma baskısı altında hissettikçe, rekabetçi yeteneklerini
zenginleştirmek için tedarik zinciri ortaklarının güçlü yanlarına daha fazla
ilgi göstermektedirler. İşletmeler içsel kuvvetlerini temel yetkinliklerin inşa
edilmesinde, israfa neden olan süreçlerin yeniden tasarımlanmasında ve kalite
yönetimi tekniklerinden yararlanılmasında kullanırken, aynı zamanda eşsiz
yetkinliklerin kaynaklarına, fiziksel kaynaklara ve müşteri kazandıran süreç
değerine ulaşmak için kanal ortaklarıyla da ilgilenmektedirler. (Ross,1999)
Günümüzün önder işletmeleri, yalnızca kendilerinin
değil, fakat aynı zamanda tüm tedarik kanallarının, işletimsel ve stratejik
güçlerini daha yaratıcı ve pazara karşı daha duyarlı hale getirmenin yeni
yöntemlerini bulmaya çalışarak rekabetten kopmama arayışı içindedirler. Çeşitli
sektörlerden edinilen deneyimler göstermiştir ki, çok üstün hizmet ve maliyet
hedeflerine yalnızca firma düzeyinde ulaşılması, genellikle rekabette bir adım
daha öne çıkmak için yeterli olamamaktadır. Günümüz işletmelerinin, iş takibi
yönetimine ve dar görüşlü performans ölçütlerine yoğunlaşan geleneksel bakış açısından
sıyrılıp, rekabet üstünlüğüne ulaşabilmek ve yeni rekabet alanları oluşturmak
için işletme sınırları dışındakilerle birlikte çalışmaları ve yenilikçi
yaklaşımlarla kanallar arası süreçleri en iyileyen (optimize) stratejilere yönelmeleri
gerekliliği gittikçe daha belirginleşmiştir. Tedarik zincirlerinden faydalanmasını
bilen işletmeler, ulusal ve uluslararası talebi karşılamak için ürünlerine ve
hizmetlerine ulaşılmasını kolaylaştırırken, üretken işlevlerin önceliklerini
daha doğru belirleyip, bu işlevlere daha iyi odaklanabilmektedirler. Diğer
yandan, müşterilerle ve tedarikçilerle ilişkilerin iyi tanımlanmadığı, kanal sistemleri
arasında bağlantıların koparıldığı işletmelerde, oluşan israflar ve açıklığa kavuşturulamamış
tedarik hattı kapasite kısıtları, en iyi işletilen firmalar ve ürünleri için
dahi tam bir felâket anlamına gelebilmektedir. (Ross,1999)
TZY tüm tedarik kanallarının, günümüz
pazar koşullarını kökten dönüştürmekte olan aşağıdaki bir dizi gelişmeden
yararlanmalarını sağlar (Ross,1999):
-
Ürün
yapısını ve ürünün geliştirilme, pazarlanma, satılma ve taşınma şeklini köklü
değişikliğe uğratan bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişim.
-
Standartlaştırılmış,
kitle halinde üretilen ürünlerin itme sistemiyle müşteriye ulaştırıldığı
tedarik kanalından, benzeri olmayan ürünlere ve hizmetlere olan müşteri
isteklerine en kısa zamanda cevap veren bir çekme sistemine göre işleyen bir
tedarik kanalına geçiş.
-
Günümüzün
sürekli değişen pazar koşullarında bulunan benzersiz fırsatlardan yararlanarak
çevresel koşullara uyum sağlayacak şekilde biçimlendirilen ve sürekli yeniden
yapılandırılan iş ortaklıklarının ve sanal örgütlenmelerin gelişimi.
-
Tedarik
zinciri boyunca yukarıdan aşağı ve aşağıdan yukarı satın alma sözleşmelerini,
ürün tasarımını, üretim sürecini, iş faaliyetlerini, pazar dağılımını, müşteri
isteklerini ve ihtiyaçlarını birleştiren kanal stratejilerinin tasarımı.
-
Bilgi ve
iletişim teknolojilerinden, üstün yeteneklerden, üretken kapasitelerden,
işletme içinde ve kanal ortaklarında yer alan çalışanların ustalığından
yararlanarak rekabet üstünlüğünü yakalamak amacıyla yeni örgüt yapılarının
oluşturulması ve benzersiz bir pozisyona yerleştirilmesi.
Firmaların, ait oldukları iş
çevresinden bağımsız hareket ederek gelişebilecekleri ve başarılı
olabileceklerini savunan geleneksel görüş hatalıdır. Günümüzde, firmalar ayakta
kalabilmenin diğer kanal üyeleriyle, hatta bazen rakip üyelerle işbirliği
yaparak içinde yer aldıkları sistemi şekillendirmekle mümkün olduğunu anlamaya
başlamışlardır. (Ross,1999)
Bu nedenledir ki, TZY
uygulayıcılarının yönetime ve önderliğe bakışı, geleneksel bakış açısından
farklı olup, Çizelge 2.1’de özetlenmiştir:
Çizelge 2.1: TZY Uygulayıcılarının Yönetime ve
Önderliğe Bakışı
Yönetim İlgi Alanı
|
Geleneksel Odak Noktası
|
TZY Odak Noktası
|
Yönetim Süreci
|
Ürünler, satışlar, gelirler
|
Örgütler arası süreçler, genişletilmiş süreçler, kanalın
yenilenmesi için yatırım
|
Anahtar Performans Hedefleri
|
Bölüm amaçları, süreçler ve ürünlerin teknik özellikleri
|
Tüm kanalın yenilikçi ve değer katabilen yetenekleri
|
İş Amaçları ve Hedefleri
|
Performansın istikrarlılığı, bölümsel düzenlemeler,
anahtar kıyaslama ölçütleri
|
Kanal amaç ve hedeflerinin düzenlenmesi, paylaşılmış rekabetçi
kanal vizyonu
|
İş İlişkileri
|
İçsel yapılara ve örgütsel değerlere odaklanma
|
Yapılandırılmış kanal ortaklıkları, birlikte geliştirilen
süreçler ve hedefler
|
İş Süreçlerinin Geliştirilmesi
|
Maliyetlerin ve hataların azaltılması; ürün ve süreç
geliştirmenin hızı
|
Tüm kanaldaki gelişmenin hızı; kanal değer üretimi ve
yeniliğinin hızı
|
Kaynak:
ROSS, David F., Competing Through Supply Chain Management: Creating Market
Winning Strategies Through Supply Chain Partnerships, Kluwer Academic
Publishers, Second Edition, 1999, s: 29
TZY’nin amacı, aşağıdaki kritik kanal
süreç sorunlarına çözüm bulmaktır (Ross,1999):
-
kanal
envanterlerinin etkili yönetimi ve taşınması
-
pazarlama,
ürün ve bilgi alış verişinin kolaylaştırılması
-
tedarik
zinciri etkenliğinin artırılması
-
sermaye,
kredi ve erteleme işlevlerini temin ederek finansal ve dağıtıma ilişkin
süreçlerin kolaylaştırılması
-
kanal
faaliyetlerinin standartlaştırılarak kanal karmaşıklığının azaltılması
-
anahtar
işbirlikleri kurulmasının sağlanması
-
yeni
yetkinliklerin kanal ortakları arasında birleştirilmesi
-
küresel
tedarik kanallarında bulunan yeni fırsatların ortaya çıkarılması
Bu bağlamda, TZY’nin kullanım
alanları, aşağıdaki konuları kapsamaktadır ve çalışma alanları olarak
önerilmektedir (Ross,1999):
-
Kanal
stratejilerinin geliştirilmesi
-
TZY’nin
diğer yönetim felsefeleriyle birlikte kullanılması
-
TZY’nin
küresel ticaret bağlamında kullanımı
-
Bilgi ve
iletişim teknolojilerinin uygulanması
-
Etkili
tedarik zinciri tasarımı
-
Tedarik
zinciri yönetimi süreç ekipleri
-
Tedarik
kanalı envanterlerinin yönetimi
-
Kanal
emir sistemlerinin eş zamanlılaştırılması
-
Müşteri
emri yönetimi
-
Kanal
kalite standartlarının geliştirilmesi
Önerilen modelde, sektörün öncelikli
ihtiyaçlarına göre yukarıdaki çalışma alanlarından bazılarına dayanarak
alıcılarla satıcılar arasındaki ilişkilere ilişkin önerilere yer verilmiştir.
Çalışmanın çıkış noktasını TZY stratejilerinin oluşturulması belirlediğinden,
bu konu ayrı bir alt başlıkta detaylı olarak irdelenmiştir.
Bu çalışmanın amacı, tanımlanan
sektörde rekabet gücünü baltalayan unsurları belirleyip, bunların TZY
kullanılarak giderilmesi yoluyla kalkınmak olduğuna göre, öncelikle başarıya
ulaşmak için günümüz koşullarına uygun stratejiler nelerdir, bunlara bakmak
gerekmektedir. Öncelikle, işletme stratejilerinin belirlenmesi, sonra da kanal
ortakları durumunda olan işletmelerin ortak çıkarlar çerçevesinde birlikte
hareket etmeye karar verebilecekleri bazı ortak stratejiler belirlemesi
konusuyla ilgilenilecektir.
1950’lerin ve 60’ların savaş sonrası
iş dünyasında, müşteri talepleri kapasiteyi aşıyordu. Dünya arz edenin
dünyasıydı ve büyük tekelci şirketlerin denetimindeydi. Bu şirketler ekonominin
sürücü koltuğunda oturuyordu. Bugünse tam tersine, bir işletmenin müşteriye
sunacağı seçeneklerin sayısı her seçenek hakkında firmanın elde edebileceği
bilgiye bağlı olarak sınırlanmaktadır. Güç, arz edenden talep edene kaymış
durumdadır. Rekabetin güçlü olduğu piyasalar ve yüksek bilgi akışı, müşteriyi
iş evreninin merkezine yerleştirmiş durumdadır. Bu yeni ortamda başarılı olan
şirketler, müşterinin önceliklerini belirlemek ve buna uyacak iş tasarımlarını
kurmak için, müşteriye odaklanmayı benimseyen şirketlerdir. (Slywotzky,
Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Pazar payı, ürün merkezli çağın eski
kriteri, feneri ve pusulasıydı. Şirketler ürünlerini geliştirmeye ve miktara
dayalı ekonomi oluşturmaya odaklanmıştı. Üretim merkezli bu yaklaşıma sahip
firmaların düşünce tarzı şuydu: Pazar payının artırılması, kârı da beraberinde
getirecektir. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Hızla büyüyen piyasalarda yer almak da
bu geleneksel düşünme tarzının ikinci kuralıydı. Sektörel büyüme, pazar payı
düşük kalanlar, iş tasarımı zayıf olanlar ve kötü yönetilen şirketler de dahil
herkes için yüksek kârlar yaratmıştı. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev:
Kılıç, 2000)
Günümüzde ise, pazar payı ile kârlılık
arasındaki ilişki, ortadan kalkmıştır. IBM, DEC, GM, Ford, United Airlines, US
Steel, Kodak, Sears ve Kmart gibi şirketlerin deneyimleri, pazar payının,
başarının nihai hedefi ve garantörü olduğu yolundaki yaygın inancı ortadan
kaldırmıştır. Bu firmaların hepsi, kendi sektörlerinde pazar payı bakımından
bir ya da iki numaraydılar. Fakat 1980’lerde kârlılıklarının eriyip gidişine
şahit oldular. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Artık sektördeki büyümeyle bir
şirketin hisselerinin değer kazanması arasında da birebir ilişki
bulunmamaktadır. Bilgisayar üretimi, elektronik eşya, telekomünikasyon ve
yazılım gibi hızla gelişen sektörlerde kârlarının azlığı yok olma tehdidine
varan bir çok şirket ortaya çıktı. Bunun aksine, Coca-Cola, GE ve Swatch gibi
dünyanın en büyük şirketleri büyümeyen ya da gelişmeyen sektörlerde başarılı
oldular. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Geleneksel ekonomik anlayışın en
değerli iki ideali olan pazar payı ve büyüme, yeni çağın en tehlikeli hedefleri
haline geldi. Bu geleneksel fikirlerden doğru ve güvenilir sonuçlar alabilmek
için öncelikle ekonomide kâr getirmeyen bölgelerin yükselişini anlamak
gerekmektedir. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Eskiden, rekabet olan hemen her alanda
birkaç oyuncu vardı ve müşterilerin gücü oldukça azdı. Ancak son 20 yılda
teknolojik gelişmeler, iş tasarımındaki yenilikler, küresel rekabetin artışı ve
bilişim teknolojisindeki büyük ilerlemeler oyunun kurallarını değiştirdi. Yoğun
rekabetle karşı karşıya kalan şirketler, verimlilikten sağlanan kazanca oynadı
ve fiyat düşürerek piyasada pay kapmaya çalıştı. (Slywotzky, Morrison,
Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Bu arada müşteriler daha fazla bilgi
sahibi olmaya, böylelikle de en iyi fiyatla ve en iyi ödeme şartlarıyla alış
veriş yapabilmeye başladı. Bu da tüm firmaları ya fiyat indirmeye, ya da
müşterilerini daha düşük fiyat veren rakiplerinin kapmasını sineye çekmeye
zorladı. Böylece kârsız bölgeler ortaya çıktı. (Slywotzky, Morrison, Andelman,
Çev: Kılıç, 2000)
Kârsız bölgelerin birkaç değişik
biçimi söz konusudur. Bunlar bir değer zincirinin halkası olabilirler (örneğin
bilgisayar sektöründe dağıtımcılık), sektörün müşteri konumundaki bir parçası
olabilirler (sağlık alanında Medicaid ya da karbonatlı içecekler sektöründe
marketler gibi), bütün sektörü kaplayabilirler (çevre sorunlarıyla ilgili
şirketler gibi), müşteri olabilirler (Wal Mart ya da diğer büyük alıcılar gibi)
ya da değişik iş modelleri olabilirler. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev:
Kılıç, 2000)
Yenilikçiler, çağdaşlarından on yıl
önce eski ürün merkezli pazar payı dünyasının, müşteri ve kâr merkezli yeni bir
ortama dönüştüğünü gördüler. Bu yenilikçi grup, “nerede kâr etmek mümkün?”
sorusuna yanıt bulmak için işe önce müşteriyle başlarlar. Müşteriye odaklanma
yoluyla, kâr bölgelerinin nereden nereye kaydığını veya kayacağını sürekli
izlerler. Geleneksel yaklaşımın aksine, yenilikçilerin mantığı şöyledir:
Müşteri için en önemlisi nedir? Nerede kâr edilebilir? Bu ortamda pazar payı
nasıl artırılabilir? (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Böylece, yenilikçi firmalar, bu
paradigma değişikliğiyle, hem daha fazla kâr etmeye başlamışlar, hem de pazar
paylarını artırarak rekabette üstünlük sağlamışlardır. Pazar payını artırmak,
dolaylı bir hedef olmasına karşın, öncelikle müşterinin nabzı tutularak,
gerektiğinde ürün yeniliğine gidilerek özel bir pazara hitap edildiği için, bu
yeni sayılabilecek pazarda, ilk firma olmanın getirdiği avantajla pazar payı da
artmaktadır.
Eski yaklaşımda, üretime odaklı
çalışılırken, yeni yaklaşımda, müşteriye ve ürüne odaklı çalışılmakta, firmalar
sistem yaklaşımı içinde, bir bütün olarak stratejilerini belirlemektedirler.
Daha sonra bu stratejilere uygun iş tasarımlarını gerçekleştirmekte ve bu
tasarımlarını “müşteri tam olarak nasıl değişiyor (Slywotzky, Morrison,
Andelman, Çev: Kılıç, 2000)?” sorusuna sürekli cevap arayarak gözden geçirip,
gerekiyorsa, iş tasarımlarında değişiklik yapmaktadırlar.
Büyük bir iş tasarımı, büyük bir ürün
tasarımı gibidir. Ürün tasarımı, sıra dışı başarı, iyi bir mühendislik ve büyük
yaratıcılığın bileşkesidir. Benzer şekilde iyi bir iş tasarımı da müşteri
hakkında etraflı bir bilgi ve büyük bir stratejik düşüncenin bileşkesidir.
Yenilikçilerin kendilerine has özellikleri stratejik yaratıcılıklarıdır: Bildik
kalıpları sürekli değiştirmek, yeni seçenekler geliştirmek ve daha heyecan
verici tercihlerde bulunmak. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Bir firmanın iş tasarımını
tamamlayabilmesi için, kilit stratejik boyutlar üzerinde durması gerekmektedir.
Bir firmanın iş tasarımı Çizelge 2.2’de görüldüğü gibi dört stratejik boyuttan
oluşur: 1) müşteri seçimi 2) değer kazanma 3) stratejik kontrol 4) faaliyet
alanı. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
İş tasarımının müşteri seçimi boyutu,
firmanın hitap ettiği müşteri kesimine denk düşer. Bir firma hitap ettiği
kesime bakarak, en iyi hizmet verebileceği müşteriyi seçme fırsatına sahiptir.
Kâr yeni bir müşteri kesimine doğru kaydıkça, firma da müşterilerini
değiştirebilir. Bu bir firma için yıpratıcı bir değişim olabilir. Müşterilerden
ayrılmak bir firma için en güç kararlardan birisidir. Ancak bu karar kritik
önemdedir. Bir firma için “Kimin müşterim olmasını istemiyorum?” sorusunun
cevabı da en az “Kimin müşterim olmasını istiyorum?” sorusunun cevabı kadar
önemlidir. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
İş tasarımının değer kazanma boyutu,
firmanın müşterileri için yarattığı değerden dolayı nasıl ödüllendirildiğini
tarif eder. Geleneksel tarza bakıldığında, firmaların ürün satışlarından ya da
hizmet karşılığı aldıkları ücretlerden değer kazandıkları görülür. Üretim
merkezli düşünme tarzı, kendini, değer yaratmanın bu geleneksel yollarıyla
sınırlamıştır. Bugün yenilikçi firmaların her zamankinden fazla değer yaratmaya
yönelik değişik mekanizmalara sahip oldukları görülmektedir. Bunlar arasında
finansman, tamamlayıcı ürünler, borç tasfiyesi, değer zincirinde alt sıralarda
yer alma, değer paylaşımı, lisans anlaşmaları, vb. bulunmaktadır. Bu firmalar
müşterilerine oldukça yenilikçi tarzda sundukları değerden dolayı
ödüllendirilirler. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Bir iş tasarımının stratejik kontrolü
ise, firmanın kâr artışını koruma yeteneğine işaret eder. Stratejik kontrol şu
sorulara cevap arar: “Neden müşteri ürünümü alsın?”, “Neden müşterinin ürünümü
alması gerek?” Stratejik kontrol, iş tasarımını başarılı bir biçimde yenilemede
kritik öneme sahiptir. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
İş tasarımının faaliyet alanı ise,
firmanın etkinliklerini, ürünlerini ve sunduğu hizmetleri tanımlar. Firmalar
ölçeklerini büyütür ya da küçültür. İşi tasarlayanın sorması gereken kritik
soru, “Müşteriye odaklı kalabilmek, yüksek kâr elde etmeyi sürdürebilmek ve
stratejik kontrol sağlayabilmek için faaliyet alanında ne tür değişiklikler
yapmak gerekir?” sorusudur. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Çizelge 2.2, bir firmanın iş
tasarımının dört değişik boyutunu göstermektedir. Her boyut diğerleriyle
bağlantılıdır. Örneğin; hangi müşterinin seçileceği sorusunun yanıtı,
müşterilerin getireceği kâr ile ilgilidir. Nasıl kâr edileceği sorusunun yanıtı
ise, kısmen, geliştirilmek istenen faaliyetlerin alanına bağlıdır. Farklılaşma
ve stratejik kontrol konusundaki kararlar, müşterilerin kim olduğuna ve
firmanın gerçekleştirebileceği faaliyet alanına bağlıdır. Faaliyet alanı
hakkındaki kararlar ise, müşterilere ne sorulacağı, nasıl kâr edileceği ve
stratejik kontrolün nasıl yapılacağı hakkındaki kararlarla desteklenmelidir.
(Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Bu konulardaki tercihler, 1)
müşterinin önceliklerine uyduğunda, 2) kendi içlerinde uyumlu olduklarında ve
3) birbirlerini desteklediklerinde, firma için olağanüstü derecede güçlü bir iş
tasarımı ortaya çıkar. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Çizelge 2.2: İş Tasarımının Boyutları
Boyut
|
Önemli
Husus
|
Anahtar
Sorular
|
1. Müşteri Seçimi
|
Hangi müşterilere
hizmet götürmek istiyorum?
|
Hangi müşterilere
katkıda bulunabilirim?
Hangi müşteriler
bana kâr etme olanağı sağlayacaklar?
Hangi müşterilere
hizmet vermek istiyorum?
|
2. Değer Kazanma
|
Nasıl kâr ederim?
|
Müşteriler için
yarattığım değerin bir kısmını nasıl kâr olarak elde ederim?
Kâr modelim
nedir?
|
3.
Farklılaşma / Stratejik Kontrol
|
Kâr akışını nasıl
korurum?
|
Seçilmiş
müşterilerim niçin benden alış veriş yaparlar?
Benim değer
teklifimi rakiplerinkinden farklı kılan nedir?
Hangi stratejik
kontrol noktaları müşteri ve rakibin gücünü dengeleyebilir?
|
4. Faaliyet Alanı
|
Hangi
faaliyetleri yürütürüm?
|
Hangi ürün,
hizmet ve çözümleri satmak isterim?
İçeride ne tip
faaliyetler ve görevler üstlenmek isterim?
Hangi
faaliyetleri yerine getirmek için fasona iş vermek veya bir iş ortağıyla
çalışmak isterim?
|
Kaynak:
SLYWOTZKY, Adrian J., David J. MORRİSON, Bob ANDELMAN, Çev: Ebru KILIÇ, Kâr
Bölgesi: Stratejik İş Tasarımı Yarının Karlarını Nasıl Oluşturur?, Sistem
Yayıncılık, İstanbul, 1. basım, 2002, s: 15
TZY’nin amacı, aşağıdaki kritik kanal
süreç sorunlarına çözüm bulmaktır (Ross,1999):
-
kanal
envanterlerinin etkili yönetimi ve taşınması
-
pazarlama,
ürün ve bilgi alış verişinin kolaylaştırılması
-
tedarik
zinciri etkenliğinin artırılması
-
sermaye,
kredi ve erteleme işlevlerini temin ederek finansal ve dağıtıma ilişkin
süreçlerin kolaylaştırılması
-
kanal
faaliyetlerinin standartlaştırılarak kanal karmaşıklığının azaltılması
-
anahtar
işbirlikleri kurulmasının sağlanması
-
yeni
yetkinliklerin kanal ortakları arasında birleştirilmesi
-
küresel
tedarik kanallarında bulunan yeni fırsatların ortaya çıkarılması
Bu bağlamda, TZY’nin kullanım
alanları, aşağıdaki konuları kapsamaktadır ve çalışma alanları olarak
önerilmektedir (Ross,1999):
-
Kanal
stratejilerinin geliştirilmesi
-
TZY’nin
diğer yönetim felsefeleriyle birlikte kullanılması
-
TZY’nin
küresel ticaret bağlamında kullanımı
-
Bilgi ve
iletişim teknolojilerinin uygulanması
-
Etkili
tedarik zinciri tasarımı
-
Tedarik
zinciri yönetimi süreç ekipleri
-
Tedarik
kanalı envanterlerinin yönetimi
-
Kanal
emir sistemlerinin eş zamanlılaştırılması
-
Müşteri
emri yönetimi
-
Kanal
kalite standartlarının geliştirilmesi
Önerilen modelde, sektörün öncelikli
ihtiyaçlarına göre yukarıdaki çalışma alanlarından bazılarına dayanarak
alıcılarla satıcılar arasındaki ilişkilere ilişkin önerilere yer verilmiştir.
Çalışmanın çıkış noktasını TZY stratejilerinin oluşturulması belirlediğinden,
bu konu ayrı bir alt başlıkta detaylı olarak irdelenmiştir.
Bu çalışmanın amacı, tanımlanan
sektörde rekabet gücünü baltalayan unsurları belirleyip, bunların TZY
kullanılarak giderilmesi yoluyla kalkınmak olduğuna göre, öncelikle başarıya
ulaşmak için günümüz koşullarına uygun stratejiler nelerdir, bunlara bakmak
gerekmektedir. Öncelikle, işletme stratejilerinin belirlenmesi, sonra da kanal
ortakları durumunda olan işletmelerin ortak çıkarlar çerçevesinde birlikte
hareket etmeye karar verebilecekleri bazı ortak stratejiler belirlemesi
konusuyla ilgilenilecektir.
1950’lerin ve 60’ların savaş sonrası
iş dünyasında, müşteri talepleri kapasiteyi aşıyordu. Dünya arz edenin
dünyasıydı ve büyük tekelci şirketlerin denetimindeydi. Bu şirketler ekonominin
sürücü koltuğunda oturuyordu. Bugünse tam tersine, bir işletmenin müşteriye
sunacağı seçeneklerin sayısı her seçenek hakkında firmanın elde edebileceği
bilgiye bağlı olarak sınırlanmaktadır. Güç, arz edenden talep edene kaymış
durumdadır. Rekabetin güçlü olduğu piyasalar ve yüksek bilgi akışı, müşteriyi
iş evreninin merkezine yerleştirmiş durumdadır. Bu yeni ortamda başarılı olan
şirketler, müşterinin önceliklerini belirlemek ve buna uyacak iş tasarımlarını
kurmak için, müşteriye odaklanmayı benimseyen şirketlerdir. (Slywotzky,
Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Pazar payı, ürün merkezli çağın eski
kriteri, feneri ve pusulasıydı. Şirketler ürünlerini geliştirmeye ve miktara
dayalı ekonomi oluşturmaya odaklanmıştı. Üretim merkezli bu yaklaşıma sahip
firmaların düşünce tarzı şuydu: Pazar payının artırılması, kârı da beraberinde
getirecektir. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Hızla büyüyen piyasalarda yer almak da
bu geleneksel düşünme tarzının ikinci kuralıydı. Sektörel büyüme, pazar payı
düşük kalanlar, iş tasarımı zayıf olanlar ve kötü yönetilen şirketler de dahil
herkes için yüksek kârlar yaratmıştı. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev:
Kılıç, 2000)
Günümüzde ise, pazar payı ile kârlılık
arasındaki ilişki, ortadan kalkmıştır. IBM, DEC, GM, Ford, United Airlines, US
Steel, Kodak, Sears ve Kmart gibi şirketlerin deneyimleri, pazar payının,
başarının nihai hedefi ve garantörü olduğu yolundaki yaygın inancı ortadan
kaldırmıştır. Bu firmaların hepsi, kendi sektörlerinde pazar payı bakımından
bir ya da iki numaraydılar. Fakat 1980’lerde kârlılıklarının eriyip gidişine
şahit oldular. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Artık sektördeki büyümeyle bir
şirketin hisselerinin değer kazanması arasında da birebir ilişki
bulunmamaktadır. Bilgisayar üretimi, elektronik eşya, telekomünikasyon ve
yazılım gibi hızla gelişen sektörlerde kârlarının azlığı yok olma tehdidine
varan bir çok şirket ortaya çıktı. Bunun aksine, Coca-Cola, GE ve Swatch gibi
dünyanın en büyük şirketleri büyümeyen ya da gelişmeyen sektörlerde başarılı
oldular. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Geleneksel ekonomik anlayışın en
değerli iki ideali olan pazar payı ve büyüme, yeni çağın en tehlikeli hedefleri
haline geldi. Bu geleneksel fikirlerden doğru ve güvenilir sonuçlar alabilmek
için öncelikle ekonomide kâr getirmeyen bölgelerin yükselişini anlamak
gerekmektedir. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Eskiden, rekabet olan hemen her alanda
birkaç oyuncu vardı ve müşterilerin gücü oldukça azdı. Ancak son 20 yılda
teknolojik gelişmeler, iş tasarımındaki yenilikler, küresel rekabetin artışı ve
bilişim teknolojisindeki büyük ilerlemeler oyunun kurallarını değiştirdi. Yoğun
rekabetle karşı karşıya kalan şirketler, verimlilikten sağlanan kazanca oynadı
ve fiyat düşürerek piyasada pay kapmaya çalıştı. (Slywotzky, Morrison,
Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Bu arada müşteriler daha fazla bilgi
sahibi olmaya, böylelikle de en iyi fiyatla ve en iyi ödeme şartlarıyla alış
veriş yapabilmeye başladı. Bu da tüm firmaları ya fiyat indirmeye, ya da
müşterilerini daha düşük fiyat veren rakiplerinin kapmasını sineye çekmeye
zorladı. Böylece kârsız bölgeler ortaya çıktı. (Slywotzky, Morrison, Andelman,
Çev: Kılıç, 2000)
Kârsız bölgelerin birkaç değişik
biçimi söz konusudur. Bunlar bir değer zincirinin halkası olabilirler (örneğin
bilgisayar sektöründe dağıtımcılık), sektörün müşteri konumundaki bir parçası
olabilirler (sağlık alanında Medicaid ya da karbonatlı içecekler sektöründe
marketler gibi), bütün sektörü kaplayabilirler (çevre sorunlarıyla ilgili
şirketler gibi), müşteri olabilirler (Wal Mart ya da diğer büyük alıcılar gibi)
ya da değişik iş modelleri olabilirler. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev:
Kılıç, 2000)
Yenilikçiler, çağdaşlarından on yıl
önce eski ürün merkezli pazar payı dünyasının, müşteri ve kâr merkezli yeni bir
ortama dönüştüğünü gördüler. Bu yenilikçi grup, “nerede kâr etmek mümkün?”
sorusuna yanıt bulmak için işe önce müşteriyle başlarlar. Müşteriye odaklanma
yoluyla, kâr bölgelerinin nereden nereye kaydığını veya kayacağını sürekli
izlerler. Geleneksel yaklaşımın aksine, yenilikçilerin mantığı şöyledir:
Müşteri için en önemlisi nedir? Nerede kâr edilebilir? Bu ortamda pazar payı
nasıl artırılabilir? (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Böylece, yenilikçi firmalar, bu
paradigma değişikliğiyle, hem daha fazla kâr etmeye başlamışlar, hem de pazar
paylarını artırarak rekabette üstünlük sağlamışlardır. Pazar payını artırmak,
dolaylı bir hedef olmasına karşın, öncelikle müşterinin nabzı tutularak,
gerektiğinde ürün yeniliğine gidilerek özel bir pazara hitap edildiği için, bu
yeni sayılabilecek pazarda, ilk firma olmanın getirdiği avantajla pazar payı da
artmaktadır.
Eski yaklaşımda, üretime odaklı
çalışılırken, yeni yaklaşımda, müşteriye ve ürüne odaklı çalışılmakta, firmalar
sistem yaklaşımı içinde, bir bütün olarak stratejilerini belirlemektedirler.
Daha sonra bu stratejilere uygun iş tasarımlarını gerçekleştirmekte ve bu
tasarımlarını “müşteri tam olarak nasıl değişiyor (Slywotzky, Morrison,
Andelman, Çev: Kılıç, 2000)?” sorusuna sürekli cevap arayarak gözden geçirip,
gerekiyorsa, iş tasarımlarında değişiklik yapmaktadırlar.
Büyük bir iş tasarımı, büyük bir ürün
tasarımı gibidir. Ürün tasarımı, sıra dışı başarı, iyi bir mühendislik ve büyük
yaratıcılığın bileşkesidir. Benzer şekilde iyi bir iş tasarımı da müşteri
hakkında etraflı bir bilgi ve büyük bir stratejik düşüncenin bileşkesidir.
Yenilikçilerin kendilerine has özellikleri stratejik yaratıcılıklarıdır: Bildik
kalıpları sürekli değiştirmek, yeni seçenekler geliştirmek ve daha heyecan
verici tercihlerde bulunmak. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Bir firmanın iş tasarımını
tamamlayabilmesi için, kilit stratejik boyutlar üzerinde durması gerekmektedir.
Bir firmanın iş tasarımı Çizelge 2.2’de görüldüğü gibi dört stratejik boyuttan
oluşur: 1) müşteri seçimi 2) değer kazanma 3) stratejik kontrol 4) faaliyet
alanı. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
İş tasarımının müşteri seçimi boyutu,
firmanın hitap ettiği müşteri kesimine denk düşer. Bir firma hitap ettiği
kesime bakarak, en iyi hizmet verebileceği müşteriyi seçme fırsatına sahiptir.
Kâr yeni bir müşteri kesimine doğru kaydıkça, firma da müşterilerini
değiştirebilir. Bu bir firma için yıpratıcı bir değişim olabilir. Müşterilerden
ayrılmak bir firma için en güç kararlardan birisidir. Ancak bu karar kritik
önemdedir. Bir firma için “Kimin müşterim olmasını istemiyorum?” sorusunun
cevabı da en az “Kimin müşterim olmasını istiyorum?” sorusunun cevabı kadar
önemlidir. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
İş tasarımının değer kazanma boyutu,
firmanın müşterileri için yarattığı değerden dolayı nasıl ödüllendirildiğini
tarif eder. Geleneksel tarza bakıldığında, firmaların ürün satışlarından ya da
hizmet karşılığı aldıkları ücretlerden değer kazandıkları görülür. Üretim
merkezli düşünme tarzı, kendini, değer yaratmanın bu geleneksel yollarıyla
sınırlamıştır. Bugün yenilikçi firmaların her zamankinden fazla değer yaratmaya
yönelik değişik mekanizmalara sahip oldukları görülmektedir. Bunlar arasında
finansman, tamamlayıcı ürünler, borç tasfiyesi, değer zincirinde alt sıralarda
yer alma, değer paylaşımı, lisans anlaşmaları, vb. bulunmaktadır. Bu firmalar
müşterilerine oldukça yenilikçi tarzda sundukları değerden dolayı
ödüllendirilirler. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Bir iş tasarımının stratejik kontrolü
ise, firmanın kâr artışını koruma yeteneğine işaret eder. Stratejik kontrol şu
sorulara cevap arar: “Neden müşteri ürünümü alsın?”, “Neden müşterinin ürünümü
alması gerek?” Stratejik kontrol, iş tasarımını başarılı bir biçimde yenilemede
kritik öneme sahiptir. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
İş tasarımının faaliyet alanı ise,
firmanın etkinliklerini, ürünlerini ve sunduğu hizmetleri tanımlar. Firmalar
ölçeklerini büyütür ya da küçültür. İşi tasarlayanın sorması gereken kritik
soru, “Müşteriye odaklı kalabilmek, yüksek kâr elde etmeyi sürdürebilmek ve
stratejik kontrol sağlayabilmek için faaliyet alanında ne tür değişiklikler
yapmak gerekir?” sorusudur. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Çizelge 2.2, bir firmanın iş
tasarımının dört değişik boyutunu göstermektedir. Her boyut diğerleriyle
bağlantılıdır. Örneğin; hangi müşterinin seçileceği sorusunun yanıtı,
müşterilerin getireceği kâr ile ilgilidir. Nasıl kâr edileceği sorusunun yanıtı
ise, kısmen, geliştirilmek istenen faaliyetlerin alanına bağlıdır. Farklılaşma
ve stratejik kontrol konusundaki kararlar, müşterilerin kim olduğuna ve
firmanın gerçekleştirebileceği faaliyet alanına bağlıdır. Faaliyet alanı
hakkındaki kararlar ise, müşterilere ne sorulacağı, nasıl kâr edileceği ve
stratejik kontrolün nasıl yapılacağı hakkındaki kararlarla desteklenmelidir.
(Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Bu konulardaki tercihler, 1)
müşterinin önceliklerine uyduğunda, 2) kendi içlerinde uyumlu olduklarında ve
3) birbirlerini desteklediklerinde, firma için olağanüstü derecede güçlü bir iş
tasarımı ortaya çıkar. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Çizelge 2.2: İş Tasarımının Boyutları
Boyut
|
Önemli
Husus
|
Anahtar
Sorular
|
1. Müşteri Seçimi
|
Hangi müşterilere
hizmet götürmek istiyorum?
|
Hangi müşterilere
katkıda bulunabilirim?
Hangi müşteriler
bana kâr etme olanağı sağlayacaklar?
Hangi müşterilere
hizmet vermek istiyorum?
|
2. Değer Kazanma
|
Nasıl kâr ederim?
|
Müşteriler için
yarattığım değerin bir kısmını nasıl kâr olarak elde ederim?
Kâr modelim
nedir?
|
3.
Farklılaşma / Stratejik Kontrol
|
Kâr akışını nasıl
korurum?
|
Seçilmiş
müşterilerim niçin benden alış veriş yaparlar?
Benim değer
teklifimi rakiplerinkinden farklı kılan nedir?
Hangi stratejik
kontrol noktaları müşteri ve rakibin gücünü dengeleyebilir?
|
4. Faaliyet Alanı
|
Hangi
faaliyetleri yürütürüm?
|
Hangi ürün,
hizmet ve çözümleri satmak isterim?
İçeride ne tip
faaliyetler ve görevler üstlenmek isterim?
Hangi
faaliyetleri yerine getirmek için fasona iş vermek veya bir iş ortağıyla
çalışmak isterim?
|
Kaynak:
SLYWOTZKY, Adrian J., David J. MORRİSON, Bob ANDELMAN, Çev: Ebru KILIÇ, Kâr
Bölgesi: Stratejik İş Tasarımı Yarının Karlarını Nasıl Oluşturur?, Sistem
Yayıncılık, İstanbul, 1. basım, 2002, s: 15
Bir firmanın uzun vadede ayakta
kalabilmesi için, iş tasarımı, müşterilerin gereksinimleri ve öncelikleri
değiştikçe, sektörün geleneksel iş tasarımları değer kaybettikçe
yenilenmelidir. Teknolojik açıdan ürünlerin modası geçtikçe, iş tasarımlarının
da ekonomik açıdan değeri ortadan kalkar. İşin rekabetçi doğasından dolayı,
zamanla iş tasarımlarının büyük bir bölümü kâr etmez hale gelir. Kâr bölgeleri
yer değiştirmiştir. Eğer firma, hissedarları için değer yaratmak ve kâr
bölgesinde iş yapmaya devam etmek amacındaysa, en az beş yılda bir iş
tasarımını yenilemelidir. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Müşteri odaklı bir iş tasarımı
geliştirebilmek için, değer zincirine tersinden bakmak gerekecektir. Başka bir
deyişle, bir firma, önce kendi gücünü geliştirmeye odaklanıp, sonra girdilerin
temin edilmesine, sonra ürün/hizmet üretimine, sonra diğer üretim veya dağıtım
kanallarıyla anlaşmaya ve son olarak da müşterinin ürünü satın almasına
odaklanmaktansa; önce müşteri önceliklerini belirlemeye, sonra hangi kanalları
kullanarak bu önceliklerin giderileceğine, bu kanallara nasıl ve ne şekilde bir
ürün/hizmet karmasının üretileceğine, bu ürün karmasını üretmek için hangi
girdilere ihtiyaç duyacağına ve bu girdileri nasıl temin edeceğine, son olarak
da bütün bu şartları sağlayan kendi varlığını ve gücünü nasıl temin edeceğine
odaklanmalıdır. Şekil 2.3’te bu iki durum, geleneksel değer zinciri ve modern
değer zinciri olarak gösterilmektedir.
Geleneksel değer zincirini dikkate
alan bakış açısı, “Firma hele bir finansal sorunlarını çözüp sermayesini bulsun
(banka kredileri almak yoluyla veya hisse senedi, tahvil satarak), sonra bu
finansal varlıkları likite çevirip gerekli hammaddeyi satın alır, çalışanlarına
maaşlarını öder, kullandığı diğer girdileri gerekli oldukça varlıkları likite
çevirip satın alır. Daha sonra bunu ürüne dönüştürerek bir miktar kârla da
dağıtım kanallarına pazarlar, dağıtım kanalları da üzerine kâr ekleyerek
müşteriye satarlar. Dolayısıyla, tepe yöneticinin görevi, finansal kaynak
bularak firmanın sahip olduğu bilgiyle üretebileceği mal/hizmetin üretimini
sağlamaktır. Müşteri, ürünün nihai değeri ne olsa satın alacaktır.” tarzında
bir yaklaşımdır.
Modern değer zincirini dikkate alan
bakış açısında ise, “Firma müşteri önceliklerini belirler ve bu önceliklere
uygun ürünleri hangi kanallardan pazarlayacağına karar verip, iş sistemini ve
ürünlerini buna göre tasarımlayacağına ve üreteceğine, girdilerini de buna göre
seçeceğine dair güvenilirliğini artırırsa, sağlam temellere dayanan bu tarz bir
iş sistemine rahatlıkla kredi bulabilir, iş ortakları bulabilir ve böylece
varlığını güçlendirebilir. Dolayısıyla, tepe yöneticinin görevi, müşteriye
odaklı bir iş sistemi kurup, bu iş sisteminin güvenilirliği konusunda müstakbel
hissedarlarla bankaları ikna etmektir, müşteri ihtiyaçlarını tek başına
giderecek bilgilerin veya yetkinliklerin tümüne sahip değilse, diğer
kuruluşlarla stratejik işbirlikleri kurmanın yollarını aramalıdır.” düşüncesi
hakimdir.
Bu anlayışa göre bir ürün ya da
hizmetin değeri, müşterinin önceliklerini karşılayabilme kapasitesinin bir
sonucudur. Müşterinin önceliği, ek bir meblağ ödeyeceği ya da elde edemediği
takdirde satıcısını değiştirmeyi göze alacak kadar önemli bulduğu unsurlardır.
(Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Müşterinin öncelikleri, satın alma
kriterlerinden, sistem ekonomisine kadar bir dizi öğeden oluşur (Bkz. Şekil
2.4).
Müşterinin tavrı, karar verme süreci,
fiyatlara hassasiyeti, tercihlerinin yapısı bir molekül kadar karmaşıktır.
Müşterinin yapısını incelerken, röportajlar, ekonomik analizler, araştırmalar,
odak grupları, ticari analizler ve zengin bir yöntemler dizisi kısmi bir
algılama sağlar. Bunları bütünleştirmek, parçaları ortaya çıkarmaktan daha da
zordur. Ancak değer ve öngörü de tam buradadır. (Slywotzky, Morrison, Andelman,
Çev: Kılıç, 2000)
Sektör, birbirleriyle benzer tarzlarda
rekabet eden, müşteriden ziyade üretime odaklı birbirinin aynı iş
tasarımlarıyla doludur. Bu durum, sektöre yeni girecek olanlara ve hali hazırda
bulunanlara büyük fırsatlar sunar:
-
Hangi
müşteri önceliklerinin ihmal edildiğini bulmak
-
Bu
önceliklere cevap veren yeni bir iş tasarımı yaratmak
-
Sıra
dışı yüksek kârlılıkla yeni bir kâr bölgesi yaratmak.
Müşteri merkezli stratejinin ustası
firmalardan bazıları şunlardır: İsviçreli saat üreticisi SMH’nin başkanı
Nicolas Hayek, prestijden ziyade duyguları ve zevki ön plana çıkaran saatleri
alacak müşterilerin sayısının arttığını görmüştür. Roberto Gouzieta, Coca-Cola
müşterisinin önceliğinin fiyat değil bulunabilirlik olduğunu, sistemdeki kilit
müşterinin, ürünün bulunabilirliğini belirleyen şişelemeci olduğunu anlamıştır.
Charles Schwab, yatırımcıların rehberlik konusunda farklı hevesleri olduğunu ve
satışa yönelik baskının hoşnutsuzluğu artırdığını gördüğünde, “satarken
müşteri” zihniyetinden uzaklaşmıştır. Disney’de Michael Eisner, tüketicinin
Disney filmleriyle ilgili oyuncakları ve başka ürünleri almak için daha fazla
ödemeye hazır olduğunu görmüştür. Jack Welch ise, GE müşterilerinin üründen
fazla servis ve finansmana değer verdiğini anlamıştır. Aynı şekilde Bill Gates
de, bilgisayar sanayiinde zaman geçtikçe tüketici önceliklerinin nereden nereye
kaydığını anlamıştır: Dillerden işletim sistemlerine, uygulamalardan,
internetle iletişim sistemlerine. Intel’in tüketici gücüne ilişkin kendine özgü
bakışı ve Asena Brown Boveri’nin (ABB) birbirinden farklı müşteri gruplarına
hizmette kendini en iyi olmaya adayışı, bu firmaları da güçlendirmiştir.
(Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Yöneticiler, dile gelen ihtiyaçları
açıkça okumaya çalışmanın yanında, sessiz ihtiyaçlara ulaşmak için de kayda
değer bir yaratıcılık göstermek zorundadırlar. Bu sessiz, dile getirilmemiş ve
bazen bilinmeyen ayrıcalıkları konuşturmanın en güçlü araçlarından biri de
firmanın ilişki içinde bulunduğu birimin sanayici, aile ya da birey olması fark
etmeksizin tüketicinin sistem ekonomisini incelemesidir. (Slywotzky, Morrison,
Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Tüketicinin sistem ekonomisine, ürün
ya da hizmetin bedeli, ürünü ya da hizmeti kullanma, depolama veya dağıtma
maliyeti, satın alma işlemleri ve kullanma sürecinde harcanan zaman, tüm süreç
boyunca karşılaşılan güçlükler dahildir. Kısacası, söz konusu olan paralar,
saatler ve tüketicinin ürünü ya da hizmeti alırken ve kullanırken çektiği
güçlüklerle, ödediği bedeldir. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç,
2000)
Birçok müşteri kendi sistem
ekonomisinden habersizdir. Anlayıp hissedebilirler, ama bilmezler. Birçok aile,
alışveriş ya da ulaşım açısından evlerinin sistem ekonomisini bilmez.
Bilmeyenlerin sayısı birçok açıdan şaşırtıcı düzeydedir. Müşterilerin kendi
sistem ekonomilerinden pek anlamıyor ya da bunu bilmiyor olmaları, kârı
artırmak için iyi bir fırsattır. (Slywotzky, Morrison, Andelman, Çev: Kılıç,
2000)
Disney ailecek yapılacak bir tatilin
sıkıntısını kaldırıp attı. Intel de müşterilerinin çipleri uygulama işlemlerini
kolaylaştırdı. Microsoft ise müşterisine standartlar, kullanım kolaylığı,
dünyada pek de bulunmayan tarzda uygulama seçenekleri sundu. Bütün bu
üreticiler hayallerinin ötesinde kazançlar elde etti. (Slywotzky, Morrison,
Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Müşteri açısından stratejik olan
bilgiyi sistematize edip, müşterinin öncelikleri konusunda bir bakış açısına
dönüştürebilmesi için firmaların, büyük müşterilerinden kendilerine ayrıcalıklı
ve özel bir bilgi akışı yaratabilmeleri gerekmektedir. (Slywotzky, Morrison,
Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Müşteriden bilgi akışı yaratabilmenin
yanında, değerin sürekli yer değiştirdiği bir dünyada, vizyonları, değer
zinciri boyunca iki, üç, hatta dört müşteriyi kapsamalıdır. Bu yüzden örneğin,
bir yedek parça üreticisi, yedek parçalarını satın alan imalatçıların
ürünlerini satan bir dağıtımcının ve son uçtaki tüketicinin ekonomik
motivasyonunu anlamak zorundadır. Bu olgu tüm sanayiye yayılmıştır. Şirketlere
yönelik kitapların yayıncıları, sözgelimi, kitapları, bu kitapları satın alan
şirketleri ve bu şirketlerdeki okuyucuları anlamalıdırlar. Otel yöneticileri,
seyahat acentalarını, dışarıda toplantı yapan şirketleri ve şirketlerin işyeri
dışındaki toplantılardan sorumlu insan kaynakları yöneticilerini ve bu
toplantıya katılacak şirket çalışanlarını anlamak zorundadır. (Slywotzky,
Morrison, Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Bilgi akışını sağlamak ve değer
zinciri boyunca tüm müşterilerin sistem ekonomisini anlamak, firmayı, müşteri
önceliklerinin yalnızca bugünkü değil, aynı zamanda yarınki önceliğinin ne
olacağı sorusuna yanıt aramaya da yöneltmelidir. (Slywotzky, Morrison,
Andelman, Çev: Kılıç, 2000)
Tam da bu noktada tedarik zinciri
yönetimi önem kazanmaktadır. Yalnızca ticari ortaklıklar yoluyla değil, basit
işbirliği olanaklarını kullanarak, tedarik zincirinde yer alan tüm kuruluşlar,
son müşterinin önceliklerini karşılamak için kendi üzerlerine düşen görevin ne
olduğu konusunda net bir fikir sahibi olmalıdır. Zincirin ucundaki son
müşteriden, zincirin başındaki üreticiye, dağıtımcıya, sanayi malları
üreticisine kadar her firmanın, hem birbirini müşteri olarak görmesi, hem de
son müşterinin önceliklerini bilmesi açısından, aralarındaki bilgi akışı kritik
öneme sahiptir.
Tedarik zinciri yönetiminin
müşterilerle tedarikçileri arasındaki bilgi akışını sağlayan bu boyutu, müşteri
bilgisi yönetimi olarak nitelendirilmektedir. Müşteri Bilgisi Yönetimi (MBY),
güçlü rekabet içinde bulunan firmaların müşterilerini, ürünlerin ve hizmetlerin
pasif alıcıları konumundan güçlü bilgi ortakları konumuna çevirdikleri
stratejik bir süreçtir (Gibbert, Leibold, Probst, 2002). MBY, hem müşterinin
hem de firmanın yararına, müşterinin sahip olduğu bilginin elde edilmesi,
paylaşılması ve geliştirilmesidir(Gibbert, Leibold, Probst, 2002).
Bu amaca ulaşılması için Gibbert,
Leibold ve Probst tarafından MBY’de beş farklı strateji önerilmiştir. Bunlar
(Bkz. Çizelge 2.3):
-
prosümerizm
-
ekibe
dayalı yardımlaşarak öğrenme
-
karşılıklı
yenilik
-
yaratıcılık
birlikleri ve
-
birleşik
düşünsel (entelektüel) varlık / sahipliktir.
Bu stratejiler, tamamen birbirinden
farklı yöntemlere sahip olmakla birlikte, bir arada uygulanabilirler. (Gibbert,
Leibold, Probst, 2002)
Prosümerizm, Alvin Toffler (1980)’in,
müşterinin üretici ve tüketici rollerinden her ikisini de taşıması anlamında
literatüre kazandırdığı prosümer deyişinden yararlanılarak bulunmuş bir
isimdir. (Üreticinin İngilizce karşılığı olan producer’in pro’su ile,
tüketicinin İngilizce karşılığı olan consumer’ın sumer’ını bir araya getirerek
prosumer’ı literatüre kazandırmıştır.) Bu tarz bir ortaklaşa üretim şekli yeni
değildir. Örneğin: Bosh, motor yönetimi sistemlerini, otomobil tasarlayan ve
montajını yapan Mercedes-Benz’le ortaklaşa üretim yaparak geliştirmektedir.
Prosümerizmde yeni olan, karşılıklı bilgi üretiminin, kendisini karşılıklı
etkinin rol kalıpları ve kurallarıyla tanımlayan müşteriyle birlikte
yapılmasıdır. Örneğin, Quicken, müşterilerinin, finansal hizmetlerdeki
kullanıma hazır kaynaklar hakkında daha fazla şey öğrenmelerini ve böylece,
yaratıcı yeni fikirlere ve faydalara da dayanarak, gelecekte tekliflerini hızlı
bir şekilde yapmak için müşterilerinin kafasında seçenekler ve bir duruş
oluşmasını sağlar. (Gibbert, Leibold, Probst, 2002)
Oturma odası mobilyası perakendecisi
IKEA, müşterilerine kendisini, faydaların ve faaliyetlerin nasıl üretici ve
müşteri arasında yeniden paylaştırıldığı hakkındaki ortaklaşa üretimiyle
tanıtır. IKEA’daki MBY süreci, müşteriyi, yeni yetkinlikler ve yarar sağlama
fırsatlarıyla donatarak değer yaratan bir yardımcıya çevirir. IKEA, müşteriyi,
açık uçlu değer üreten bir fikir modeliyle harekete geçirerek sadece geçmişin
bilgi birikimini sağlayan platform olmaktan kurtarmakla, ortaklaşa üretimi ve
yeni IKEA ürünleri ve hizmetlerinde görülen ortak yeni değeri etkilemektedir.
(Gibbert, Leibold, Probst, 2002)
Ekibe dayalı yardımlaşarak öğrenme,
Amazon.com’un kendisini yapısal olarak dönüştürmesiyle, müşterilerinin sahip
olduğu bilgiden yararlanan ekibe dayalı tamamen yeni bir değer zinciri veya
sistematik öğrenme ilişkileri yaratmasından örnek alınarak geliştirilmiş bir
modeldir. Örneğin, müşteri tabanıyla karşılıklı bağlantılar ve bu müşterilerin
karşılıklı etkileşimli birleşik öğrenme performansı, Amazon.com’u aynı zamanda
diğer birçok firma için çekici bir kanal durumuna getirmiştir. Böylece
Amazon.com artık bir kitap satış yeri olarak değil, birçoğu birbirinden ayrı
fakat sistematik bir bağlantıya sahip firmalar tarafından teklif edilen,
kullanımları geniş bir yelpazeye yayılan ürünler ve hizmetler için
genelleştirilmiş ulaşım kanalı veya portalı olarak tanınmaktadır. Müşteri
bilgisinin sistematik bir yolla verilmesi ve karşılıklı öğrenme ilişkileri
yoluyla, Amazon.com’un başlangıçtaki kimliği değişime uğrayarak, yeni değer
zinciri sistemleri ilişkilerini tanımlayan bir şekle bürünmüştür. (Gibbert,
Leibold, Probst, 2002)
Xerox şirketinin fotokopi makinesi
firmasından doküman firmasına dönüşümündeki değişim süreci, benzer şekilde,
MBY’den kaynaklanan örgütsel öğrenmeye dayalıdır. Müşteri bilgisi, doküman yönetimi
sisteminin tamamının, kaynakları ve süreçleri kendi geleneksel faaliyet
alanından daha geniş bir alana yayarak yeniden dönüştürmenin anahtarıydı.
Prosümerizm tarzı bir MBY daha çok, ürünlerin ve hizmetlerin birlikte üretimine
odaklanırken, ekibe dayalı yardımlaşarak öğrenme, tüm değer organizasyonlarının
ve sistemlerinin yeniden biçimlendirilmesine odaklanır. (Gibbert, Leibold,
Probst, 2002)
Karşılıklı yenilik stratejisi,
1970’lerde Eric von Hippel tarafından çoğu ürün yeniliklerinin ürünü üreten firmalardan
değil de, ürünü kullanan müşterilerden geldiğinin bulunmasından feyz alınarak
uygulanmaktadır. Daha yakın zamanda, Thomke ve von Hippel (2002), GE ve General
Mills’i örnek göstererek müşterilerin nasıl bireye özel ürünlerin yenilikçileri
ve geliştiricileri haline gelebileceklerini anlatan birkaç yöntem
önermişlerdir. Silicon Graphics için, sinema endüstrisinin başlıca müşterileri
yeni bilgilerin ve yenilikçiliğin önemli bir kaynağı haline gelmiştir. Silicon
Graphics, ürünlerinin en yaratıcı kullanıcılarının gelecekte ne isteyeceklerini
birinci ağızdan öğrenmeleri için en iyi Ar-Ge elemanlarını Holywood’a gönderir.
Buna ek olarak, Silicon Graphics, yüksek derecede hesaplama ve güçlü grafiklere
ihtiyacı olan ilaç tasarımı ve uzay gemilerinin inişini sağlayan vites gibi
diğer endüstrilerin başlıca kullanıcılarıyla da ilişkilerini yürütür.
Kullanıcılara basitçe, gelecekteki ihtiyaçlarının ne olacağıyla ilgili sorular
sormak, süregelen ürün geliştirmelerine önderlik etse bile yeni ürünlerin
tasarımıyla sonuçlanmaz, büyük gelişimler karşılıklı ve sıkıca
ilişkilendirilmiş yenilik tatbikatları sonucu meydana gelir. (Gibbert, Leibold,
Probst, 2002)
Ryder, müşterileriyle sıkı bir
işbirliği içinde, müşterilerinin operasyonel, hattâ üretim ve tedarik zinciri
stratejilerini derinlemesine inceleyerek, müşterileri için karmaşık ve kapsamlı
lojistik çözümleri geliştirmiştir. Birlikte, kamyon sürücülerinin
ihtiyaçlarıyla ilgili özel bilgiler geliştirerek, kamyon personel yönetimi
faaliyetlerini yeniden şekillendirmişlerdir. Ryder, karşılıklı müşteri yeniliği
sayesinde, bir kamyon tedarikçisi kuruluşu kimliğinden, lojistik sistemleri
çözümleri uzmanı kimliğine bürünmüştür. (Gibbert, Leibold, Probst, 2002)
Bir başka MBY stratejisi olan
yaratıcılık birlikleri, yalnızca firmayla ilişki içinde olmayan, aynı zamanda
birbiriyle de ilişkisi olan uzman müşteri gruplarının bir araya getirilmesi
süreci olarak tanımlanmaktadır. Yaratıcılık birlikleri öncelikle uzun bir zaman
aralığı boyunca birlikte çalışan kişilerden oluşan gruplardır, ikincisi, ortak
bir konuda ilgileri vardır, üçüncüsü, birlikte bilgi paylaşımına ve yeni
bilgiler yaratılmasına isteklidir. Yaratıcılık birlikleri, ortak bir bilgi ve
değer yaratmak amacıyla, örgütsel sınırları aşmışlardır. Geleneksel bilgisayar
yazılımı geliştirme sürecinde, Netscape ve Microsoft, ürünlerinin ücretsiz beta
sürümlerini, kullanılması, test edilmesi, üzerinde tartışılması ve yalnızca
firmaya değil, aynı zamanda kullanıcı birlikleri arasında da rapor edilmesi
amacıyla kullanıma açmışlardır. Binlerce kişiyi test yapmak için listelerine
almışlardır. Bunların bazıları yalnızca ücretsiz beta ürününü kullanmakla
ilgilenirken, diğerleri kendilerini göstermek veya ödül kazanmak için yazılım
hatalarını bulmaya niyetlidir. Müşteriler, kendi geri bildirimlerine firmaların
nasıl bakacaklarını görerek bir bağlılıkla, hatta sahip olma duygusuyla
sonuçlanan ürün haber gruplarına ve elektronik sohbet odalarına minnet
beslemektedirler. (Gibbert, Leibold, Probst, 2002)
Sony ve Panasonic, tüketici elektronik
pazarında alış veriş merkezleri ve havaalanları gibi konumlara müşterilerin
talep sıklıklarını belirlemek ve yeni ürünlerini sergilemek amacıyla “anten
dükkanlar” yerleştirmişlerdir. Bu dükkanlarda müşteriler ürünleri deneyebilir,
kontrol edebilir, birbirleriyle görüş alış verişinde bulunabilir ve ürün
yöneticileri müşterileri izleme ve ilk ağızdan müşteri tepkileriyle ilgili
bilgi almak için onlarla konuşma şansına sahiptir. Bir başka yaratıcılık
birliğinden yararlanma örneği Weight Watchers’dır. Bu firma müşteri gruplarını
birbirleriyle bilgi ve deneyimlerini paylaşmaları ve ağırlık takipçilerini de
MBY için içgörü elde etmeleri için bir araya getirir. Burada önemli nokta, bu
amaçların kendi kendine gerçekleşmediğidir. Weight Watchers örneğinde olduğu gibi
katılım gönüllü ve kendiliğinden olsa bile dikkatle yönetilmelidir. (Gibbert,
Leibold, Probst, 2002)
Birleşik düşünsel (entelektüel) varlık
/ sahiplik tarzındaki MBY, muhtemeldir ki müşteriyle işletme arasındaki en
yoğun katılım şeklidir. İşletmenin sahiplerinin müşteriler olduğu nosyonuna
sahiptir. İsveç firmaları Skandia Insurance ve Kooperativa Förbundet (KF)
giderek artan bir oranda kendilerini müşterilerine ait iş yerleri olarak
görmektedirler. Bu işte, müşterileri için ve müşterileri yüzünden bulunmaktadırlar.
Bu nedenle, düşünsel varlık firma içinde kalmamakta, müşteriler tarafından
kısmi bir oranda sahiplenilmektedir. Bu formül, KF’nin uzun bir zaman dilimi
süresince gözle görülür gelişmeler kaydetmesini, müşteri eğitiminde ve birleşik
bilgi sahipliği yoluyla tüketici hareketinde bir önder olmasını ve bu hareketin
sürekli gelişmesini sağlamıştır. Karşılıklı yardımlaşma yoluyla yalnızca
ürünler ve hizmetler birlikte üretilmemekte, aynı zamanda müşteriler ve firma
geleceğin işini birlikte yaratmaktadırlar. Örneğin, broker, bankacı ve
Skandia’nın diğer perakendeci müşterileri, firmanın anahtar
stratejistlerileriyle birlikte, ortak işin kapsamını gözden geçirmek, olası
yeni ortak strateji belirleme girişimlerinde bulunmak ve yeni ortaya çıkan
pazarlar gibi ilgilenilen konu hakkında ortak bilgi gelişimini sağlamak için
bir araya gelirler. Müşterinin başarısı gerçekte firmanın başarısı olmaktadır
ve tam tersi de geçerlidir. (Gibbert, Leibold, Probst, 2002)
MBY’nin bu beş farklı stratejisinin
uygulanmasında karşılaşılan temel sorunlar iki grupta toplanmaktadır: kültürel
sorunlar ve yetkinlik yetersizliği. Kültürel sorunlar, müşteri rolünün yeniden
düşünülmesi ve uzun vadede bunun firma çalışanlarının düşünce tarzları
üzerindeki etkileriyle ilgilidir. Yetkinlik sorunu ise, katılımcı tekniklerin
uygulanmasından en fazla yararı sağlamak için gerekli olan yeteneklerle ve
süreçlerle ilgilidir. (Gibbert, Leibold, Probst, 2002)
Kültürel sorunlarla ilgili olarak
kaşılaşılan tavırlardan ilki, müşterilerin bir bilgi kaynağı olarak değil de,
bir gelir kaynağı olarak görülmesidir. İşletme narsizmi olarak nitelendirilen
bu yaklaşım, işletme yöneticilerinin, kendi işlerini müşterilerden daha iyi
bildikleri düşüncesine dayanmaktadır. İkincisi, bunun aksine, müşteri bilgisinin
eleştirilmeden uygulanmaya kalkışılmasıdır. Üçüncü karşılaşılan durum ise,
işletmenin tüm işlemlerini müşterilerine karşı açtığı şeffaf bir yapıya rağmen,
müşterilerden hiçbir katkı alınamamasıdır. (Gibbert, Leibold, Probst, 2002)
İlk iki yaklaşımda, müşteri rolüyle
ilgili olarak, müşterinin, firmanın Ar-Ge çalışanlarının yerini almadığı
unutulmamalıdır. Müşteri bilgisi yenilik süreçlerinde önemlidir, fakat
tamamının uygulanması şart değildir. Üçüncü durumla ilgili olarak ise, MBY,
firmaya ait “tüm” bilgilerin müşteriye açılması demek değildir. Bazı konularda,
bilgi akışının cesaretlendirilmesi için güven geliştirilmesi amacıyla şeffaflık
gerekliyken, diğer bazı konularda ağ güvenliğini sağlayıcı ve bilgileri
sınırlandırıcı süreçlere de gereksinim vardır. (Gibbert, Leibold, Probst, 2002)
Yetkinlik yetersizliği sorunu,
kültürel sorunla yakından ilgilidir. Örneğin: Mevcut MBY veya MİY (Müşteri
İlişkileri Yönetimi) sistemlerinin satış ve pazarlama bilgilerinin tüm firmada
paylaşılması amacıyla tasarlanmış olması sonucu müşteri beklentileriyle ilgili
bilgilere ulaşılamaması, içsel kullanımdan öteye gidilememesi. Değer paylaşımı
amacıyla kurulan bu sistemlerde, daha fazla müşteri memnuniyeti ve kişiye özel
ürünlerin hedeflendiği vurgulanabilir; ancak, bunun yanında müşteriye
katkılarından dolayı parasal bir ödül de verilmelidir. Örneğin: özel teklifler
(müşterinin ilgilendiği ürünün o müşteriye indirimli satılması gibi), tercihli
finansal anlaşmalar (taksitle satış gibi) ve hatta telif hakkı ücretleri
(satılan her ürün üzerinden kritik bilgiyi sağlayan müşteriye belli bir
meblağın ödenmesi gibi) bu amaçla kullanılabilir. (Gibbert, Leibold, Probst,
2002)
MBY ile ilgili beş stratejinin genel
özellikleri, Çizelge 2.3’te yer almaktadır. Bunun yanı sıra, MBY’nin Bilgi Yönetimi
(BY) ve Müşteri İlişkileri Yönetimi (MİY) ile karıştırılmaması için,
aralarındaki farklılıkları gösteren çizelge de, Çizelge 2.4 olarak
düzenlenmiştir.
Çizelge 2.3: MBY Stratejileri
Strateji
Özellik
|
Prosümerizm
|
Ekibe
Dayalı Yardımlaşarak Öğrenme
|
Karşılıklı
Yenilik
|
Yaratıcılık
Birlikleri
|
Birleşik
Düşünsel Varlık / Sahiplik
|
Odak
noktası
|
Maddi
varlıkların ve faydaların geliştirilmesi
|
Firma
sosyal sermayesinin yaratılması
|
Yeni
ürünlerin ve süreçlerin yaratılması
|
Misyona
özel. Profesyonel uzmanlık
|
Maddi
müşteri düşünsel varlık paylaşımı
|
Amaç
|
İyileştirilmiş
ürünler ve elde edilen faydalar
|
Sistematik
değişikliklerle ilgilenmek için ekiple öğrenmeyi kolaylaştırmak
|
Yeni
fikirlerden olabilecek en fazla getiriyi sağlamak
|
Profesyonel
uzmanlığın elde edilmesi ve açıklanması
|
Düşünsel
varlığın getirisinin en çoklanması (birleşik olarak)
|
Süreçler
|
Üretimden
önce, üretim sırasında ve üretimden sonra bütünleşme
|
Ekip
çalışması, yetkilendirme, özel olay geliştirme, kalite programları
|
Fikir
sergileme, beyin fırtınası, müşterinin fikir üretme süreci
|
Profesyonel
birliklerin en iyi uygulamaları, uzman ağlar
|
Çıraklıklar,
resmi eğitim programları, hizmet içi eğitim
|
Sistemler
|
Planlama,
kontrol ve karar destek sistemleri
|
Bilgi
paylaşımı sistemleri, sayısal (yapay) sinir sistemleri, ekipler halinde
müşteri ziyaretleri
|
Fikir
geliştirmeyi destekleyen sistemler
|
Uzman
sistemler, paylaşımlı e-çalışma alanı, grup destek sistemleri
|
Grup
düşünsel varlık destek sistemleri
|
Performans
Ölçütleri
|
Etkililik,
etkenlik, müşteri doyumu ve başarısı
|
Sistem
verimliliği, kalite, müşteri tatmini ve başarısı
|
Yeni
ürünlere ve süreçlere ait yatırımın getirisi oranı, müşteri başarısı
|
Bilgi
paylaşımı davranışları, kararların zamanındalığı, bağlantılı sonuçların hızı
|
Yeni
düşünsel varlığın değeri, yeni gelir akımlarında yatırımın getirisi oranı
artışı
|
Örnek
Olaylar
|
Quicken,
IKEA
|
Amazon.com,
Xerox, Holcim, Mettler, Toledo
|
Silicon
Graphics, Ryder
|
Microsoft,
Sony, eBay, Holcim
|
Skandia
|
Etkileşimin
Yoğunluğu
|
Nispeten
düşük
|
Düşükten
yükseğe
|
Nispeten
düşük
|
Nispeten
yüksek
|
Nispeten
yüksek
|
Bilgi Türü
|
Nispeten
açık
|
Açık
ve üstü kapalı
|
Nispeten
üstü kapalı
|
Nispeten
üstü kapalı
|
Nispeten
açık
|
Kaynak:
GİBBERT, Michael, Marius LEİBOLD, Gilbert PROBST, “Five Styles of Customer
Knowledge Management, and How Smart Companies Use Them to Create Value”,
European Management Journal Vol:20, No:5, Elsevier Science Ltd., Büyük
Britanya, 2002, s: 465
Çizelge 2.4: MBY’nin BY ve MİY ile
Karşılaştırılması
Bilgi
Yönetimi
|
Müşteri
İlişkileri Yönetimi
|
Müşteri
Bilgisi Yönetimi
|
|
Bilginin Arandığı
Yer
|
Çalışan,
ekip, firma, firmalardan oluşan ağ
|
Müşteri
veri tabanı
|
Müşterinin
deneyimi, yaratıcılığı ve üründen / hizmetten memnun(suz) olma düzeyi ve
nedeni
|
Kabuller
(Aksiyomlar)
|
“Ah
bir ne bildiğimizi bilsek.”
|
“Müşteriyi
bağlamak, yeni müşteri kazanmaktan ucuzdur.”
|
“Ah
bir müşterilerimizin ne bildiğini bilsek.”
|
Dayandığı Temel
|
Çalışanların,
müşteriler, satış süreçleri ve Ar-Ge hakkındaki bilgilerinin ortaya
çıkarılması ve bütünleştirilmesi
|
Firmanın
veri tabanlarından müşteri hakkında derinlemesine bilgi toplanması
|
Paylaşmanın
ve geliştirmenin yanında, müşteriden doğrudan bilgi toplanması
|
Amaçlar
|
Etkenlik
kazançları, maliyet tasarrufu sağlamak ve tekerleği yeniden icat etmekten
kaçınmak
|
Müşteri
tabanının genişletilmesi, firmanın müşteri tabanının korunması
|
Birleşik
değer yaratılması için müşterilerle işbirliği yapılması
|
Ölçümler
|
Bütçe
performansı
|
Müşteri
memnuniyeti ve bağlılığıyla ifade edilen performans
|
Yenilik
ve büyüme bakımından rakiplerle kıyaslanan performans, müşteri başarısına katkıda
bulunmak.
|
Kazançlar
|
Müşteri
memnuniyeti
|
Müşteri
bağlılığı
|
Müşteri
başarısı, yenilik, örgütsel öğrenme
|
Harekete
Geçirilenler
|
Çalışanlar
|
Müşteri
|
Müşteri
|
Müşterinin Rolü
|
Pasif,
ürün alıcısı
|
Tutkun,
düşkün, ürüne veya hizmete bağlanmış
|
Aktif,
değer yaratma sürecinde ortak
|
İşletmenin Rolü
|
Çalışanların
bilgilerini diğer çalışanlarla paylaşmalarının cesaretlendirilmesi
|
Müşterilerle
sürekli ilişkiler geliştirilmesi
|
Müşterinin,
ürünün pasif alıcıları konumundan aktif değer yaratıcıları konumuna
geçirilmesi
|
Kaynak:
GİBBERT, Michael, Marius LEİBOLD, Gilbert PROBST, “Five Styles of Customer
Knowledge Management, and How Smart Companies Use Them to Create Value”,
European Management Journal Vol:20, No:5, Elsevier Science Ltd., Büyük
Britanya, 2002, s: 465
Tedarik zinciri boyunca, sürekli bir
üretici-müşteri ilişkisi söz konusudur. Ayrıca, hepsinin ortak amacı, son
tüketiciyi memnun etmektir. Dolayısıyla, buraya kadar anlatılan MBY
stratejilerinden birini ya da birkaçını kullanarak, tedarik zincirinde yer alan
firmalar, birbirleriyle ve son tüketiciyle işbirliği yapabilirler. Böylece
ortaya çıkacak olan yeni iş sistemleri, yeni ürünler ya da hizmetler, tedarik
zincirinin bir bütün olarak rakipleriyle rekabet etmesine yardımcı
olabilecektir.
Stratejik işbirliğinin müşterilerle
ilgili boyutunun yanında, işbirliği yapan firmaların birbirleriyle olan
ilişkileri de önem taşımaktadır. İşbirlikçi firmaların stratejik hedefleri dört
geniş kategoriye ayrılır. İki tanesi pozitif ve firma etkisini artırmaya
bağlıdır. İkisi, etkinin kaybına karşı bir önlem olarak savunmaya yöneliktir.
Bir şirket işbirliği faaliyetinden, yalnız başına yaptığından daha çok fayda
sağlamalıdır, yoksa ittifakın bir anlamı olmaz. O yüzden ilk stratejik hedef
faaliyete değer katmaktır ve ortağın ikinci hedefi rakibinden öğrenme yoluyla
kendi stratejik rekabetini genişletmektir. Öğrenmek, kendi rekabetçi konumunu
sağlamaya çalışan her firmanın, açık değilse bile gizli bir stratejik
hedefidir. Öğrenme isteği ürün ve süreç yenileşmesine götürür. (Yoshino,
Rangan, Çev: Yaşar Bülbül, 2000)
Savunma açısından, ortak firma
stratejik esnekliği sağlamak zorundadır. Yöneticiler, tercihlerini açık
tutarken ve mümkün olduğunda yeni tercihler yaratırken farklı stratejik
risklerini –siyasi, rekabetçi, teknolojik- yönetme ihtiyacını iyi bilirler.
Esnekliğin sağlanması özellikle organizasyonlar arası çabalar durumunda
önemlidir. İttifaklar da, hızlı değişimin ve eskimenin dünyasında sınırlayıcı
bağ olarak yöneticilerin stratejik tercihlerini sınırlayabilir. Stratejik bir
hedef olarak esnekliğin açıkça düşünülmesi, bir firmanın düşüncesizce karmaşık
hale gelmesi olasılığını azaltır. (Yoshino, Rangan, Çev: Yaşar Bülbül, 2000)
Son olarak, bir şirket önemli rekabet
ve stratejik avantajlarının bir ortak tarafından benimsenmesine karşı kendini
korumalıdır. Bazı haklı sebeplerle bir firmanın rekabet avantajlarının kendi
tescilli bilgisinden elde edildiği tartışılabilir. Bu durum, patent hadisesinde
aşikardır, ama genellikle değildir. Şirketler rekabette başarılı olmak için büyük
oranda Ar-Ge, üretim, pazarlama ve diğer alanlardaki bilgi birikimine
dayanırlar. Bu tip bilgiler genellikle tanzim edilmiş değildir ve gizliliği
firmanın stratejik planları açısından önemlidir. Firmalar arası bağlantıları bu
tip bilgilerin kontrolsüz ifşasına yol açan olaylardan korumak, çekirdek
uzmanlıkları korumak açık bir stratejik hedef olarak uygulanabilir. (Yoshino,
Rangan, Çev: Yaşar Bülbül, 2000)
Tedarik zincirinde yer alan firmaların
ortaklığında, firmalar ürün veya işlemeyi geliştirmek veya iyileştirmek için
yakın ilişkide çalışırlarken, birbirlerine karşı rakip olmamaya meylederler. Bu
tip ittifaklarda, yukarıda sıralanan stratejik amaçların önceliklerini
belirlemek gerekirse, işbirliğine değer katma ile stratejik esneklik ilk iki
sırayı alırken, özün korunması ve öğrenme, son iki sırada yer almaktadır.
(Yoshino, Rangan, Çev: Yaşar Bülbül, 2000)
Çalışma alanının son ürünü konfeksiyon
ürünleri olduğuna göre, bu sektörden örnek vermek konuya açıklık getirecektir.
Bir konfeksiyon firması, bir tekstil firmasıyla, bir tekstil firması da bir
iplik üreticisiyle işbirliği yaptığında, çalışma alanları birbirinden farklı
olduğundan, birbirlerine rakip durumda değil, birbirinin tamamlayıcısı
durumundadırlar. Üretim biçimleri çok farklı olduğundan, birbirlerinden
öğrenecek pek fazla şeyleri de yoktur. Örneğin, tekstil, teknoloji ağırlıklı,
sermaye yoğun işlerin yapılmasını gerektiren bir sektörken, konfeksiyon, işgücü
ve ustalık ağırlıklı bir sektördür. Birbirlerinden bir şeyler öğreneceklerse,
bu teknik konulardan ziyade, sektörün genel sorunlarıyla ilgili konular
olacaktır. Örneğin, son müşterinin isteklerinin karşılanmasında karşılaşılan
güçlükler, kaliteden kaynaklanan sorunlar, ihracatta karşılaşılan güçlükler,
vb. sorunlu alanlarına, birbirlerine destek olabilecekleri konulara
yoğunlaşacaklardır. Çünkü amaç, birbirleriyle rekabet etmeleri değil, diğer
tedarik zincirlerine karşı, birlikte rekabet etmeleridir. Bu nedenle öncelikli
amaçları, zincirdeki işbirliğine değer katmak ve müşteri isteklerini karşılamada
esnekliğin sağlanması olacaktır. Örneğin: konfeksiyon üreticisi, mağazalardan
gelen müşteri istekleri doğrultusunda, yeni kumaş tasarımları için tekstil
firmasına geri bildirim sağlayabilir. Pamuk elyafının kalitesi konusunda, kumaş
üreticisi, iplik üreticisine, iplik üreticisi de, kendi içindeki çırçırlama
ünitesine veya tarlada çalışan çiftçiye yardımcı olmaya çalışabilir. İplikçi,
kumaşçı ve konfeksiyoncu, birlikte karar vererek, lojistik araçlarını tek bir
firmadan temin edebilirler. Birlikte moda ya da marka yaratabilirler. Hedef
pazarlarını birlikte belirleyebilirler. Öğrenme kaynakları, tedarik zinciri
dışında olabilir. Dışarıdan, örneğin kamu kuruluşları, danışmanlar,
üniversiteler, vb. kurumlardan öğrendiklerini, birbirlerine öğretebilirler. Birbirleri
için tehdit oluşturmadıklarından, özün korunması sorunu daha az belirgindir.
Öğrenmek için özel bir çaba göstermeye ihtiyaçları yoktur, çünkü çıkarları
böyle gerektirdiğinden, her üç firma da birbirine bir şeyler öğretme
hevesindedir.
Ancak, bu tür ortaklıklarda, bilgi
akışını sağlayan bilgi ağlarının kurulması da, profesyonel bir yaklaşım
gerektirmektedir. Bilgi ağını kurmanın aşamaları, dört temel bölümde
toplanabilir: 1) Bilgi ağına odaklanma, 2) Ağ kapsamına karar verme 3) Ağ
faaliyetlerinin rutinleştirilmesi 4) ağ sonuçlarının dengelenmesi. (Büchel,
Raub, 2002)
Bilgi ağına odaklanma; işbirliği
yapılacak konuların seçilmesinde sektör önceliklerine uygunluğa önem verilmesi,
bu konuda yönetim desteğinin alınması, bağlantı oluşturulması aşamalarından
oluşur. Ağ kapsamına karar verme; ortak bilginin kurulması, uygun iletişim
mekanizmalarının seçilmesi ve karşılıklı güven geliştirilmesi aşamalarından
oluşur. Ağ faaliyetlerinin rutinleştirilmesi; ağ rollerinin tanımlanması ve ağ
ritminin belirlenmesi, başka bir deyişle, ağ kapsamında yürütülen faaliyetlerin
sıklığının belirlenmesi aşamalarına sahiptir. Ağ sonuçlarının değerlendirilmesi
ise, belirlenen ağ çıktılarının izlenmesi çalışmalarından oluşur. (Bkz. Şekil
2.5) (Büchel, Raub, 2002)
Bilgi
ağından sağlanan fayda, ağ üyelerinin ortaklaşa üzerinde çalıştıkları konunun,
içinde yer aldıkları sektörün (sanayi ya da hizmet dalının) sorunlarıyla
yakından ilişkili olduğu durumda en yüksek düzeye erişebilmektedir. Sektörün
sorunlarıyla ilgili bu konular, acil konular olarak nitelendirilmektedir.
(Büchel, Raub, 2002)
Bir ağın, konuya odaklanma derecesi
yönetim desteğini alabilme yeteneğiyle yakından ilgilidir. Acil konular
etrafında geliştirilen ağlar için, ağda geçirilen süre ve katılım
sorgulanmamakta, aksine takdir edilmektedir. Yönetimin desteğini almak,
yönetimin ağla ilgili dikkatini çekmekten ibaret değildir. Bu olgu, ağın,
örgütle ilişkili yetenekleri inşa edeceğine gönülden inanan yönetim desteğinin
nasıl olacağının tanımlanmasıdır. Ağa katılımı desteklemek için yöneticiler
birçok yöntem deneyebilirler. Örneğin, ağa katılım için belli bir miktar
çalışma zamanını (adam-gün/yıl) bütçeleyebilirler. Faaliyetlerin ev sahipliğini
yapmak, seyahat masraflarını karşılamak, iletişim ve bilgi teknolojisi
üstyapısını kurmak için gerekli kaynakları sağlamak gibi diğer bazı tedbirleri
alabilirler. (Büchel, Raub, 2002)
Ağ faaliyetlerinin tohumu potansiyel
üyeler arasındaki bağlantılar (ilişkiler) belirlendiğinde atılmış olur. Bu
bağlantıların karmaşıklığı, üye sayısı arttıkça üstel bir şekilde artar. Bu
bağlantıların oluşturulması, ilk önce, potansiyel ağ üyelerinin her birinin
diğerlerinin varlık nedenini ve ortak ilgi alanlarını belirlemesine yardımcı
olur. Acil konulara odaklanma, potansiyel üye sayısının olabilecek en az sayıda
tutulmasını sağladığından, bu güçlükleri önlemek için iyi bir prensiptir.
(Büchel, Raub, 2002)
Farklı pozisyonlardan gelen ağ
üyelerinin çalışma alanlarının farklılığı ve çeşitliliğinin getirdiği
güçlüklerin tüm üyelerce bilinmesi gerekmektedir. Farklı ilgi alanlarına sahip
olunmasına rağmen, aynı sorunla ilgili oluşan farklı deneyimler
paylaşıldığında, bu paylaşım, daha geniş bir bakış açısına kavuşan ağ
üyelerinin ortak bir bilgi havuzu oluşturmalarına yardımcı olacaktır.
Başlangıçta farklı kişiler tarafından farklı sorunlara öncelik verildiği
görülebilir; ancak iletişim arttıkça, en köklü sorun alanı bulunarak, çözümü
aranacak ortak sorunlar üzerinde anlaşılabilir ve birlikte çözüm yolları
aranabilir. İletişim kanalları seçilirken dikkatli olunmalı, farklı amaçlar
için farklı kanallar seçilmelidir. Ağ oluşumunun ilk aşamalarında, yüz yüze
toplantılar önemlidir. Bu toplantılar vasıtasıyla ağ üyeleri birbirleriyle
tanışabilir, güven geliştirebilirler. E-posta, telekonferans gibi kanallar daha
sonra gelir. Karşılıklı görüşmeler sırasında oluşan ilk anki tepkilerin önemli
olduğu durumlarda, yüz-yüze toplantılar veya görsel ve işitsel medya bir arada
kullanılmalıdır. Stratejik açıdan karmaşık ve çok boyutlu konularda yüz yüze
toplantılar yapılmalı ve işletimsel (operasyonel) ayrıntıların açıklığa
kavuşturulması için telefon görüşmeleri ve e-postalarla desteklenmelidir. Yüz
yüze yapılan toplantıların bir turlama yöntemiyle farklı üyelerin mekanlarında
yapılması, her katılımcının farklı bakış açılarını anlamasına yardımcı
olmaktadır. (Büchel, Raub, 2002)
Diğer üyelerin dile getirdikleri
sorunları ve önerilerini kabul edebilmek için, bu üyelerin uzmanlıklarına
güvenmek gerekmektedir. Ayrıca, paylaşılan bilginin de birilerine karşı
kullanılmayacağına güvenebilmek, paylaşım düzeyinin artması açısından
önemlidir. Bu nedenle, birbirinden farklı noktalarda çalışan ağ üyelerinin
birbirlerini tanımaları ve birbirlerine karşı güven duyabilmeleri için, yüz
yüze toplantılar önemlidir. Güven, cezalandırılma korkusunun olmadığı
durumlarda geçerlidir. (Büchel, Raub, 2002)
Herhangi bir ekip çalışmasında olduğu
gibi, bilgi ağlarında da zamanla geliştirilecek farklı rollerin ağ üyeleri
tarafından paylaşılması gerekmektedir. Deneyimler göstermiştir ki; en etkili
ağlarda dört tipik rol, ağın omurgasını oluşturmaktadır (Bkz. Çizelge 2.5).
(Büchel, Raub, 2002)
Çizelge
2.5: Bilgi Ağında
Görev Paylaşımı
AĞ
ROLLERİ
|
TEMEL
SORUMLULUKLAR
|
SORMULUSU
KİM OLMALI?
|
KOORDİNATÖR
|
- üyelerin
tanımlanması ve birbirleriyle bağlantılarının sağlanması
- organizasyon,
sorun çözme ve motive etme
|
-
motivasyonu yüksek bireyler
- belirli
konularla ilgilenenler
- örgütün
hangi pozisyonunda çalıştığı önemli değil
|
DESTEK
|
- belli
özelliklere sahip kaynakların temin edilmesi (örneğin: bilgi teknolojileri ve
iletişim kanalları)
- koordinatöre
ve ağ üyelerine yardımcı olma
- önder
seçimi
|
- işlev
uzmanları (örneğin: insan kaynakları, eğitim, bilgi teknolojileri)
- kalabalık
ekipler için, gönüllü çalışanlar
|
EDİTÖR
|
- içeriğin
onaylanması
- sentezleme
ve bütünleştirme
|
- içerik
uzmanları
|
SPONSOR
|
- kaynakların
ve tanınırlığın temin edilmesi
- uzun
dönemli stratejik ayarlamalarda yol göstericilik
|
- üst yönetim
|
Kaynak:
BÜCHEL, Bettina, Steffen, RAUB, “Building Knowledge Creating Value Networks”,
European Management Journal, Vol:20, No: 6, Elsevier Ltd., Büyük Britanya, 2002,
s: 594
Ağ
koordinatörü, acil konuları belirler, toplantıları veya iletişim kanallarının
kullanım amacını organize eder, ev sahipliği yapar, sorun çözücüdür ve temel
enerji kaynağıdır. Düzenli aralıklarla ağın ne kadar sağlıklı çalıştığını
değerlendirir ve ağ üyelerini birleştiren bir katalist görevi görür. (Büchel,
Raub, 2002)
Koordinatör, destek amacıyla
çalışanlardan oluşan örgütsel bir yapı tarafından desteklenir. En basit
şekliyle bu yapı, yönetici asistanından ibaret olacaktır. Ağ toplantılarının saatini
belirleme ve organize etmenin yanında, ağ üyelerince oluşturulan bilginin
organize edilmesi ve postalanması, bir kütüphaneci gibi ağ veri tabanının ve
intranet sayfasının düzenlenmesi de destek personelinin görevleri arasındadır.
Destek görevi, genellikle bilgi teknolojileri, insan kaynakları, vb. işlevlerin
uzmanlarından oluşan ekiplere verilmektedir. (Büchel, Raub, 2002)
Ağ çalışmalarının içeriğinin
geçerliliğini onaylamak için bir veya birkaç editöre ihtiyaç vardır. Ağın bilgi
tabanını düzenli aralıklarla değerlendiren önder uzmanlardan oluşan bir ekip
editörlük görevini üstlenebilir. Bu onaylama mekanizması, aynı zamanda, çok
sayıda yerel katılımcının görüşlerinin top yekûn bir sentezini sağlar. (Büchel,
Raub, 2002)
Sponsor rolü ise, üst yönetimin desteğini
almayı sağlar. Sponsor, ağın bir parçası olmadığı halde, genellikle koordinatör
vasıtasıyla ağla bağlantı kurar, ağ faaliyetlerini gözden geçirir, sektör /
işletme stratejilerine uygunluğu sağlayacak şekilde gerekli ayarlamaları yapar
ve ihtiyaç duyulduğunda gerekli desteği sağlar. (Büchel, Raub, 2002)
Ağ üyelerinin bağlılığını sağlamak
için, ağ faaliyetlerinin düzenli zaman aralıklarında tekrarlanması faydalıdır.
Böylece, belli bir ağ temposu yakalanmış ve çalışanların konuya olan ilgisi
dağılmamış, sıcak tutulmuş olur. Örneğin, Dow Chemical firmasındaki iş fırsatı
ağlarının her pazartesi saat 10:00 ile 12:00 arasında yaptığı elektronik
toplantı (NetMeeting), bu ağın ritmiydi. (Büchel, Raub, 2002)
Ağ sonuçlarının uygulanmak üzere ağ
üyesi olmayan ilgililere de yayılabilmesi için, ağ çıktılarının örgütün
amaçlarına hizmet ettiğinin gösterilmesi gereklidir. Ağ üyeleri, ortaklaşa
oluşturdukları bilgileri tüm örgüte yayma sorumluluğuna sahiptirler. Acil
konulara odaklanan ağlar için, yönetim sonuçlarla yakından ilgilendiğinden,
aktif pazarlama önemli olmayabilir. Orta derecede aciliyeti olan konular
yönetimin öncelikleri arasında yer almayacağından, ağ üyelerinin, sonuçların
tüm örgüte yayılması görevine daha fazla eğilmeleri gerekecektir. (Büchel, Raub,
2002)
Tedarik zincirinin hazır giyim
tüketicileriyle olan ilişkileri MBY kapsamında, zincirde yer alan işletmelerin
aralarındaki ilişkiler ise bilgi ağları kapsamında ele alınarak,
pamuk-tekstil-hazır giyim tedarik zincirinin sorunlarını çözebilecek TZY yapılanmaları
4. bölümde önerilecektir. Hazır giyimle ilgili iş tasarımı önerileri, MBY ve
bilgi ağları önerilerinin temelini oluşturacaktır.
Çalışmanın amacı, sözü edilen tedarik
zincirinin yurt dışındaki rakipleriyle rekabet gücünü artırması olduğundan, önce
TZY yoluyla sektörel rekabet gücünün artırılması konusuna değinilecek, bir
sonraki bölüm ise araştırmaya konu olan tedarik zinciriyle ilgili veri ve
bilgilere ayrılacaktır.
Avrupa
Yönetim Forumu, endüstriyel rekabet gücünü “girişimcilerin dış ya da iç
pazardaki rakiplerine kıyasla, fiyat ve fiyat dışı nitelikleri daha cazip bir
paket oluşturan mallarını tasarımlamak, üretmek ve pazarlayabilmek için,
bugünkü ve gelecekteki yetenek ve fırsatları” olarak tanımlamaktadır. Dünya
Rekabet Gücü Yıllığı’nda ise “rekabet edebilirlik”, bir ülkenin varlıklarını ve
süreçlerini, çekiciliğini ve saldırganlığını, küresellik ve yakınlığını
yöneterek ve bu ilişkileri ekonomik ve sosyal bir modelde birleştirerek, katma
değer yaratma ve böylece ulusal gönenci artırma yeteneği olarak
tanımlanmaktadır. (ILO, 1987, Çev: Baykal, Atalay, Fidan)
Tanımda
geçen tasarım, üretim ve pazarlama organizasyonlarına bir yönüyle bakıldığında,
bu organizasyonların tedarik zincirindeki farklı unsurları temsil ettikleri
görülür. Bu unsurlar arasındaki ilişkiler TZY bağlamında yapılandırıldığında,
kaynakların boşa israfı önlenmiş olur. Örneğin: sanayinin yeniden
yapılandırılmasında ve teşvikinde TZY önemli rol oynar.
Bu
konuda en güzel örnek, Japonya’nın endüstriyel rekabet gücünü artırma
stratejisidir. İkinci dünya savaşından sonra Japonya, ulaşım, enerji, işgücü
gibi bütün kaynaklarını, kömür üretimini yükseltmeye yönelterek, tek yerli
enerji kaynağını devreye sokmuş oldu. Sonra demir-çelik üretimi ele alınarak
(maden kömürü aynı zamanda demir-çeliğin hammaddesidir) üretilen kömür ve demir
çelikle diğer ulaştırma ve sanayi tesisleri işler hale getirildi (demir çelik
de ulaştırma ve birçok sanayi ürünlerinin hammaddesidir). Bu sürece, ABD asker
ve sivil makamlarınca Japon endüstrisine verilen sipariş ve ihaleler gibi dış
koşullar da yardımcı oldu. (Kafaoğlu, 2003)
1960’lara
doğru dış ticarette uğranılan sıkıntıları atlatmak için Japon hükümeti
endüstriyi yeni bir yapılanmaya soktu. Bu hamleyle şirketler arası yapılanma,
sanayiler arası yapılanmaya döndürüldü. Amaç eldeki sanayinin güçlendirilip dış
piyasalarda rekabet edebilir hale getirilmesine ek olarak yeni sanayilerin
hızla kurulup hızla gelişmesiydi. Bu amaçla elektronik, gemi yapımı, makine, petrokimya,
otomobil, sentetik, tekstil sanayileri kuruldu ve geliştirildi. Yüksek gelir
esnekliği gösteren ve işgücü verimliliğini yükseltme potansiyeli barındıran
sanayilere öncelik verildi. Bu yeni yapılandırılma ile Japon ekonomisi ihracata
dönük olma niteliğinde dünya birincisi oldu. (Kafaoğlu, 2003)
Bilindiği
gibi gelişmede sağlam ölçülerden biri, ülke imalat sanayiinde işçi
verimliliğinin artmış olup olmadığıdır. 1950 yılı 100 kabul edildiğinde, 1973
yılında imalat sanayiinde işçi verimliliği artışı Japonya’da 1412, ABD’de 210,
Batı Almanya’da 411 idi. Japonya, görüldüğü gibi bu ölçütte rakiplerini çok
gerilerde bırakmıştı. Bunda devlet-bankalar-girişimci üçlüsünün yürüttüğü
teknoloji politikalarının optimal tercihleri ile Japon işçisinin üstün iş disiplinine
dayanan geleneksel ve milliyetçi etiğinin payı olmuştur. (Kafaoğlu, 2003)
Japon
ekonomi yönetimi herhangi bir malda dış ülkelerde pazar payını artırmayı
hedeflediğinde, ona girdi veren her endüstri, bankalar ve işçi sendikaları onun
maliyetlerini düşürmek için ellerinden geleni yaparlar (Genişletilmiş TZY). Bir
Japon imalatçısı imal girdileri kullanırken mutlaka Japon firmalarının ürettiği
girdileri kullanır, bu yolda kalite ve fiyatta fedakarlığı göze alır (günümüzde
kalitede fedakarlığı göze almak pek mümkün görünmemektedir). Birey olarak bir
Japon da satın almalarda mutlaka Japon malını almaya dikkat eder. Gerekirse
fiyat farkına bile katlanır. (Kafaoğlu, 2003)
Görüldüğü
gibi, belli endüstrilerin seçilerek ülke kalkınmasında kullanılması, akılcı bir
yaklaşım olarak benimsenmektedir. Ülkemizde de bazı sanayi dallarına benzer
şekilde öncelik verilebilir. Çalışmada, tekstil ve konfeksiyonun önceliği
konusu tartışılmayacak, ancak kalkınmada öncelik verilen sektörlerden biri
olmasının tercih edilmesi durumunda, dış ülkelerle rekabetin sektördeki
işbirliğiyle nasıl geliştirilmesi gerektiği üzerinde durulacaktır.
1 PAMUK-PAMUKLU
TEKSTİL- HAZIR GİYİM TEDARİK ZİNCİRİ
Kapsam bölümünde açıklandığı gibi, bu
çalışmada ele alınan tedarik zinciri ana hatlarıyla “pamuk - pamuklu tekstil -
hazır giyim zinciri” olarak tanımlanan zincirdir.
Zincirin birinci öğesi olan pamuk;
pamuk tohumlarının tarlaya ekilmesinden, makineli-makinesiz hasadına ve
sonrasında çırçırlanarak pamuk lifinin elde edilmesine kadar olan aşamaları
içerir. İkinci öğe olan pamuklu tekstil; pamuk liflerinin pamuk eğirme
tesislerinde ipliğe dönüştürülmesi, daha sonra dokuma veya örme tesislerinde
ham kumaş haline getirilmesi, ardından terbiye işlemlerinden (gerekiyorsa boya,
baskı apre dahil) geçirilerek hazır giyim üreticilerinin kullanımına hazır
mamul kumaş olarak teslim edilmesi aşamalarını içerir. Son olarak hazır giyim;
kumaşın konfeksiyon tesislerinde serim, kesim, dikim, ütü, vb. işlemlerinin
yapılarak hazır giyim eşyasının elde edilmesi aşamasını içerir. (Küçükyalçın
vd., 1996; ITO, 1996, Dirlik, 1999, Eşit, Akyol, Gökalan, 2003)
Zinciri tanımak ve tanımlamak
açısından, öncelikle üretim yapısı ele alınacaktır.
1.1.1 Zincirin
Üretim Yapısı
Tesislerin bütünleşik olup olmamasına
bağlı olarak, zincirin bu üç öğesi arasında, hatta pamuklu tekstilin kendi
içinde pamuk ipliği – pamuklu ham kumaş – terbiye arasında taşıma ve lojistik
işlemleri farklılık göstermektedir. Dolayısıyla, sorunlar da farklılık arz
edebilecektir. Zincir içinde yer alan firmaların kullandıkları farklı
teknolojiler ve ürün çeşitliliği de zincirin sorunlarını belirlemede ve
sınıflandırmada etkili unsurlar olabilirler.
Yine de, tedarik zincirinin üretim yapısını ana hatlarıyla bir
şema yardımıyla göstermek olasıdır. Doğaldır ki, “üretim yapısı” içinde
tesisler arasındaki ve içindeki taşımalar üretimin teknik bütünleşme şekli ve
teknolojisine bağlı olarak değişeceğinden, bu şemada kesin olmayan taşımalar
yer almamaktadır. Bu şemada, satın alma işlemleri ve aracı kuruluşlar da
bulunmamaktadır (Bkz: Şekil 3.1).
Üretim yapısı şeması, zinciri
tanımlamak ve çalışmanın kapsamını belirlemek açısından önemli araçlardan
birisidir. Sektörün içinde yer alan zincir ortakları açısından önemi ise, bütün
içinde kendi yerini görmesi açısından ve zincir ortaklarını tanıması, beraber
oluşturulabilecek stratejik işbirliklerinde ya da aralarında oluşturacakları
sürekli bilgi akışında, birbirlerinin sorunlarını anlaması açısından da
önemlidir.
Aşağıda, zincirin üretim yapısı ile
ilgili genel bilgiler yer almaktadır (İTO, 1996, Küçükyalçın vd., 1996, Dirlik,
1999, Akyol, Eşit, Gökalan, 2003):
Pamuk mart ve nisan aylarında ekilir,
haziran veya temmuz aylarında sarı çiçek açar, kozalar olgunlaşırken yeni
çiçeklerle aynı zamanda açılır. Hasat, kozaların olgunlaşma durumuna göre art
arda birçok sefer yapılabilir. (İTO, 1996)
Ekim çoğunlukla traktörle çekilen
ikili ve dörtlü mibzerle 60-90 cm. aralık verilerek yapılır. Aynı zamanda
gübreyi atan kombine mibzerler de kullanılmaktadır. (İTO, 1996)
Pamuk, gelişme sürecinde sıcak iklim,
büyüme sırasında bol su, kozanın olgunlaşması sırasında ise kuraklık ister.
(İTO, 1996)
Hasat zamanında tohum lifleri patlamış
kozalardan tohumlarla beraber el veya makinelerle toplanır ve daha sonra
tohumdan arındırma yerlerinde çırçır makineleri ve çırçırlama işlemi ile
tohumlardan temizlenir (Küçükyalçın vd., 1996). (Bkz. Şekil 3.1, İşlem No:1-7)
Kütlü pamuğun çırçırlanmasında yaygın
olarak iki farklı yöntem kullanılmaktadır: Saw-gin ve roller-gin. Daha nazik
bir çırçırlama yöntemi olarak bilinen roller-gin işlemi, elyafa daha az zarar
vermekte ve bu nedenle uzun elyaflı pamukların işlenmesinde tercih
edilmektedir. Üretim kapasitesi olarak ise roller-gin işleminde kullanılan
makinelerin saatlik üretim kapasiteleri saw-gin makinelerine göre oldukça düşük
kalmaktadır. Yüksek kapasitelerinin getirdiği işletme avantajları nedeniyle,
düşük kaliteli pamukların genelde saw-gin şeklinde işlenmesi tercih
edilmektedir. (Dirlik, 1999) (Bkz. Şekil 3.1, İşlem No: 7)
Kullanılan yöntemden bağımsız olarak,
kütlü pamuğun çırçırlama işlemi öncesinde uygun şartlara getirilmesi, yani
pamuğun belirli ön hazırlama işlemlerinden geçirilmesi gerekmektedir. Ön
temizleme ve kurutma sistemleri olarak bilinen makine grupları, kütlü pamuğun
çırçır işlemi öncesinde temizlenerek çepelinden arındırılmasını ve çırçır
işlemi için uygun nem değerlerine ulaşılmasını sağlarlar (Bkz. Şekil 3.1, İşlem
No: 5-6). Pamuk içerisindeki nem miktarı, çepel oranı ve türü, pamuğun hasat
yöntemine göre farklılık göstermektedir. Bu nedenle, kullanılan ön temizleme ve
kurutma sistemleri hasat yöntemine bağlı olarak değişiklik gösterir. (Dirlik,
1999)
Çırçırlama işlemi sonrasında ise,
çekirdeğinden ayrılan pamuk elyafı lint kliner (mahlıç kliner) sisteminden
geçilerek temizleme işlemine devam edilir (Bkz. Şekil 3.1, İşlem No: 11). Bu
işlemi, elyaf neminin ticari açıdan uygun şartlara getirilmesi için uygulanan
nemlendirme işlemi takip eder (Bkz. Şekil 3.1, İşlem No: 12). Çırçır
işletmesindeki en son işlem ise presleme işlemidir (Bkz. Şekil 3.1, İşlem No:
13). Yukarıda belirtilen süreç, yalnızca pamuğun işletmeye alınmasından sonraki
işlemleri içermektedir. Pamuğun tarladan çırçır işletmesine taşınması ve
işletmeye alınmasından önceki depolama süreci de (Bkz. Şekil 3.1, İşlem No: 4)
pamuk kalitesi ve çırçırlama işlemi açısından son derece önemlidir. (Dirlik,
1999)
Jüt ve metal şeritlerle sarılmış ve
sıkıştırılmış balyalar halindeki pamuk, daha sonra eğirme tesislerine götürülür
(Bkz. Şekil 3.1, İşlem No: 14-15). (Küçükyalçın vd., 1996)
Pamuk tohumlarından ayrıca yemeklik
yağ da elde edilir. Yağ fabrikalarında tohumlar önce linter denilen çok kısa ve
eğrilmez liflerden ayrılırlar. Söz konusu linterler, pamuk gibi neredeyse saf
selülozdan meydana gelmişlerdir ve kimyasal selülozik liflerin hammaddesini
oluştururlar (Bkz. Şekil 3.1, İşlem No: 8-10). (Küçükyalçın vd., 1996)
Pamuk eğirme tesislerine gelen pamuk
elyafının, aşağıdaki işlemlerden geçirilmesi sonucu pamuk ipliği elde edilir
(Bkz. Şekil 3.1, İşlem No: 16-24):
Karışımın hazırlanması (İşlem No:16):
Belli bir karışımı hazırlamak amacıyla seçilen balyalar birleştirilir.
(Küçükyalçın vd., 1996)
Harman ve açma (İşlem No:17): Lif
malzemesi çeşitli balyalardan karıştırılmak ve ön açma yapmak üzere aynı anda
alınır. (Küçükyalçın vd., 1996)
Temizleme ve hallaç (İşlem No:18): Lif
malzemesi, lifler çözülünceye kadar mekanik olarak gevşetilir ve artıklardan
temizlenir. (Küçükyalçın vd., 1996)
Çekim (karde) işlemi (İşlem No:19):
Her bir lif, tek tek ayrılıncaya kadar karde makinesinde açılır, çekilir ve
paralel hale getirilir. Artıklar ve kısa lifler uzaklaştırılır. Bu şekilde
oluşan tülbent, karde şeridinde toplanır ve bir eğirme kabına yerleştirilir.
(Küçükyalçın vd., 1996)
Tarama işlemine hazırlık (İşlem
No:20): Birçok karde şeridi birleştirilir ve eşit bir tarama kabı haline
dönüştürülür. (Küçükyalçın vd., 1996)
Tarama (İşlem No:21): Kısa lifler ve
artıklar taranarak uzaklaştırılır. Arta kalan uzun lifler yeniden paralel hale
getirilip bir bant şekline dönüştürülür. Birkaç bant toplanarak gerdirilir ve
bir eğirme kabına yerleştirilir (tarama makinesi bandı). Kardelenmiş pamuk
ipliklerinde tarama işlemi yoktur. Taranmış pamuk, çok değerli bir malzemedir
(örnek: taranmış mako). (Küçükyalçın vd., 1996)
Çekim (İşlem No:22): Birçok bant,
çekmek ve paralelleştirmek üzere karıştırılır ve eşitlenir. Elde edilen malzeme
yeni bir bant haline getirildikten sonra (çekim bandı) bir eğirme kabına
yerleştirilir. Bu işlem, birkaç aşamadan meydana gelebilir. Çekim işleminde
eğrilecek malzeme art arda dizilmiş silindir çiftlerinden geçirilerek
inceltilir. Silindir çiftlerinin (çekim aracı) dönme hızları sırayla
artmaktadır. (Küçükyalçın vd., 1996)
Ön eğirme (İşlem No:23): Gerdirme
bandı ön iplik oluşturmak üzere gerdirilmekte, bükülmekte ve bir kanatlı iğe
sarılmaktadır. Ön eğirme ya da flylama (iğleme) geleneksel (alışıldık) bir
yöntemdir. (Küçükyalçın vd., 1996)
Eğirme (İşlem No:24): Ön iplik,
istenilen iplik inceliğine gelene kadar çekilir. İplik, sarma işlemiyle (üç ya
da dört silindir ipliği) bir bobine sarılmaktadır. (Küçükyalçın vd., 1996)
Bundan sonraki işlemler (Bkz. Şekil
3.1, İşlem No: 25-32), dokuma tesislerinde gerçekleştirilen, iplikten ham
kumaşın elde edilmesiyle ilgili işlemlerdir:
Dokuma işlemi, atkı ve çözgü
ipliklerin dik açıyla birbirine bağlanmasıdır. Çözgü iplikleri, bir dokumanın
boyuna olan ipliklerinin tümüdür. Atkı iplikleri, bir dokumanın enine olan
ipliklerin tümüdür (Küçükyalçın vd., 1996).
Bobinlere sarma (İşlem No:25): İplik,
çok sayıda eğirme bobininden büyük bobinlere çapraz sarma yoluyla aktarılır.
Eğer bir dokuma mekiği kullanılacaksa, iplik bir mekik bobinine sarılmalıdır.
(Küçükyalçın vd., 1996)
Çözgü levendinin hazırlanması (İşlem
No:26): Belirli sayıda çözgü iplikleri çözgü levendine düzenli biçimde sarılır.
(Küçükyalçın vd., 1996)
Haşıllama (İşlem No:27): Çözgü
iplikleri, nişastalı bir sıvıya batırılır, dokuma işlemi sırasında ipliklerin
aşınması, böylece önlenmiş olur. (Küçükyalçın vd., 1996)
Gücülere geçirme – tahar (İşlem
No:28): Uygulanacak dokuma yöntemine göre çözgü iplikleri, basit dokumada gücü
gözlerinden, desenli dokumada (Jakar dokuma) hem gücü gözünden, hem de tarak
gözlerinden geçirilir. (Küçükyalçın vd., 1996)
Gücü gözünden geçen çözgü iplikleri,
çerçevelere bağlı gücülerin pedallar yardımıyla istenilen sırada hareket
ettirilmesi yoluyla aralarında bir açı meydana getirirler (İşlem No:29).
(Küçükyalçın vd., 1996)
Mekik, jet, taşıyıcı veya havalı ya da
su fışkırtmalı düze gibi araçlardan birinin yardımı ile atkı iplikleri çözgü
ipliklerinin arasından geçirilir (İşlem No:30). (Küçükyalçın vd., 1996)
Atkı ipliği atıldıktan sonra tarak,
henüz gevşek duran atkı ipliğini dokumaya sıkıca yerleştirir (İşlem No:31).
(Küçükyalçın vd., 1996)
Taraktan geçen dokuma, bitmiş dokuma
olarak dokuma silindirine sarılır (İşlem No:32). (Küçükyalçın vd., 1996)
Söz konusu dokuma tezgahlarında
sınırlı sayıda çerçeve kullanılabildiğinden, basit dokuma tezgahlarında elde
edilebilen desenleme imkanı sınırlıdır. Delikli kart yardımıyla ya da
elektronik idare mekanizması yardımıyla çözgü ipliklerinin teker teker
kaldırılıp indirilebildiği tezgahlarla yapılan dokumaya Jakar dokuma tekniği
adı verilmiştir. Açı oluşumu için, gerekli olan kaldırma ya da indirme
komutları verilir. Bu tezgahlarda, desen açısından zengin kumaşlar (Jakar
desenli kumaşlar) dokunabilmektedir. (Küçükyalçın vd., 1996)
Bir dokumaya, özel desenler, özel
dayanıklılık, özel şeffaflık gibi birtakım özellikler kazandırılmak istenirse,
iki iplik sistemi yerine, çok iplik sistemli tezgahlara ihtiyaç vardır.
(Küçükyalçın vd., 1996)
Atkı ve çözgülerin konumlarına göre,
çok çeşitli dokuma türleri mevcuttur. (Küçükyalçın vd., 1996)
Ham kumaşların, kullanılabilir duruma
getirilebilmesi için, terbiye işlemlerinden geçirilerek kalitesinin artırılması
gerekmektedir. Şekil 3.1’deki İşlem No:33-42, bu işlemlerin sırasını
vermektedir:
Yakma (İşlem No: 33): Ocak
kullanılarak havlar yakılıp iplik ve kumaşlar düz bir yüzeye kavuşturulur.
(Küçükyalçın vd., 1996)
Haşıl sökme (İşlem No: 34): Dokuma
işleminden önce çözgü iplikleri haşıllanır. Böylece, çözgü iplikleri sağlamlaşır
ve daha iyi dokunur. Dokuma işleminden sonra bu haşıl, terbiye işlemini
bünyesine alabilmesi için sökülür. (Küçükyalçın vd., 1996)
Pişirme (İşlem No: 35): Mamul, basınç
altında pişirilir. Böylece doğal boya maddeleri ve bitkiye özgü yağlar uzaklaştırılır.
(Küçükyalçın vd., 1996)
Ağartma (İşlem No: 36): Ağartma işlemi
sonucu mamul duru bir beyazlık kazanır. Beyaz olması veya açık renk tonlarda
olması ya da baskı yapılması gereken bütün ham tekstillere beyazlatma işlemi
uygulanır. Bitkisel boya maddesi, oksidatif ağartma maddesi ile arındırılır. Oksidasyon
işlemiyle, bitkilerin doğal boya maddeleri parçalanarak suda çözülebilir bir
hale getirilir ve kumaşın yıkanmasıyla liften uzaklaştırılır. (Küçükyalçın vd.,
1996)
Yıkama ve kurutma (İşlem No: 37): Ön
işlemlerde kullanılan kimyasal madde artıkları, mamulden uzaklaştırılır,
nötrleştirilip iyice yıkanır, kumaşlar gerilir ve kurutulur. (Küçükyalçın vd.,
1996)
Merserizasyon (İşlem No: 38): Dokuma,
sudkostik çözeltisine batırıldıktan sonra gerilir ya da sıvı amonyağa
batırılır. Böylece kumaşın sıklığı, sağlamlığı, parlaklığı ve boya tutma
özelliği artar. Dokumanın bir parlaklık kazanması istenmiyorsa, kostikleme
işlemi yapılır. Kostikleme, pamuklu dokumaların sudkostikle işlenmesidir.
Merserizasyon işlemindeki gibi bir germe yoktur. Böylece boya maddesi daha
fazla emilir, ancak dokuma bir parlaklık kazanmaz. İnce iplikli pamuklu
patiskaların iki kez merserize edilmesi ve iki merserizasyon işlemi arasında
sülfrik asitle işlenmesi durumunda, kumaş saydamlaşarak cam patiska halini
alır. İkinci merserizasyon işleminde gerginlik uygulanmıyorsa, hafif mat
görünümünde opal kumaş elde edilir. (Küçükyalçın vd., 1996)
Boyama (İşlem No: 39): Ön boyama
gerekiyorsa, kumaş bir boya eriyiğine batırılır. Boyaların türü, hammaddeye
uygun olarak seçilmelidir. Makine olarak; jigger, boya fulardı (banyosu) veya
tam otomatik elektronik kumandalı kesintisiz (kontinü) boyama makineleri
kullanılır. (Küçükyalçın vd., 1996)
Baskı (İşlem No: 40): Çok çeşitli
baskı teknikleri vardır. Pamuklu kumaşlarda genellikle rotasyon ya da rulo
baskı tekniği kullanılmaktadır. (Küçükyalçın vd., 1996)
Apre işlemi (İşlem No: 41): Baskısı
yapılmış ürün daha sonra apreden geçerek son halini alır. Yani kullanım amacına
uygun bir görünüme ve özelliğe sahip olur. Örneğin bunun için kalandırlanır,
yani ürüne parlaklık kazandırılır, son terbiye yapılarak bakım kolaylığına
eriştirilir. (Küçükyalçın vd., 1996)
Kurutma (İşlem No: 42): Ürün, kurutma
makinesinde kurutulur. (Küçükyalçın, 1996)
Daha sonra kumaş, ruloya sarılarak,
taşınabilecek duruma getirilir ve konfeksiyon fabrikasına veya kumaş
toptancılarına taşınır (İşlem No:43-44).
Bundan sonraki aşamalar, konfeksiyon
fabrikasında kumaşların işlenerek hazır giyime dönüştürülmesiyle ilgili olup
(Bkz. Şekil 3.1, İşlem No: 46-54), aşağıda açıklamaları yer almaktadır (Eşit,
Akyol, Gökalan, 2003):
Kumaş ambarından alınan kumaş,
kesimhanede serilerek el hızarı ile kesilir (İşlem No: 46-47). Daha sonra,
meto, tela, astar, yapışkan astar, vb. hazırlık işlemine tabi tutulur (İşlem
No: 48). Hazırlık işlemleri gerçekleştirildikten sonra parçalar dikilmek üzere
dikim bölümüne taşınır. Dikiş işlemi tamamlanan (İşlem No: 49) ürünlerin
iplikleri temizlendikten sonra (İşlem No: 50), ölçüm, kalite kontrol işlemleri
(İşlem No: 51), daha sonra da son işlem adı altında toplanan ilik açma, düğme
dikme, punteriz işlemleri (İşlem No: 52) tamamlanır. Artık son halini almış
olan ürünler, ütülendikten (İşlem No: 53) ve paketleme işlemleri olarak
tanımlanan aksesuar takma, katlama, poşete koyma, yapışkanlı kağıt (sticker)
yapıştırma (İşlem No: 54) işlemlerinden geçtikten sonra sevkıyata hazır duruma
gelmiş olur.
1.1.1 Zincirin
Ürün Yapısı
Sektörün tanımlanması ve tanınması
açısından ikinci özellik de zincirin ürün yapısıdır. Şekil 3.2’de ürün yapısı
görülmektedir.
Çalışmanın bu bölümünde, ürünlerin
çeşitleri ve özellikleri hakkında bilgi verilecektir. Çalışmada ilgilenilen
tedarik zinciri içerisinde, yemeklik yağ ve selülozik lif elde edilmesi, kapsam
dışında olmasına rağmen, pamuğun yan ürünleri olması nedeniyle Şekil 3.2’de
gösterilmişlerdir. Bu ana ürünlerin yanında, sürecin kolay işlemesi amacıyla
kullanılan, nişastalı su (haşıl) ile, kumaşa kullanılabilir olma özelliğini
kazandıran terbiye işlemleri sırasında kullanılan kimyasallar ürün yapısı
içinde gösterilmeyen diğer yardımcı maddelerdendir.
Pamuk ve pamuk elyafı: Pamuk bitkisi sıcak iklime sahip
nemli toprakları sever, ancak olgunlaşma ve hasat zamanında yağmur
yağmamalıdır, bu açıdan yalnızca 460 Kuzey ve 360 Güney
enlemleri arasında yetişir. Günümüzde pamuk üreten en önemli ülkeler ABD,
Brezilya, Çin, eski Sovyetler Birliği, Hindistan, Meksika, Mısır, Pakistan ve
Türkiye’dir. (Küçükyalçın vd., 1996)
Pamuk, tarımı ve sanayisi ile geniş
bir istihdam sağlarken lifi ile tekstil sanayiine, çiğiti ile yağ sanayiine,
küspesi ile hayvancılık sektörüne, ihracatı ile dış ticaretimize katkıları olan
endüstriyel bir ürünümüzdür (İTO, 1996).
İplikçilikteki klasik kullanılışı
dışında pamuğun kimya sanayiinde, yağ sanayiinde ve suni tekstil maddeleri
yapımında geniş bir kullanım alanı vardır. Bunun sebebi ilgi çekici saf bir
selüloz kaynağı olmasıdır. Ayrıca taranmış halde hidrofil pamuk olarak tedavi
maksadıyla da kullanılır. Pamuğun küspesi ise hayvan besiciliğinde
kullanılmaktadır. (İTO, 1996)
Pamuk lifi, pamuk mahsulünün ekonomik
değerinin %85’ini teşkil etmektedir (İTO, 1996). Pamuk liflerinin %5-10’u 19-25
mm. uzunluğunda olup, kısa lifler olarak, %80-85’i 26-29 mm. uzunluğunda olup,
orta uzun lifler olarak sınıflandırılmakta, geri kalan %5-15’i 30-38 mm.
uzunluğundaki uzun lifler ile 39 mm. ve daha uzun olan çok uzun liflerden
oluşmaktadır (İTO, 1996, Küçükyalçın vd., 1996).
19-25 mm. uzunlukta olan pamuklar,
kısa, kalın ve kaba olduklarından kaba mamüllerin yapımında kullanılırlar. Eski
haline dönme (yaylanma) özelliği diğer çeşitlere göre fazla olduğundan daha çok
yatak, yorgan, şilte gibi ürünlerde dolgu malzemesi olarak kullanılır.
Çoğunlukla üretildikleri ülkelerde tüketildiklerinden dünya ticaretinde önemli
bir yerleri bulunmamaktadır. (İTO, 1996)
29-35 mm. uzunluğundaki uzun lifli
pamuklar, ülkemizde pek kullanılmayan bir çeşittir (İTO, 1996).
Tekstil endüstrisinde ince ve fantezi
mamullerin yapımında kullanılan uzun ve çok uzun lifli pamukların dünya
üretimlerinin az oluşu, yetiştirilebilmesi için özel iklim şartları istemesi ve
diğer türlere göre daha fazla özen gerektirmesine rağmen verimlerinin düşük
olmasından kaynaklanmaktadır (İTO, 1996, Tunçgöğüs, 1999). Bu nedenle dünyada
ekimi belirli bölgelerde yapılmakta, üretimleri ise ihtiyacın altında
kalmaktadır (İTO, 1996, Tunçgöğüs, 1999). Oysa en uzun lifler en ince
kalınlıkta olup, kalite açısından en iyi pamuktur (Küçükyalçın vd., 1996).
Pamuğun rengi, yetiştiği bölgeye göre
kar beyaz, beyaz, krem rengi, sarımtırak, gri, sarı, kahverengi olabilmektedir
(Küçükyalçın vd., 1996).
Pamuğun tüketici açısından olumlu ve
olumsuz özellikleri, çizelge 3.1’de görülmektedir:
Çizelge 3.1: Pamuğun Tüketici Açısından Olumlu ve
Olumsuz Özellikleri
Özellikler
|
Olumlu
|
Olumsuz
|
Pamuk,
doğal bir matlığa sahip olup, merserizasyon işlemi ile kolayca parlatılabilir.
|
√
Zevke göre ayarlanabilir.
|
|
Pamuk,
normal iklimde kendi ağırlığının %8,5’i, aşırı nemli ortamlarda ise %32’si
kadar nem çektiği halde bu nem
hissedilmez.
|
√
Özellikle nemli ortamlarda
|
|
Pamuk,
selülozik bir lif olduğundan çok
buruşur.
|
√
|
|
Uzun lifli pamuklar çok sağlamdır.
Yaş kopma dayanıklılığı, kuru kopma dayanıklılığından daha fazladır.
|
√
|
|
Lifin
sürtünme sağlamlığı fazla
olduğundan, uzun süre kullanılabilir.
|
√
|
|
Sıcak
tutma özelliği çok azdır, ısıyı
çevreye çok iyi aktarır.
|
√
Sıcak iklimlerde
|
√
Soğuk iklimlerde
|
Pamuk, küf mantarlarından çok çabuk etkilenir.
|
√
|
Kaynak:
KÜÇÜKYALÇIN, Naciye, Gürkan KURUL, Kaan H. ÖKTEN, Müberra TÜMER, Meral
YÜKSELEN, Tekstil Teknolojisi I-II, MEB Devlet Kitapları, Milli Eğitim
Basımevi, İstanbul, 2. Basım, 1996, s: 34’ten yararlanılarak özelliklerle
ilgili olumlu-olumsuz ayrımı bu çalışma için yapılmıştır.
Pamuklu iplik: Pamuk eğirme yönteminde şu lif
türleri kullanılır (Küçükyalçın vd., 1996):
-
20-40
mm. uzunlukta lifler (kısa pamuk lifleri, parça pamuğu)
-
Kotonize
edilmiş keten lifler (20-45mm.)
-
Pamuk
tipi ince kimyasal lifler (30-40mm. kesim uzunluğu)
Bu lifler, “Sektörün Üretim Yapısı”
bölümünde anlatıldığı gibi eğrilerek basit bükümlü iplikler oluşturulur. Bu
iplikler, iki çeşit olarak üretilebilmektedir (Küçükyalçın vd., 1996):
- Üç Silindir İplikler: Uzun
liflerden meydana gelmiş, çok ince ve değerli ipliklerdir. Çok sayıda tek
iplik, art arda gelen işlemlerle paralel biçimde yerleştirilir ve mümkün
olduğunca düzgün bir iplik kesiti oluşturulur. Bunlar, taranmış veya süper
taranmış pamuk iplikleridir. Ayrıca,
a. Bükümlü dikiş iplikleri için iplikler
b. Çözgü iplikleri (water iplikler)
- Atkı
iplikleri (mule iplikleri) olarak da kullanılırlar.
Karde pamuk iplikleri, çok değerli ipliklerdir,
ancak üç silindir ipliklerde kullanılan liflerden daha kısadırlar.
- İki Silindir İplikler: İki
silindir iplikler, kısa lifli malzemelerden meydana gelmiş düşük kaliteli
bir ipliktir. Lifleri paralelleştirmek için yukarıda uygulanan ve peş peşe
gelen işlemler burada yoktur. Bu ipliklerin yüzeyi lifimsidir.
Her bir lif, iplikte düzensiz halde
bulunur. Sağlamlığı üç silindir ipliklerden daha düşüktür. Bu iplikler
taranmazlar ve basit tekstil yüzeyler ya da tüylendirilmiş yüzeyler için
kullanılırlar.
İplikler, bükümlerine göre, Şekil
3.3’teki gibi sınıflandırılabilirler:
Düz bükümlü ipliklerin en önemli ayırt edici
özelliği bükümleridir. Katlı bükümler, yama ve nakış iplikleri olarak
kullanılırlar. Teğel iplikleri, dikiş ipliği, ibrişim, kordonet, bükümlü dikiş
iplikleri, yumuşak bükümlü ipliklerdir. Bükümlü keten iplikleri ve dikiş
ipliği, sert bükümlü ipliklerdendir. Büküm efektine sahip bükümlü iplikler ise,
örgülük ve işlemelik boncuk bükümlü iplikler olarak tanımlanmaktadır.
(Küçükyalçın vd., 1996)
İplikler büküm yapılarına göre ele
alındıklarında; iki veya daha fazla ipliğin bükümünden oluşan iki kat / çok kat
bükümlü iplikler, iç kısmında ayrı, dışında ayrı bir maddeden oluşan ipliklerin
bükümüyle üretilen kaplanmış bükümlü iplikler ve moda efektli bükümlere sahip
fantezi bükümlü iplikler olarak sınıflandırılabilirler. (Küçükyalçın vd.,1996)
İki / çok kat bükümlü iplikler; iki veya daha fazla
tek ipliklerin bükümünden oluşan basit bükümlü ipliklerle, iki veya daha fazla
basit bükümlü ipliğin birlikte bükümünden oluşan bileşik bükümlü iplikler olmak
üzere ikiye ayrılır. (Küçükyalçın vd., 1996)
Basit bükümlü ipliklerle bileşik
bükümlü ipliklerin özellikleri ve kullanım alanları, Çizelge 3.2’de
görülmektedir.
Çizelge 3.2: Basit ve Bileşik Bükümlü İpliklerin
Özellikleri ve Kullanım Alanları
Basit
Bükümlüler
|
Bileşik
Bükümlüler
|
|
Düzenlilik
|
Düz
yüzeyler yalnızca çok muntazam iplikler kullanılarak elde edilebilir.
Eğirilmiş ipliklerde iplikler çift sarılıp gerdirilerek ve kısa lif parçaları
taranarak eşit ve düz bir hale getirilir.
|
Bileşik
bükümlü iplikler, aynı kalınlığa sahip basit bükümlü ipliklere göre
kalınlıkları açısından daha düzgündürler. Her bir ipliğin sahip olduğu
düzensizlik, büküm işlemi sırasında birçok ipliğin tesadüfi olarak birleşmesi
nedeniyle ortadan kaldırılır ve düzgün bir görünüm meydana gelir. Bu
ipliklerin düzenliliği, kumaşlarda görünüm, dikiş ipliklerinde ise
dikilebilirlik özelliğini artırmaktadır.
|
Sağlamlık
|
İpliklerin
sağlamlığı, kullanılan liflerin kalitesine ve büküm sayısına bağlıdır.
Sağlamlık, bükmek suretiyle artırılabilir.
|
Bileşik
bükümlü iplikler aynı kalınlığa sahip basit bükümlü ipliklere oranla daha
yüksek bir kopma dayanıklılığına sahiptir. Bu yüzden, yüksek dayanıklılık ve
aşınmazlığın gerektiği yerlerde kullanılırlar (zorlanmalara karşı dayanıklı
kumaşlarda ve dikiş ipliklerindeki gibi).
|
Sertlik / Büküm
|
Büküm sayısı,
ipliğin ve tekstillerin sertliğini, tutumunu ve görünümünü etkiler.
|
Bileşik
bükümlü iplikler, basit bükümlü ipliklerde olduğu gibi farklı sertlikte
bükülebilirler. Büküm sertliğinin yol açtığı etkiler bileşik bükümlü
ipliklerle basit bükümlü ipliklerde aynıdır.
|
Kaynak: KÜÇÜKYALÇIN, Naciye,
Gürkan KURUL, Kaan H. ÖKTEN, Müberra TÜMER, Meral YÜKSELEN, Tekstil Teknolojisi
I-II, MEB Devlet Kitapları, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 2. Basım, 1996, s:
178-179
Kaplanmış bükümlü iplikler
(corespun), iç kısmında çekirdeğin bulunduğu, dışının da bir veya iki iplikli
pamuk ipliği ile kaplandığı ipliklerdir. Çekirdek ve dış yüzey, genellikle
farklı hammaddelerden oluşur. (Küçükyalçın vd., 1996)
Yakılarak desen verilen yüzeylerde
kullanılan iplikler kaplanmış ipliklerdir. Bu durumda istenilmeyen ve
çekirdekten farklı olan malzeme asitle yakılarak yok edilir ve böylece dokuma
işleminden sonra desenlemeye gidilir. (Küçükyalçın vd., 1996)
Elastik ürünlerin üretimi için
günümüzde genellikle elastik bir çekirdeği (örneğin elastan) olan ve doğal
kaplama iplikleri bulunan kaplanmış iplikler kullanılır. İpliklerin
esneklikleri ve elastikiyetleri, daha sonraki kullanımları için büyük bir öneme
sahiptir. Liflerin malzemesi ve üretim yöntemi, bu özellikleri çok
etkilemektedir. (Küçükyalçın vd., 1996)
Fantezi bükümlü ipliklerde (moda
efektli bükümler), noppeli büküm, düğümlü büküm, sivri uçlu büküm, alev büküm,
boncuk büküm, tırtıl büküm olmak üzere 6 tip büküm mevcuttur. (Küçükyalçın vd.,
1996)
İpliklerin numaralandırılmasında, tex
sistemi ve metrik numaralama olmak üzere iki ayrı standart kullanılmaktadır
(Küçükyalçın vd., 1996).
Tex= Gram olarak ağırlık / Kilometre
olarak uzunluk.
Örneğin:
40 tex x 3: 40 tex’lik üç iplikten
oluşan basit iplik.
20 tex x 3 x 2: 20 tex iplik
inceliğinden oluşan altı iplikli iki basamaklı bileşik bükümlü iplik. Başka bir
deyişle, 20 tex inceliğinde üç ipliğin bükülmesiyle oluşan basit bükümlü
ipliklerin iki tanesinin bükülmesinden oluşan bileşik bükümlü iplik.
Tex değeri arttıkça, km. başına düşen
ağırlık artacağından, ipliğin kalınlığı da artar.
Nm= Metre olarak uzunluk / Gram
olarak ağırlık
Örneğin:
Nm 60/2: 60 Nm iplik inceliğine sahip
iki iplikli basit büküm.
Nm 20/2/3: 20 Nm iplik inceliğine
sahip altı iplikli iki basamaklı bileşik bükümlü iplik. Başka bir deyişle, 20Nm
inceliğinde iki ipliğin bükülmesiyle oluşan basit bükümlü ipliklerin üç
tanesinin bükülmesinden oluşan bileşik bükümlü iplik.
Nm değeri arttıkça, gr. başına düşen
uzunluk artacağından, iplik incelir.
Eğirme yöntemine bağlı olmaksızın, metre başına
düşen büküm sayısına (büküm/m.) göre de farklı iplik türeleri elde edilebilir.
Bu sınıflandırma, Çizelge 3.3’te görülmektedir.
Çizelge 3.3: İpliklerin Metre Başına Düşen Büküm
Sayısına Göre Sınıflandırılması
Büküm
Sayısı
|
İsimlendirme
|
İplik
Türü
|
200 büküm / m.
kadar
|
Hafif Büküm
|
Mule İplik: Atkı
ipliği olarak kullanılır, yumuşak ve emicidir, şardonlanabilir.
|
200 – 600 büküm /
m.
|
Normal Büküm
|
Medio İplik: Daha
sağlam bir malzemeden yapılmıştır, çözgü ve atkı ipliği olarak kullanışlıdır.
|
600 – 1200 büküm
/ m.
|
Fazla Büküm
|
Water ya da Vual
iplik: Sert ve taneciklidir.
|
1300 – 2500 büküm
/ m.
|
Aşırı Büküm
|
Krep İplik: Çok
taneciklidir ve ıslandığında çeker.
|
Kaynak:
KÜÇÜKYALÇIN, Naciye, Gürkan KURUL, Kaan H. ÖKTEN, Müberra TÜMER, Meral
YÜKSELEN, Tekstil Teknolojisi I-II, MEB Devlet Kitapları, Milli Eğitim
Basımevi, İstanbul, 2. Basım, 1996, s:139
Pamuklu Tekstil: Pamuklu tekstiller, tekstil
yüzeyinin yapısına, başka bir deyişle üretim tekniğine göre üç sınıfa
ayrılabilir (Bkz. Çizelge 3.4).
Dokuma işlemi, atkı ve çözgü
ipliklerin dik açıyla birbirine bağlanmasıdır. Çözgü iplikleri, bir dokumanın
boyuna olan ipliklerinin tümüdür. Atkı iplikleri, bir dokumanın enine olan
ipliklerin tümüdür. (Küçükyalçın vd., 1996)
Çizelge 3.4: Pamuklu Tekstillerin Yüzey Yapısına
(Üretim Tekniğine) Göre Sınıflandırılması
Tekstil
Yüzeyinin Yapı Çeşidi
|
İplik
Sistemlerinin Sayısı
|
Elastikiyet
ve esneklik
|
Nem
çekme özelliği
|
Kullanımı
|
Dokumalar
|
Çözgü ve atkı
iplik sistemleri, birbiriyle dik açı oluşturur.
|
Verev yönde
elastikiyet ve esneklik vardır. Atkı ipliği yönünde az, çözgü ipliği yönünde
ise hemen hemen hiç yoktur.
|
Dokuma kumaşlar,
örgü yüzeyli kumaşlara oranla daha az nem çekerler. Nem çekme oranı iplik
bağlantılı yüzeylerdeki gibidir.
|
Üst giyim
İç giyim
Evde kullanılan tekstiller
Çeşitli teknik alanlar
|
Örgü
Yüzeyler
|
Atkı iplik
sistemi vardır. İlmekler, birbirini sarmış durumdadır.
|
Her yöne esnemeye
uygun ve elastiktir.
|
Örgü yüzeyler,
iplik bağlantılı yüzeylerden ve dokumalardan daha çok nem çekerler.
|
Üst giyim
İç giyim
Evde kullanılan tekstiller
|
İplik
bağlantılı yüzeyler
|
Tek iplik
sistemli iplik katları vardır. İplik katları birbirine iğnelenir.
|
Bağlantı yönüne
olan esneklik ve elastikiyet iplik katları yönüne olandan daha azdır.
|
İplik bağlantılı
yüzeylerin nem çekme oranı dokuma kumaşlarınki gibidir.
|
Üst giyim
Evde kullanılan tekstiller
|
Kaynak:
KÜÇÜKYALÇIN, Naciye, Gürkan KURUL, Kaan H. ÖKTEN, Müberra TÜMER, Meral
YÜKSELEN, Tekstil Teknolojisi I-II, MEB Devlet Kitapları, Milli Eğitim
Basımevi, İstanbul, 2. Basım, 1996, s: 183-184’ten konu kapsamına girenler
ayıklanarak alınmıştır.
Atkı ve çözgülerin konumlarına göre,
çok değişik dokuma türleri mevcuttur. Dokuma yüzeyler;
1)
İki
iplik sistemli dokumalar
a.
Temel
bağlantılar
b.
Temel
bağlantı türevleri
2)
Çok
iplik sistemli dokumalar
a.
Üç
iplik sistemli dokumalar
b.
Dört
veya daha fazla iplik sistemli dokumalar
3) Delikli dokumalar
olarak çeşitlendirilmektedirler (Küçükyalçın vd., 1996).
Örgüler, tek iplikli (atkılı) örgüler
ve çözgülü örgüler olmak üzere ikiye ayrılır. Tek iplikli örgüler de, düz veya
yuvarlak yataklı makinelerde üretilen ürünlerle, kulir ürünleri olmak üzere
ikiye ayrılır. Tek iplikli örgülerle çözgülü örgülerin üretim tekniğine göre
karşılaştırılması, Çizelge 3.5’te yer almaktadır. (Küçükyalçın vd., 1996)
Çizelge 3.5: Tek İplikli Örgülerle Çözgülü
Örgülerin Üretim Tekniğine Göre Kıyaslanması
Tek
iplikli örgüler
|
Çözgülü
örgüler
|
İlmek oluşturmak
için bir iplik gerekmektedir.
|
İlmek oluşturmak
için iğne sayısı kadar çözgü ipliği gereklidir.
|
İplik yönü
kumaşın eninedir (ilmek sırası).
|
İlmek oluşturan
her iplik kumaşın boyuna doğru zikzak yaparak gider.
|
Sökülebilir ve
ilmek kaçabilir.
|
Kumaş sökülmez,
ilmekler kaçmaz.
|
Şiş veya iğne ile
yapılabilir.
|
Sadece iğne ile
yapılır.
|
Kaynak:
KÜÇÜKYALÇIN, Naciye, Gürkan KURUL, Kaan H. ÖKTEN, Müberra TÜMER, Meral
YÜKSELEN, Tekstil Teknolojisi I-II, MEB Devlet Kitapları, Milli Eğitim
Basımevi, İstanbul, 2. Basım, 1996, s: 231
Tek iplikli örgü tekniği kullanılarak
şu ürünler elde edilebilir (Küçükyalçın vd., 1996):
1)
Forma
göre örülmüş yüzeyler (fully fashion): en yüksek kaliteye sahip yüzeylerdir.
Giysilerin tüm parçaları ilmeklerin artırılması veya eksiltilmesi suretiyle
kalıbına uygun şekilde örülür ve daha sonra birleştirilir.
2)
Yarı
forma göre örülmüş yüzeyler (yarım fully fashion): Parçaların bir kısmı form
verilerek örülmüş, bir kısmı kesilmiştir.
3)
Metre
işi örülmüş kumaşlar: En düşük kaliteye sahip yüzeylerdir. Yuvarlak yataklı
örgü makinesinde, tüp şeklinde örüldükten sonra, bu tüp ortadan kesilerek bir
örgü yüzeyi oluşturulur ve istenen parçalar preslenerek ya da kesilerek
çıkartılır.
Yukarıdaki tek iplikli örgü ürünleri,
malzeme firesi açısından kıyaslandıklarında, forma göre örülmüş yüzeylerde,
örgü hatası olmadığı sürece firesiz üretimin söz konusu olduğu, yarı forma göre
örülmüş yüzeylerde kesilen kısmın fire olarak artacağı, metre işi örülmüş
kumaşlarda ise, firenin daha fazla olacağı görülmektedir. Ancak, forma göre
örülmüş yüzeylerde talebin tüm ürünler bazında detaylı bir şekilde belli olması
gerektiği, yarı forma göre örülmüş yüzeylerde ise talebin ürün grupları
bazında, hiç değilse bazı ölçülerinin belli olması gerektiği, metre işi örülmüş
kumaşlarda ise talebin, yalnızca kumaşın cinsi yönünden belli olmasının yeterli
olduğu aşikardır. Bu da, kalitenin daha düşük olmasına karşın, metre kumaşların
talep esnekliğine daha iyi cevap verebildiği anlamına gelmektedir.
Pamuklu konfeksiyon ürünleri ve hazır
giyim: Fiziksel ve
kimyasal özelliklerinden ötürü pamuk, aşağıdaki kullanım alanları için uygundur
(Küçükyalçın vd., 1996):
Çamaşırlar
Mendiller
Havlular
İç Giysiler
Bebek Çamaşırları
Hijyeni malzemeleri
Sıcak tutan tüylendirilmiş
kışlık çamaşırlar
Üst
giyim
Gömlekler
Bluzlar, elbiseler,
etekler
Anoraklar
İş giysileri
Koşu giysileri
İnce yazlık giysiler
Telalar
Sertleştirilmesi gereken
giysi bölümlerinde (örneğin manto yakası)
Ev
tekstilleri
Perdeler
Döşemelik kumaşlar
Halılar
Mutfak bezleri
Yatak
takımları
Aksesuarlar
Eldivenler
Eşarplar
Çorap
ve benzerleri
Her çeşit çoraplar
Bu sınıflandırmadan çalışma kapsamına
girenler; iç giysiler, bebek çamaşırları, sıcak tutan tüylendirilmiş kışlık
çamaşırlar, üst giyim sınıfının tümü, aksesuarlar ve çoraplardır. Ancak,
veriler bu detayda incelenmemiş, ve toplu olarak ele alınmış olduğundan, zaman
zaman bu kapsama sadık kalınamamıştır.
1.1.1 Zincirin
Talep Yapısı
Zincirin tanımlanması açısından bir
başka belirleyici unsur da, zincirin talep yapısıdır. Talep yapısı
incelenirken, satın alma davranışları üzerinde durularak, tedarik zincirinin
satıcı unsurlarının da zincir içindeki konumları belirlenerek, sektörün tedarik
zinciri tamamlanacaktır. Üretim ve ürün zincirlerinin aksine tedarik zinciri,
hazır giyim talebinin giderilmesinden pamuk talebinin giderilmesine doğru bir
yol izleyecektir.
Hazır giyim ürünleri, tüketicilerin
ihtiyaç duydukça perakendeci mağazaları veya bayileri gezerek; kalitesine,
fiyatına ve giydiklerinde üzerlerinde nasıl durduğuna bakıp seçerek aldıkları
ürünlerdir. Kimi ürünlerde rahatlık ön plana çıkarken, kimi ürünlerde şıklık önemli
olmaktadır. Örneğin: bir düğün davetinde giyilen kıyafetle, piknikte, tiyatroya
giderken, iş yerinde, evde, arkadaş davetinde, vb. giyilen, farklı ortamlarda
kullanılan kıyafetler doğaldır ki birbirinden farklı olacaktır. Demografik
etkiler de, hazır giyim ürünlerinin tercihinde etkili olmaktadır. Örneğin:
bebek giyimi, çocuk giyimi, genç giyimi, yetişkin giyimi, yaşlı giyimi, kadın
giyimi, erkek giyimi, vb. için oldukça farklı tasarımlar söz konusudur. Bir
diğer etken de, mevsim etkisidir. Herkesin gardırobunda en azından yazlık,
kışlık ayrımı yaptığı bilinmektedir. Buraya kadar anlatılanlar, hazır giyimde
talebi etkileyen birçok faktörden yalnızca en bariz olanlarıdır. Diğer
ürünlerde olduğu gibi, hazır giyim ürünlerinde de farklı gelir gruplarındaki bireylerin
seçimleri de farklı olmaktadır. Dolayısıyla, üreticiler bütün bu farklılıkları
dikkate alarak öncelikle hedef pazarlarını belirlemelidirler. Daha sonra,
tüketicilerin ürünlerine olan bağlılığını artırmaya çalışmalıdırlar.
Satın alma sürecinde iki tür bağlılık
söz konusu olabilmektedir: marka bağlılığı ve mağaza bağlılığı. Marka
bağlılığı, tüketicinin markaya karşı olumlu hisler duymasını, bağlı olduğu
markayı diğer markalardan daha sık satın almasını ve markayı daha uzun süreler
kullanmaya – satın almaya devam etmesini ifade eder (Odabaşı, Barış, 2002).
Marka bağlılığından söz edebilmek için
bazı koşulların olması gerekir (Odabaşı, Barış, 2002):
-
Marka
bağlılığı tesadüfi değildir.
-
Davranışsal
bir tepkidir.
-
Zaman
içinde gelişir.
-
Karar
verici bir birim tarafından gerçekleştirilir. Örneğin: pazarlama birimi.
-
Bir veya
birden fazla marka seçeneği olmalıdır.
-
Psikolojik
bir sürecin (karar verme ve değerlendirme) işlevidir.
Marka bağlılığı ile öğrenme kuramı arasında önemli bir ilişki vardır.

1.1.1 Zincirin
Dünya Ticaretindeki Yeri

Bu aşamalar, marka bağlılığı yaratmak isteyen bir
pazarlamacının neler yapması gerektiğine de yardımcı olacaktır. Marka
bağlılığının ilk aşamalarında ürün, tüketiciler tarafından hatırlanmaz ve diğer
ürünlerden ayırt edilemez. Tutundurmanın zayıf ve ürünün ise pek hatırlanmadığı
bir durumdur. İkinci aşamada, tüketicilerin ürünü hatırlamaları ve tercih
etmeleri gerekir. Üçüncü aşamada ise, tüketici marka üzerinde ısrar eder ve
tekrar alımlar yapar. Markanın sürekli bir şekilde satın alınmasıyla ise
öğrenmenin gerçekleştiği kabul edilir. (Odabaşı, Barış, 2002)
Marka bağlılığının üç farklı türü
bulunmaktadır. Bunlardan ilki, “bölümlenmemiş bağlılık”tır ve tüketiciler
markanın getirdiği yararlar konusunda tamamen ikna olmuşlardır ki bu durum
pazarlamacılar tarafından ulaşılmaya çalışılan doruk noktadır. Daha üstün
özellikler sunulmadıkça rakip ürünlere bölümlenmemiş bir bağlılığı olan
müşterileri çekmek mümkün olmaz. Bir diğer bağlılık türü “bölünmüş
bağlılık”tır, durumsal faktörler (örneğin raf konumu, mağaza içi düzenlemeler
ve tutundurma faaliyetleri) tüketicinin bağlı olduğu markayı bırakıp diğer
markaları denemesinde etkili olur. Zaman zaman ise tüketicilerin herhangi bir
markaya yönelik bir tercihe sahip olmadığı gözlemlenir. Bu gruba; henüz tercih
edeceği markayı bulamamış ama arayanlar, markalar arasında hiç fark
göremeyenler ve ucuzlukçular (markalar arasındaki farkı önemsemezler, önemli
olan paranın en ekonomik harcanıp ihtiyacın minimumda görülmesidir) dahildir.
(Odabaşı, Barış, 2002)
Her marka, üretici ile tüketici
arasında yapılmış bir sözleşmedir. Üretici bir şey vaat eder ve karşılığında
bedelini ister. Eğer tüketici bu faydayı o paraya değer bulursa alışveriş
gerçekleşir. Eğer taraflar sözleşme gereğini yerine getirmezse, örneğin marka
söz verdiği faydayı yerine getiremezse sorun çıkar. Bu sözleşme, değer önerisi
diye tanımlanan, fiziksel fayda, duygusal fayda, kişisel fayda ve desteklerden
oluşan bir formül ile ifade edilir (Borça, 2003). Örneğin: Levi’s engineered
jeans’in değer önerisinde yer alan fiziksel faydası, gençlere daha fazla
hareket kabiliyeti sağlamak, duygusal faydası, arkadaşlarına hareketli
kişiliğini yansıtarak onlardan onay görmek, kişisel faydası kendini genç,
dinamik, çekici ve özgür hissetmek, destek ise pantolonun farklı tasarımı
olarak tanımlanabilir. Başarılı bir değer önerisi, formüldeki bu dört unsuru da
içermelidir.
Tüketici için ürün ve marka aynı
şeydir. Çünkü rafa baktığında tek bir şey görmektedir. Ancak, marka sorumlusu
profesyoneller için ikisi farklıdır. Ürün, fabrikada üretilen, fiziksel
özellikleri, somut faydaları olan nesne veya hizmettir. Biçimi, teknik
özellikleri (spesifikasyonları) vardır. Marka, tüketici tarafından alınan ve
fiziksel ve duygusal tatminler sağlayan bir karışımdır. Kişiliği vardır. Ürün,
üreticinin yaptığı bir şeydir, marka tüketicinin aldığı. Eğer üretici, ürün ile
ve tüketiciler, marka ile aynı şeyden bahsediyorlarsa başarılı bir marka
iletişiminden söz edilebilir. Eğer üreticinin yaptığı ile tüketicinin aldığı
veya algıladığı farklı şeylerse iletişimde sorun var demektir. (Borça, 2003)
Marka iletişimiyle ilgili dikkat edilmesi
gereken bir başka konu, çağımızda bireylerin tam bir iletişim bombardımanı
altında yaşamakta olmasıdır. Örneğin; büyük şehirde yaşayan bir dünya vatandaşı
günde 30000 mesaja maruz kalmaktadır. Bu nedenle, ambalaja yazılan, reklamlarda
söylenen her şey bire bir algılanamamaktadır. Bu karmaşada, üretici firmaların
mesajının aradan sıyrılması ve hedef kitlenin beyninde bir yer tutması oldukça
zordur. Öncelikle o ürünün, markanın, çevrenin ve rakiplerin çok iyi etüt
edilmesi gerekir. Daha sonra, o ürünle ilgili rakiplerin söylemediği şeyler
vaat edilerek bir fark yaratılmaya çalışılır. Rakiplerinden temel bir farkı
olmayan markanın başarı şansı azdır. (Borça, 2003)
İkinci bağlılık unsuru olan mağaza
bağlılığı da marka bağlılığına benzemektedir. İnsanların alışveriş yapma
nedenleri ve güdüleri çeşitli biçimlerde incelenebilir. Bu analizlerden bir
tanesi, incelemeleri yedi nedende odaklandırmıştır (Kavas, Katrinli, Özmen,
1995; Odabaşı, Barış, 2002):
1)
Monotonluktan
kurtulma ve eğlenme,
2)
Yeni
ürünler ve markalar konusunda bilgilenme ve modayı yakından izleme,
3)
Fiziksel
etkinlik (gezmek ve dolaşmak gibi),
4)
Ürünleri
duyu organları aracılığıyla test etme olanağı bulma (elleme, koklama, işitme
gibi),
5)
Ev
dışında deneyim ve etkileşim olanağı elde etme (arkadaşlık, buluşma,
karşılaşma, satış elemanları ile sohbet gibi),
6)
Pazarlık
yapma becerisini test etme,
7)
İhtiyaçlarını
karşılama.
Yukarıda belirtilen alış veriş
güdüleri genellikle mağaza seçiminde de etkili olabilmektedir. Sosyal ve
kişisel güdüler, mağaza ve mağaza içi özelliklerle birlikte mağaza seçimini
belirler. Tüm etkilerin sonucunda tüketici tercih edilen ve tercih edilmeyen
mağazalar ayrımına giderek kararını belirler. Pazarlama yönetiminin yapması
gereken, mağaza seçimine etkide bulunan özellikleri ve mağaza içinde yapılacak
düzenlemeleri belirleyerek, tüketicinin tercihini kendine yöneltmeye çalışmak
olmalıdır. Mağaza seçimini etkileyen faktörler Şekil 3.3’te gösterilmiştir.
(Odabaşı, Barış, 2002)
Tüketicinin mağazanın bütün
özellikleri hakkındaki algılaması “mağaza imajı” olarak bilinir. Mağazaların
bazıları iyi ya da kötü olarak açık bir imaja sahip olurken, bazıları genelin
içinde kaybolurlar, diğer mağazalara göre hiçbir farklılık yaratamadıklarından
gözden düşüp değerlendirilmeyebilirler. Mağazanın bulunduğu alış veriş
merkezinin de imajı mağaza imajı ile yakından bağlantılıdır. (Odabaşı, Barış,
2002)
Mağaza yönetimi, kendi imajlarını
oluşturan özellikleri içeren reklamlarla mesajlarını iletmeye çalışır.
Özellikle fiyat reklamları tüketicilerin kararlarını etkilemede oldukça güçlü
etkiler yaratabilmektedir. (Odabaşı, Barış, 2002)
Yerleşim yeri ve mağazanın büyüklüğü,
mağaza seçiminde özellikle etkili bir unsurdur. Tüketiciler kendilerine fiziki
yakınlığı olan mağazaları seçmektedirler. Öte yandan, rahat ve büyük alana
sahip mağazalar da seçimi olumlu yönde etkileyebilmektedir. Yerleşim yerine
ulaşmada kullanılacak zaman, çaba ve enerji, tüketici için önem taşıyan
özellikler olmaktadır. (Odabaşı, Barış, 2002)
Mağaza seçimindeki ikinci grup etkiler
mağaza içinde yaratılan etkilerden oluşmaktadır. Planlı olmayan satın almaların
büyük bölümü bu etkinin altında gerçekleşir. Satış noktası malzemelerinin marka
satışları üzerindeki etkisi büyük olabilmektedir. Sürekli ve geçici olan ve
markayı içeren ya da genel amaçlı türlerine rastlanır. Türleri arasında şu
malzemeler sayılabilir (Odabaşı, Barış, 2002):
-
Afişler,
flamalar,
-
Fotoğraflar,
-
Kurdelalar,
şeritler, işaret levhaları,
-
Hareketli
ışıklandırmalar,
-
Yapışkan
bantlar, dönkartlar, çıkartmalar,
-
Teşhir
standları,
-
Fiyat
kartları
Satış noktası malzemelerinin satış
üzerindeki etkileri çok açık olmasına karşın, reklamla birlikte uygulandığı
zamanki etki çok daha yüksek olabilmektedir. (Odabaşı, Barış, 2002)
Mağazanın fiziksel unsurları, mağaza
atmosferi olarak da bilinir. İç ve dış unsurlar olarak iki grupta
incelenebilir. Mağazanın dış görünüşünden tüketiciler etkilenebilmektedir ve
mağaza atmosferi alış verişten zevk almayı, mağazada daha çok bulunmayı ve
mağazaya sık gelmeyi etkileyebilmektedir. Mağazaların dış görünümleri
tüketicilere içeride ne olabileceği hakkında bilgi verebilmelidir. Bu açıdan
bakıldığında dış görünüm “mağazanın paketi”dir ve içeride ne olduğunu
yansıtabilmelidir. Ön cephe, giriş ve vitrin sürekli mesaj içerir ve müşteriyi
mağazaya davet edici özelliğe sahiptir. (Odabaşı, Barış, 2002)
Fiziki olanaklar ile otopark, mağaza
trafiği, mağaza tasarımı, temizlik, havalandırma, ürünlerin sunuşu gibi
algılanabilen özellikler açıklanmaya çalışılır. Mağazanın fiziksel ortamı ve
atmosferi ile mağaza seçimi arasında doğrudan bağlantı olduğu söylenebilir.
(Odabaşı, Barış, 2002)
Mağazada çalışan satış elemanları ve
müşteri hizmetlerinin düzeyi satışa ve seçime olumlu etkilerde bulunmaktadır.
(Odabaşı, Barış, 2002)
Mağaza içi etkilerin sonuncusu olarak
ürünün durumu ele alınacaktır. Ürün durumu ile ilgili olarak birbiriyle
bağlantılı üç kavram incelenmelidir. Bunlar; ürün türleri, ürünün
bulunabilirliği ve ürünün sunuluş biçimidir. Ürün türleri; çeşitli ürünlerin
modaya uygunluğunu ve fiyat açısından uygunluğunu içerir. Ürünün istenen
zamanda ve sayıda bulundurulması mağaza yöneticileri açısından dikkatlice
düzenlenmelidir. Tüketiciye yok satmanın anlamının kaybedilen satış demek
olduğu çok açıktır ve tüketicinin rakiplere yönelmesine yol açabilecek
önemdedir. (Odabaşı, Barış, 2002)
Mağaza seçiminde tüketicinin
özellikleri de önemli rol oynamaktadır. Kendine güveni olan tüketici, yeni
açılan mağazalardan alış veriş yapmayı tercih edebilmektedir. Bu durum
“algılanan risk” kavramıyla ilişkilendirilebilir. Kendine güven aynı zamanda
mağazasız satın almayı da etkileyebilmektedir. Kendine güveni olanlar doğrudan
pazarlamaya, kapıdan kapıya satışa, katalogla satışa daha yatkın olduklarından,
bu konuda çalışanların tüketicinin kendine güvenini artırıcı ve riski azaltıcı
çalışmalara ağırlık vermeleri gerekmektedir. (Odabaşı, Barış, 2002)
Aile üyeleri mağaza seçimini
etkileyebilmektedir. Alışveriş eğilimi ile alışverişe yön veren sosyal ve
kişisel güdüler kastedilmektedir. Bunların mağaza seçimine etkileri de oldukça
güçlüdür. (Odabaşı, Barış, 2002)
Hazır giyimde, müşteri açısından ilk
faaliyet (işlem) olan mağazanın ve markanın seçilmesi ve üretici açısından
müşterinin marka ve mağaza bağlılığının artırılması için yapılması gerekenler
buraya kadar özetlendikten sonra, hazır giyimden pamuk elyafına talep
zincirinin incelenmesi yerinde olacaktır:
Yukarıdaki zincirden de görüldüğü
gibi, hazır giyim üreticisinin verdiği kararlar, kumaş üreticilerini, iplik
üreticilerini önemli ölçüde etkilerken, bir ölçüde de olsa, elyaf üreticileri
ile pamuk çiftçilerini de etkilemektedir. Bu kararlar, stratejik kararlar
olabildiği gibi, yukarıdaki şekilde gösterilen üretime ilişkin kararlar da
olabilir. Hazır giyim üreticisinin başarısı, büyük ölçüde tedarik zincirindeki
diğer birimlerin başarısına da bağlıdır. Örneğin: kaliteli üretim, zamanında
teslimat, vb.
Bu zincirdeki unsurların ne kadarı
yurt içi kaynaklardan karşılanırsa, hazır giyim ihracatında ülke içinde o kadar
katma değer kalır. Tekstil ihracatı da, yerli hazır giyim üreticilerini ne
kadar destekler ve kalan kapasitelerini de ne kadar %100’e yakın çalıştırıp
ihraç edebilirlerse, o kadar fazla katma değerin yurt içinde kalmasına neden
olur. Aynı şekilde, iplik üreticileri de, mümkün olduğunca yurt içi kumaş
üreticilerinin talebini izlemeli, stratejilerini ona göre belirlemelidir.
Stratejilerin belirlenmesi için,
öncelikle bu sektörlere ilişkin SWOT analizinin (S:güçlü yönler, W: zayıf
yönler, O: fırsatlar, T: tehditler) yapılması gerekmektedir. Sektörün dünya
ticaretindeki yeri ve ülkemiz ekonomisi açısından önemine değindikten sonra,
SWOT analizine de yer verilecektir.
1.1.1 Zincirin
Dünya Ticaretindeki Yeri
Dünya ticareti, 1980-1990 döneminde
yıllık ortalama %5,5, 1990-2000 döneminde ise yıllık ortalama %6,2 oranında
artarak 1980-2000 döneminde 2 trilyon dolar seviyesinden 6,2 trilyon dolara
yükselmiştir. Bu 20 yıllık dönemde, dünya ticaretinin sektörel yapısına
bakıldığında, tarımsal ürünler ve madencilik sektörlerinin dünya ticaretindeki
payları azalırken, imalat sanayii ürünlerinin payının arttığı görülmektedir.
Aynı dönemde, tekstil sanayiinin dünya ticaretindeki payı %2,8’den %2,5’e
düşerken, hazır giyim ticaretinin payı ise %2’den %3,2’ye yükselmiştir. DPT’ye
göre, yakın gelecekte de bu payın önemli bir şekilde değişmesi
beklenmemektedir. (DPT, 2003)
Zincirin ilk halkası olan pamuk ürünü
ele alındığında, görülmektedir ki, dünya pamuk üretiminin yaklaşık %77’si Çin,
ABD, Hindistan, Pakistan, Özbekistan ve Türkiye’de üretilirken, geri kalan
%23’lük kısmın üretimi 70 ülke tarafından gerçekleştirilmektedir. (İTO, 1996)
Rakamsal
veriler ele alındığında, 1990-2000 yılları arasında, dünya pamuk üretimi
yaklaşık 17,4 – 19,6 milyon ton / yıl iken, dünya pamuk tüketimi 18,0 – 18,8
milyon ton / yıl aralığında gerçekleşmiştir. Üretimde sürekli bir artış
gözlenirken, tüketimde zaman zaman artış, zaman zaman azalış olduğu dikkati
çekmektedir. (DPT, 2001)
Dünyanın önde gelen pamuk
üreticilerinin hektar başına almış oldukları verime bakıldığında, İsrail
yaklaşık 1700 kg/hektar ile ilk sırada, Avustralya yaklaşık 1450 kg./hektar ile
ikinci sırada, Türkiye yaklaşık 1050 kg./hektar ile üçüncü sırada, Çin Halk
Cumhuriyeti yaklaşık 850 kg./hektar ile dördüncü sırada yer almışlardır. (DPT,
2001)
Zincire son halkasından bakıldığında ise, beslenme
ve barınma ihtiyaçlarıyla birlikte giyimin, insan hayatının en önemli temel
ihtiyacı olduğu bilinmektedir. Tekstil sektörü dünyada, turizm ve enformasyon
sektörlerinden sonra üçüncü büyük sektör olup, toplam satışların tutarı
yaklaşık 1.7 trilyon ABD$’dır. Tekstil sanayiindeki global senaryo 4 önemli
faktörün etkisi altındadır. Bu faktörler önümüzdeki 10 yıl içinde rekabet
ortamının değişmesinde önemli rol oynayacak olup, şu şekilde sıralanabilir (DPT,
2001):
-
Sanayi
eğilimleri ve dünya ticareti
-
Tüketici
eğilimleri
-
Perakende
eğilimleri
-
Teknolojideki
gelişmeler
Tekstil ve
giyim sanayii dünyada üç yönde gelişim göstermektedir (DPT, 2001):
Konsolidasyon (Birleşme): Dünya üzerinde elyaftan perakendeye
kadar uzanan tüm zincirlerde önemli bir birleşme çalışması yaşanmaktadır (DPT,
2001).
Entegrasyon (Bütünleşme): Üretim ve pazarlama olarak çok
değişik safhalara sahip tekstil sanayiinde bütünleşme pazar taleplerine hızlı
reaksiyon göstermek açısından son derece önemlidir. Başarılı bir bütünleşme
stratejisi toplam maliyette %25’e varan avantajlar sağlayabilmektedir.
Bütünleşme, üretim zincirinin değişik safhalarındaki iki şirketin stratejik
ortaklığı şeklinde olabileceği gibi, şirket birleşmeleri şeklinde de gerçekleştirilebilir.
(DPT, 2001)
Globalizasyon (Küreselleşme): Küreselleşmenin iki önemli hedefi
pazarların küreselleştirilmesi ve kaynakların bölgeselleştirilmesidir.
Geçtiğimiz 10 yıl içinde küreselleşme neticesinde gelişmiş ülkeler dünya
tekstil sanayii (iplik, dokuma ve hazır giyim) üretim kapasitelerini özellikle
Asya ülkelerine doğru kaydırırken, tasarım, moda yaratma ve pazarlama
faaliyetlerini ağırlıkla kendi bünyelerinde toplamaktadırlar. (DPT, 2001)
Tüketici eğilimlerine bakıldığında,
-
Ailelerin
hazır giyim harcamalarının 1970 yılında toplam bütçe içindeki payı %9 iken,
günümüzde %5-6 oranına düştüğünü göstermektedir. Bu eğilimin devam edeceği
tahmin edilmektedir. (DPT, 2001)
-
Kişisel
eşya satın alım müddeti gittikçe düşmektedir. İçlerinde çok çeşitli dükkanlar
olan büyük mağazalar tercih edilmektedir. Ayrıca, bilgisayar teknolojisi ile
birlikte evden yapılan alışverişler önem kazanmaktadır. (DPT, 2001)
-
Fiyat,
tüketiciler için gün geçtikçe önemli bir unsur haline gelmektedir. Tüketiciler
kaliteye önem vermekte ve harcadıkları paranın karşılığını almak
istemektedirler. (DPT, 2001)
-
Suni ve
sentetik elyaflar teknik performansları, rahatlıkları, bakım kolaylıkları gibi
özellikleriyle tüketiciler tarafından gün geçtikçe tercih edilmektedir. (DPT,
2001)
Perakende eğilimleri göstermektedir
ki, büyük perakendeciler dünyanın her yerinde pazar paylarını artırmaktadırlar.
Bunun yanı sıra markalar da giyim sanayiindeki paylarını artırma
eğilimindedirler. Tüketicilerin gücü perakendecilerin performanslarını yükseltmelerine
sebep olmuştur. Bunun sonucu olarak da perakendeciler dükkanlarında daha
çeşitli ve daha modaya dönük ürünler bulundurmaya zorlanmışlardır. Dükkanlara
gelen koleksiyon sayıları artış göstermiştir. (DPT, 2001)
Teknolojideki eğilimlerin etkisi ele alındığında,
son 30 yıl içinde yeni teknolojilerin ortaya çıkmasıyla tekstil ve konfeksiyon
sanayiinin verimliliğinin büyük boyutlarda artış gösterdiği görülmektedir. Bu
gelişmenin bir kısmı üretim makinelerindeki yeniliklerden, önemli bir kısmı ise
bilgi teknolojisinden kaynaklanmaktadır. Sonuç olarak emek yoğun tekstil
sanayii, sermaye yoğun bir sanayi haline gelmiştir. (DPT, 2001)
Rakamsal verilere bakıldığında, dünya
tekstil ticaretinin 1980-2000 yılları arasındaki değişimi incelendiğinde,
yıllık tekstil ticaretinin 1980-1995 döneminde 55,6 milyar dolardan 150,3
milyar dolara yükseldiği, ancak daha sonra bir durgunluk evresi yaşayarak
1996’da 151,1 milyar dolar olarak gerçekleştiği, 1997-1999 arasında ise düşüşe
geçerek 157,7 milyar dolardan 147,8 milyar dolara kadar gerilediği
görülmektedir. 2000 yılındaki tekstil ürünleri ticareti ise 157,5 milyar dolar
düzeyiyle toparlanmaya başlayarak 1997’deki seviyesine yaklaşmıştır. DPT’nin
raporunda, 1997-1999 arasındaki değer kaybı, iki gerekçeye bağlanmaktadır. İlki,
1998’deki azalmanın Güneydoğu Asya krizinin etkisiyle Asya pazarındaki daralma
nedeniyle gerçekleşmesidir. İkincisi, bu dönemde, pazardaki miktarsal
daralmanın yanında, sektör ürünlerinin fiyatlarında da gerileme olmasıdır.
Fiyatlardaki gerilemenin nedeni ise, 1999 yılında Euro’nun Dolar karşısında
önemli oranda değer kaybetmesi sonucu, AB ticaretinin Dolar karşısında değer
yitirmesidir. (DPT, 2003)
Hazır Giyim ticaretine bakıldığında
ise, 1980-1995 döneminde ticaret 40,4 milyar dolardan 157,4 milyar dolara
yükselmiş, 1999 yılında duraklamakla beraber gerilememiş ve 2000 yılında 198,9
milyon dolar seviyesine ulaşmıştır (DPT, 2003). O halde hazır giyim ticaretinin
Güneydoğu Asya krizinden tekstil kadar etkilenmediğini söylemek mümkündür.
Bölgeler (kıtalar) arasındaki tekstil
ve hazır giyim ticaretine bakıldığında ise, DPT’nin aynı adlı raporundaki DTÖ
verileri incelendiğinde, 1996-2000 döneminde, dünya ticaretinde ithalat
birincisi ve ihracat ikincisi durumundaki Batı Avrupa’nın tekstil ve hazır
giyim toplam ihracat ve ithalat değerlerine bakıldığında, ihracatın ithalatı
karşılamadığı görülmektedir. Batı Avrupa ülkeleri, tekstil ve hazır giyim
ihracatının çok önemli bir bölümünü kendi içinde gerçekleştirmekte, Asya ile
yaptığı tekstil ve hazır giyim ticaretinde önemli açıklar vermektedir. Tekstil
ve hazır giyim ticaretlerine ayrı ayrı bakıldığında, aynı dönemde Batı
Avrupa’nın tekstil toplam ihracatının toplam ithalatından daha fazla olduğu
görülürken, Asya ile olan ticareti söz konusu olduğunda, yine önemli ölçüde
açık verdiği görülmektedir. Batı Avrupa’nın hazır giyim ithalatı ihracatından
daha fazladır. Başka bir deyişle söz konusu açık, hazır giyim ticaretinden
kaynaklanmaktadır. Ancak, hazır giyimde olduğu gibi, tekstilde de Asya’dan
gelen ciddi bir rekabetle karşı karşıyadır.
Aynı kaynaktan Asya kıtası için
edinilen veriler, 1996-2000 döneminde, dünya ticaretinde ihracatta birinci ve
ithalatta ikinci durumda bulunan Asya’nın tekstil ve hazır giyim toplam
ihracatlarının, ithalatlarının yaklaşık 2 katı olduğunu göstermektedir. Ayrı
ayrı bakıldığında, her iki sektörde de toplam ihracatları ithalatlarından
fazladır. Tekstil ihracatı ithalatının yaklaşık 1,5 katı iken, hazır giyim
ihracatı ithalatının yaklaşık 3 katıdır. Asya ülkeleri de, Batı Avrupa ülkeleri
gibi, ihracatın ve ithalatın büyük bir kısmını kendi aralarında
gerçekleştirmektedirler. Ancak, Kuzey Amerika’ya da en fazla tekstil ve hazır
giyim ihracatı yapan bölge, Asya’dır. Kuzey Amerika ithalatında, Latin Amerika
ülkelerinden bile daha fazla paya sahip olması dikkat çekicidir. Asya
ülkelerinin ticaretinde, kendi içlerindeki ve Kuzey Amerika ile yapılan
ticaretten sonra üçüncü sırada Batı Avrupa ülkeleriyle yapılan ticaret
gelmektedir. Bu ticaretinde de Asya’nın, gerek tekstilde, gerekse hazır giyimde
ihracatının ithalatı karşılama oranı oldukça yüksektir (tekstilde ihracat
ithalatın 2-2,5 katı, hazır giyimde 3-10 katıdır).
Söz konusu verilere göre aynı dönemde
Kuzey Amerika ülkeleri, tekstil ve hazır giyimde rekabetten oldukça uzaktır.
Her iki sektörde de toplam ihracatları toplam ithalatlarından önemli ölçüde
azdır. Önemli bir pazar olan Kuzey Amerika’yı %50’ye yaklaşan bir payla Asya
ülkeleri fethetmiş görünmektedir.
Tekstil ve konfeksiyon ürünleri
ticaretinde göze çarpan önemli bir olgu, bölge içindeki alış verişlerin
yoğunluğudur. Bunda, bölgesel anlaşmaların etkisi büyüktür. Örneğin: Amerika’da
1990 yılında tekstil ihracatının %52,5’i, hazır giyim ihracatının ise %79,7’si
bölge içinde yapılırken, bu oranlar 2000 yılında sırasıyla %80,7 ve %95,8’e yükselmiştir.
İthalatta da benzer şekilde bölge içi tekstil ithalatının toplam tekstil
ithalatı içindeki payı 1990’da %35’ten 2000 yılında %45,6’ya, bölge içi hazır
giyim ithalatının toplam hazır giyim ithalatı içindeki payı da 1990’da
%16,8’den 2000’de %41,2’ye yükselmiştir. Amerika’da son 10 yıl içerisinde hem
tekstil, hem de hazır giyim ticaretinde bölge içi ticaretin payındaki bu artış,
NAFTA anlaşması sonucunda Meksika’nın tekstil ve hazır giyim ihracatının
artmasından kaynaklanmaktadır. Ortadoğu hariç Asya ve Okyanusya bölgeleri
toplamının bölge içi tekstil ihracatının toplam tekstil ihracatı içindeki
payında 1990-2000 yıllarında önemli bir artış gözlenmezken (%57,9-%60), hazır
giyim ihracatı için aynı payın %18,6’dan %27,3’e yükseldiği, aynı yıllarda bölge
içi tekstil ve hazır giyim ithalatının toplam tekstil ve hazır giyim
ithalatındaki paylarının da sırasıyla %82,1’den %88,6’ya, %75’ten %87,1’e
yükseldiği gözlenmektedir. Aynı bölge içi dayanışmanın, Batı Avrupa ülkeleri
arasında gerçekleştiği söylenemez. 1990-2000 yılları arasında bölge içi tekstil
ve hazır giyim ihracatı ve ithalatının toplam tekstil ve hazır giyim ihracatı
ve ithalatı içindeki payının, %5,8 - %13,6 oranında azaldığı görülmektedir.
(DPT, 2003)
Asya ülkelerinde yaşayan halkların
refah düzeylerinin Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerine nazaran daha düşük
olması, onları beslenme ve barınmadan sonra üçüncü sırada diyebileceğimiz giyim
ihtiyaçlarını bile kısmaya yöneltmektedir. Bu nedenle, dünya nüfusunun oldukça
önemli bir kısmına sahip olmalarına karşın, tekstil ve hazır giyim ithalatında
nüfusça çok daha az paya sahip olan Batı Avrupa ülkelerinden daha az ithalat
yapmaktadırlar. Katma değeri yüksek olan ürünlerin Batı Avrupa’da daha fazla
tüketileceğini, düşük olan ürünlerin ise Asya’da daha fazla tüketileceğini
söylemek mümkündür. Ancak, Asya ülkelerinin ekonomilerini düzeltmeleri
durumunda, bu ülkelerin de ithalatta önemli paya sahip olabilecekleri
unutulmamalıdır. Asya ve Afrika ülkelerinin kalkınması durumunda, tekstil ve
hazır giyim sanayiinin dünya ticaretindeki payının önemli ölçüde artacağı
beklentisine girilebilir. Çünkü, dünya ticaretinde önemli paya sahip olan
sektörler, dünya gelir dağılımının bozuk olması nedeniyle miktar olarak az
alınıp satılan, fakat değeri yüksek olan teknoloji ürünleridir. Gelir
dağılımının daha da bozulmasıyla birlikte bu teknolojisi yüksek ürünlerin
ticareti miktar olarak azalmaya devam edecek, dünya ticaretindeki paylarının
artmasının nedeni ise fiyat artışlarından kaynaklanacaktır. Dünya gelir dağılımındaki
düzelme ise, en yüksek gelir grubundakilerin gelirlerinin az da olsa
düşmesiyle, düşük gelir grubundakilerin gelirlerinin yükselmesiyle mümkün
olabilecektir. Asya, Güney Amerika ve Afrika ülkeleri kalkınırken, Batı Avrupa
ve Kuzey Amerika ülkelerinin refah seviyelerindeki gerilemeye razı
olamayacakları ortadadır. Bu nedenle, bu ülkelerin kalkınarak dengeleri biraz
olsun kendi lehlerine artırabilmeleri için, kurdukları bölgesel birlikleri daha
da güçlendirmeleri gerekmektedir. Kıtalar arası geçiş yolları üzerinde bulunan
ülkemizin de, bu bölgesel birlikler içinde daha aktif rol alması gerekmektedir.
DTÖ verilerine göre (Bkz: Çizelge 3.6)
önde gelen tekstil ihracatçısı ülkelere bakıldığında, Fransa, Almanya, İtalya,
Belçika, Japonya, İngiltere gibi sanayileşmiş ülkeler, Türkiye, Tayvan ve G.
Kore gibi nispeten sanayileşmiş ülkeler ile Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan,
Pakistan gibi düşük işçi ücretleri ve bol hammadde kaynağına sahip ülkelerin
önemli tekstil ihracatçısı ülkeler arasında yer aldıkları görülmektedir.
Sanayileşmiş ülkelerin tekstil sanayiini terk ettikleri çeşitli toplantılarda
gündeme getirilmektedir. Ancak, istatistiklerden de görüldüğü gibi gelişmiş
ülkeler bu sektörü terk etmemişlerdir. Sadece bu ülkelerin tekstil sanayii
ihracatlarının toplam ihracatları içerisindeki payları gelişmekte olan ve az
gelişmiş ülkelere oranla çok daha düşüktür. Tekstil ihracatının toplam
ihracatları içindeki payı %6’yı geçmeyen sanayileşmiş birçok ülke,
sanayileşmekte olan ülkelere oranla daha yüksek miktarda tekstil ürünleri ihraç
etmektedirler. Bir başka deyişle, sanayileşmiş olan ülkeler tekstil sanayiinden
vaz geçmiş değillerdir, fakat bu ülkelerin toplam ihracatları içerisinde
tekstil sanayiinin nispi önemi sanayileşmekte olan ülkelere oranla daha düşüktür.
(DPT, 2003)

Çizelge 3.7’den görülebileceği üzere, yukarıda belirtilen başlıca tekstil ihracatçısı ülkeler genellikle aynı zamanda tekstil ithalatçısı ülkeler arasında yer almaktadırlar. Belçika, Çin Halk Cumhuriyeti, İtalya, Almanya, Fransa, Japonya, Güney Kore, İspanya, İngiltere, Hollanda, ABD ve bir ölçüde Türkiye hem tekstil ürünleri ihracatçısı, hem de ithalatçısı ülkelerdir. Tekstil ürünleri ihracatçısı olmayan Kanada başta gelen tekstil ithalatçısı ülkeler arasında yer almaktadır. Diğer taraftan Hindistan, Pakistan gibi önemli tekstil ihracatçısı ülkelerin tekstil ürünleri ithalatı çok düşüktür. (DPT, 2003)
1.1.1 Zincirin
Türkiye Ekonomisi Açısından Önemi
1.1.1 Zincirin
Güçlü Yönleri
1.1.2 Zincirin
Zayıf Yönleri
1.1.3 Zincirin
Çevresinden Kaynaklanan Fırsatlar / Destekleyici Unsurlar
1.1.4 Zincirin
Çevresinden Kaynaklanan Tehditler / Engelleyici Unsurlar
2 PAMUK
– TEKSTİL- HAZIR GİYİM TEDARİK ZİNCİRİNİN SORUNLARININ TZY YAKLAŞIMLARIYLA
ÇÖZÜLMESİ İÇİN MODEL ÖNERİSİ
2 SONUÇ

Çizelge 3.7’den görülebileceği üzere, yukarıda belirtilen başlıca tekstil ihracatçısı ülkeler genellikle aynı zamanda tekstil ithalatçısı ülkeler arasında yer almaktadırlar. Belçika, Çin Halk Cumhuriyeti, İtalya, Almanya, Fransa, Japonya, Güney Kore, İspanya, İngiltere, Hollanda, ABD ve bir ölçüde Türkiye hem tekstil ürünleri ihracatçısı, hem de ithalatçısı ülkelerdir. Tekstil ürünleri ihracatçısı olmayan Kanada başta gelen tekstil ithalatçısı ülkeler arasında yer almaktadır. Diğer taraftan Hindistan, Pakistan gibi önemli tekstil ihracatçısı ülkelerin tekstil ürünleri ithalatı çok düşüktür. (DPT, 2003)
Yukarıda adı geçen ülkelerden Güney
Kore, Çin Halk Cumhuriyeti, Almanya, Türkiye, İtalya, Belçika, Japonya ve
Tayvan tekstilde net ihracatçı ülkeler konumunda olup; ABD, İngiltere, Kanada,
Hong Kong ve İspanya net ithalatçı durumundadırlar. Fransa ise son yıllarda net
ithalatçı durumundan net ihracatçı ülke durumuna geçmiştir. (DPT, 2003)
Çizelge 3.8’deki veriler, Çizelge 3.6 ve Çizelge
3.7’nin her ikisinde de yer alan ülkelere ait verilerden oluşturularak, bu
ülkelere ait ithalatın ihracatı karşılama oranı hesaplanmıştır.
Çizelge 3.8’de yer alan ülkelerin 1995
ve 2000 yıllarında ihracatlarının ithalatlarını karşılama oranlarına
bakıldığında, G.Kore, İtalya ve Belçika’dan sonra, Türkiye’nin geldiği
görülmektedir. Çizelgede yer almayan Hindistan ve Pakistan’ın tekstil
ithalatlarının çok düşük olduğu bilindiğine göre, ülkemizin tekstil ihracatının
ithalatı karşılama oranının altıncı sırada olduğu söylenebilir.
Çizelge 3.9’da başlıca hazır giyim
ihracatçısı ülkelere ait veriler görülebilmektedir. Çin Halk Cumhuriyeti 2000
yılında 36 milyar doların üzerindeki hazır giyim ihracatı ile dünya pazarında
13 milyar dolarlık ihracatı olan en yakın takipçisi İtalya’nın 2,5 katından
daha fazla ihracat düzeyine sahiptir. (DPT, 2003)
Çizelge 3.9’da görülebileceği üzere, İtalya, ABD, Almanya, Fransa,
İngiltere, Belçika gibi sanayileşmiş ülkeler, Türkiye, G. Kore, Meksika gibi
nispeten sanayileşmiş ülkeler ile Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Tayland,
Endonezya gibi işçi ücretlerinin düşük olduğu ülkeler, belli başlı hazır giyim
ihracatçısı ülkelerdir. (DPT, 2003)
Çizelge 3.9 ve Çizelge 3.10’dan görülebileceği
üzere ABD, Belçika, Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere, Meksika hem başta gelen
ihracatçı, hem de başta gelen ithalatçı ülkelerdir. Bu ülkelerden İtalya ve
Meksika net ihracatçı konumda iken, ABD, Belçika, Almanya, Fransa, İngiltere
net ithalatçı konumdadır. Çin Halk Cumhuriyeti, Hong Kong, Türkiye, Hindistan,
G.Kore, Endonezya, Tayland ve Bangladeş, başlıca ihracatçı ülkeler arasında yer
alıp, başlıca ithalatçı ülkeler arasında yer almayarak net ihracatçı ülke
konumundadırlar. Japonya, Hollanda, İspanya, Kanada, İsviçre, Rusya
Federasyonu, Avusturya ve Danimarka başlıca ithalatçılar arasında yer alıp,
başlıca ihracatçılar arasında yer almamaktadırlar. Eldeki verilerden, Japonya
ve Hollanda’nın net ithalatçı oldukları görülmekte, İspanya, Kanada, İsviçre,
Rusya Federasyonu, Avusturya ve Danimarka’nın hem ithalatları hem de
ihracatları oldukça düşük olduğundan kesin bir şey söylenememektedir. (DPT,
2003)
Buraya
kadar ele alınan veriler, pamuk veya sentetik elyaf ayrımı yapılmaksızın, tüm
tekstil ve hazır giyim ürünleri için geçerlidir. Ülkemiz ticaretinde, pamuklu
ürünler toplam tekstil ürünleri içinde önemli bir paya sahiptir. Ayrıca,
sentetik ipliklerin ürün yapısında da, az miktarda da olsa, pamuk yer
almaktadır. Bu nedenle, bu veriler, çalışma kapsamından biraz uzaklaşılmasına
neden olmakla birlikte, tedarik zincirinin rakipleriyle birlikte içinde yer
aldığı sektörü incelemek, çevresel faktörleri değerlendirmek açısından da
önemlidir. Hazır giyim ürünleriyle ilgili verilerin içinde, deri ve ayakkabı
sanayii ürünlerinin de yer aldığı unutulmamalıdır.
1.1.1 Zincirin
Türkiye Ekonomisi Açısından Önemi
Türkiye
dünyada 6. büyük pamuk üreticisi ülke konumundadır (DPT, 2001).
Zincirdeki istihdam, tarımdan konfeksiyona kadar
büyük rakamlara ulaşmakta olup, pamuk, tarımıyla ve girdi olarak kullanıldığı
sektörlerle büyük bir istihdam yaratmaktadır. Durum sadece tarımsal açıdan
değerlendirildiğinde, pamuk hasadında yıllık olarak 400000 kişiye iş imkanı
sağlanmaktadır. (İTO, 1996)
Türkiye’de Pamuk Üretim Bölgeleri
(İTO, 1996):
1)
Ege
Bölgesi: Gediz, Büyük-Küçük Menderes ve Batı Akdeniz havzalarını içine alır.
Yurdumuzda en kaliteli diyebileceğimiz pamuk bu bölgemizde üretilmektedir.
Bölge pamuğuna olan yurtiçi ve yurtdışı talep de bunu doğrulamaktadır. Bu
bölgemizde genellikle sulu tarım yapılmakta, bazı yıllarda zararlıların kısmi
etkisi görülebilmektedir. Yine de bu sorun Çukurova Bölgesi’ne göre daha düşük
seviyede kalmaktadır.
2)
Çukurova
Bölgesi: Seyhan, Ceyhan ve Asi havzalarını içine almaktadır. Bu bölgedeki
üretim, bazı yıllarda etkili olan hastalık ve zararlıların etkisiyle pamuk
ekiminin ekonomik olmaktan çıkması nedeniyle düşmektedir.
3)
Antalya
Bölgesi: Bu bölge Antalya, Finike, Kalkan, Serik, Manavgat ve Alanya
ovalarından meydana gelmektedir.
4)
Diğer
Bölgeler: Güneydoğu, Meriç, Susurluk, Aras, Dicle, Fırat, Yeşilırmak ve
Kızılırmak havzalarıdır.
GAP
bölgesindeki pamuk tarımının, güneydoğu illerimizin kalkınmasındaki rolü de
büyük olacaktır. Tunçgöğüs’e göre, GAP master planında bölgede düşünülen bitki
deseni içinde pamuğun payının %20 olarak belirlenmesine rağmen, GAP’ta
sulanabilen arazinin yaklaşık %70-80’ine tekabül eden 283320 ha.’lık bir alan,
pamuk tarımına ayrılmıştır (Tunçgöğüs, 1999).
Verda
Al ise, Başbakanlık GAP Kalkınma İdaresi Başkanlığı’nın GAP’ın ürün deseniyle
ilgili çalışmasını ve sonuçlarını şu şekilde anlatmıştır (Al, 1999):
“GAP Bölgesi’nde ekilebilir 3,1 milyon
hektar alan bulunmaktadır. Bunun 1,7 milyon hektarı sulanacaktır. Bu alan
Türkiye’nin ekonomik olarak sulanabilir alanının yüzde 20’sini oluşturmaktadır.
Başbakanlık GAP Kalkınma İdaresi
Başkanlığı tarafından GAP Master Plan esas alınarak, GAP kapsamında geniş tarım
alanlarının sulamaya açılmasıyla bölgenin tarımsal üretim miktarında önemli
artışlar ve ürün çeşitliliğinde farklılıklar olacağı noktasından hareketle,
bölgenin sosyo-ekonomik yapısına, toprak ve su kaynaklarına bağlı olarak
önümüzdeki 15-20 yıllık süre içinde tarımsal politika ve planlama çalışmalarına
veri sağlamak amacıyla “Tarım Ürünleri Pazarlaması ve Bitki Deseni Planlaması”
ile “Pazarlama ve Bitki Deseni Planlaması Çalışmalarının Entegrasyonu” Projesi
yaptırılmıştır. Proje kapsamında;
Tarım Ürünleri Pazar Araştırması: Dünya
pazarlarında tarımsal ürün arz ve talebi, fiyatları, ticareti, mevcut ve
gelecekteki muhtemel durumları ile irdelenmiş, iç pazardaki gelişmelerle dünya
pazar koşulları araştırılarak, GAP için anlamlı ürünlerin miktar ve fiyat
projeksiyonları hazırlanmıştır.
Ürün Deseni Planlaması: Dünya tarım
ürünleri arz ve talep projeksiyonlarını dikkate alarak, GAP bölgesi için 2010
yılı optimal ürün deseni projeksiyonları, bölgenin toprak, su, iklim, tarımsal
girdiler vb. kaynakları bazında ortaya konmuştur.
Tarımsal Pazarlama ve Ürün Deseni
Planlama Çalışmalarının Bütünleşmesi: Projenin pazarlama ve ürün deseni
boyutlarından çıkan sonuçların, birbirleri açısından hangi politikaları
gerektirdiği incelenmiş ve bu yönde öneriler belirtilmiştir.
Proje kapsamında pazarlama ve ürün
deseni konusunda bilgisayar ortamında çalışabilen değişebilecek şartların ve
girdilerin intibak ettirilebileceği dinamik bir model geliştirilmiştir.
Tarımsal pazarlama çalışmasında 55
ülke ve/veya ülke grubu ve 43 ürün ve/veya ürün grubu için üretim, talep, stok
değişimleri ve ticari ilişkiler proje kapsamında dikkate alınmıştır. Bitki
deseni çalışması ise 83 ürün, 882 adet tarımsal girdi ve GAP içinde 750 alt
bölge için geliştirilmiştir.
Bu çalışmada yer alan 2010 yılı ürün
deseninde pamuk %6,7 (187.990 ha.) olarak görülmektedir.
1998 yılı üretim desenine baktığımızda
ise pamuk 308.157 ha. ve toplam ekilebilir alandaki payı %10’dur.
Bölgedeki sulu alanın büyük bir
kısmında pamuk tarımı yapılmaktadır. Özelde Şanlıurfa-Harran Ovası’nda, projede
%34,6 olarak ürün desenine giren pamuğun halen %85-90 oranında tarımı
yapılmaktadır. Durum böyle olunca mevcut bitki deseni ve su varlığıyla sulamaya
açılan alanların ancak %47-50’si sulanabilir.”
Başbakanlık
GAP Kalkınma İdaresi Başkanlığı’nın bu çalışması gösteriyor ki, GAP bölgesinde
planlara uymayan bir gidiş söz konusudur. Bu nedenle, pamuk tarımıyla ilgili
bölgeden beklentiler, olması gerekenden fazladır. Bunda, pamuğun, diğer
ürünlere nazaran sanayiyle entegrasyonunu daha önce tamamlamış olmasının
etkisinin olduğu düşünülmektedir.
Zincirin
pamuktan sonraki halkaları olan Türk tekstil ve konfeksiyon sanayii, toplam
sanayi üretiminin yaklaşık %12’sine eşittir. Toplam Türkiye ihracatının
yaklaşık %38’ini tek başına sağlayan tekstil ve konfeksiyon sektörü
çalışanları, toplam imalat sanayii çalışanlarının %21’ini oluşturmaktadır.
Bunlara ek olarak tekstil ve konfeksiyon sanayii, tüketim malları üretiminden
%32’lik pay almaktadır. (DPT, 2001)
Diğer pek çok sanayi ürünlerinin
ihracatında olduğu gibi, tekstil ve konfeksiyon ürünleri ihracatının da
Türkiye’nin toplam ihracatı içindeki payı artmıştır. Ülkemiz tekstil ürünleri
ihracatının toplam ihracatı içindeki payları 1980’de %11,8, 1990’da %11,1 ve
2001 yılında %12,6 iken, hazır giyim ürünleri ihracatının toplam ihracatı
içindeki payları 1980’de %4,5, 1990’da %25,7 ve 2001’de %21,3 oranında olup,
2001 yılı toplam ihracatında tekstil ve hazır giyim ürünlerinin payı %32,4’lük
bir paya sahiptir ve Türkiye’nin ithalatının önemli bir finansman kaynağıdır.
Bu yönüyle sektörün Türkiye için önemli yeri vardır. (DPT, 2003)
Çizelge.3.11’de, Türkiye’nin tekstil
ve hazır giyim ihracatı ve ithalatı milyon $ mertebesinde görülmekte, ihracatın
ithalatı karşılama oranı da Çizelge 3.12’de yer almaktadır (DPT, 2003).
Türkiye tekstil ve konfeksiyon ihracatının değer bazında yaklaşık %85’i
pamuklu sistem ürünleridir (DPT, 2001)
.Çizelgelerden de görüldüğü gibi,
ülkemiz dış ticaretinde tekstil ve hazır giyimin yadsınamaz bir yeri vardır.
Tekstil ve hazır giyim dış ticaretinin
ülke ekonomisi içindeki yerini gösteren bir başka gösterge de, Türkiye’nin ilk
40 ihraç ürünü içinde toplam 15 tekstil ve hazır giyim ürününün yer almasıdır.
Çizelge 3.13’te görüldüğü gibi, ilk üç ihraç ürünümüz ihracat gelirleri milyon
dolar değerine göre alındığında, konfeksiyon ürünleridir. Çizelgede, sentetik
iplik, sentetik dokuma gibi ürünlere de yer verilirken, tedarik zincirinde yer
almayan, ancak tekstilciler için alternatif bir tedarik zinciri olabilecek
yatak çarşafı, örtü, bez gibi ürünler de gösterilmiştir. Böylece, içinde
pamuğun çeşitli derecelerde yer aldığı ürünler görülmektedir.
Pamuklu
sektörde gerçekleştirilen ihracat ve ithalatla ilgili yapılan bir araştırmanın
sonuçları, Çizelge 3.14’te yer almaktadır.
Elyaf ticaretimize
bakıldığında, her üç sene de, ihraç edilen elyafların birim fiyatlarının, ithal
edilen elyafın birim fiyatlarından düşük olduğu göze çarpmaktadır. Satılan veya
satın alınan elyafların lif kalitelerine dair detaylı bir veri bulunmamaktadır.
Ancak, kg cinsinden ihracatımızın azalması, her geçen gün iplik
üreticilerimizin daha fazla yerli elyaf kullandıklarını gösteriyor olabilir. Bu
tablodan görülüyor ki, yerli elyaf üretimimizin tamamı yurt içinde kalsa dahi,
iplik üreticilerimizin talebini karşılamaya yetmemektedir.
İplikte, 1996’da ithalatımız ihracatımızdan fazla
gerçekleşmekle birlikte, 1997 ve 1998’de durum tersine dönmüş görünmektedir.
Yine de iplik ithalatımızın oldukça fazla olması gösteriyor ki, yerli iplik
üreticileri, yerli kumaş üreticilerinin bazı taleplerini karşılayamamaktadırlar.
İplikte de, elyafta olduğu gibi göze çarpan nokta, her üç sene de, ihraç
ürünlerimizin birim fiyatlarının ithal ürünlerimizin birim fiyatlarından az
olduğudur. Bu durum, yerli iplik üreticilerinin önemli fırsatlar kaçırdığının
göstergesidir.
Mensucatta ise, her üç yıl da, ihracatımız
ithalatımızdan fazladır. Ama bu fazlalık, yine birim fiyattan değil, miktarca
ithal edilenden daha fazlasının ihraç edilmesinden kaynaklanmaktadır. Elyaf ve
iplikte olduğu gibi, kumaş üreticileri de önemli fırsatlar kaçırmaktadır.
Üstelik her üç ürün grubunda da, birim ihraç
fiyatlarımız düşme eğilimindedir. Bu da, seçilen ürün çeşitliliğinin, rekabetin
yoğun yaşandığı, kâr getirmeyen bölgelere yönelmiş olduğunu göstermektedir.
Çizelge 3.14’ün bu şekilde analizi ve zincirin SWOT
analizi birlikte, Türk pamuk-iplik-kumaş-giyim sanayiinin öncelikli sorunlarını
ortaya çıkaracak ve hangi konularda, kimlerle işbirliği kurarak, hangi
stratejiler doğrultusunda sorunlarını çözebilecekleri ve böylece dünya
pazarlarında rekabet güçlerini artırabilecekleri konusuna bir adım daha
yaklaşılmış olacaktır.
Bu çalışmanın amacı, zincirin
sorunlarını çözerek kalkınmasını tamamlaması için nasıl bir TZY yaklaşımı
kullanması gerektiğini belirlemektir. Bunun için, öncelikle, pamuk – pamuklu
tekstil – hazır giyim tedarik zincirinin, içinde bulunduğu durumun ve gelecekte
nelerle kaşılaşabileceğinin analiz edilmesi gerekmektedir. Bu konularda çeşitli
kaynaklarda dağınık bir şekilde, farklı açılardan durum tespitleri ve öngörüler
yer almaktadır.
Çalışmanın bu bölümünde, bu durum
tespitleri ve öngörüler sınıflandırılarak, ülkemizde söz konusu zincirin sahip
olduğu güçlü ve zayıf yönleri ile, zincirin çevresinde meydana gelen
gelişmelerin yarattığı fırsatlar ve tehditler olarak sunulmaktadır.
Literatürde, buna kısaca SWOT analizi adı verilmektedir. Daha önce de
belirtildiği gibi, S: güçlü yönler, W: zayıf yönler, O: Fırsatlar, T: Tehditler
kelimelerinin İngilizce baş harfleridir.
1.1.1 Zincirin
Güçlü Yönleri
-
Türkiye,
dünyada 6. büyük pamuk üreticisi ülke konumundadır (DPT, 2001).
-
Dünyanın
önde gelen pamuk üreticilerinin hektar başına almış oldukları verime
bakıldığında, İsrail yaklaşık 1700 kg./hektar ile ilk sırada, Avustralya
yaklaşık 1450 kg./hektar ile ikinci sırada, Türkiye yaklaşık 1050 kg./hektar
ile üçüncü sırada, Çin Halk Cumhuriyeti yaklaşık 850 kg./hektar ile dördüncü
sırada yer almışlardır (DPT, 2001). Başka bir deyişle Türkiye, pamuk verimi
bakımından dünya 3.südür.
-
Tekstil Terbiye ve Konfeksiyon Temiz Teknolojiler
Enstitüsü, tekstil sanayicilerinin oluşturduğu konsorsiyumun da desteğiyle
(Türkiye Giyim sanayicileri Derneği, Tekstil Terbiye Sanayicileri Derneği,
Türkiye Tekstil Boyar Madde İthalatçıları Derneği, İstanbul Sanayi Odası ve
Türk Tekstil Vakfı), TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) bünyesinde Aralık
1995 tarihinde Gebze’de faaliyete geçmiştir (TÜBİTAK-MAM Tekstil Enstitüsü SAGEM Müdürlüğü, 1997). Dolayısıyla tekstil sanayicilerinin, çevre
dostu temiz üretim konusunda duyarlı ve çalışmaya hazır oldukları söylenebilir.
-
Türkiye,
iplik üretiminde, ring teknolojisinde dünya kapasitesinin %3,2’sine, open-end
teknolojisinde ise %5,1’ine sahiptir (DPT, 2001).
-
Türkiye,
dünya mekikli ve mekiksiz dokuma tezgahı kapasitesinden yaklaşık %2,5 pay
almaktadır. Bu tezgahlar, atkı atma sistemine göre incelendiğinde %83,8’inin
rapier ve projektilli, %16’sının ise hava jetli olduğu görülmektedir. (DPT,
2001)
-
Zincirin
ürün ve süreç çeşitliliğindeki zenginlik (TÜBİTAK, 2003). 1989-1993 döneminde
konfeksiyon ürünlerinin ihracatında katma değeri yüksek ürünlere yönelmeye
başlanmıştır (Tarakçıoğlu, 2002).
-
Tekstil
ve dokumacılıkta, Sümerbank’ın, işletmeler özelleştirildikten sonra tekstil -
konfeksiyon işletmeciliği, mağazacılığı ve işçiliği konusundaki bilgi
birikiminin ve deneyiminin çeşitli özel kuruluşlara aktarılabilmesi olanağının
bulunması. (Sümerbank’ın 1935’te Kayseri’deki işletmesinin işletmeye
alınmasından itibaren, 1992’de Sivas’taki işletmenin Sümerbank’a devrine kadar
57 yıllık bir deneyimi ve bilgi birikimi vardır (www.tbmm.gov.tr,
2003).)
-
Anadolu’da
pamuk ekimi, iplik ve dokuma üretimi konusunda, Selçuklular ve Osmanlılar’dan
kalan bir deneyim söz konusudur. Cumhuriyet döneminde ise araştırma enstitüleri
kurulup Amerika ve Mısır’da teknik elemanlar yetiştirildikten sonra,
Amerika’dan getirtilen verimli pamuk çeşitleri Çukurova ve Ege’de araştırma
enstitülerinde denendikten sonra üreticiye verilmiştir. (MÜSİAD ve UTESAV,
1996) Dolayısıyla pamuk ekiminde üretimin yanı sıra, az da olsa araştırmacılık
birikimi ve altyapısı (kurulan enstitü) da vardır.
-
Günümüzde
benzer bir çalışma bir özel sektör kuruluşu tarafından gerçekleştirilmektedir.
SANKO Purecotton Textile A.Ş., fantezi iplik üretiminde kullanılan ve dünya
ticaretinde miktarca az, ancak katma değerce yüksek olan uzun lifli mukavim
pamuk türlerinin GAP ve Ege bölgelerinde yetiştirilmesi olanaklarını
araştırmakta, sonuçların ümit vaat eder durumda olduğunu dile getirmektedir.
Özellikle GAP bölgesinde denemeye alınan hibritlerden Silkcott serisinde
saptanan lif uzunluğu, mukavemeti ve incelikleri ile ilgili değerler, söz
konusu hibritlerin Mısır Giza pamuklarından daha iyi lif kalitesine sahip
olduklarını göstermiştir. SANKO Purecotton Textile A.Ş.’nin bu konudaki
araştırmaları devam etmektedir (Tunçgöğüs, 1999). Dolayısıyla, bu güçlü yön,
GAP bölgesi ikliminin uzun lifli pamuk üretimine uygun olması olarak
özetlenebilir. Ege Bölgesi’nde ise, halihazırda uzun lifli pamuk
yetiştirilmektedir.
-
AB, ABD
gibi ürün kalitesine azami düzeyde önem veren pazarlarla ticari ilişkiler
konusundaki deneyimlerin varlığı ve bu bölgelerin beklentilerine hızla uyum
sağlayabilme özelliği.
-
Doğal
lifli ve sentetik tüm ürünlerde, tekstil sektöründe ülkemizin Tunus, Fas,
Hindistan, Polonya, Çin ve İtalya (Türkiye ile beraber 7 ülke kıyaslanmıştır)
ile 1998 yılındaki rekabet edebilirliğine bakıldığında; arsa fiyatı bakımından
Çin ve Hindistan’ın ardından 3. sırada, nakliyat giderleri bakımından Polonya
ve İtalya’nın ardından 3. sırada, işgücünün yılda toplam çalıştığı saate göre
Hindistan ve Tunus’tan sonra 3. sırada, kalifiye eleman bulunabilirliği
yönünden Hindistan, Çin ve İtalya ile birlikte 1. sırada, kalite yönünden,
iplik düzgünlülüğü bakımından İtalya ile birlikte 1. sırada, dokuma kalitesi
yönünden İtalya’nın ardından Fas, Hindistan, Polonya ve Çin’le aynı düzeyde (2.
sırada), fabrika organizasyonu bakımından İtalya’nın ardından 2. sırada,
konfeksiyon ile işbirliği bakımından İtalya’nın ardından 2. sırada, teknoloji
seviyesi bağlamında İtalya’nın ardından Çin ve Polonya ile aynı seviyede 2.
sırada, maliyet rekabet edebilirlik yönünden İtalya, Çin ve Hindistan’la
birlikte 1. sırada yer almıştır (DPT, 2001). (Bkz. EK 1)
-
Doğal
lifli ve sentetik tüm ürünlerde, konfeksiyon sektöründe aynı ülkelerle, aynı
yıldaki rekabet edebilirliğe bakıldığında, AB örme giysi ithalatındaki payında
İtalya’nın ardından 2. sırada, kazak üretim zamanı bakımından İtalya ve
Tunus’un ardından 3. sırada (Tunus’a çok yakın), gömlek üretim zamanı
bakımından İtalya’nın ardından 2. sırada, kendi koleksiyonlarını hazırlayan
fabrikaların sayısı bakımından İtalya’nın ardından Polonya ile birlikte 2.
sırada, otomatik kesme yapan fabrikaların sayısı bakımından İtalya’nın ardından
2. sırada, prodüktivite bakımından İtalya’nın ardından 2. sırada, pazarlamanın
gücü bakımından İtalya’nın ardından 2. sırada, teslim zamanı bakımından
İtalya’nın ardından Polonya ile birlikte 2. sırada (her iki ülkenin zamanı da
İtalya’ya çok yakın), teslimat başarısı bakımından Tunus ve İtalya ile birlikte
1. sırada, koleksiyon başarısı yönünden, İtalya’nın çok kuvvetli koleksiyonları
karşısında Polonya ve Çin’le birlikte çıkış trendi içinde 2.liği paylaşmış,
perakendeciye direkt satış yönünden ise İtalya’nın ardından Tunus ve Polonya
ile birlikte 2. sırada yer almıştır (DPT, 2001). (Bkz. EK 2)
-
Toplam
üretimin 3/4'ü on yaşından genç makine parkıyla gerçekleştirilmektedir
(TÜBİTAK, 2003).
-
Pamuklu
terbiye kapasitesi son yıllarda önemli boyutlarda artış göstermiştir (DPT,
2001).
-
Mavi
Jeans’in markalaşmadaki deneyimlerinin diğer işletmelere de uygulanabilmesi
olanağının varlığı (www.mavijeans.com, 2003).
-
Bilgileri
kolayca tazelenerek yeni teknolojilere kolayca adapte olabilecek tekstil
mühendisliği bölümünden ve tekstil ve konfeksiyon meslek liselerinden mezun
olan genç nüfusun varlığı.
-
Terbiyede
kimyasal bilgi ve su avantajı vardır (DPT, 2001).
-
Sanko
Pure Cotton Textile A.Ş.’nin sahip olduğu araştırma laboratuarı ve Ar-Ge
yatırımı ile sektöre örnek teşkil etmesi, bu konuda diğer zincir üyeleriyle
işbirliği olanağı (Tunçgöğüs, 1999).
-
Yarnline.com
gibi, üyelerine iplik fiyatları, tekstille ilgili haberler, vb. bilgileri veren
ve üyeler arasında bilgi paylaşımına olanak veren platformların varlığı (http://www.yarnline.com/,
17/07/2003).
-
Balkan
Makine A.Ş. gibi 2,5 yılı aşan bir Ar-Ge süreci sonunda makineli hasada uygun
ön temizleme ve kurutma sistemlerinde kullanılan tüm makine gruplarını
ülkemizde üretebilir duruma gelmiş bir işletmenin varlığı ve diğer makine
üreticileri için örnek teşkil etmesi olasılığı (Dirlik, 1999).
-
Balkan
Makine A.Ş.’nin günümüzün en ileri çırçırlama teknolojisi olan rotobar tipi
roller-gin teknolojisini ülkemize adapte etme ve saw-gin makinelerin ülkemizde
imal edilmesi hedeflerine sahip olması (Dirlik, 1999).
-
Pamuklu
sektöründe, Türk havlu ve bornozları en kolay kabul edilebilir Türk imajı olan
ürünlerdir (DPT, 2001).
-
Tekstil
ve hazır giyim sanayicileri, son 2 yıldır birlik için çalışmalarını
sürdürmektedirler. İşbirliği içinde birlikte mücadele etmenin öneminin
farkındadırlar (Dünya Tekstil, 2003a). Bu konudaki son çaba, IAF (Uluslararası
Hazır Giyim Federasyonu: International Apparel Federation) Kongresi’nin bu yıl
İstanbul’da, Türk hazır giyim sektörünün Türkiye içinde ve yurt dışında
stratejik ortaklıklar oluşturmasına ve bu sayede ortak yatırımların artmasına
hizmet etmesi amacıyla düzenlenmesidir. Kongrenin alt temaları ise, “2005
öncesi ve sonrası”, “işlevsel mükemmeliyet”, “insan kaynakları ve sosyal
sorumluluk”, “teknolojik yenilikler” ve “moda-marka” olarak belirlenmiştir.
(Oran, 2003)
-
Tekstil
sanayicilerinin, İstanbul’u bir moda merkezi yapmak konusundaki kararlılığı
(Oran, 2003).
1.1.2 Zincirin
Zayıf Yönleri
-
Türk
pamukları, dünyanın en kirli pamukları arasında yer almakta (DPT, 2001),
yapışkanlık ölçütüne göre 16. sırada bulunmaktadır (Öktem vd., 1999).
-
Pamuğun
tarladan çırçır işletmesine taşınmasında ve çırçırlama öncesi saklanmasında
(depolanmasında) kullanılan modül sistemleri; pamuk preselerinde kullanılan
ambalaj malzemeleri ve otomatik ambalajlama üniteleri; numune alma ve pamuğun
derecelendirilmesinde uygulanan tek balya sistemi, gibi pamuk kalitesinin
korunmasına ilişkin uygulamalar, ülkemizde yeterince yaygın değildir (Dirlik,
1999).
-
Fabrikaların
çoğu, genellikle pamuğu işleyinceye dek pamuk balyasının “yapışkan” ya da
“honeydew” ile bulaşık olup olmadığını bilmemektedir (Öktem vd, 1999).
-
Pamukta,
toplamada sentetik çuval kullanılması sebebiyle veya çırçırlama esnasında
karışan ya da balyalamada kullanılan materyalin ipliğe karışmasıyla ortaya
çıkan yabancı madde sorunu bulunmaktadır (Gümüş, 1999).
-
İplik
üretiminde ring ve open-end toplam kapasite kullanım oranları 1993-1998 yılları
arasında %63’ler civarında gerçekleşmiştir. Ayrı ayrı incelendiğinde, ring
iplik ünitesinde kapasite kullanım oranının %60,1, open-end iplik ünitesinde
ise %66,1 olduğu görülmektedir (DPT, 2001). Bu da, ilgili yıllarda kapasite
artırma yatırımlarının gereksiz yere yapıldığını göstermektedir (Ayrıntılar
için Bkz. EK 3).
-
Sektör,
pazar bölümlemesi ve yeni ürün geliştirme konusunda yetersizdir (DPT, 2001).
-
Boya-baskı-apre
faaliyetlerinde, hız, kalite, maliyet ve çevre koruma kriterlerini karşılayan
teknolojilerin kullanımı yetersizdir (DPT, 2001). Gerekli arıtma sistemlerini
kurmayan mevcut fabrikaların çoğu çevreyi kirletici atıklar üretmektedir
(TÜBİTAK-MAM Tekstil Enstitüsü SAGEM Müdürlüğü). Bu alanda ekolojik üretim ve
kontrol sistemlerinin kurulması için tıp, genetik gibi alanlarda çalışmalar
yapılamamakta ve kuruluşlar arasında eşgüdüm bulunmamaktadır (Kırayoğlu, 1997).
-
Tekstil terbiye
firmalarının %70’i Marmara Bölgesi’nde yoğunlaşmıştır. Bunun çevre kirliliği
üzerindeki etkisi bilinmemektedir (DPT, 2001).
-
Pamuklu
terbiyede kapasite kullanım oranı, yıllar itibariyle düşmektedir (DPT, 2001).
-
Tekstil sektöründe insan kaynağı kalitesi yetersizdir
(DPT, 2001). Üst ve orta düzey yöneticilerin eğitim düzeyi yetersizdir.
Örneğin, 1994 yılına kadar, Tekstil Mühendisliği Bölümü mezunlarının toplam
sayısı 2000 kişi iken, sektörün ihtiyaç duyduğu tekstil mühendisi sayısı ise
10000 kişi idi. (Tarakçıoğlu, 1995)
-
Moda, tasarım ve pazarlama, katma değerin büyük
kısmını oluşturmaktadır. Sektörün bu konudaki faaliyetleri yetersiz
kalmaktadır. (DPT, 2001)
-
Türk sanayicisinin kendi markasını ve kreasyonlarını
üretme konusunda da yetersizliği söz konusudur (Kırayoğlu, 1997).
-
Sektörde hayali yatırım ve ihracat söz konusudur
(DPT, 2001).
-
Faturasız
veya eksik fatura ile işlem yapan firmalar, diğer yurt içi rakiplerine karşı
haksız rekabete neden olmaktadır (DPT, 2001).
-
Kayıt
altına alınamayan üretim söz konusudur (DPT, 2001). Sektörlere göre vergi
kaçağı oranlarına bakıldığında, iplik üretiminden konfeksiyona tedarik
zincirinin %79’luk bir vergi kaçağıyla sektörler arasında 1. olduğu
görülmektedir (Altuğ, 1999, Kılıçdaroğlu, 1997). Ayrıntılar için, EK 4’e bakınız.
-
Kayıt
altına alınamayan üretim, haksız rekabete yol açmaktadır (DPT, 2001).
-
Kayıt
altına alınamayan üretim, kalite sorunlarının çözümünü güçleştirmektedir (DPT,
2001).
-
1990’lı
yıllarda bir taraftan mevcut tekstil ve konfeksiyon üretim tesislerinin yenilenmesine
ve modernizasyonuna, diğer taraftan da pazarlama ve dağıtım kanallarına yatırım
yapılması gerekirken, tüm kaynaklar ve güç, tekstil ve özellikle de pamuk
ipliği üretim kapasitesinin artırılmasına harcanmıştır. Oysa ki bu yıllarda,
dünya iplik üretiminde zaten bir kapasite fazlası bulunmaktaydı. Özellikle
open-end iplik tesisleri, tamamen robotlarla çalıştığı için az işçi çalıştıran,
Avrupa pazarında pek yeri olmayan ve ring ipliğe göre daha kalitesiz mal üreten
tesislerdir (Tarakçıoğlu, 2002). Bu hatalı tutumun hala devam ettiği ve yeni
iplik tesislerinin kurulmaya çalışıldığı görülmektedir (Ekonomist, 13-19 / 07/
2003).
-
Doğal
lifli ve sentetik tüm ürünlerde, tekstil sektöründe ülkemizin Tunus, Fas,
Hindistan, Polonya, Çin ve İtalya (Türkiye ile beraber 7 ülke kıyaslanmıştır)
ile 1998 yılındaki rekabet edebilirliğine bakıldığında; inşaat giderleri
bakımından 5., elektrik giderleri bakımından 5., su giderleri bakımından 6.
veya 7. (Fas’ın verisi mevcut olmadığından sonuncu olup olmadığımız belli değil),
işçi ücreti bakımından Tunus, Fas, Hindistan ve Çin’in ardından 5. (ürün
maliyetleri açısından zayıf yön, ancak, rekabet maliyetle değil de, yenilik
sunarak katma değeri yüksek ürünlerle yapıldığında, hem işçi, hem işveren
açısından maaşların yüksekliği olumludur, üstelik kalkınmışlık düzeyini
gösterir), tekstil ihracatı tutarı bakımından 4. (ancak Çin ve Hindistan’ın
nüfusu ülkemizle kıyaslanamayacak kadar yüksektir, nüfus başına bakılsaydı,
ülkemiz İtalya’nın ardından 2. sırada yer alacaktı, rakibi İtalya’nın tekstil
geliri, Türkiye’nin tekstil gelirinin 4 katından fazla), teslim zamanı
bakımından 4. (rakipler arasında çok az fark var) sıralarda yer aldığı
görülmektedir (Bkz. EK 1 (DPT, 2001)).
-
Doğal
lifli ve sentetik tüm ürünlerde, konfeksiyon sektöründe ülkemizin aynı yıldaki
aynı ülkelerle rekabet edebilirliğine bakıldığında, AB dokuma giysi
ithalatındaki payı bakımından 4., üretim maliyeti bakımından 5., 5 cepli klasik
pantolon üretim zamanı bakımından 4. (rakipler arasındaki fark çok az), küçük parti
çalışabilme bakımından da 4. olduğu görülmektedir (Bkz. EK 2 (DPT, 2001)).
-
Bugün
büyük bir tekstil endüstrisi olan Türkiye, üretim makineleri ve boya dahil
tekstil endüstrisinde kullanılan kimyasal maddeler açısından büyük ölçüde dışa
bağımlı durumdadır. Bu duruma, yıllar içinde gerekli Ar-Ge çalışmalarının
yapılmaması ve geniş bir alanı kapsayan tekstil endüstrisinin yalnızca tekstil
üretimi konusuna ağırlık vermesi yüzünden düşülmüştür (TÜBİTAK-MAM Tekstil
Enstitüsü SAGEM Müdürlüğü, 1997, Kırayoğlu, 1997, DPT, 2001).
-
Türkiye’de
tekstil sektöründe bir Ar-Ge geleneğinin olmadığı görülür. Ar-Ge
faaliyetlerinin ancak uzun vadede sonuç vermesi ve maliyetli bir çalışma olarak
düşünülmesi, bu geleneğin oluşmasını engelleyen en önemli nedenlerdir. Tekstil
firmaları bu yüzden kısa vadede kolay ve garantili bir yol olarak görünen
teknoloji transferini seçmiştir. Ancak pratikte bunun bir transfer değil, satın
alma olduğu söylenebilir; çünkü teknoloji transferi için de bir Ar-Ge
potansiyeli gerekmektedir. (TÜBİTAK-MAM Tekstil Enstitüsü SAGEM Müdürlüğü,
1997).
1.1.3 Zincirin
Çevresinden Kaynaklanan Fırsatlar / Destekleyici Unsurlar
-
Doğal
liflerin yapay liflere oranla özellikle insan sağlığı yönünden çok olumlu
özelliklere sahip olması, doğal liflere olan isteği artırmaktadır. Bunun
yanında çok kompleks bir yapıya sahip olan pamuğun yapay olarak
yapılabilirliğinin henüz mümkün olamaması da, pamuk lifinin dünya lif
gereksiniminde daha uzun yıllar önemini koruyacağının bir kanıtı olarak kabul
edilmektedir. (Küçükyalçın vd., 1996)
-
Kooperatif
birliklerinin kurulmasını düzenleyen 3186 sayılı kanunun varlığı, pamuk
üreticilerinin kendi aralarında işbirliği kurmalarına yardımcıdır. Pamukla
ilgili kooperatif birlikleri TARİŞ, ÇUKOBİRLİK ve ANTBİRLİK, üyelerine satış,
pazarlama, fiyatlandırma, ürünlerde standardizasyon, araç gereç dağıtımı, Ar-Ge
ve bilgi paylaşımı konularında yardımcı olmaktadır. Bunun yanında, çırçır, yağ
sanayii ve iplik sanayii alanlarında üyelerinin ortak yatırımlar yapmalarını
sağlamaktadır. (Gümüş, 1999)
-
Son yıllarda
değişen tüketici talepleri tekstil konfeksiyon sanayiinde yüksek kalite ile
özdeşleşen gelişmeler, uzun lifli pamuk talebini gündeme getirmiştir
(Tunçgöğüs,1999).
-
Ucuz,
sıradan, seri üretim tekstil ürünleri (commodity textiles) halen hacim olarak
pazarın %65-70’ini oluşturmaktadır (Tarakçıoğlu, 2002).
-
Modaya
yönelik, parti üretimi yapılan ve sağladığı katma değer daha yüksek olan ürün
grubunun pazar payı %25-30 kadardır (Tarakçıoğlu, 2002).
-
Moda –
marka ürünleri olarak sınıflandırılan ürün grubunun her ne kadar pazar payı
%5’i geçmese de, sağladıkları katma değerin yüksekliği nedeniyle cazip bir
pazar bölümüdür (Tarakçıoğlu, 2002).
-
Türk
Tekstil ve Konfeksiyon sanayiinin, ucuz, sıradan, seri üretim tekstil ürünleri
ile modaya yönelik, parti ürünleri yapılan ürünlerden, özgün tasarım, kalite,
verimlilik, pazarlama ve dağıtım yeteneklerini daha da geliştirerek moda-marka
ürünler grubuna yönelmesi halinde, İtalya’nın boşaltacağı yeri doldurma şansı
vardır (Tarakçıoğlu, 2002).
-
Bilim ve
Teknoloji Yüksek Kurulu, çevreye ve insana zarar vermeyecek teknolojilerin
araştırılıp geliştirilmesinin önemi konusunda öngörü sahibi olarak tekstil
sanayicileri konsorsiyumuyla işbirliği içinde, amacı hammadde, üretim süreçleri
ve ürünler üzerinde araştırmalar yapmak, ulusal ve uluslararası standart ve
normlara uygun temiz ürün ve üretim teknolojilerini yaygınlaştırmak suretiyle,
çevresel dengeyi bozmayacak kaliteli üretim sağlamak olan, Tekstil Terbiye ve
Konfeksiyon Temiz Teknolojiler Enstitüsü’nün (TTKTTE) kurulmasına öncülük
etmiştir (TÜBİTAK-MAM Tekstil Enstitüsü SAGEM Müdürlüğü, 1997).
-
TTKTTE,
çağın son teknolojilerine uygun aygıtlarla donatılmış laboratuarları ile
Sümerbank Araştırma ve Geliştirme Merkezi (SAGEM)’in kendisine bağlanması ile,
Ar-Ge, Kalite Kontrol Laboratuarları, Çevre Sorunları Laboratuarları,
Bilgisayarlı Desen Tasarımı, Eğitim, Dokümantasyon, Gözetim ve Danışmanlık
Hizmetleri olmak üzere altı ana alanda çalışmalarını sürdürerek, tekstil
sektörüne yardımcı olmakta, sahip olduğu altyapı ve bilgi birikimi ile
endüstrinin tekstil konusundaki istek ve sorunları çok daha hızlı çözüme
kavuşmaktadır (TÜBİTAK-MAM Tekstil Enstitüsü SAGEM Müdürlüğü, 1997).
-
Konfeksiyon
sektöründe, ilk madde olarak gelen kumaşların kalite kontrolü, insan açısından
zor, göz yorgunluğuna neden olabilen ve bazı hataların gözden kaçmasının mümkün
olduğu bir süreçtir. Bu tür aşırı dikkat isteyen ve yorucu işlemlerin
otomasyonu gereklidir. TÜBİTAK’ın Gebze’de kurulu Ulusal Elektronik ve
Kriptoloji Araştırma Enstitüsü (UEKAE) Optoelektronik Bölümü’nde, Kumaşlarda
Otomatik Hata Bulma Makinesi geliştirilmiştir (Çaltepe, 1999). Düz renkli
kumaşlar için tasarlanan bu makinenin ülkemizdeki tekstil ve konfeksiyon
işletmelerinde kullanımı yaygınlaştığı takdirde, yerli sanayimiz, hız ve kalite
yönünden yurt dışı rakiplerine göre önemli bir avantaj elde edebilecektir.
Enstitünün patent hakkını satmayarak elinde tutması durumunda ise, katma değeri
yüksek bir ürünü yurt dışına pazarlamanın getireceği avantajdan yararlanarak
önemli bir gelir kaynağına kavuşabilecektir.
-
GAP
bölgesinde illerin hem emek kapasitesi, hem de doğal kapasitelerinin çok farklı
olduğu gerçeğinden hareketle, yatırımcının doğru şekilde yönlendirilerek
bölgede optimum sanayi yelpazesinin uygulamaya konması amacıyla, GAP idaresi
tarafından kurulan, oldukça esnek ve özel sektör zihniyeti ile çalışan
“Girişimci Destekleme, Yönlendirme Merkezleri (GİDEM) ile yatırımcıya
Gaziantep, Adıyaman, Şanlıurfa, Mardin ve Diyarbakır’daki bürolarında, yatırım
teşvikleri, makine parçaları, pamuk, tekstil, ve konfeksiyon gibi konularda
danışmanlık hizmeti verilerek bölge ile ilgili bilgilerin bölge dışından
temininin getireceği sakıncalar önlenmeye çalışılmaktadır. Bu özellik, kısaca,
devletin makro planlamasıyla sorumlu kamu personeli ile girişimci arasındaki
eşgüdümün sağlanması konusundaki örnek deneyimin varlığı ve diğer alanlarda da
bu deneyimden yararlanılabilmesi olanağı olarak tanımlanabilir. (Özbilen, 1999)
-
Türkiye’nin
ilk 40 ihraç ürünü içinde yer alan tekstil ve konfeksiyon ürünlerinden, aynı zamanda
dünyada en fazla ithalat yapan ülkelerin ilk 40 ürünü içinde ithal ettikleri
ürünler ele alındığında, kadın, kız çocuk takım elbise, ceket, pantolon ürün
grubu, kazak süveter, hırka, örme ürün grubu, erkek, çocuk takım elbise, ceket,
pantolon ürün grubu, ve az da olsa tişört, örme ürün grubu, pamuk ipliği ürün
grubu, sentetik iplik ürün grubunun yer aldığı görülmektedir. Bu ürünlerden
hangi ülkelerin ne kadar ithal ettikleri EK 5’te yer almaktadır (İTO, 2003).
Buna göre, ihracatın diğer ülkelere kıyasla düşük olduğu ve söz konusu ürünler
için potansiyel ilave pazarlar olarak önerilen ülkeler arasında kazak, süveter
ve hırka için ABD ve Japonya, kadın, kız çocuğu elbisesi, ceket, pantolon için
ABD, erkek, çocuk elbisesi, ceket, pantolon için ABD ve Japonya bulunmaktadır
(İTO, 2003).
1.1.4 Zincirin
Çevresinden Kaynaklanan Tehditler / Engelleyici Unsurlar
-
Beslenme
ve barınma ihtiyaçları ile birlikte giyim, insan hayatının en önemli temel
ihtiyacı olmakla birlikte, ailelerin harcamaları içinde hazır giyimin payı
düşmektedir (DPT, 2001).
-
Tüketiciler
daha kaliteli ürünü daha ucuza talep etme eğilimindedirler. Gelişmiş ülkeler
tasarım, moda yaratma ve pazarlama faaliyetlerini ağırlıkla kendi bünyelerinde
toplarken üretim sürecini maliyetin düşük olduğu gelişmekte olan ülkelere
kaydırmaktadırlar. (DPT, 2001)
-
Dünya
pamuk piyasalarındaki fiyat gerilemeleri, ülkemizde pamuk ithalatının serbest
olması ve zirai girdi maliyetlerindeki artışlar, pamuk üreticisini dünya ile
rekabet edemez hale getirmiştir (Dirlik, 1999).
-
Ülkeler
arasında pamuk dış ticaretinde uygulanması gereken uzun vadeli politikalar
konusunda yeterince homojenlik sağlanamaması, dünya pamuk ticaret hacminin
istenilen düzeyde artmasına imkân vermemektedir. Üretici ülkeler arasında etkin
bir işbirliğinin yapılamaması, bu ürünün hedeflenen değeri bulmasını
engellemektedir (Gümüş,1999).
-
Devlet,
pamuk ipliği üretimi ile ilgili vermekte olduğu teşviklerde hala tevsi
yatırımları ile yeni yatırımlar arasında bir ayrım gözetmemektedir. Devletin,
yeni pamuk ipliği tesisi kurulması amacıyla yalnızca 2003 yılı için 10
trilyonun üzerinde teşvik verdiği firmaların listesine bakıldığında toplam 4
tesise 52 trilyon TL.’sı teşvik vermeyi planladığı görülmektedir (Ekonomist,
2003). Modernizasyon amacıyla teşvik alan firmaların da üretim hızlarının ve
dolayısıyla kapasitelerinin artacağı düşünülecek olursa, bu durumun, kapasite
kullanım oranı %60’larda seyreden ve rekabetin maliyetlere dayalı olduğu pamuk
ipliği sektörü için büyük bir tehlike arz ettiğini görmemek mümkün değildir.
-
1950
yılında dünyada tüketilen liflerin %70’inden fazlasını tek başına pamuk
oluştururken, 2. Dünya Savaşı sonrası sentetik elyaf ve iplik üretiminin
artmaya başlamasıyla bu oran 1970’li yıllarda %50’nin biraz altına düştükten ve
1980’li yılların ikinci yarısında hafif bir artış gösterdikten sonra, 1990’lı
yıllarda %40’ın da çok altına inmiştir. Bu yıl sonunda ise dünyada en fazla
üretilen ve tüketilen lif olma pozisyonunu pamuktan poliesterin devralması
beklenmektedir. Başta poliester olmak üzere sentetik elyaf ve iplik
üretimindeki bu hızlı artış önümüzdeki yıllarda da devam ederek 2050 yılında
150 milyon tonu aşması beklenen dünya elyaf üretiminin %80’ini sentetik elyaf
oluşturacaktır. Ayrıca, filament iplik üretimi ve tüketimi, kesikli elyaf
üretim ve tüketimine göre çok daha fazla artacağından, 2050 yılında dünyada
tüketilecek tüm ipliklerin %50’den fazlasını filament iplikler oluşturacaktır.
AB, ABD ve Japonya’nın 2050 yılı için hedefleri, standart poliester,
polipropilen gibi elyaf ve ipliklerin üretimini büyük ölçüde terk ederek,
tamamen 3-4 nesil yüksek performanslı özel elyaf ve iplik üretimine
yönelmektir. (Tarakçıoğlu, 2002)
-
Ülkemiz,
çırçırlama teknolojileri ile ilgili dünyadaki gelişmeleri yakından
izleyememiştir (Dirlik, 1999).
-
Kotaların
kalkacağı 2005 yılı sonrasında Çin Halk Cumhuriyeti menşeli tekstil ürünlerinin
dünyayı istila etmesinden endişe edilmektedir (DPT, 2001).
-
Tekstil ürünleri ithalatında, kaçak olarak
gümrüklerden giren mallar vardır (DPT, 2001).
-
Tekstil ve konfeksiyon sektöründe son yıllarda
kapasitedeki çok büyük artışa rağmen, elyaf hariç toplam ithalat hafif de olsa
artmaya devam etmiştir (DPT, 2001).
-
Düşük
faturalama, pazar fiyatlarının altında ithalat gibi uygulamalar haksız rekabete
yol açmaktadır (DPT, 2001).
-
Türkiye,
tekstil ve hazır giyim ihracatında Çin, Hong Kong, Hindistan, Portekiz,
Bulgaristan, Romanya, Endonezya, Yunanistan ve Mısır ile yüksek seviyede,
İtalya, Meksika, Danimarka ve Polonya ile de orta seviyede ürün benzerliğine
sahip bulunmaktadır (İTO, 2003).
-
Yeterli
vergi geliri elde edemeyen devletin enerji gideri, çalışan üzerinden alınan
vergiler, vb. dolaylı gelir elde etme çabaları sektördeki firmaları
yurtdışındaki rakiplerine göre dezavantajlı konuma düşürmekte ve yabancı
sermayenin sektöre girişini olumsuz yönde etkilemektedir. (DPT, 2001)
-
Tekstil
terbiyesi sektöründe kullanılmış makine ithalatı sorunu vardır (DPT, 2001).
-
Terbiye
sektörü, boyar ve yardımcı maddeler yönünden önemli ölçüde dışa bağımlıdır
(DPT, 2001).
-
Gelecekte,
giyenlere, kullananlara örtme ve süslemenin yanında, başta sağlık, güvenlik ve
enformasyon alanlarında olmak üzere çeşitli hizmetler sunabilen çok fonksiyonlu
akıllı (interaktif) tekstil ürünlerinin üretimi ve kullanımı artacaktır
(Tarakçıoğlu, 2002). Buna örnek olarak, Cacharel’in kol altına uygulanan, iri
gözenekli, teri çok hızlı emerek ıslaklık görüntüsünü ortadan kaldıran akıllı
kumaşı gösterilebilir (Dünya Tekstil, 2003b).
-
Tekstil
sanayii, gelişmiş ülkeler tarafından gittikçe daha fazla sermaye yoğun hale
getirilmekte, bu da gelişmekte olan ülkelerin rekabet yeteneğini ortadan
kaldırmaktadır (Tarakçıoğlu, 2002).
-
AB’nin
Gümrük Birliği (GB) sürecinde tek taraflı kararlarla uyguladığı bazı
korumacılık tedbirleri ve Türk Hükümeti’nin de, Brüksel’in kararlarına uyma
zorunluluğu nedeniyle kendi ekonomisini koruma yönünde tedbirleri alamaması,
daha doğrusu müzakere edememesi, ülke ekonomisine ciddi şekilde zarar
vermektedir. Türkiye ile AB arasındaki GB’yi düzenleyen 6 Mart 1995 belgesi,
gümrük tarifeleri meselesinin ötesinde Türkiye’yi, AB’nin dış ticaret
politikalarına uymakla yükümlü kılmaktadır. Türkiye, diğer bir ifadeyle tam üye
olmadığı için temsil edilmediği AB organlarında, üye ülkelerin çıkarları
doğrultusunda saptanan dış ticaret politikalarına uymayı taahhüt etmektedir. Bu
bağlamda, aşağıdaki hususlar özellikle dikkat çekmektedir:
o Türkiye’nin, AB’nin dış ticaret
politikalarına uyma zorunluluğu (Madde 64 ve diğerleri),
o Türkiye’nin, AB’nin bugüne kadar
üçüncü ülkelerle imzalamış olduğu ve ileride imzalayacağı ticaret anlaşmalarına
uyma zorunluluğu (Madde 16),
o Türkiye’nin üçüncü ülkelerle tercihli
ticaret anlaşması konusunda getirilen sınırlamalar (Madde 16, paragraf 2 ve 3),
o Türkiye’nin, AB Adalet Divanı’nın
Gümrük Birliği’yle ilgili aldığı ve ileride alacağı kararlara (içtihatlara)
kesin olarak uymak zorunda olması (Madde 64),
o Türkiye’nin Gümrük Birliği’ni
ilgilendiren konularda, AB’nin çıkaracağı mevzuata uymak zorunda olması (Madde
52-63).
AB’nin
karar alma mekanizmalarında temsil edilmeyen Türkiye, ulusal çıkarlarına ters
düşse bile, söz konusu yükümlülüklere uymakla mükelleftir. Aksi takdirde, AB
karşı önlem alma hakkına sahiptir, yani müeyyide uygular. Buna karşın, yine
aynı 6 Mart 1995 belgesine göre, Türkiye’ye yalnızca bilgi verilir ve görüşü
alınır, denilmektedir. Buna ek olarak, Türkiye’nin, tam üyelik müzakerelerinin
henüz başlatılmadığı tek aday ülke olması dolayısıyla, 2010’dan önce AB’ye
alınması ihtimali zayıf görünmektedir (Dartan, 2002). Dolayısıyla, ülkemiz
açısından bu dezavantajlı durumun en az 7 yıl boyunca daha devam edeceği
öngörülmektedir.
-
Avrupa
Parlamentosu’nun aday devletlerin vatandaşlarına vize uygulanmamasıyla ilgili
bir kararı olmasına rağmen, bu uygulama, Türk iş adamlarına karşı devam
etmektedir. Bu durum, ihracatta önemli iş bağlantılarının zamanında kurulmasını
ve fuar katılımlarını geciktirerek, iş kaybına neden olabilmektedir. GB
sürecinde Türk iş adamlarına vize uygulaması, Ankara Anlaşması ve Katma
Protokol’ün ilgili hükümlerine aykırıdır. Türk hükümeti, AB karar
mekanizmalarında temsil edilmediğinden dolayı söz konusu yükümlülüklerin yerine
getirilmesi konusunda şimdiye kadar etkili olamamıştır. (Dartan, 2002)
-
AB
içerisinde ucuz kredi, diğer girdilerdeki avantajlar ve gizli sübvansiyonlar,
Türk firmalarının haksız rekabetle karşı karşıya kalmalarına ve üretim yerine
ithalata yönelmelerine neden olmuştur. Bundan olumsuz etkilenen sektörler
arasında tekstil sektörü de yer almaktadır. Tekstil sektöründe, GB öncesinde 1
birim üretimde dış girdi oranı %32 iken bu oranın 2000’de %77’ye yükseldiği
ifade edilmektedir. (Dartan, 2002)
2 PAMUK
– TEKSTİL- HAZIR GİYİM TEDARİK ZİNCİRİNİN SORUNLARININ TZY YAKLAŞIMLARIYLA
ÇÖZÜLMESİ İÇİN MODEL ÖNERİSİ
Bu bölüme kadar, tedarik zinciri yönetiminin tanımı
ve hangi amaçlarla kullanılabildiği, tedarik zincirinde ortak stratejik
kararlar almanın ve uygulamanın rekabet için güçlü olmak açısından gerekliliği,
firmalar arasında ne tür ittifaklar kurmanın mümkün olduğu, rekabetçi iş
tasarımlarının nasıl hazırlandığı, müşteri odaklı yönetim için müşteri bilgisi
yönetiminin gerekliliği, firmalar arasında ne tür ittifaklar kurmanın mümkün
olduğu, rekabetçi iş tasarımlarının nasıl hazırlandığı, müşteri odaklı yönetim
için müşteri bilgisi yönetiminin gerekliliği ve bunların türleri, tedarik
zinciri ortakları arasında bilgi ağı kurmanın dört aşaması, bilgi ağında görev
paylaşımı gibi TZY modeli kurmada yardımcı araçlar ile, pamuk-tekstil-hazır
giyim tedarik zincirinin yapısı (ürün – üretim – talep), söz konusu zincirini
yurt dışı rakipleriyle rekabetinde güçlü ve zayıf yönleri, zincirin çevresinden
kaynaklanan destekleyici (fırsatlar) ve engelleyici (tehditler) unsurlar ele
alınmıştı.
Böylece, öncelikli olarak söz konusu tedarik
zincirinin iş tasarımı açısından önemli olan dört boyutuyla ilgili karar
verebilecek tüm veriler (Bkz. Çizelge 2.2 İş Tasarımının Boyutları), modern
değer zincirinin ilk halkası olan müşteri öncelikleriyle ve bu önceliklerin
nasıl giderilebileceğiyle ilgili bazı bilgiler, sektörün sorunları ve bu
sorunların giderilebilmesi için hangi müşteri bilgisi yönetimi stratejilerinin
uygulanabileceği (Bkz. Çizelge 2.3 MBY Stratejileri), müşteri de dahil tedarik
zincirinde yer alan tüm ortakların sorunların çözümünde oluşturacağı bilgi
ağının kurulmasında ilk basamak olan “acil konuların belirlenmesi” (Bkz. Şekil
2.5 Ağ Geliştirmenin Dört Aşaması) ile yedinci basamağı olan “ağ rollerinin
tanımlanması” (Bkz. Çizelge 2.5 Bilgi Ağında Görev Paylaşımı) için yardımcı
olan tüm veriler mevcuttur.
Slywotsky’nin pazar payı ile kârlılık arasındaki
ilişkinin ortadan kalktığı, büyüyen sektörde yer almanın başarıyı, hatta ayakta
kalmayı garantilemediği, kâr getirmeyen bölgelerde rekabetin çetin olduğu ve
maliyetlerini düşürebilenlerin ancak ayakta kalabildikleri, kârın hangi
bölgelere kaydığını tespit edip pazarın bu bölümlerine ağırlık vermek
gerektiği, bunun için de müşteri isteklerini temel alan bir iş tasarımı
geliştirmek gerektiği konusundaki tespitlerinin, ele alınan pamuk – pamuklu
tekstil – hazır giyim tedarik zinciri için de geçerli olduğu buraya kadar
yapılan tespitlerden açıkça bellidir. Müşteri istekleri, tedarik zincirinin
yalnızca üretici unsurları açısından değil, pazarlama, dağıtım ve satış
unsurları açısından da önemlidir. Başka bir deyişle yenilik, yalnızca üründe
değil, ürünün tanıtımında, fiyatlandırılmasında, denenmesinde, satın
alınmasında, kullanılmasında, vb. yapılan değişikliklerle de olur. Bu önemli
noktaları göz önünde bulundurarak önerilen modelin aşama aşama oluşturulması,
bu bölümün alt başlıklarını oluşturacaktır.
İş tasarımının dört boyutunu
belirlemeden önce, sektördeki talep durumuyla ilgili fırsatlar ele alınmalıdır.
Şekil 4.1’de, hazır giyimle ilgili talep piramidi oluşturularak kâr bölgesi
belirlenmeye çalışılmıştır.
Moda-marka ürünlerini diğerlerinden
kârlı yapan unsurlar;
-
yüksek
kalite düzeyi,
-
koşulsuz
iade gibi uygulamalarla müşteri memnuniyetinin azami düzeyde sağlanması,
-
markanın
müşteriye sağladığı güvenilirlik duygusu,
-
prestiji,
markalı giyimde arayan müşterilerin varlığı,
-
her
yönüyle müşterinin rahatlığını ön plana alan mağaza tasarımı ve satış
personelinin yardımcı tutumu,
-
marka
kişiliğiyle kendi kişiliğini özdeşleştiren müşterilerin varlığı,
-
bütün bu
avantajlı yönleri nedeniyle ürün için daha fazla ödeme yapmaya razı olan gelir
düzeyi yüksek müşterilerin varlığıdır.
Bu müşteri kesimi, piramitten de
görüldüğü gibi toplam hazır giyim müşterilerinin %5’inden azını
oluşturmaktadır. Bu nedenle, gelişmiş ülkelerde daha fazla tüketicisi vardır.
Başka bir deyişle, gelişmiş ülkelerde bu oran %5’e ulaşabilirken, gelişmekte
olan ülkelerde örneğin %0.5-1.5 gibi düzeylerde olabilir. Satış bölgeleri
dikkatle seçilmeli, yüksek gelir grubunun ağırlıkla yaşadığı, çalıştığı ve
alış-veriş yaptığı bölgeler dışında satış noktaları bulundurulmamalıdır.
Ürünler az miktarda üretileceğinden, üreticinin kapasitesinin en fazla %10’unu
bu ürünlere ayırabileceği düşünülebilir. Zamanın ve maliyetin çoğu, modaya
uygun, rakiplerden farklı ürünler tasarlamaya ve markanın tanıtımına harcanır.
Akıllı tekstil ürünlerinin de kullanılabildiği ürün grubudur. Ürünlerde, uzun
lifli mukavim pamukların ya da diğer doğal hammaddelerin de içinde yer aldığı
yüksek kaliteli sentetik ağırlıklı iplikler kullanılır. Katma değerin çoğu,
işin moda-marka yaratma bölümündedir. Yeni kumaşların ve gerektiğinde bu
kumaşları dokuyacak yeni dokuma ya da örme makinelerinin tasarımıyla
sonuçlanabilecek Ar-Ge faaliyetleri sonucu kazanılan patent hakları, bir diğer
katma değeri yüksek alandır. Kumaşta yenilik yapmanın bir diğer yolu ise
kumaşta kullanılan ipliğin karışım muhtevasının ve büküm şeklinin
değiştirilmesidir. Bu da ayrı bir patent konusu faaliyet olup, yüksek katma
değerli bir başka alandır. Sektörün esas kâr getiren bölümüdür, ancak yüksek
yatırım ve nitelikli personel gerektirir. Yüksek yatırım sorunu, tedarik
zinciri ortaklarının da katılımıyla çözülebilecek bir sorundur. Nitelikli
personel sorunu ise, zincir ortaklarının yanında devletin ve sivil toplum
kuruluşlarının katılımını da gerektirir. Bu alanda rekabet edebilen firma
sayısı diğerlerine nazaran azdır. Ülkemizde, tedarik zinciri yönetimi yaklaşımı
olmaksızın bu alanda dünya oyuncusu olma ihtimali bulunmamaktadır. Yabancı ya
da çok uluslu firmalarla ortaklıklar kurulması durumunda ise, yerel ortağın
Ar-Ge yeteneğini geliştirici bir takım önlemlerle ortaklığa girilmesi tercih
edilmelidir.
Piramitte 2. derecede kârlı ürünler
olarak yer alan modaya yönelik ürünleri tercih eden, pazarın %25-30’luk kısmını
oluşturan müşteriler ise,
-
yüksek
kalite düzeyi
-
kolay
bulunabilirlik özellikleri için ürüne fazladan ödeme yapabilen müşteri
kesimidir.
Bu ürünlerin de markası vardır ama,
moda-marka ürünleri kadar seçkinci değildir, vurgu yaptığı konular farklıdır.
Bu müşteri grubu da moda tasarımlarına önem vermektedir, ancak çeşitlilik
moda-marka ürünlerinden daha azdır, piyasaya sürülen miktar ise daha fazladır.
Üreticinin, üretim kapasitesinin %50-60 kadarını bu tür ürünlere ayırması uygun
bir strateji olarak düşünülebilir. Değer zincirindeki en önemli nokta ise,
dağıtım kanalları olmaktadır. Ürünün bulunabilirliği önemli olduğundan,
mağazaların orta ve yüksek gelir grubunun ağırlıklı olarak yaşadığı, çalıştığı
veya alış-veriş yaptığı bölgelerde konuşlandırılması önemlidir. Müşteri
isteklerinin ne yönde değişeceğini tahmin etmek bu ürün grubu için de
önemlidir. Bu ürün grubu için, ürün ve süreçte değişiklik gerektiren Ar-Ge
yapmak yerine, know-how satın alma yoluyla teknoloji transferi tercih
edilebilir. Teknolojiyi yakından takip edebilecek ve etken bir şekilde
kullanabilecek düzeyde bilgi ve beceriye sahip nitelikli personele ihtiyaç
vardır. Yüksek kalite ve zamanında teslimat, tedarik kanalı ortaklarıyla sıkı
çalışmasına bağlıdır. Dağıtım kanallarında ise, birkaç rakip firma ile ortaklık
kurulabilir. Bu ürün grubunda rekabet eden firma sayısı moda-marka ürünlerine
oranla daha fazla, sıradan ürün grubundakilerden daha azdır. Maliyet ve
verimlilik faktörleri moda-marka ürün grubundan daha önemlidir. İplikte aynı
şekilde sentetik elyaflarla, uzun pamuk veya diğer doğal hammadde karışımı
iplikler ağırlıklı olarak kullanılır.
Pazarın %65-70 gibi önemli bir
çoğunluğuna hitap eden sıradan ürünler grubunda yer alan müşteriler için ise,
ekonomiklik nispeten daha önemlidir. Sıradan ürünler grubunda, ürün çeşitliliği
daha fazla olup, bunları da kendi içinde yüksek-orta-düşük kalite gruplarına
ayırmak mümkündür. Burada tamamen ürün odaklılık söz konusudur. Verimlilik ve
maliyet düşürmenin en önemli olduğu gruptur. Moda ve kalite dışlanmaz, ancak
müşteri hizmetleri asgari düzeyde tutulur. Orta uzunluktaki pamuk liflerinin
kullanıldığı pamuk ipliği ve sentetik ipliklerden ucuza mal edilenler bu ürün
gruplarının ürün yapısında kullanılmaktadır. Giyimde farklılık anlayışı içinde
olmayan, asgari ihtiyaçlarını karşılamak amacındaki müşterilerin tercih ettiği
ürün grubudur. Ama bundan, sağlıksız ürünleri satmaya çalışmanın firmaya zarar
vermeyeceği sonucu çıkarılmamalıdır. Mağazaları, rakip ya da tamamlayıcı
ürünlerin de içinde yer aldığı, halkın çoğunluğunun ulaşabildiği merkezi
bölgelerde bulunabilir, ya da pek çok noktada küçük bir alan kaplayan (10 - 20
m2 gibi) mağazalar kullanılabilir. Bu tarz mağazalar, genelde ucuz
ürünler satan birçok firmanın ürününün bir arada bulunduğu mağazalardır.
Böylece, dağıtım masrafları bu firmalarca paylaşılmış olur. Teknolojik altyapı
olarak, en yaygın kullanılan, bilinen teknolojiler kullanılır. Üreticilerin,
kapasitelerinin %30-50’sini bu ürün grubuna ayırmaları işgücünün sürekliliğini
sağlamak, makineleri boş bırakmamak açısından önemlidir. Tasarım için fazla
zaman ayrılmaz, mevcut tasarımlardan seri bir şekilde üretilebilecek olanlar
taklit edilir. Tekstil konfeksiyon konusunda deneyimli, ancak yeniliklere
kolaylıkla adapte olamayan personelin istihdamı açısından bu ürün grubuna yönelik
çalışmak faydalı olabilir. Ürün çeşitliliği nispeten daha az olup, piyasaya
miktarca çok sayıda sürülen ürünlerdir. Birim imalat süreleri, diğer iki
gruptan daha düşüktür.
Çizelge 4.1 ile, buraya kadar
anlatılanlar özetlenmeye çalışılmıştır.
Söz konusu tedarik zincirinde
tüketiciye en yakın olan üretici, konfeksiyon üreticisi olduğundan, stratejik
kararlarda söz sahibi olması gereken de, konfeksiyon üreticisidir. Sanayici, en
kârlı bölgede yer alan hazır giyim ürünleri hangisiyse, ona yönelmeye
çalışacaktır. Ancak, en kârlı bölgeyi hedeflemek kolay, bu bölgeye ulaşmak ise
zordur. Çünkü, gereklilikleri karşılamak için önemli ölçüde yatırım yapılması
gerekir. Zincirin tüm halkalarında bu yatırım ihtiyacı belirlidir. Bu nedenle,
firmalara aşama aşama bu kârlı bölgeye ulaşmaları önerilebilir. Talebin bol
olduğu en az kârlı bölgede deneyim kazanıp, pazar payını yükseltip, sermaye
arttıkça önce 2. derecede kârlı bölgeye, daha sonra da en kârlı bölgeye
ulaşılmaya çalışılabilir.
Şekil 4.2’de en az kârlı bölgeye örnek oluşturabilecek bir iş tasarımı
düzenlenerek gösterilmiştir.
Şekil 4.2: Hazır Giyimde En Az Kârlı Bölgeyi
Hedefleyen İş Tasarımı
1. Boyut:
Müşteri Seçimi
Önemli
Husus: Hangi Müşterilere Hizmet
Götürmek İsterim?
Anahtar
Soru 1: Hangi müşterilere katkıda
bulunabilirim?
·
Fazla yatırım
yapılamayacağından, düşük gelir grubundaki müşterilere katkıda bulunulabilir.
Anahtar
Soru 2: Hangi müşteriler bize kâr
etme olanağı sağlayacaktır?
·
Orta ve yüksek gelir
grubundaki müşteriler daha fazla kâr sağlarlar. Yüksek gelir grubu
ürünlerimizle ilgilenmeyecektir. Orta gelir grubu ise, farklı zevklere hitap
edilebildiği takdirde ürün başına kâr az olsa da, kapasite kullanım oranının
yüksek tutulmasına yardımcı olarak kâr yolunu aralayabilir. Ürün çeşitliliği,
mümkün olduğunca az kumaş tipi fakat bol renk ve desen, model ve beden
farklılığıyla sağlanabilir. Ürünler mümkün olduğunca firesiz, kusursuz
üretilmelidir. Az defolu ürünlerden de ayrı bir grupta daha düşük fiyata satmak
mümkündür.
Anahtar
Soru 3: Hangi müşterilerime hizmet
vermek istiyorum?
·
Bütçesinden giyime
fazla pay ayıramayan ya da giyimde ekonomikliğe önem veren müşterilere.
·
Modadan çok kendisine
yakışanı ve kendi zevkine uygun olanı tercih eden müşterilere.
·
Alış verişe
diğerlerinden fazla vakit ayırıp, bol çeşit içinden kendi zevkine uyan,
kaliteyi ucuza almayı ve keşfetmeyi tercih eden müşteriler.
2. Boyut:
Değer Kazanma
Önemli
Husus: Nasıl Kâr Ederim?
Anahtar Soru 1: Müşterilerim için yarattığım değerin bir kısmını nasıl
kâr olarak elde ederim?
·
Müşterinin zevkine
hitap edip, hatasız ürünleri tam sezonun başlangıcında perakendecilere
yetiştirerek.
·
İç pazarla
yetinmeyip, komşu ve coğrafi yönden yakın ülkelerin düşük ve orta gelir grubuna
da ihraç ederek. Bunun için ilgili ülkelerin müşterilerinin giyim ve alış veriş
alışkanlıkları, zevkleri, kültürleri, ithalat politikaları araştırılacak ve
gözlemlenecektir.
Anahtar Soru 2: Kâr modelim nedir?
·
Kâr modeli, öncelikle
az bir sermayeyle düşük kârlı bölgelerde deneyim kazanarak, bu müşterilerin
güvendiği ve tercih ettiği ürünler sunarak tanıtım yapmaktır. Marka olmasa da,
ürünlerin etiketinde fabrikanın ismi ve müşteri hattı için bir telefon numarası
yer alacaktır. Etiketlerin üzerinde kullanma talimatları mutlaka bulunacaktır.
İkinci dikkat edilecek nokta, tedarikçilerle sıkı işbirliği kurup, onlardan
kaliteli kumaşların vaktinde temin edilmesini sağlamak ve ödemeleri giriş
kalite kontrolünden sonra teslim alınan miktar üzerinden peşin yapmak,
ürünlerin satışında da peşin veya kredi kartına peşin tahsil etmektir.
Tedarikçiler, mümkün olduğunca coğrafi açıdan en yakın üreticiden satın alan
toptancılar veya direkt üreticiler arasından seçilecektir. Tedarikçinin
tedarikçileri hakkında da bilgi toplanacaktır. Müşteriler nezdinde güven
kazandıktan ve belli bir sermaye birikimine ulaştıktan sonra, kâr modeli
yeniden belirlenerek (modelde gerekli değişiklikler yapılarak) yeni yatırımlar
buna göre yönlendirilecektir.
3. Boyut:
Farklılaşma / Stratejik Kontrol
Önemli
Husus: Kâr akışını nasıl korurum?
Anahtar Soru 1: Seçilmiş müşterilerim niçin benden alış veriş yaparlar?
·
Müşterilerim, rakiplerime
göre ürünlerimi daha güvenilir bulurlar. Rakiplerime göre müşterilerle
iletişimim daha fazladır. Müşteri hattım vardır. Şikayetlerini ve
memnuniyetlerini dikkate alırım. Dükkan sahiplerim eğitimli ve müşteriye nasıl
davranılması gerektiğini bilen kişilerdir. Müşteri hakkında görevli personel de
gerekli eğitimi almışlardır. Ürünler, modeller ve satış hizmetleri hakkındaki
görüşlerini müşterilerime sorarım.
Anahtar Soru 2: Benim değer teklifimi rakiplerinkinden farklı kılan
nedir?
·
Müşteriyle açık iletişim,
şeffaflık, müşteri memnuniyeti, ucuza optimum kalitede ürün. Gereksiz
masrafları müşteriye yüklememek. Reklamımız, yaptığımız iştir.
Anahtar Soru 3: Hangi stratejik kontrol noktaları müşteri ve rakibin
gücünü dengeleyebilir?
·
Kalite, tedarikçi ve
satıcılarla yakın ve uzun vadeli güvenilirliğe dayalı ilişkiler, ürünlerin
tasarımından satışına kadar geçen sürenin kısalığı, maliyet, müşteri
şikayetleri, vb. stratejik kontrol noktaları müşteri ve rakibin gücünü
dengeleyebilir.
4. Boyut: Faaliyet
Alanı
Önemli
Husus: Hangi faaliyetleri yürütürüm?
Anahtar Soru 1: Hangi ürün, hizmet ve çözümleri satmak isterim?
·
Doğal liflerin
ağırlıklı olduğu, sentetik karışımlı düz bükümlü ve fantezi iplerden oluşan
dokuma (ya da örme, ikisinden biri) kumaşların kullanıldığı, bayan (ya da
erkek, ya da kız-erkek çocuk, üçünden biri) bluz, tişört ve etek (ya da
pantolon) tasarımı, dikimi ve satışı.
Anahtar Soru 2 ve 3: İçeride ne tip faaliyetler ve görevler üstlenmek
isterim? Hangi faaliyetleri yerine getirmek için fasona iş vermek veya bir iş
ortağıyla çalışmak isterim?
·
Tasarım ve dikim
işlerini içeride, satış işlerini ise bayilikler vererek gerçekleştirmek
isterim. Bayide çalışan satış personelinin eğitimini üstlenmek ve bayileri
denetleme hakkına sahip olmak isterim. Yurt dışı satışlar için de satış
bölgelerindeki ithalatçılara doğrudan satış tercih edilir.
·
Dampingli ithal
ürünlere karşı yerli üreticilerle işbirliği içinde hukuksal mücadele.
·
Verimlilik ve kalite
artırıcı önlemlerin alınması için, sürekli istihdam edilecek bir çekirdek
kadronun varlığı.
·
Kalite sorunlarının
çözümü için hem içeride, hem tedarik kanalındaki tedarikçilerle birlikte
çalışmak tercih edilir.
·
Tedarikçilerle ve
mağaza (dükkan) sahipleriyle birlikte belirlenen bir dağıtım firmasıyla
lojistik konularında anlaşma yaparak tüm taşıma işlerini bu firmaya yaptırmak.
Şekil 4.2’de görüldüğü gibi, bu
bölgede hedef, temel yetkinliklerin geliştirilmesi için mümkün olduğunca düşük
sermaye yatırımı gerektiren bir iş tasarımı kurmaktır. Sıradan ürünler
üretilirken, tedarikçilerle ve müşterilerle uzun vadeli ilişkiler kurulması
hedeflenmiştir. Basit tasarımlara yer verilerek bu konudaki yetenekler de
geliştirilmektedir. Ürünlerde kalite önemli olduğundan, tedarikçilerin kalite
sorunlarıyla da ilgilenilerek giderilmesi için birlikte önlem alınmaya
çalışılmaktadır. Tedarik zincirinin yönetimi, henüz birlikte uzun vadeli
stratejiler belirleme yetkinliğine sahip değildir. Sorun çözümüne birlikte
odaklanma söz konusudur. Yerli üreticilerle işbirliği kurularak dampingli ithal
ürünlerin ithal edilmemesi için çeşitli platformlarda mücadele yürütülmektedir.
Amaç kapasite kullanım oranını yüksek tutarak birim maliyeti düşürmek
olduğundan, talep analizleri dikkatlice yapılıp, talep artışı durumunda önce
vardiyalı çalışma sistemine gidilir, daha sonra darboğaz üretim noktalarına
makine veya personel alınarak kapasite artırılır. Hat dengeleme çalışmaları
önemlidir. Bu konudaki deneyim ve yetkinlikler artırılmaya çalışılır.
İkinci örnek iş tasarımı, modaya
yönelik ürünler için hazırlanmıştır. Bu örnek iş tasarımı, Şekil 4.3’te yer
almaktadır.
Şekil 4.3:
Hazır Giyimde İkinci Derece Kârlı Bölgeyi Hedefleyen İş Tasarımı Örneği
1. Boyut:
Müşteri Seçimi
Önemli
Husus: Hangi Müşterilere Hizmet
Götürmek İsterim?
Anahtar Soru 1: Hangi müşterilere katkıda bulunabilirim?
·
Yatırım sorunu pek
fazla olmadığından, orta ve yüksek gelir grubundaki müşterilere katkıda
bulunulabilir.
Anahtar Soru 2: Hangi müşteriler bize kâr etme olanağı sağlayacaktır?
·
Orta ve yüksek gelir
grubundaki müşteriler daha fazla kâr sağlarlar. Yüksek gelir grubunda olup,
aradığını moda-marka ürünlerde bulamayan müşteriler de ürünlerimizle
ilgilenebilecektir. Ürün çeşitliliği, hem kumaş tipindeki, hem de renk ve
desen, model ve bedendeki farklılıkla sağlanabilir. Ürünler mümkün olduğunca
yüksek kalitede üretilmelidir.
Anahtar soru 3: Hangi müşterilerime hizmet vermek istiyorum?
·
Yüksek kalite,
koşulsuz müşteri memnuniyeti, biraz da ekonomikliğe önem veren müşteriler.
·
Modayı yakından takip
eden müşteriler.
·
Alış veriş ve seçim
yapmak için fazla zamanı olmayan müşteriler.
2. Boyut:
Değer Kazanma
Önemli
Husus: Nasıl Kâr Ederim?
Anahtar Soru 1: Müşterilerim için yarattığım değerin bir kısmını nasıl
kâr olarak elde ederim?
·
Modaya uygun, yüksek
kaliteli ürünleri tam sezonun başlangıcında mağazalara ve diğer satış
noktalarına yetiştirerek.
·
İç pazarla
yetinmeyip, gelişmiş ülkelerin orta ve yüksek gelir grubuna da ihraç ederek.
Bunun için ilgili ülkelerin müşterilerinin giyim ve alış veriş alışkanlıkları,
zevkleri, kültürleri, ithalat politikaları araştırılacak ve gözlemlenecektir.
·
Ürün ve mağaza
tasarımında farklılık yaratarak. Hem kullanışlı, hem modaya uygun ürünlerle,
alış-verişi kolaylaştırıcı olanaklar sağlayan mağazalar tasarlayarak.
Anahtar Soru 2: Kâr modelim nedir?
·
Kâr modeli, bir
kreasyon oluşturup bunu markalaştırarak ve müşteri hizmetlerini uygun mağaza
tasarımlarıyla perçinleyerek tanıtım yapmaktır. Ürünlerin etiketinde markanın
ismi yer alacaktır. Mağazalarda müşteri hizmetleriyle ilgilenen birimlerin ve
müşterinin ulaşabilmesi için gerekli adreslerin, telefonların, web
sayfalarının, e-posta adreslerinin tanıtıldığı broşürler yer alacaktır.
Etiketlerin üzerinde kullanma talimatları ve kumaşın muhtevası mutlaka
bulunacaktır. Bir diğer dikkat edilecek nokta, tedarikçilerle sıkı işbirliği
kurup, ortak stratejiler belirlemektir. Tedarikçiler, vizyonu vizyonumuza uyan,
belirlenen standartlara uygun ürün çeşidi olanlardan, mümkün olduğunca coğrafi
açıdan en yakınlar arasından seçilecektir. Tedarikçiden, ilk tedarikçiye kadar
tüm tedarikçi kanalının bilgi paylaşımı ve sorunların çözümü için ortak çalışma
grupları oluşturulacaktır. Marka belli bir tanınma noktasına geldikten ve belli
bir oranda tercih edilmeye başlandıktan sonra, kâr modeli yeniden belirlenerek
(modelde gerekli değişiklikler yapılarak) yeni yatırımlar buna göre
yönlendirilecektir.
3. Boyut:
Farklılaşma / Stratejik Kontrol
Önemli
Husus: Kâr akışını nasıl korurum?
Anahtar Soru 1: Seçilmiş müşterilerim niçin benden alış veriş yaparlar?
·
Müşterilerimiz,
rakiplerimize göre ürünlerimizi daha güvenilir, kullanışlı ve mağazalarımızı
alış veriş için daha rahat bulurlar. Rakiplerimize göre müşterilerle
iletişimimiz daha fazladır. Müşterilerimiz, farklı bir vizyona sahip olduğumuzu
algılarlar. Müşterilerle iletişim kurmak için her türlü kanalı kullanırız.
Şikayetlerini ve memnuniyetlerini dikkate almanın yanında, kaliteli ve sağlıklı
bir ürünün püf noktaları hakkında bilgilendirerek daha bilinçli seçimler
yapmalarını sağlarız. Mağazalarda çalışan personelimiz eğitimli ve müşteriye
nasıl davranılması gerektiğini bilen kişilerdir. Müşteri hakkında görevli
personel de gerekli eğitimi almışlardır. Ürünler, modeller ve satış hizmetleri
hakkındaki görüşlerini müşterilerimize sorarız.
Anahtar Soru 2: Benim değer teklifimi rakiplerinkinden farklı kılan
nedir?
·
Müşteriyle açık
iletişim, şeffaflık, müşteri memnuniyeti, uygun fiyata yüksek kalitede ürün ve
satış hizmetleri. Reklamımız, modaya ve çeşitli zevk ve tercihlere uygun,
zengin çeşitliliğe sahip tasarımlarımızdır. Markaya önem veren müşteriler için,
içlerinden seçtiğimiz bir kreasyon markalıdır. Markanın reklamı ise,
kullanıcıların ve çevresindekilerin beğenisidir.
Anahtar Soru 3: Hangi stratejik kontrol noktaları müşteri ve rakibin
gücünü dengeleyebilir?
·
Kalite, tedarikçi ve
satıcılarla yakın ve uzun vadeli güvenilirliğe ve ortak stratejiye dayalı
ilişkiler, ürünlerin tasarımından satışına kadar geçen sürenin kısalığı, ürün
çeşitliliği, mağaza satış noktalarının coğrafi konumu, müşteri şikayetleri, vb.
stratejik kontrol noktaları müşteri ve rakibin gücünü dengeleyebilir.
4. Boyut:
Faaliyet Alanı
Önemli
Husus: Hangi faaliyetleri yürütürüm?
Anahtar Soru 1: Hangi ürün, hizmet ve çözümleri satmak isterim?
·
Doğal liflerin
ağırlıklı olduğu, sentetik karışımlı düz bükümlü ve fantezi ipliklerle yüksek
kaliteli sentetik hammadde ağırlıklı ipliklerden oluşan dokuma ve örme
kumaşların kullanıldığı, bayan (ya da erkek, ya da kız-erkek çocuk, üçünden
biri) bluz, tişört, etek, pantolon, ceket, elbise, ikili takım, üçlü takım
tasarımı, dikimi ve satışı.
Anahtar Soru 2 ve 3: İçeride ne tip faaliyetler ve görevler üstlenmek
isterim? Hangi faaliyetleri yerine getirmek için fasona iş vermek veya bir iş
ortağıyla çalışmak isterim?
·
Tasarım, dikim,
pazarlama işlerini ve satış işlerinin bir kısmını içeride gerçekleştirmek, bir
kısmını denetimim altındaki bayiler aracılığıyla yapmak isterim. Mağaza
işletmeciliğini de üstlenmek, bu konuda dekoratörlerle, iç mimarlarla işbirliği
yapmak, tüm bölgelerdeki mağazalarda aynı standardı kurmak isterim. Yurt dışı
satışlar için de satış bölgelerindeki mağazalardan bilgi akışını sağlamak
isterim.
·
Moda tasarımı, yeni
teknolojilerin satın alınması ve adaptasyonu, fabrika yönetimi, tedarikçilerle
ilişkiler, kalite, pazarlama, müşteri ilişkileri ve mağazacılık, lojistik
yönetimi, vb. için uzmanların yer aldığı, ancak dikey hiyerarşinin fazla
olmadığı bir organizasyon yapısıyla çalışılması tercih edilir.
·
Stratejileri gözden
geçirmek, moda tasarımları, marka çalışmaları ve kalite sorunlarının çözümü
için hem içeride, hem tedarik kanalındaki tedarikçilerle birlikte çalışmak
tercih edilir.
·
Tedarikçilerle
birlikte belirlenen bir dağıtım firmasıyla lojistik konularında anlaşma yaparak
tüm taşıma işlerini bu firmaya yaptırmak tercih edilir.
Şekil 4.3’te görüldüğü gibi, bu
bölgede hedef, temel yetkinliklerin tedarik kanalı boyunca paylaşılması ve
sürekli gelişimin sağlanması için mümkün olduğunca işbirliğine dayalı bir iş
tasarımı kurmaktır. Modaya yönelik ürünler üretilirken, tedarikçilerle ve
müşterilerle kurulan uzun vadeli ilişkilerin bir üst noktaya taşınarak, ortak
stratejilerin belirlenmesi hedeflenmiştir. Modaya yönelik ve ürün yelpazesinin
çok olduğu tasarımlardaki yetkinlik daha fazladır. Ürünlerde yüksek kalite
önemli olduğundan, tedarikçilerin kalite sorunlarıyla da ilgilenilerek giderilmesi
için birlikte önlem alınmaya çalışılmaktadır. Tedarikçilerle ortak strateji
belirlemenin yanı sıra, sorun çözümüne birlikte odaklanma da söz konusudur.
Amaç ürün çeşitliliğini ve koleksiyon başarısını yüksek tutarak kâr marjını
artırmak olduğundan, talep analizleri dikkatlice yapılıp, moda tasarımları buna
göre yapılmalıdır. Ürün çeşitliliğinin fazla olduğu esnek üretim söz konusudur.
Üretimde, tüm tedarik zinciri boyunca bir üründen diğerine geçerkenki hazırlık
zamanları kısaltılmaya çalışılarak bu konudaki yetkinlikler artırılmaya
çalışılır. Ar-Ge çalışmaları ise, teknoloji transferi ve adaptasyonu ile
sınırlıdır.
Üçüncü örnek iş tasarımı, moda-marka
ürünlerine yönelik olarak belirlenmiş olup, Şekil 4.4’te gösterilmiştir.
Şekil 4.4:
Hazır Giyimde En Yüksek Kârlı Bölgeyi Hedefleyen İş Tasarımı Örneği
1. Boyut:
Müşteri Seçimi
Önemli
Husus: Hangi Müşterilere Hizmet Götürmek İsterim?
Anahtar
soru 1: Hangi müşterilere katkıda bulunabilirim?
·
Yatırım sorunu söz
konusu olmadığından, orta ve yüksek gelir grubundaki müşterilere katkıda
bulunulabilir.
§ Anahtar soru 2:
Hangi müşteriler bize kâr etme olanağı sağlayacaktır?
·
Yüksek gelir
grubundaki müşteriler daha fazla kâr sağlarlar. Orta gelir grubunda olup
giyimine özen gösteren ve tasarruf edebilenler de arada sırada moda-marka
ürünlerini tercih edebilirler. Ürün çeşitliliği, her türlü imkân kullanılarak
sağlanabilir. Ürünler mümkün olduğunca yüksek kalitede üretilmeli, yeni ürün
arayışları süreklilik arz etmelidir.
§ Anahtar soru 3:
Hangi müşterilerime hizmet vermek istiyorum?
·
Yüksek kalite ve
koşulsuz müşteri memnuniyetine gücü yettiğince prim veren müşteriler.
·
Modayı yakından takip
eden, prestiji güçlü markalı ürünlerde arayan, sürekli iş gezilerine, gece
davetlerine, toplantılara katılan müşteriler.
·
Kişiliklerini,
oluşturulan marka kişiliği ile özdeşleştiren müşteriler.
2. Boyut:
Değer Kazanma
Önemli
Husus: Nasıl Kâr Ederim?
Anahtar Soru 1: Müşterilerim için
yarattığım değerin bir kısmını nasıl kâr olarak elde ederim?
·
Markanın tanıtımına,
moda öncülüğüne ve Ar-Ge’nin tüm tedarik kanalı boyunca geliştirilmesine
ağırlık vererek.
·
Modaya uygun, yüksek
kaliteli ürünleri tam sezonun başlangıcında mağazalara yetiştirerek.
·
İç pazarla
yetinmeyip, gelişmiş ülkelerin yüksek gelir grubuna da ihraç ederek. Bunun için
ilgili ülkelerin müşterilerinin giyim ve alış veriş alışkanlıkları, zevkleri,
kültürleri, ithalat politikaları araştırılacak ve gözlemlenecektir.
·
Marka ve mağaza
tasarımında farklılık yaratarak. Modanın öncüsü, akıllı ürünlerle, alış-verişi
kolaylaştırıcı olanaklar sağlayan mağazalar tasarlayarak.
Anahtar Soru 2: Kâr modelim nedir?
·
Kâr modeli, öncü
kreasyonlar oluşturup bunları markalaştırarak ve müşteri hizmetlerini uygun
mağaza tasarımlarıyla perçinleyerek tanıtım yapmaktır. Ürünlerin etiketinde
markanın ismi yer alacaktır. Mağazalarda müşteri hizmetleriyle ilgilenen
birimlerin ve müşterinin ulaşabilmesi için gerekli adreslerin, telefonların,
web sayfalarının, e-posta adreslerinin tanıtıldığı broşürler yer alacaktır.
Müşteri bilgisi yönetimi sistemi kurulup, müşterilerin hayallerine ulaşılacak
ve Ar-Ge çalışmaları buna göre yönlendirilecektir. Etiketlerin üzerinde
kullanma talimatları ve kumaşın muhtevası mutlaka bulunacaktır. Bir diğer
dikkat edilecek nokta, tedarikçilerle sıkı işbirliği kurup, ortak stratejiler belirlemektir.
Tedarikçiler, vizyonu vizyonumuza uyan, belirlenen standartlara uygun ürün
çeşidi olanlar ve Ar-Ge çalışmalarına yatkın olanlar arasından seçilecektir.
Tüketiciden, ilk tedarikçiye kadar tüm tedarikçi kanalının bilgi paylaşımı ve
sorunlarının çözümü için ortak çalışma grupları oluşturulacaktır. Tedarikçi
kanalıyla ortaklaşa Ar-Ge çalışmaları yapmak da mümkündür. Ar-Ge çalışmaları
yeni ürün veya üretim şekli belirlediğinde, kâr modeli yeniden tasarlanarak
(modelde gerekli değişiklikler yapılarak) yeni yatırımlar buna göre
yönlendirilecektir.
Boyut 3:
Farklılaşma / Stratejik Kontrol
Önemli
Husus: Kâr akışını nasıl korurum?
Anahtar Soru 1:
Seçilmiş müşterilerim niçin benden alış veriş yaparlar?
·
Müşterilerimiz,
rakiplerimize göre ürünlerimizi daha seçkin, güvenilir, kullanışlı ve
mağazalarımızı alış veriş için daha rahat bulurlar. Rakiplerimize göre marka
iletişimimiz daha üstündür. Yenilikçi yaklaşımımızla, müşterilerin hayallerine
ulaşmaya çalışırız. Müşterilerimiz, yenilikleri bizimle birlikte oluşturup,
bizden takip ederler. Müşterilerle iletişim kurmak için her türlü kanalı
kullanırız. Şikayetlerini ve memnuniyetlerini dikkate almanın yanında,
sektörden beklentilerini ve hayallerini öğrenerek onlara en iyi hizmeti
sunarız. Toplumsal duyarlılığın olduğu konulara da yatırım yaparak, toplumun
beğenisini kazanmaya çalışırız. Mağazalarda çalışan personelimiz eğitimli ve
müşteriye nasıl davranılması gerektiğini bilen kişilerdir. Müşteri hakkında
görevli personel de gerekli eğitimi almışlardır. Tüm faaliyetlerimiz hakkındaki
görüşlerini müşterilerimize sorarız.
§ Anahtar Soru 2:
Benim değer teklifimi rakiplerinkinden farklı kılan nedir?
·
Müşteriyle açık
iletişim, şeffaflık, müşteri memnuniyeti, yüksek kalitede ürün ve satış
hizmetleri. Reklamımız, modaya öncülük eden kreasyonlarımız, marka iletişimimiz
ve toplumsal sorunlara duyarlılığımızdır.
§ Anahtar Soru 3:
Hangi stratejik kontrol noktaları müşteri ve rakibin gücünü dengeleyebilir?
·
Yenilik, kalite,
tedarik zincirinde uzun vadeli güvenilirliğe ve ortak stratejiye dayalı
ilişkiler, tasarlanan ürünlerin tanıtımından satışına kadar geçen sürenin
kısalığı, ürün çeşitliliği, mağaza satış noktalarının coğrafi konumu, marka
bağlılığı, vb. stratejik kontrol noktaları müşteri ve rakibin gücünü
dengeleyebilir.
Boyut 4:
Faaliyet Alanı
Önemli
Husus: Hangi faaliyetleri yürütürüm?
Anahtar Soru 1:
Hangi ürün, hizmet ve çözümleri satmak isterim?
·
Doğal liflerin
ağırlıklı olduğu, sentetik karışımlı düz bükümlü ve fantezi ipliklerle, yüksek
kaliteli sentetik hammadde ağırlıklı ipliklerden ve filament ipliklerden oluşan
dokuma, örme ve diğer tekniklerle oluşturulan kumaşların kullanıldığı, bayan ve
erkek (ya da kız-erkek çocuk, ikisinden biri) bluz, tişört, etek, pantolon,
ceket, elbise, ikili takım, üçlü takım, gece kıyafetleri, diğer abiye ürünler,
özel amaçlı ürünler, vb.’nin Ar-Ge’si, moda tasarımı, dikimi ve satışı.
§ Anahtar Soru 2 ve 3:
İçeride ne tip faaliyetler ve görevler üstlenmek isterim? Hangi faaliyetleri
yerine getirmek için fasona iş vermek veya bir iş ortağıyla çalışmak isterim?
·
Ar-Ge, moda tasarımı,
dikim, pazarlama ve satış işlerini içeride gerçekleştirmek isterim. Mağaza
işletmeciliğini de üstlenmek, bu konuda dekoratörlerle, iç mimarlarla işbirliği
yapmak, tüm bölgelerdeki mağazalarda aynı standardı kurmak isterim. Yurt dışı
satışlar için de satış bölgelerindeki mağazalardan bilgi akışını sağlamak
isterim.
·
Öncü moda tasarımı,
yeni ürün ve teknolojilerin yaratılması, fabrika yönetimi, tedarikçilerle
ilişkiler, kalite, pazarlama (marka yönetimi de içinde), müşteri ilişkileri ve
mağazacılık, lojistik yönetimi, vb. için uzmanların yer aldığı, ancak dikey
hiyerarşinin fazla olmadığı bir organizasyon yapısıyla çalışılması tercih
edilir.
·
Stratejileri gözden
geçirmek, Ar-Ge, öncü moda tasarımları, marka çalışmaları ve kalite
sorunlarının çözümü için hem içeride, hem tedarik kanalındaki tedarikçilerle
birlikte çalışmak tercih edilir.
·
Tedarikçilerle
birlikte belirlenen bir dağıtım firmasıyla lojistik konularında anlaşma yaparak
tüm taşıma işlerini bu firmaya yaptırmak tercih edilir.
Şekil 4.4’te görüldüğü gibi, bu
bölgede hedef, Ar-Ge ve moda öncülüğü başta olmak üzere, temel yetkinliklerin
tedarik kanalı boyunca paylaşılması ve sürekli gelişimin sağlanması için mümkün
olduğunca işbirliğine dayalı bir iş tasarımı kurmaktır. Moda-markaya yönelik
ürünler üretilirken, tedarikçilerle ve müşterilerle kurulan uzun vadeli
ilişkilerin bir üst noktaya taşınarak, ortak stratejilerin belirlenmesi ve uzun
vadeli anlaşmalara dayalı ilişkilerin geliştirilmesi hedeflenmiştir. Moda-marka
tasarımına ve Ar-Ge’ye yönelik yetkinlik daha fazladır. Ürünlerde yenilik ve
moda öncülüğü önemli olduğundan, tedarikçilerle birlikte bu konuların
geliştirilmesi için birlikte önlem alınmaya çalışılmaktadır. Tedarikçilerle
ortak strateji belirlemenin yanı sıra, Ar-Ge çalışmalarına ve sorun çözümüne
birlikte odaklanma da söz konusudur. Amaç moda önderliğini, ürün yeniliğini ve
marka başarısını yüksek tutarak kâr marjını artırmak olduğundan, talep
analizleri dikkatlice yapılıp, moda-marka tasarımları ve ürün tanıtımları buna
göre yapılmalıdır. Bu iş tasarımında da ürün çeşitliliğinin fazla olduğu esnek
üretim söz konusudur. Bir üründen diğerine geçerkenki hazırlık zamanları
kısaltılmaya çalışılarak bu konudaki yetkinlikler artırılmaya çalışılır. Ar-Ge
çalışmaları ve moda-marka tasarımları için gereken yatırım, bu konularda tüm
tedarik kanalının işbirliği yapması ile hafifletilebilir; doğal olarak bu
faaliyetlerden kaynaklanan patent hakkı gibi gelirler de katılımcıların parasal
ve fikri anlamda katkıları ölçüsünde paylaşılacaktır. Bu konuda yapılacak
anlaşmaların adil olmasına, anlaşma şartlarını kanal ortaklarının hep birlikte
uzlaşarak belirlemesine ve bunların son şeklinin tartışmaya açık olmamasına
dikkat edilmelidir. Aksi takdirde tedarik kanalındaki ilişkilerin zedelenmesi,
kimseye fayda sağlamayacaktır.
Buraya kadar önerilen iş
tasarımlarının kontrolü ve uygulanması, sektör çalışanlarına ve konunun
uzmanlarına bırakılmıştır. Örneklerin elden geldiğince ülke şartlarına uygun
olmasına dikkat edilmiştir. Ayrıca, bir firma, her üç basamakta da rekabet
etmeyi ya da üstteki iki basamakta rekabet etmeyi de tercih edebilir. Ar-Ge ve
moda yaratma becerisini kazanabileceğine inanmıyorsa, alttaki iki basamakla da
yetinebilir. Gelir dağılımının gittikçe bozulduğu bir dünyada yaşıyor olmamız,
ne yazık ki kâr getirmeyen bölgelerin alanını gün geçtikçe genişletmektedir.
Gelir dağılımını düzeltici önlemlerin alınması, piramidin üstündeki ve hatta
ortasındaki müşterileri hedefleyen firmalar açısından önemlidir. Türkiye pazarı,
bu anlamda gelişmiş ülkelerdeki firmalar için kâr getirici bir bölge değildir.
Avrupa ve Kuzey Amerika pazarları kâr getirici olsalar da, tüketimin de bir
sınırı olduğu unutulmamalı, bu pazarların karşısına az sayıda, ama güçlü
tedarik zincirleriyle çıkılmalıdır.
Tedarik zinciri için MBY stratejisi
önermeden önce, müşteri – üretici ilişkilerini tanımlamak gerekecektir.
Üretici, mal veya hizmet üretiyor olabilir.
Hazır
giyim tüketicisi, hazır giyim perakendecisinin müşterisidir.
Hazır giyim perakendecisi, hazır giyim
üreticisinin müşterisidir.
Hazır giyim üreticisi, kumaş, dikiş
ipliği, tela, astar, düğme, vatka, vb. toptancısının müşterisidir.
Kumaş toptancısı, kumaş üreticisinin
müşterisidir.
Kumaş üreticisi, iplik ve boya
satıcısının müşterisidir.
İplik satıcısı, iplik üreticisinin
müşterisidir.
İplik üreticisi, elyaf satıcısının
müşterisidir.
Elyaf satıcısı, elyaf üreticisinin
müşterisidir.
Elyaf üreticisi, pamuk satıcısının
(borsasının) müşterisidir.
Pamuk
satıcısı, pamuk üreticisi çiftçinin müşterisidir.
Görüldüğü gibi 10 aşamalı
üretici-müşteri ilişkisi tanımı yapılmıştır. Sistemi tetikleyen, son tüketici
olan, hazır giyim tüketicisi olmaktadır. Dolayısıyla, bu tüketici grubunun
beğenileri, güdüleri, bu 10 farklı aşamaya, farklı şekillerde etki etmektedir.
Başarı, müşteri beğenisine uygun moda-marka tasarımları yaratmaya bağlı
olduğuna göre, tasarımın aşamalarına göz atmak faydalı olacaktır.
Tüketicinin
beğenisine, güdülerine, giyim alışkanlıklarına, kişiliğine bağlı olarak yapılan
moda-marka tasarımları.
Moda-marka tasarımlarına uygun kumaş
tasarımları
Kumaş tasarımlarına uygun iplik
tasarımları
İplik tasarımlarına uygun elyaf
üretimi
Elyaf
üretimine uygun pamuk ekimi ve mahsulünün elde edilmesi
Dolayısıyla, 4 farklı düzeyde ürün
tasarımı söz konusudur. Ürün tasarımlarının yanında, bu ürünlerin üretiminde
kullanılan süreçlerin tasarımı da söz konusudur.
Moda
marka tasarımına uygun dikiş hattı ve makineleri tasarımı
Kumaş tasarımına uygun dokuma, örme,
terbiye, boya, baskı, apre, vb. makine tasarımı ile bunların işlem sırası.
İplik tasarımına uygun üretim hattı
tasarımı.
Elyaf
elde edilmesine uygun çırçırlama sistemleri tasarımı.
Bunların yanında,
Ürün
çeşitliliğini sağlayan ya da bazı gerekli noktalarda otomasyonu sağlayan
programlanabilir makinelerin (CNC) yazılım-donanım tasarımı,
Moda
tasarımcılarının tasarım için kullandığı çizim amaçlı yazılımların tasarımı,
Müşterilerin alış-veriş yapmasını
kolaylaştırıcı mağaza tasarımı gibi yardımcı, ancak katma değeri yüksek tasarımlar
da söz konusudur.
Lojistik tasarımlar ise,
Müşterilerle
mağazalar arasındaki ve mağazalarla merkez arasındaki iletişimi sağlayan
yazılımların tasarımı
Üreticilerle
satıcılar arasındaki fiziksel ürün akışını sağlayan ulaştırma tasarımı
Mağazaların,
ara satış noktalarının ve fabrikaların uygun noktalarda konumlandırılmasını
sağlayan yer belirleme ve genişleme tasarımı
Fabrikalarda,
üretim sistemlerinin ve makinelerinin, üretimin en verimli şekilde yapılması
için konumlandırılmasını sağlayan yerleşim tasarımı
Pamukların
nem oranını istenen düzeyde ayarlayan depolama ve taşıma için kullanılan
tasarımlar olarak sıralanabilir.
Bunların dışında daha akla gelebilecek
birçok tasarım söz konusudur.
Ancak, MBY sistemi tasarımında önemli
olan, kritik müşterileri ve kritik tasarımları seçmek ve bu konular üzerine
yoğunlaşmaktır. MBY sistemi için kritik müşteriler ve kritik tasarımlar
aşağıdaki gibi seçilmiştir.
Kritik müşteriler: Hazır giyim
tüketicisi ve hazır giyim perakendecisi
Kritik tasarımlar: Moda-marka tasarımı
(model, kumaş rengi ve deseni tasarımı dahil), mağaza tasarımı, gibi sanatsal
tasarımlar ile akıllı kumaş (buruşmaz, kolay yıkanır, teri emer, çabuk kurur,
moda-marka tasarımını en güzel yansıtan yapıya sahiptir, vb. amaçlardan biri
veya birkaçına uygun) tasarımı, iplik tasarımı (sağlam, kopmaz, büküm şekli
kullanım yerine ve zevke göre ayarlanmış, vb.) gibi Ar-Ge tasarımları olarak
iki gruba ayrılabilir.
Kritik müşterilerin görüşlerini
değerlendirip sahip olduğu bilgiyle tasarım üretebilecek kaynaklar: Moda-marka
tasarımcıları, mağaza tasarımcıları, tüm üreticilerin Ar-Ge personeli
MBY sisteminde amaçlananlar, 1) Hazır
giyim tüketicisi müşterinin deneyimi, yaratıcılığı ve üründen / hizmetten
memnun(suz) olma düzeyi ve nedeni hakkında bilgi toplamak. 2) Toplanan bu
bilgiyle, müşterinin beğeneceği yeni tasarımlar yaparak müşteriye sunmak.
Önerilen temel strateji, karşılıklı
faydaya dayanan kazan/kazan stratejisidir (Covey, 1990). Müşteri de
kazanmalıdır, üretici de.
Dolayısıyla, öncelikle hazır giyim tüketicisinin
fikrini almak için bu müşterileri teşvik edecek bir yapı kurulmalıdır. Örneğin;
sağladığı bilgi yeni tasarımlarda ya da basit değişikliklerde kullanılan
müşterilere maddi-manevi ödüllendirme sağlayan bir sistem oluşturulmalıdır. Bu
sistem, müşterinin de kendini üretici ekibin bir parçası gibi hissedebilmesini
sağlamalıdır.
Ancak, müşterileri sisteme dahil etme
hedefi, adım adım gerçekleştirilebilecek bir hedeftir. Birinci adım, müşteriyi
çeşitli kanallarla yeni ödeme kampanyalarından, indirimlerden, taksit
imkanlarından haberdar etmek için cep telefonlarına haber gönderme, e-posta
adreslerine bildirme, web sayfasında, yapılan değişiklikleri yayınlama, TV,
radyo, gazete, reklam panoları gibi yerlerden birine reklam verme gibi
yöntemlerden bir veya birkaçını kullanarak tek yönlü iletişim kurmadır. İkinci
adım, birinci adımı tamamlamak üzere, müşterilere satın alma işlemleri
sırasında ödeme yaparken kasada, ürün, mağaza ve hizmetler hakkındaki
fikirlerini soran ve kendileri hakkında birkaç demografik bilgi isteyen birkaç
soruluk açık uçlu anketi ürünle beraber poşetin içine yerleştirerek, sözlü
olarak, anketi doldurup bir dahaki uğrayışlarında vermeleri için ricada
bulunmaktır. Aynı anketin bir benzeri, bilgisayarı olan müşteriler için web
sayfasına da yerleştirilebilir. Her ay, bu anketi cevaplayıp mağazaya teslim
eden müşteriler arasından birkaçına, kura çekilerek tamamlayıcı bir ürün,
örneğin bir aksesuar hediye edilebilir. Üçüncü adım, iletişim kurmaya hevesli
görünen müşterilerin, bilgi ağına davet edilmesi olabilir. Bu bilgi ağı,
müşterinin de katılabileceği gün ve saatlerde düzenlenen toplantılar ya da
elektronik haberleşme yöntemlerinden biri şeklinde olabilir. Bu katılımın
karşılığında müşteriye katılım durumuna göre iş teklifi sunulabilir, sürekli
şık giyinmesi gereken bir işi varsa kendisine özel birkaç giyim eşyası ve
aksesuar tasarlanıp hediye edilebilir, nerede harcayacağı tercihini kendisine
bırakarak nakit para verilebilir, alış-verişlerinde kendisine özel indirim
olanakları sunulabilir, yeteneği ve isteği varsa reklam filminde oynaması veya
fotomodellik yapması sağlanabilir, patent hakkından küçük bir pay verilebilir,
vb.
Çizelge 2.3’teki MBY stratejilerinden,
“ekibe dayalı yardımlaşarak öğrenme” ve “karşılıklı yenilik” stratejilerinin ele
alınan tedarik zinciri için uygun olduğu düşünülmektedir. Karşılıklı yenilik
stratejisi, mağaza ile hazır giyim tüketicisi arasındaki bağlantıyı sağlamak
için kullanılmak üzere, yukarıdaki paragrafta ayrıntıları verilen stratejidir.
Mağazanın, müşterilerinden elde ettiği
bilgiyi hazır giyim, kumaş ve iplik üreticisiyle paylaşması ve değere
dönüştürmesi için ise “ekibe dayalı yardımlaşarak öğrenme” stratejisini
izlemesi gerekmektedir. Hazır giyim üreticisi, sahip olduğu bilgiyi mağaza
temsilcisi ile paylaşacak ve müşterinin dile getirdiklerinden hangisinin
gerçekleştirilmesinin mümkün olup hangisinin mümkün olmadığına birlikte karar
verilecektir. Mümkün olabilenler için de imalatçılar arasında ittifaklar
kurulup, imalatçıların A-Ge personeli arasında bilgi akışı sağlanarak ortaklaşa
tasarımlar gerçekleştirilebilecektir.
Zincirin güçlü yanları arasında,
tekstilcilerle konfeksiyoncuların, işbirliği yapmanın sorunlarını çözeceğine
olan inançları da gösterilmişti. Çalışmanın bu bölümünde, pamuk üreticileriyle
işbirliği de işin içine katılarak, bu işbirliğinin kapsamı ve şekli için
önerilerde bulunulacaktır.
Öncelikle, işbirliğinin kapsamı
belirlenmiştir. Bu kapsam belirlenirken, sektörün öncelikli sorunları ele
alınmıştır.
Sektörün birincil önemli sorunu;
kaliteyle ilgili sorunlardır. Kalite standartları gerçekleştirilemediğinde:
-
Moda-markayı
destekleyen üretim altyapısı ülke dışından sağlanır veya güçlü bir moda-marka
aşamasına geçmek mümkün olmaz
-
Kalitesi
düşük ürünlerin alıcısı olmaz
-
Düşük
kaliteli ürünlerin katma değeri de düşer
-
Düşük
kaliteli hammadde, üretimde verimliliği olumsuz yönde etkiler ve ürünleri
zamanında yetiştirmek mümkün olmaz. (Örneğin, pamukta yapışkanlığın yol açtığı
sorunlar toplama sırasında ortaya çıkar, çırçırlamada ve özellikle iplik
üretimi sırasında kendini daha fazla belli eder. Yapışkanlık, üretimde
aksamalara, makinelerin silindir ve diğer parçalarında birikmelere neden
olmakta, bunun sonucunda da iplik yapım aşamalarında üretim ve kalite kayıpları
ortaya çıkmaktadır. Bu pamuklar, aşırı yapışkan olmaları nedeniyle de verimli
olarak işlenememektedirler. Çünkü, yapışkan pamuk işlendiğinde silindirlerde
koyu kahverengi veya siyah lekeler oluşur. Bu da iplik üretiminin bütün
aşamalarında aşırı miktarda elyaf birikmesine ve üretimin kesilmesine neden
olur. Yapışkan madde içeren pamuklardan üretilen ipliklerde mukavemet
düşüklüğü, yüksek oranda düzgünsüzlükler, büyük miktarlarda neps oluşumu gibi
kalite bozuklukları önemli boyutlara ulaşabilmektedir. Ayrıca, bu pamuklardan
elde edilmiş iplikler örme makinelerinin iğnelerini yapışkan maddeler ile
kirletirler. Bu nedenle verimli bir üretim için makinelerin sık aralıklarla
temizlenmesi gerekmektedir. (Öktem, 1999))
Bu nedenlerden dolayı sektörün kalite
güvence sistemini geliştirmesi gerekmektedir. Bu konuda yapılması gerekenlerden
bazıları aşağıda sıralanmıştır:
-
Dünyada
talebi artan ve arz eksikliği bulunan uzun ve çok uzun lifli pamukların
ülkemizde üretiminin mümkün olup olmadığını değerlendirerek, mümkün olanların
getireceği katma değeri çiftçilere anlatıp aydınlatmak, pamuk ekiminde bu pamuk
cinslerine ağırlık vermek. (Tunçgöğüs, 1999 Tarakçıoğlu, 1995, 2002)
-
Toplanmaya
hazır pamuğun örnekleme yoluyla kavitoma (HVI) ölçümlerini ve yapışkanlık
(honeydew) testlerini yaparak kalite düzeyini belirlemek, ölçüm sonuçlarına
göre gerekli önlemlerin alınmasını sağlamak.
-
Pamuğun
lif uzunluğunu, inceliğini ve mukavemetini belirlemek.
-
Pamukların
balyalanarak üzerlerine lif uzunluğu, inceliği, mukavemeti, kavitoma (HVI
testi) ve yapışkanlık (honeydew) ölçümü sonuçları ve hasat edildiği bölgenin
yer aldığı etiketler yerleştirmek, çırçırlama işlemi sonrasında aynı etiketleri
muhafaza etmek.
-
Hasat
zamanından önce yağmur yağması durumunda pamukta yapışkanlığın önlenebilmesi
için pamuğun balyalanmadan önce kurutulmasını ve daha sonra uygun nem oranında
depolanmasını sağlayan sistemleri kurmak ve bunları yaygınlaştırmak.
-
Toplanan
pamuğun balyalanmasında jüt ipliği gibi uygun malzeme kullanarak, bu malzemenin
pamuğa karışmasını önlemek.
-
Bölgeler
arası pamuk naklini engellemek (Gümüş, 1999, İTO, 1996).
-
Makine
ile hasadı yapılan pamuğun çırçırlama işleminden önce temizleme ve uygun nem
düzeyine getirme işlemlerini gerçekleştiren makinelerin üretilmesini ve çırçır
işletmelerinde kullanılmasını sağlamak (Dirlik, 1999).
-
Çırçırlama
sırasında, her balyayı ayrı takip edip, pamuğun önceden kaydedilen
özelliklerini ve test sonuçlarını çırçırlama işleminden sonra da elyafın
künyesine işlemek.
-
İplik
üretimi sırasında karışımın hazırlanması aşamasında farklı bölgelerden gelen
balyaların karıştırılmamasına dikkat etmek, ortamın nem oranına dikkat etmek.
-
İpliklerin
düzgünlükleri, mukavemetleri, neps oluşumu, vb. ölçümlerini yapıp, masuraların,
bobinlerin, vb. üzerine etiketlemek. Ayrıca, düz bükümlü ipliğin sahip olduğu
tex veya Nm değerini, büküm/m. değerini, büküm yapısını (Örneğin: 2 x 3 gibi),
karışım oranını (%90 pamuk, %10 lycra gibi), fantezi bükümlü ipliğin büküm
özelliklerini, kullanılan pamuk elyafının daha önceden kaydedilmiş değerlerini
masuraların künyesine eklemek.
-
İpliğin
ya da ham kumaşın terbiye (boya, baskı, apre de dahil) işlemlerinden
geçirilerek kullanılabilir duruma getirilmesinde kullanılan kimyasal maddelerin
ve süreçlerin seçiminde çevreye en az zarar vereni belirleyip kullanmak.
Örneğin: Boya sürecinde Danimarka’da su bazlı boyalar kullanılmakta, renkli
baskıdan sonra yıkama ve durulama işlemlerinin süresi kısa tutularak daha az su
harcanmakta, yıkama ve durulamadan çıkan suyun kalitesinin artırılması için
membran teknolojisi kullanılmaktadır. Ürünlere eko-label etiketi almak için bu
gibi çalışmalar önem arz etmektedir. 2005 yılında tekstil ticaretinin tamamen
serbest bırakılmasıyla, ürünlerine eko-label etiketini alabilenlerin rekabetten
galip çıkacağı beklentisi vardır (Atımtay, 2001).
-
Üretimin
her aşamasında standartlara uygun makine-teçhizat kullanmak.
Bunların kimileri için araştırmalar
sürdürülmekte, kimilerinin uygulaması yeterince yaygın değil, kimileri ise hala
uygulanamıyor olabilir. Ancak, zincir içinde yer alanların güçlü yönlerde,
zincirin çevresinden kaynaklananların ise fırsatlarda yer aldığı gibi, gerekli
ölçümleri ve araştırmaları yapabilecek personel, laboratuvar gibi imkanlar
ülkemizde mevcuttur. Bu nedenle, bu tedbirlerin uygulanmaması için hiçbir neden
yoktur. Güneydoğu Anadolu’da SANKO, Marmara ve Ege Bölgesinde Üniversiteler,
SAGEM, GYTE (Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü) gibi kuruluşlar, gerekli altyapı
imkanını sağlamaktadırlar.
Ancak, özellikle tarla sahiplerinin,
tarlada çalışan çiftçilerin ve çırçır tesislerinde çalışanların kalite
konusunda üzerlerine düşen görevlerin anlatılması için, iplikçilerin,
kumaşçıların ve hazır giyimcilerin bir araya gelerek, maddi katkılarını da
yaparak bir eğitim projesi hazırlamaları gerekmektedir. Pamuk fiyatlarının,
kalitesi ölçüsünde artacağı çiftçiye anlatılırsa, çiftçi bu tür
organizasyonlara gönüllü olarak katılacaktır. Eğitimlerde, uzun lifli pamuğun
daha uzun sürede olgunlaşmasına rağmen kalitesinin daha yüksek olduğu, bu
nedenle tercih edilmesi gerektiği de vurgulanmalıdır. Başarılı olanlara
sertifika verilmesi ve her yıl sertifikalı çiftçi ve işçi sayısının izlenmesi
bu konuda faydalı olabilir. Bu eğitimlerin içeriği, eğitimde kullanılacak
araç-gereçler, eğitim dokümanları, eğitimin nerelerde düzenleneceği, vb.
konular tedarik zinciri üyelerinin ortaklaşa kurdukları bir ekiple
hazırlanmalıdır. Tedarik zinciri üyeleri arasına, Balkan Makine gibi çırçır
endüstrisine sermaye malları üreten firmalar da dahil edilmelidir.
Künyelenmemiş bir pamuk balyasının alıcısının olmayacağı, bu nedenle mutlaka
bir laboratuara numunelerini göndermeleri gerektiği ve bunu nasıl
gönderecekleri vurgulanmalıdır. Eğitimden önce çiftçilere ve elyaf
üreticilerine karşılaştıkları sorunlar ve nasıl gidermeye çalıştıkları
sorulmalı, eğitim içeriğinde katılımcıların farkında oldukları ve olmadıkları
tüm sorunlar aydınlığa kavuşturulmalıdır. Okuma-yazma bilmeyenler varsa,
öncelikle çeşitli sivil toplum kuruluşlarının düzenlediği okuma-yazma
seferberliklerine katılmaları sağlanmalı, pamuk tarlasında çalışan çiftçilerin
bilinçli olmaları gerektiği vurgulanarak, okuma-yazma kursundan sonra bu
eğitimlere katılmaları gerektiği anlatılmalıdır. Eğitimin yapılacağı mekanlar
olarak kooperatif birliklerinin salonları ya da eğitimi veren firmaların
ayarlayacakları salonlar kullanılabilir.
Eğitim içeriğinin ve eğitimde
kullanılacak araç-gerecin tasarlanması için tedarik zincirindeki tüm firmaların
kuracağı, önerilen ekibin oluşturacağı bilgi ağındaki görev paylaşımı, Çizelge
4.2’de yer almaktadır.
Her sene eğitim dokümanları gözden
geçirilerek, güncelleme yapılacak noktalar belirlenip, dokümanlar yeniden
hazırlanabilir. Daha sonra, her sene eğitimlerin içeriğine uygun bir şekilde
gerçekleştirilmesine sıra gelir ki, bu aşamada eğitmenlerin kim olacağı sorusu
akla gelir. Eğitmenlerin, anlatma yeteneği olan ve konuya vakıf kişiler
olmaları gereklidir. Bunun için, işletmeler daha bir yıl öncesinden, ister
iplik, ister kumaş, isterse de hazır giyim aşamasında çalışıyor olsunlar, hasat
zamanında tarlalara gönderilecek ve dikkat edilmesi gereken noktaları
gözlemleyecek birer kalite uzmanını stajyer olarak seçmelidirler.
Çizelge
4.2: Kalite Sorununun
Çözümünde Çiftçi Ve Çırçır İşçisinin Eğitim İçeriğinin Hazırlanması Projesi
İçin Önerilen Bilgi Ağında Görev Paylaşımı
AĞ
ROLLERİ
|
TEMEL
SORUMLULUKLAR
|
SORMULUSU
KİM OLMALI?
|
KOORDİNATÖR
|
- üyelerin
tanımlanması ve birbirleriyle bağlantılarının sağlanması.
- organizasyon,
sorun çözme ve motive etme.
|
- İplik
firmalarından motivasyonu yüksek, projenin faydalı olduğuna gönülden inanan
bir katılımcı.
|
DESTEK
|
- Haberleşme
kanallarını belirleyip tüm üyelere duyurmak.
- Yüz
yüze toplantıları düzenlemek.
- Randevuları
ayarlamak.
- Elektronik
haber gruplarında teknik sorunlarla ilgilenmek.
|
- Yönetici
asistanı ya da bilgisayar uzmanı bir katılımcı
|
EDİTÖR
|
- Eğitim
içeriğinin onaylanması.
- Eğitim
dokümanlarının pedagojik formasyona uygun bir şekle getirilerek düzeltilmesi
ve bütünleştirilmesi.
|
- Dokuma
veya hazır giyim firmalarından eğitim uzmanı bir katılımcı.
|
SPONSOR
|
- kaynakların
ve tanınırlığın temin edilmesi.
- uzun
dönemli stratejik ayarlamalarda yol göstericilik.
|
- Hazır giyim,
tekstil (iplik, dokuma, örme, terbiye, vb.), çırçır işletmeleri Genel
Müdürleri ile Çukobirlik, Antbirlik ve Tariş yönetimleri.
|
ÜYELER
|
- eğitim
içeriğinde üzerlerine düşen kısımları yazarak editöre teslim edilmesi.
|
- Hazır giyim,
tekstil, çırçır işletmeleri çalışanlarından kaliteyle ilgili sorunlara vakıf
olanlar, danışman ziraat mühendisleri.
|
Hazır giyim, tekstil, pamuk
üreticileri ile tüccar kuruluşların orta ve üst düzey yöneticilerin
bilgilerinin tazelenmesi eğitimlerinin düzenlenmesi için ise, tedarik
zincirinde yer alan kuruluşların ortak olacakları bir eğitim şirketi
kurulabilir. Yeni işe alınan personelin yurt dışına master’a ya da staja gönderilmesi
projesi her işletmenin kendi içinde uygulayabileceği bir proje olabilir, ancak
mağaza ve hazır giyim işletmelerinin, iplik ve kumaş işletmelerini bu konuda
desteklemeleri gerekirse, bundan kaçınmamalıdırlar.
Kalite ve Ar-Ge laboratuarlarının ne
şekilde kullanılacağına da birlikte karar vermelidirler. Tarladan örnekleri
seçecek, testleri yapıp sonuçlarını künyelere yazacak olanlar, bu
laboratuarlarda görevli çalışanlar olacaktır. Kalite kontrol amaçlı
laboratuarlar geçici bir süre için kiralanabilirler, gezer laboratuar haline
getirilebilirler. Ar-Ge amacı söz konusu olunca ise, laboratuar sahipleriyle
anlaşmalar yapılabilir.
Kalite ve kalitenin sağlanması için
gerekli olan eğitim sorunlarından sonra en önemli sorun, Ar-Ge’ye, markalaşmaya
yeterli bütçenin ayrılamamasıdır. Bu nedenle, Şekil 2.1’deki firmalar arası
bağlardan, geleneksek olmayan kontratlar sınıfında yer alan uzun dönemli kaynak
sağlama anlaşmaları, ortak Ar-Ge ve ortak ürün geliştirme anlaşmalarından biri
veya birkaçı stratejik ittifak yöntemi olarak benimsenebilir. Ortaya çıkacak
yeni ürünlerin patent veya marka hakları da, anlaşmaya taraf olan firmaların
buluşlara katılımı ölçüsünde dağıtılabilir. Bu tür anlaşmalar, örneğin;
katılmak isteyen hazır giyim firmalarının aralarında veya dikey olarak zincirin
tüm üyeleri arasında da gerçekleştirilebilir.
Kalite ve eğitim sorunundan sonra
gelen ikinci önemli sorun, pamuk ipliği tesislerinde kapasite fazlası olmasına
rağmen hala yeni iplik fabrikalarının açılıyor olması sorunudur. Bu tıpkı,
bankacılık sektöründe ülkenin ihtiyaç duyduğundan fazla bankanın sektörde
rekabet etmeye çalışması gibi bir durumdur. Gerek GİDEM bürolarının, gerekse
DPT, Hazine Müsteşarlığı gibi kamu kurumlarının, yeni pamuk ipliği
fabrikalarını kurmamaları yönünde girişimcileri uyarması, teşvik verme
politikasından vaz geçmesi gerekmektedir. Yalnızca var olan iplik
fabrikalarının bir üst teknolojiye geçmeleri, eskiyen üretim sistemlerini
yenilemeleri teşvik edilmelidir. Aslında, fizibilite raporu hazırlayan bir
girişimcinin yeni iplik fabrikası kurulması yönünde bir yatırım kararı alması
mantık dışıdır.
Pamuk ipliğinde kapasite kullanım
oranının artırılabilmesi, yerli ve yabancı kumaş sanayicisinin yerli ipliğe
olan talebinin artmasına bağlıdır. Yukarıda kaliteyle ilgili anlatılan öneriler
üzerine sektör elbirliğiyle eğilirse, yerli ipliğin kalitesine duyulan güven
artacağından, hem daha az iplik ithal edilecek ve yerli kumaş sanayii istediği
kalitede ipliği daha ucuza satın alabilecektir, hem de iplik üreticileri %100
kapasiteyle çalışabileceklerinden, maliyetlerini düşürüp daha fazla kâr
edebilecekler, yaptıkları yatırımın geri dönüşünü daha kısa zamanda
sağlayabileceklerdir. Pamuk çiftçileri ve elyaf üreticileri için de aynı durum
söz konusudur. Tedarik zincirine daha fazla yatırım yapmakla, daha kaliteli
pamuk elde edip daha yüksek fiyata alıcı bulabilecekler ve iplik üreticileri de
daha az pamuk elyafı ithal edip, yerli pamuk üreticilerinden ihtiyaçlarını daha
az maliyete giderebileceklerdir.
Bir diğer kritik sorun, boya ve
terbiye işlemlerinde kullanılan kimyasal maddeler yönünden dışarıya bağımlı
olunması ve terbiye işlemleri için kullanılan tesislerin çevreye zarar veren
eski teknolojiye sahip olmasıdır. İplik yatırımlarının teşvik edilmesindense,
bu tesislerin (boya ve terbiye) modernizasyonunun teşvikine öncelik
verilmelidir. Bu sektörde temiz üretim, temiz süreçler için gerekli Ar-Ge
yatırımları ve eğitimli personel ihtiyacının giderilmesi de, tedarik zinciri
açısından bir başka önemli işbirliği konusudur. Bunda da tüm tekstil ve hazır
giyim firmaları birlik olup bir ortak Ar-Ge anlaşması yapabilirler, ya da
gerekli teknolojiyi ortaklaşa satın alabilir, buradan elde edilen kârı da
ortaklık ölçüsünde paylaşabilirler.
Moda-marka tasarımları konusunda
iddialı olabilmek, dünya tekstil ve hazır giyim ticaretinde ele alınması
gereken diğer bir önemli unsurdur. Moda-marka tasarımlarının beğenilebilmesi
için, satışı yapılacak olan bölgelerin kültürünün iyi tanınması gerekmektedir.
Ürünlerde bölgeye göre çeşitlilik önerilmektedir. Örneğin: ülkemizde Türk halk
motiflerini, Polonya’da Polonyalıların halk motiflerini, Hindistan’da Hint
motiflerini, vb. modern tasarımlar içine yedirerek sunmak mümkündür. Japonya’da
pamuklu kimono tasarımlarını gençlerin rahatça kullanabilecekleri şekilde
tasarlayan (örneğin etek kısmını yürümeyi kolaylaştıracak şekilde
tasarlamışlar) stilistler var ve bu ürünlere gençlerin talebinin arttığını
söylemekteler (Expo-channel, 2003). Bir yabancının kendi kültürlerini araştırıp
onlara sunması, tüketicilerin hoşuna gidecektir. Türkiye, farklı kültürlerin
kaynaştığı bölge olarak tanıtılıp, ürünlerde de bu farklı motifler ve
tasarımlar kaynaştırılabilir. Bu arada Türk kültürünün incelikleri de
sunulabilir. Örneğin otellerde çalışan gençlere içinde Türk motiflerinin de yer
aldığı modern kıyafetler tasarlanabilir. Otantik kıyafetler giymekten
hoşlanabilecek kesimlerin pazar araştırması yapılmalıdır. Ürünler tanıtılırken,
broşürlere tasarımların hangi halkların motiflerinden esinlenildiği, hangi
duyguların ifadesinden yola çıkılarak hazırlandığı da not alınırsa, kültüre
yatırım yapmak isteyenlerin hoşuna gidebilecektir. Ülkelerin içindeki farklı
yörelerde farklı incelikler yakalamak mümkündür. Özellikle ülkemiz, bu açıdan
çok zengindir. Bu konuda, kumaş üreticileri ile hazır giyim üreticileri ve
mağaza işletmecilerinin işbirliği yapması gerekmektedir.
Bu önerinin gerçekleştirilmesi için,
farklı kültürlerin ve motiflerin araştırılması ve belgelendirilmesi bilgi ağı
oluşturulabilir. Önerilen bilgi ağı, Çizelge 4.3’te yer almaktadır.
Bu bilgi ağının görevi, bir yerel
motifler arşivi kurup, bunu hem bilgisayara kaydetmek, hem de bu konuda zengin
bir kütüphane oluşturmaktır. Bundan sonrası, moda tasarımcılarının
yaratıcılığına kalacaktır. Bu konuda bir web sayfası hazırlanıp, her hafta
farklı 20-30 motif merak edenlerin ilgisine de sunulabilir.
Moda tasarımcıları, diledikleri zaman
kütüphaneden, dilediklerinde ise CD-ROM yardımıyla bu motifleri görüntüleyip,
bunlardan esinlenerek farklı modern tasarımlar yaratabileceklerdir. Arşiv ne
kadar zengin olursa, tasarımlar da o kadar çeşitlilik arz edebilecektir. Daha
sonra oluşturulan bu tasarımlar, pazar araştırmasına konu edilerek, tüketiciden
en çok beğendiği birkaç tasarımı işaretlemesi istenebilir.
Çizelge 4.3: Dünyadaki Farklı Kültürlerin Ve
Motiflerin Araştırılması Ve Belgelendirilmesi İçin Önerilen Bilgi Ağında Görev
Paylaşımı
AĞ
ROLLERİ
|
TEMEL
SORUMLULUKLAR
|
SORMULUSU
KİM OLMALI?
|
KOORDİNATÖR
|
- üyelerin
tanımlanması ve birbirleriyle bağlantılarının sağlanması
- organizasyon,
sorun çözme ve motive etme
- yurt
dışına gidecek olanların pasaport, vize işlemlerini takip etmek, kalacakları
yeri ayarlamak
- üyelerin
görev dağıtımını yapma ve biten işleri teslim alıp editöre teslim etme
|
-
proje için heyecan duyan,
motivasyonu yüksek bir çalışan
- farklı
kültürleri tanıyan, İngilizce ve birkaç dil bilen, insanlarla ilişkileri
kuvvetli
- tedarik
zincirinin hangi pozisyonunda çalıştığı önemli değil, hatta koordinatörlük
için yeni biri işe alınabilir.
|
DESTEK
|
- bilgi
teknolojileri ve iletişim kanallarının yanında, fotoğraflama teknikleri için
gerekli olan yazılımların ve veri tabanı sisteminin temin edilmesi
- koordinatöre
ve ağ üyelerine yardımcı olma
- önder
seçimi
|
- bilgi
teknolojileri ve fotoğrafçılık uzmanları
- oluşturulacak
kütüphane için arşiv uzmanları
- destek
uzmanlarına yardımcı olabilecek gönüllü çalışanlar
|
EDİTÖR
|
- içeriğin
onaylanması
- sentezleme
ve bütünleştirme
|
- folklor bilimi
uzmanları
|
SPONSOR
|
- kaynakların
ve tanınırlığın temin edilmesi
- uzun
dönemli stratejik ayarlamalarda yol göstericilik
|
- Hazır giyim, ev
tekstili ve giyim tekstili ile ilgili firmaların üst yönetimleri
|
ÜYELER
|
- görev
bölgeleriyle ilgili ön araştırma yapıp, daha sonra ilgili bölgeye gidip yerel
motifler hakkında bilgi toplamak, destek personeline motiflerin fotoğrafını
çektirmek veya kendisi motifleri kabaca çizmek, varsa bu konudaki kitapları
edinmek.
|
- Moda
tasarımcıları (stilist ya da desinatör)
|
Bir başka temel sorun, dünyada pamuklu
ürünlerin talebinin giderek azalmakta olmasıdır. Pamuklu ürünlerin olumlu
yönleri vurgulanmalı, olumsuz yönleri ise diğer doğal ve sentetik maddelerle
desteklenerek uygun iplikler üretilmelidir. Tamamen sentetik ürünlere karşı
yapılabilecek en iyi reklamın, pamuğun insan sağlığı yönünden rakip ürünler
karşısındaki üstünlüklerine vurgu yapmak olduğu düşünülmektedir. En azından,
doğrudan insan tenine temas eden kumaşların, ağırlıklı olarak sağlıklı ve doğal
liflerden (pamuk, keten, kenevir, jüt, ipek, yün, vb.) oluşması gerektiği
vurgulanmalıdır. Dünyada, ekolojik tarım, bitkisel ilaç, vb. sektörlerde olduğu
gibi, doğala doğru bir yönlenme söz konusudur. Dolayısıyla, pamuklu ürünlere
olan talebin hiç olmazsa daha da azalmaması için bu tarz bir vurgu yerinde
olabilir. Üstelik, sentetik ürünlerin birçoğunun hammaddesinin petrol olduğu ve
süreçlerinin çevreyi daha fazla kirlettiği de vurgulanabilir. Ancak bu tarz
vurgular, karalama kampanyası şeklinde değil, örneğin, sentetik maddelerin
olumsuz özelliklerini, pamuk gibi doğal liflerin azalttığını belirten bir
ifadeyle yapılmalıdır. Böylece tüketiciler, gerekli mesajı algılayacaklar,
rakipler de haksız rekabet olduğunu iddia edemeyeceklerdir.
Bu konuda yapılabilecek en kapsamlı
çalışma, tüketiciler için bir katalog oluşturularak, kumaş teknolojilerinin bir
listesini çıkarmak ve her türlü sentetik ve doğal maddenin olumlu ve olumsuz
yönlerini çizelge halinde müşterilere sunmak olabilir. Bu çalışmayı
destekleyici bir başka önemli çalışma, müşterilerin, kumaşın ihtivası hakkında
bilgi alma hakkının da olduğu düşünülerek, tüm ürünlerin etiketlerinde
kullanılan maddelerin yüzdelik oranlarının yer alması gibi bir standardın
benimsenmesi ve gerek iç piyasa, gerekse ihraç ürünlerinde tavizsiz
uygulanmasıdır (iç piyasada çoğu ürünlerde var, ancak bazılarında
bulunmamaktadır).
Bazı sorunlar, tedarik zincirinin
dayanışmasıyla çözülemeyecek sorunlar olup, tekstil ve hazır giyim sanayicileri
tarafından çeşitli platformlarda dile getirilmektedir. Bunların bir kısmı
zincirin zayıf yönlerinde, bir kısmı da tehditlerde yer almaktadır. Örneğin:
kayıt dışı ekonominin ulaştığı boyutlar ve çözüm önerileri, enerji ve ulaştırma
maliyetlerinin yüksekliği, vergi oranlarının yüksek olması, AB ile ilişkiler,
vb. dezavantajlar, yüksek katma değerli ürünlerin ve hizmetlerin geliştirilmesi
hedeflendiğinde, rekabet, maliyetlerden çok müşterinin beğenisini kazanma
noktasında gerçekleşeceğinden, kısmen de olsa, bu strateji ile
giderilebilecektir. Çünkü bu dezavantajlar, yalnızca üretime odaklı, başka bir
deyişle maliyet avantajına dayalı stratejilerde söz konusudur. 2005 yılında
sektörün liberalizasyonunun tamamlanmasıyla, maliyetlerin daha da düşük
gerçekleştiği uzakdoğu ülkeleri avantajlı konuma yükseleceklerinden, bu
ürünlerde iç piyasada rekabet edilmesi söz konusu olmalı, ihraç ürünlerinde
yüksek katma değerli ürünler tercih edilmelidir. Öncelikle kalite sorununun
çözülmesi şartıyla, tedarik zincirinin moda-marka tasarımı, mağazacılık ve
Ar-Ge ile kumaş tasarımı kısımlarına odaklanıldığı takdirde, bu faaliyetlerden
kaynaklanan gelirlerle imalat tesislerini yaşatmak da olanaklı olacaktır.
Ancak yine de, çevreden kaynaklanan bu
tür sorunlar için de uluslararası arenada mücadele edilmesi gereklidir.
Örneğin: Avrupa’daki bir fuara katılacak bir iş adamına vize uygulamasının
durdurulması için gerekli girişimlerde bulunulmalıdır. Bu da, baş vuran kişinin
iş dışında bir amaçla yurt dışına gitmediğine dair belgelerin alınmasını
çabuklaştırıcı yöntemlerin bulunmasını gerektirmektedir. Bu çabuklaştırıcı
yöntemlere ek olarak, iş adamlarımız da planlı ve programlı hareket ederek,
başvurularını mümkün olduğunca erken yapıp tedbiri elden bırakmamalı, yurt
dışındaki fuar yöneticilerine, fuar tarihini kendilerine mümkün olduğunca erken
bildirmeleri için bir erken uyarı sistemi kurmaya çalışmalıdırlar.
Enerji ve ulaştırma maliyetlerinin
azaltılması ise başlı başına bir sorun olup, tüm imalat sanayiini olumsuz yönde
etkilediği bir gerçektir. Ancak bu konu çalışmanın kapsamı dışında olup,
kapsamlı araştırmaları gerektirmektedir.
Kayıt dışı ekonomi için iş adamlarınca
ve DPT’ce önerilen vergi oranlarının azaltılması önerisi, kısmi bir çözüm gibi
görünmektedir. Sektörün vergi kaçırma oranının %76 olduğu düşünülürse, vergi
oranları %76 oranında düşürülse bile, diğer maliyet unsurlarından dolayı
(örneğin: işçilik ücretleri Çin’e göre fazladır, ancak yaşam standartlarının altındadır),
sanayicilerimiz yine şikayet edecekler, bu indirimli vergileri bile ödemek
istemeyeceklerdir. İşletmeler, faturasız satışlar nedeniyle gelirlerini düşük
gösterdiklerinden, gelir vergisini de düşük ödemektedirler. Kayıt dışı işçi
çalıştırarak, SSK primlerinden kurtulmakta, işçiler de hem primlerini hem de
gelir vergilerini ödememiş olmaktadırlar. Kayıt altına alınan işçiler ise, daha
yüksek maaş alsalar da, kağıt üzerinde asgari ücretli gösterilmekte, böylece
işçi ve işveren daha az vergi ve prim ödemektedirler. Buna bir de, maliyete
odaklı iş adamının, fazla maaş ödenmesi gerekir endişesiyle kalifiye personel
çalıştırmaktan kaçınmasını da ekleyince, bu kez o personelin aldığı kararların
rasyonelliği ve ürünün kalitesi de tehlikeye girmekte, işveren, maliyeti
kıstığını zannederken, open-end iplik yatırımlarında görüldüğü gibi, düşük
kapasite kullanım oranı nedeniyle maliyetleri katlanarak artmaktadır. Maliyet
verileri toplanırken, bir de, “yanlış kararlardan kaynaklanan maliyet artışı”
diye bir kalem eklemek işletme yöneticilerinin durumla yüzleşmeleri açısından
faydalı olabilir.
Nedeni her ne olursa olsun, bütün
gelir ve gider kalemleri dürüstçe gösterilmeli ve vergiler dürüstçe
ödenmelidir. Ancak bu durumda vergilerin düşürülmesi için oturulan pazarlıkta
güçlü olunabilir, vergilerin %76’sının ödenmediği bir ortamda, inandırıcılık
yitirilmiş olur. Bilinmeyen rakamlar üzerine konuşmak mümkün değildir, ama
vergiler dürüstçe ödenirse, rakamlar doğruya yakın tahmin edilebileceğinden,
devlet dolaylı vergileri kaldırmaya daha kolay yanaşacaktır.
Bu konunun detayları da ayrı bir
araştırma konusu olup, çalışma kapsamının dışındadır. Kısaca sektörün bu
sorunun çözümünde yeterince samimi olmadığı, bu nedenle devletin iş adamlarına
eğitim ve muhasebe kayıtlarına düzgün bir denetim mekanizması kurmadığı sürece
bu sorunun çözümünün güç olduğu düşünülmektedir. Belki, vergi ödememenin buz
dağının altında kalan bedelinin, veri ödemenin bedelinden daha fazla olduğu iş
adamlarına anlatılabilir ve kendileri ikna edilebilirlerse, kayıtlarını daha
dürüstçe tutabileceklerdir. Gerekirse, dürüst iş adamları, dürüst
çalışmayanları ihbar mekanizmaları geliştirmek için çalışmalıdırlar. Ancak
kimin dürüst olup, kimin olmadığını ayırt etmek zor olduğundan, bu konuda
işbirliği yapılması da hemen hemen imkansızdır.
Sorunlardan TZY yaklaşımları ile
çözülebilecek olanlar arasından en acil olanlar ve ilgili işbirliği önerileri
bu şekilde açıklandıktan sonra, sonuç bölümünde, çalışmanın vardığı nokta,
kısaca özetlenmeye çalışılacaktır.
2 SONUÇ
Daha önce açıklandığı gibi bu
çalışmanın amacı, pamuk-tekstil-hazır giyim tedarik zincirinde yer alan
ortakların sorunlarını belirleyip, bu sorunları gidermek amacıyla tedarik
zinciri modeli önermekti. Bu tedarik zincirinin seçilmesinin en önemli nedeni,
söz konusu sektörün ülke ekonomisi açısından önemi ve dünyada rekabetin en
çetin olduğu sektörlerden biri olmasıydı. İkinci önemli nedeni ise, kalkınmakta
olan ülkelerin kalkınmak için tercih ettikleri sektörlerden biri olmasının
yanında, kalkınmış ülkelerin de rekabetten vaz geçmedikleri bir sektör
olmasıydı.
Öncelikle, günümüzde rekabeti
etkileyen şartlar ve rekabetçi iş tasarımlarının nasıl oluşturulduğu
belirlendi. Buradan edinilen bilgilerden, pazar payını artırmanın ve büyüyen
pazarlarda rekabet etmenin her zaman beklenen başarıyı getirmediği, farklı
sektörlerden verilen örneklerle ispatlandı. Müşteri istek ve ihtiyaçlarının ne
yönde değişeceğini önceden kestirip, iş tasarımlarını buna göre
gerçekleştirenlerin başarılı oldukları, yine farklı sektörlerden örneklerle
ispatlandı. Ayrıca, firmaların tek başlarına rekabet etmesinin günümüzde çok
zor olduğu, tedarik zinciri ortaklarıyla işbirliği içinde rekabetin önemli
olduğu vurgulandı. Japonya’nın 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki kalkınma çizgisi
örnek verilerek, bazı sektörlere öncelik verip diğerlerini tedarik zinciri
boyunca tetikleyerek kalkınmanın mümkün olduğu gösterildi.
Sektörel SWOT analizi için gerekli
veriler toplanırken, söz konusu sektörün temel pazar bölümleri ve müşteri
beklentilerinin bir kısmı da ortaya çıkmış oldu. Kârlı bölgeler ve kârsız
bölgelerin tanımı yapıldı ve bunlara ait stratejiler ve iş tasarımları söz
konusu zincirin nihai ürünü olan hazır giyim ürünleri için ayrı ayrı
belirlendi. İş tasarımları hazırlanırken, ağırlıklı olarak tüketiciyle ve
tedarik zinciri ile işbirliği düzeylerinin önerilmesine dikkat edildi.
Sektörle ilgili veriler toplanarak,
ülkemiz pamuk-tekstil-hazır giyim tedarik zincirinin diğer rekabetçi ülkelere
kıyasla avantajlı ve dezavantajlı olduğu yönler belirlenmeye çalışıldı.
Böylece, konunun uzmanlarından edinilen verilerle, SWOT analizi tamamlanmış
oldu. Tedarik zincirindeki katma değeri yüksek alanların mümkün olduğunca ülke
içinde gerçekleştirilmesi, sektörün kalkınması için temel ilke olarak
belirlendi. Sektörün sorunlu alanlarının çözüme kavuşturulabilmesi için tedarik
zincirinin bilgi ağındaki işbölümü ortaya kondu. Müşterilerden bilgi toplamak
için bir MBY stratejisi ve sektördeki işletmelerin sorun çözümünde ortak
çalışmaları için uygun bilgi ağı stratejileri önerildi.
Öncelikli sorunlar olarak kalite ve
eğitim sorunu ile moda-marka sorunu ele alındı. Özellikle kalite ve eğitimle
ilgili sorunların çözümü halinde, diğer bazı sorunların kısmen de olsa
çözülebileceği gösterilmeye çalışıldı. Kalite ve eğitim için bir, moda-marka
sorunu için ayrı bir bilgi ağı projesi oluşturularak, koordinatör, destek,
editör, sponsor ve üye görev tanımları ve hangi nitelikteki personelin
görevlendirilmesi gerektiği belirlendi.
Diğer sorunların çözümüyle ilgili
olarak, özellikle yüksek yatırım gerektiren çözümler için ortak Ar-Ge projeleri
gibi stratejik işbirlikleri önerileri de çalışmada yer aldı.
Çalışmada yer alan öneriler, TZY
felsefesinin çözüme destek olabileceği yönleriyle ve araştırmacının
yaratıcılığıyla sınırlı kaldı. Ancak, sektörün üretim zinciri yapısı, ürün
zinciri yapısı ve talep zinciri yapısının bütünsel olarak ele alınması ve SWOT
analizinin gerekçeleriyle birlikte detaylandırılarak bütünsel olarak yapılmaya
çalışılması, araştırıcılara ve sanayicilere diğer yöntemlerle çözülebilecek
sorunlar hakkında da ip uçları göstermesi bakımından faydalı oldu. TZY’nin,
sektörel açıdan da ele alınıp ortak strateji belirleme ve birlikte sorun çözme
amacıyla uygulanabileceği gösterilmiş oldu. Bu bağlamda çalışma, amacına önemli
ölçüde ulaşmıştır.
Bundan sonra yapılacak çalışmalarda
amaç, sektörden örnek olaylar ele alıp, bu çalışmada önerilen stratejilerin
başarıyla uygulanıp uygulanmadığını araştırmak olacaktır. Başta Mavi Jeans
olmak üzere, Sanko, Koton gibi firmaların izin verdikleri ölçüde, tedarik
zinciri üyeleriyle ilişkilerinin belirlenerek örnek olaylar olarak ortaya
konması, diğer uygulayıcılar açısından önemli bir kaynak niteliği
taşıyabilecektir.
Gülnur Sönmez 2003
KAYNAKÇA (Yararlanılan Kaynaklar)
ACAR, Nesime, Tam Zamanında Üretim, MPM Yayınları No:
542, Ankara, 3. Basım, 1997.
AL, Verda, “GAP’ta Pamuk Tarımı”, Pamukta Tarım ve Sanayi
Entegrasyonu (Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü, Türkiye II. Pamuk, Tekstil
ve Konfeksiyon Sempozyumu Bildirileri, Gaziantep, 18-19 Mart 1999), s: 54-60,
Ankara, Ağustos 1999.
ALTUĞ, Osman, Kayıtdışı Ekonomi, Türkmen Kitabevi,
İstanbul, 2. Baskı, 1999.
ATALAY, Nevda, Dilek BİRBİL, Nazmiye DEMİR, Rekabette
Öncü Sektörler, MPM Yayınları No: 652, Ankara, 2001.
ATIMTAY, Aysel.T., “Temiz Ürünler Ve Temiz Prosesler
Konusunda Avrupa’daki Son Gelişmeler”, 4. Ulusal Çevre Kongresi: 21.yy.da Çevre
Mühendisliği, Teknoloji ve Toplum, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, s: 416-422,
İçel, 7-10/11/2001.
BORÇA, Güven, Bu Topraklardan Dünya Markası Çıkar Mı?:
Marka Olmanın ABC’si, Kapital Medya Hizmetleri A.Ş., 5. Baskı, İstanbul, Mart
2003.
BÜCHEL, Bettina, Steffen, RAUB, “Building Knowledge
Creating Value Networks”, European Management Journal, Vol:20, No: 6, s:
587-596, Elsevier Ltd., Büyük Britanya, 2002.
CHRISTOPHER, Martin, Logistics and Supply Chain
Management, Burr Ridge, IL: Richard D. Irwin, s: 1,9 1993.
COOPER, Martha C., “Logistics in the Decade of the
1990’s”, The Logistics Handbook, Editörler: James F. Robeson and William C.
Copacino, New York: The Free Press, s: 46, 1994.
Council of Logistics Management, Oakbrook, IL, 1985.
COVEY, Stephen R., The Seven Habits of Highly Effective
People, Published by Simon and Schuster, 1990.
ÇALTEPE,
Murat, “Bravo TÜBİTAK’a”, http://www.uekae.tubitak.gov.tr/basin/aksam_25may1999.htm,
1999.
DARTAN,
Muzaffer, “Türkiye İle AB İlişkileri ve Gümrük Birliği”, Tüm Yönleriyle Türkiye
- AB İlişkileri, s: 93-157, Elif Kitabevi, İstanbul, Kasım 2002.
DIN 33 400.
DİRLİK, Engin, “Makinalı Hasatta Modern Çırçırlama
Sistemleri”, Pamukta Tarım ve Sanayi Entegrasyonu (Tarımsal Ekonomi Araştırma
Enstitüsü, Türkiye II. Pamuk, Tekstil ve Konfeksiyon Sempozyumu Bildirileri,
Gaziantep, 18-19 Mart 1999), s: 29-36, Ankara, Ağustos 1999.
DPT, İktisadi Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü,
Dünyada ve Türkiye’de Tekstil Hazır Giyim Sektörleri ve Türkiye’nin Rekabet
Gücü, Yayın No: 2668, Mart 2003.
DPT, Küreselleşme Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Yayın
No: DPT: 2544, ÖİK: 560, Ankara, 2000.
DPT, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Tekstil ve Giyim
Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Yayın No: DPT:2549 – ÖİK:565, Ankara,
2001.
DÜNYA TEKSTİL, İlksöz, “Güçbirliğiyle Gelen Büyük
Başarılar”, Yıl: 7, Sayı: 2003-07, s: 68, Dünya Yayıncılık, Temmuz 2003a.
DÜNYA TEKSTİL, Moda, “Teknolojinin Modaya Yansıması” Yıl:
7, Sayı: 2003-07, s: 68, Dünya Yayıncılık, Temmuz 2003b.
EKONOMİST, “Girişimcinin Yatırım İsteği 4 Kat Arttı”, s:
14-22, 13-19/Temmuz/2003.
ELLRAM, Liza M, COOPER, Martha C., “Supply Chain
Management, Partnerships, and the Shipper-Third Party Relationship,
“International Journal of Physical Distribution and Logistics Management, Vol:
1, No: 2, s:1-10, 1990.
ELLRAM, Liza M., “Supply Chain Management: The Industrial
Organization Perspective”, International Journal of Physical Distribution and
Lojistics Management, Cilt (Vol): 21 No:1, s: 13-22, 1991.
EŞİT, Ceylan, Hasan AKYOL, Barış GÖKALAN, MPM Mersin
Verimliliği Artırma Projesi, Yayımlanmamış Hizmete Özel Danışmanlık Raporu,
Mersin, Haziran 2003.
EXPO-CHANNEL Belgesel, 2003.
FINDIKÇI, İlhami, İnsan Kaynakları Yönetimi, Alfa Basım
Yayım Dağıtım, 1. Basım, İstanbul, 1999.
GİBBERT, Michael, Marius LEİBOLD, Gilbert PROBST, “Five
Styles of Customer Knowledge Management, and How Smart Companies Use Them to
Create Value”, European Management Journal Vol:20, No:5, Elsevier Science Ltd.,
Büyük Britanya, s:459-469, 2002.
GOPAL, Christopher, Harold CYPRESS, “Integrated
Distribution Management”, Homewood, IL: Business one Irwin, s: 1, 1993.
GÜMÜŞ, Mehmet, “Türkiye’de Kooperatif Birlikleri”,
Pamukta Tarım ve Sanayi Entegrasyonu, (Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü,
Türkiye II. Pamuk, Tekstil ve Konfeksiyon Sempozyumu Bildirileri, Gaziantep,
18-19 Mart 1999), s: 76-90, Ankara, Ağustos 1999.
ILO, Productivity Management: A Practical Handbook, 1987,
Çev: Olcay BAYKAL, Nevda ATALAY, Erdemir FİDAN, Verimlilik Yönetimi Uygulamalı
El Kitabı, MPM Yayınları No: 476, 3. Baskı, Ankara, 1998.
İTO, İstatistik Şubesi, Türk Tarımında Pamuğun Yeri ve
Önemi, Yayın No:1996-56, İstanbul, 1996.
İTO, Türkiye Ekonomisinin Dünya Pazarlarında
Oryantasyonu, Yayın No: 2003-06, İstanbul, 2003.
KAFAOĞLU, Aslan Başer “Ekonomide Yeni Lider Bölge: Doğu
ve Güney Asya – II”, Bilim ve Ütopya, s: 26-38, Mayıs 2003.
KANAWATY, George, Introduction to Work Study, ILO, 4th
edition, 1992, Çev: Zuhal AKAL, İş
Etüdü, MPM Yayınları No: 29, Üçüncü Basım, Ankara, 1997.
KAVAS, Alican, Alev KATRİNLİ, Ö. Timurcanday ÖZMEN,
Tüketici Davranışları, Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi, Yayın
No: 3, 1995.
KILIÇDAROĞLU, Kemal, Kayıtdışı Ekonomi ve Bürokraside
Yeniden Yapılanma Gereği, Ankara, 1997.
KIRAYOĞLU, Berat, “Tekstil Endüstrisinde Ar-Ge’nin Önemi”,
http://www.biltek.tubitak.gov.tr/dergi/97/kasim/tekstil1.html,
Kasım, 1997.
KÜÇÜKYALÇIN, Naciye, Gürkan KURUL, Kaan H. ÖKTEN, Müberra
TÜMER, Meral YÜKSELEN, Tekstil Teknolojisi I-II, MEB Devlet Kitapları, Milli
Eğitim Basımevi, İstanbul, 2. Basım, 1996.
LANGLEY, C. John Jr., Mary C. HOLCOM, “Creating Logistics
Customer Value”, Journal of Business Logistics, Cilt (Vol): 13, No: 2, s: 1-28,
1992.
LA LONDE, Bernard, “Small Shipments – Manage the Supply
Chain”, Transportation & Distribution, Cilt (Vol): 37, No: 11, s: 15, Kasım
1996.
MANİSALI, Erol, Dünya’da ve Türkiye’de Büyük Sermaye,
Derin Yayınları, 2002.
http://www.mavijeans.com, 15/07/2003.
MENTZER, John T., “Managing Channel Relations in the 21st
Century”, Journal of Business Logistics, Cilt (Vol): 14, No: 1, s: 31, 1993.
MONDEN, Yasuhiro, Toyota Production System: Practical
Approach to Production Management, Industrial Engineering and Management Press,
Norcross, Georgia, ABD, 1983.
MPM-REFA Sözlüğü İşletme Organizasyonu: İş Etüdü,
Planlama ve Yöneltme, 3. Basım, 1990.
MÜSİAD ve UTESAV, Pamuk Birliği, Araştırma Raporları –
19, İstanbul, Aralık 1996.
NOVACK, Robert A., Lloyd M. RINEHART, Michael V. Wells,
“Rethinking Concept Foundations in Logistics Management”, Journal of Business
Logistics, Cilt (Vol): 13, No: 2, s: 233-267, 1992.
ODABAŞI, Yavuz, Gülfidan BARIŞ, Tüketici Davranışı,
Kapital Medya Hizmetleri A.Ş., 1. Basım, İstanbul, 2002.
OECD, Background Report by the Secretary General,
Concluding the Technology/Economy Programme, C/MIN 891 14, Paris,1991.
ORAN, Umut, “İstanbul Dünya Modasının Merkezi Olacak”,
Haberler, Dünya Tekstil Dergisi, Yıl:7, Sayı:2003-07, s: 8, Dünya Yayıncılık,
Temmuz 2003.
ÖKTEM, Tülin, Esen ÖZDOĞAN, Sevnur ÖNCÜ, Yıldız SÖKAT,
“Pamuk Liflerinde Görzlenen Bazı Hatalar”, Pamukta Tarım ve Sanayi
Entegrasyonu, (Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü, Türkiye II. Pamuk, Tekstil
ve Konfeksiyon Sempozyumu Bildirileri, Gaziantep, 18-19 Mart 1999), s:64-75,
Ankara, Ağustos 1999.
ÖZBİLEN, Vedat, “GAP Bölgesi’nde Yabancı Sermaye
Yatırımı”, Pamukta Tarım ve Sanayi Entegrasyonu, (Tarımsal Ekonomi Araştırma
Enstitüsü, Türkiye II. Pamuk, Tekstil ve Konfeksiyon Sempozyumu Bildirileri,
Gaziantep, 18-19 Mart 1999), s: 61-63, Ankara, Ağustos 1999.
PARTANT, François, Çev: Fikret BAŞKAYA, Kalkınmanın Sonu:
Bir Alternatif mi Doğuyor?, Maki Basın Yayın, Ankara, 2. baskı, 2002, (1982).
ROSS, David Frederick, Competing Through Supply Chain
Management: Creating Market Winning Strategies Through Supply Chain
Partnerships, Kluver Academic Publishers, 2nd Edition, 1999.
SEYİDOĞLU, Halil, İngilizce – Türkçe Ekonomi ve
İşletmecilik Terimleri Açıklamalı Sözlük, Kurtiş Matbaası, İstanbul, 2. baskı,
2001.
SLYWOTZKY, Adrian J., David J. MORRİSON, Bob ANDELMAN,
Çev: Ebru KILIÇ, Kâr Bölgesi: Stratejik İş Tasarımı Yarının Karlarını Nasıl
Oluşturur?, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 1. basım, 2002.
TARAKÇIOĞLU, Işık, “Dünyada ve Türkiye’de Tekstil
Sanayiinde Son Gelişmeler”, Türkiye’nin Petrolü Tekstil ve Konfeksiyon Sanayii,
s: 241-252, Öz İplik-İş Tüm Dokuma, İplik, Trikotaj ve Giyim Sanayii İşçileri
Sendikası, Ankara, 1995.
TARAKÇIOĞLU,
Işık, “Türk ve Dünya Tekstili”, http://www.tekstilisveren.org.tr/dergi/2002/aralik/34.html,
Aralık, 2002.
http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/tekstil/sonuc3_1.htm,
18.07.2003.
TUNÇGÖĞÜS, Bülent, “Uzun Mukavim Lif Kalitesinin Türkiye
Açısından Önemi Üzerine Bir Araştırma”, Pamukta Tarım ve Sanayi Entegrasyonu,
(Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü, Türkiye II. Pamuk, Tekstil ve
Konfeksiyon Sempozyumu Bildirileri, Gaziantep, 18-19 Mart 1999), s: 37-53,
Ankara, Ağustos 1999.
TÜBİTAK, Vizyon 2023 Tekstil Paneli Ön Raporu, 2003.
TÜBİTAK-MAM
Tekstil Enstitüsü SAGEM Müdürlüğü, “Tekstil Endüstrisinde Bir Ar-Ge
Yardımcısı”, http://www.biltek.tubitak.gov.tr/dergi/97/kasim/tekstil.html,
Kasım, 1997.
WALTON,
Lisa Williams, Linda G. MILLER, “Moving Towards LIS Theory Development: A
Framework of Technology Adoption Within Channels”, Journal of Business
Logistics, Cilt (Vol): 16, No: 2, s: 117, 1995.
YAĞBASAN, Seyit, Lojistik Performans, Yayımlanmamış
Notlar, 2000.
http://www.yarnline.com.tr,
17.07.2003.
YOSHİNO, Michaela Y., U. Srinivasa RANGAN, Çev: Yaşar
BÜLBÜL, Küreselleşmeye Müteşebbis Yaklaşım: Stratejik İttifaklar, Alfa Yayınları,
İstanbul, 1. Baskı, 2000.