Bu Blogda Ara

11 Haziran 2016 Cumartesi

Toplam Faktör Verimliliği ve Kısmi Verimlilik Oranları ve Endeksleri (İşletme Düzeyinde)


1.4. Toplam Faktör Verimliliği Oranının ve Endekslerinin Elde Edilmesi:

Toplam faktör verimliliği ve endeksi, işletmenin tüm çıktı ölçümleri toplamının payda, tüm girdi ölçümleri toplamının da paydada yer aldığı verimlilik oranları ve bu oranlara bağlı endekslerdir. Toplam faktör verimliliğinde dikkat edilecek unsurlar şunlardır:
-          Çıktıların tamamının aynı ölçüm birimine indirgenmesi,
-          Girdilerin tamamının aynı ölçüm birimine indirgenmesi,
-          Belli bir dönemin baz olarak seçilmesi veya hareketli baz yönteminin seçilmesi,
-          Parasal değerlerin ortak ölçü birimi olarak kullanıldığı durumlarda bu değerlerin fiyat artışı etkisinden arındırılması,
-          Gerek girdilerdeki malzeme miktarlarını, gerekse çıktılardaki ürün ve yarı ürün miktarlarını hesaplarken, yalnızca dönem içinde kullanılan, fire verilen ve satılan (veya üretilen) miktarların o dönemin verimlilik hesabına girmesi,
-          Sermaye girdisinin, sabit sermaye, toplam sermaye[1], veya prodüktif sermaye[2]  olarak girdi hesabına katılması,
-          Sermaye girdisi sabit sermaye varlıkları olarak alınmışsa, diğer girdilerin de ortak birimlerine uygun olacak şekilde fiziksel (makine sayısı, makine saati, vb.) olarak veya parasal (amortisman, tükenme payı ya da sermaye stoku vb.) olarak alınması[3],
-          Sermaye girdisinin katkısını hesaplarken, o dönem için ayrılan baz yılın fiyatlarına indirgenmiş amortisman değeri, sermayenin baz yılın fiyatlarına indirgenmiş o dönemki ortalama satış değeri, vb. yöntemlerden işletme için uygun olanının seçilmesi,
-          İşletmenin ortalama verimlilik (maliyet yöntemi) veya marjinal verimlilik (hizmet yöntemi, Kendrick modeli) yöntemlerinden birini seçmesi,
-         Ortalama verimlilik: Belli bir dönem için verimlilik oranı o dönemin toplam çıktısının girdinin dönem içinde kullanılan toplamına oranlanmasıyla elde edilir[4]. Bu sistem, hem pay, hem de paydanın mutlak değerlerle hesaplandığı bir endekstir ve esas olarak malın maliyeti/değeri teorisine uygun olarak kurulmuştur. Uygulamada giderler kullanılarak hesaplanmaktadır. Bu nedenle bu sisteme maliyet (expenditure) yöntemi de denir[5].
-         Marjinal verimlilik: Belli bir dönemde çıktıda görülen artışın yine dönem içinde girdide görülen artışa oranlanmasıyla elde edilir[6]. Bu sistem, doğrudan endeks sayılarından veya göreli değerlerden kurulmaktadır. Bu sistemi uygulayanların hemen hemen hepsi, sistemi girdi faktörlerince sağlanan hizmete dayalı olarak kurmuşlardır. Bu nedenle hizmet yöntemi de denir. Kendrick modelidir[7].
-          Ölçüm için amaçlara, üretim sistemine, çevresel koşullara ve verilerin toplanabilirliğine en uygun zaman diliminin belirlenmesi ve bu dilimlerin sınırlarının birbirinden net bir şekilde ayrılması.
-          Çıktı olarak işletmenin kendine uygun değerlendirme kriterlerinden birini seçmesi[8],
-         Satışlar,
-         Toplam kazançlar (Net satış hasılatı – İlk madde ve malzeme giderleri),
-         Brüt üretim değeri (Net satış hasılatı +/- Cari fiyatlarla yıl başı ve yıl sonu mamul ve yarı mamul stokları arasındaki değişim),
-         Brüt katma değer = Net üretim değeri (Brüt üretim değeri – Üretimde kullanılan ilk madde ve malzeme – Dışarıdan sağlanan fayda ve hizmetler)
-         Net katma değer (Brüt katma değer – Amortismanlar), vb.
1.4.1. Girdi ve Çıktıların Kendi İçlerinde Aynı Ölçüm Birimine İndirgenmesi:
Kazukiyo Kurosawa, heterojen çıktıların birleştirilmesiyle ilgili olarak 3 ayrı yöntem tanımlamıştır[9]:
Fiziksel Dönüşüm Katsayısı: Ürünler, aynı cinsten fiziksel ölçüm birimleriyle ifade edilebiliyorsa, bu yöntem uygundur. Örneğin: Döküm sanayiinde ürünler kg. cinsinden, kömür madenciliğinde toplam kömür miktarı 5500kcal/kg. cinsinden yazılabilir. Tarımsal ürünlerin kalori, karbonhidrat veya diğer besin içeriklerine dönüştürülmesi de bir başka örnek olarak gösterilebilir.
1-      Standart Zaman Yöntemi: Bu yöntem, çıktılardan birine ait standart işgücü zamanı baz alınarak, diğer çıktıların bu seçilen çıktıya göre tanımlanmasından ibarettir. Başka bir deyişle, her bir ürünün standart zamanı bilinir ve çıktılardan biri baz olarak seçilirse, her bir ürünün ayrı ayrı standart zamanları baz ürünün standart zamanına bölünerek, o ürün için bir dönüşüm katsayısı bulunur. İlgili ürünün toplam üretim miktarı, o ürünün katsayısıyla çarpılarak, baz ürün cinsinden göreli miktarı bulunmuş olur. Örneğin, pamuk ipliği üreten bir işletmede, 3 tip pamuk ipliği üretiliyor olsun. Bunlar, 10.no.’lu, 20 no.’lu ve 30 no.’lu pamuk iplikleri olarak tanımlansın. SZ standart zamanı, ZB zaman birimini, Pİ de pamuk ipliğini göstermek üzere:
SZ1: 10 no.’lu pamuk ipliğinin SZ: 15 ZB / 1 yumak 10 no.’lu Pİ
SZ2: 20 no.’lu pamuk ipliğinin SZ: 20 ZB / 1 yumak 20 no.’lu Pİ
SZ3: 30 no.’lu pamuk ipliğinin SZ: 25 ZB / 1 yumak 30 no.’lu Pİ olarak belirlenmiş olsun.
İşletme, verimliliği hesaplanacak dönem için 200 yumak 10 no.’lu Pİ’den, 300 yumak 20 no.’lu Pİ’den ve 300 yumak da 30 no.’lu Pİ’den üretmişse ve verimlilik hesabında çıktı olarak 20 no.’lu pamuk ipliği cinsinden miktarları hesaplamayı tercih ediyorsa, DK dönüşüm katsayısını, ÜM üretim miktarını, EM eşdeğer miktarı, İ ürünü ve B baz ürünü göstermek üzere aşağıdaki gibi bir hesap yapmak gerekecektir:
Toplam ürün miktarı = EM1 + EM2 + EM3 = 150 + 300 + 375 = 825 yumak 20 no.’lu Pİ
Daha sonra bu miktarlar, toplam girdilere bölünerek, toplam verimlilik hesaplanır.
1-      Parasal Ağırlıklandırma Yöntemi: Ürün fiyatı ağırlıklandırma faktörü olarak kullanılabilir. Bu şekilde ürünün kullanım değerinin heterojen karakteri homojen niteliğe indirgenebilir. Buna değer (value) yöntemi denir. Yukarıdaki örnekteki formüllerde, pamuk pliklerinin standart zamanları yerine, ürün fiyatları konursa, her bir ürün, tek bir ürün cinsinden yazılabilir. Burada sonuçlar farklı çıkacaktır. İşletme yönetimi, kendisi için önemli olan kriteri belirleyerek, bu yöntemlerden birini seçmelidir.
1.4.2. Parasal Değerlerin Fiyat Artışı Etkisinden Arındırılması:
Verimlilik oranındaki girdi ve çıktılar fiyatlarıyla çarpılarak parasal değerleri bulunur. Ancak burada, sabit fiyatlar kullanılırsa verimlilik oranı, cari fiyatlar kullanılırsa rantabilite (ekonomiklik) oranı elde edilir[1]. Sabit fiyatlar, cari fiyatların fiyat artışından arındırılmış şeklidir, cari fiyatların baz yıla göre indirgenmesidir. Verimlilik ancak bu şekilde hesaplanırsa, ekonomikliğin girdilerdeki fiyat artışının çıktılardaki fiyat artışına yansıtılma durumundan ne kadar, verimlilik artışından ne kadar etkilendiği ortaya çıkmış olur. Bu bakımdan, kayıt sisteminin bütün bu verileri yansıtacak düzeyde tutulması gerekmektedir. APC verimlilik ölçme sisteminde, bu ayırım oldukça net bir şekilde verilmektedir. Ancak bu sistem, mutlak verimlilik oranlarını hesaplamayıp, dönemler arasındaki farkı göz önüne aldığından, doğrudan indeks değerlerine ulaşılmasını sağlamaktadır. Bu nedenle işletmenin öz değerlendirmesi için kullanılabilmekle beraber, diğer işletmelerle karşılaştırma yapabilmek amacıyla kullanmak mümkün olmamaktadır. APC ölçüm sistemine göre:




Bu ölçüm sisteminde, örneğin, çıktı fiyatlarındaki değişim ile, girdi fiyatlarındaki değişim bilindiği takdirde fiyat kurtarma endeksi; satış hasılatındaki değişimle maliyetlerdeki değişim bilindiği takdirde APC’nin karlılık endeksi (literatürde bu ekonomiklik olarak bilinir) bulunabilir. Böylece, karlılık endeksi fiyat kurtarma endeksine bölünerek verimlilik endeksini bulmak mümkün olur. Model hakkındaki daha fazla bilgi, APC verimlilik ölçme ve değerlendirme sistemi konu başlığında verilecektir.

Verimlilik ölçme modellerinde, çıktı karışımı ve girdi karışımı için işletmeye özgü bir fiyat endeksi ve miktar endeksi hesaplanırken, çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. Bunların en bilinenleri, Laspeyres, Paashe ve -ideal endeks olarak bilinen- Fisher endeksleridir. Verimlilik ölçümüyle ilgili oluşturulan tüm modellerin fiyat artışı etkisinden arındırılması, bu indekslerin kullanımıyla gerçekleşmektedir. Çıktıların miktar endeksi, girdilerin miktar endeksine bölündüğünde verimlilik endeksi, çıktıların fiyat endeksi girdilerin fiyat endeksine bölündüğünde fiyat kurtarma oranı bulunur.

Açıklayıcı olması bakımından konu, aşağıdaki örnekle sunulacaktır.

Örnek: Bir firmada üretilen ürünlerle bunların satış bilgileri aşağıdaki gibidir:



Ürünler
Satış Miktarı
Satış Fiyatı
Satış Hasılatı
Baz Dönem (Q0)
Cari Dönem (Q1)
Baz Dönem (P0)
Cari Dönem (P1)
Baz Dönem (Q0xP0)
Cari Dönem (Q1xP1)
Baz dönem fiyatıyla (Q1xP0)
A
45
50
50000
100000
2250000
5000000
2500000
B
55
35
40000
60000
2200000
2100000
1400000
C
25
40
15000
20000
375000
800000
600000
D
35
35
60000
110000
2100000
3850000
2100000
TOPLAM




6925000
11750000
6600000

Satış Hasılatı Endeksi = Fiyat Değişimi Endeksi x Miktar Endeksi = 1,780 x 0,953 = 1,697
olarak da gösterilebilir. Görüldüğü gibi, satış hasılatındaki %69,7’lik artışın nedeni, fiyat artışındaki %78,0’lik artışa karşın, miktar artışındaki % 4,6’lık azalıştır. İşte bu durum, bize çıktı analizinde yol göstermektedir. Girdiler için de benzer bir analiz yapılabilir.
Verimlilik analizi yapmak için ise, çıktılar için bulunan endekslerle, girdiler için bulunan endeksler birbirine bölünür. Böylece, örneğin girdilerde fiyat artış endeksi 1,580, miktar artış endeksi ise 0,960 olarak bulunmuşsa

Bu durumda elimizde toplam verimlilikle ilişkili 9 ana endeks ve birbirleriyle ilişkileri bulunmakta ve değerlendirmeler bu endekslere göre yapılabilmektedir. APC modelinin çıkış noktası, Güney Afrika’daki enflasyonist ortamda verimliliğin nasıl ölçüleceği sorusuna yanıt aranmasıdır. Bu nedenle bu ölçme ve değerlendirme modeli, ülkemiz işletmeleri açısından da önemlidir.
1.4.3. Sermaye Girdisi İle İlgili Varsayımlardan Birinin Seçilmesi
Sermaye, Anskilopedik Ekonomi Sözlüğü’nde[1] şu şekilde tanımlanmaktadır:
1)      Ekonomik açıdan; kendisi de bir üretim süreci sonunda yaratılmış olan ve üretimde kullanılan mal ve değerler. Sermaye kavramı bu açıdan ayrıca
a)      Yatırılmış veya yatırılmaya hazır para,
b)      Yatırımdan elde edilecek gelirin bugünkü değeri,
c)      Toplam varlıkların gerçek veya parasal değeri anlamında da kullanılır.
2)      Muhasebe açısından;
a)      Bir iş ya da işletme için yapılan toplam yatırım,
b)      İşletmenin amacına ve üretim faaliyetlerine uygun olarak toplanmış olan üretim araçlarının tümü,
c)      İşletme varlıklarının tümü ve kullanılmaya hazır para
3)      Hukuki ve ticari açıdan; sermaye stoku, mal varlığı
Aynı kaynakta sabit sermaye tanımı, şu şekildedir:
“Başka bir biçime girmeden olduğu gibi kalan, birçok üretim dönemlerine katılarak uzun süre üretim faaliyetine hizmet eden ya da birçok üretim dönemlerine katılarak yavaş yavaş tükenen veya üretimde kullanılmaz hale gelen varlıklar için yatırılan sermaye. Sabit sermaye unsurları, işletmelerin normal faaliyetleri sırasında hemen paraya çevrilemezler ve stoklar gibi kısa sürelerle alım ve satım konusu olamazlar. Bunlar, süreklilik gösterirler ve işletmenin normal işleyişi içinde, ancak satılan malların maliyet giderlerine aşınma payı olarak eklenme yolu ile bölüm bölüm uzun sürede paraya çevrilebilirler.
Yapılar, makineler, arazi, maden ocakları, her çeşit donanımlar, taşıma araçları, patent hakları, gibi unsurlar sabit sermaye unsurlarını oluştururlar.”
Muhasebede sabit sermayenin karşılığı, aşağıdaki tanımdan anlaşıldığı gibi, duran varlıklar olmaktadır:
“Duran varlıklar: Satılmak amacıyla satın alınmayan, üretim süreci içinde birden fazla dönem kullanılabilen ve sağladığı yarar birden çok döneme yayılan varlıklar. Muhasebe uygulamalarında dönem 1 yıl kabul edildiğinden, duran varlıklar, sağladığı yarar 1 yıldan fazla süreye yayılan varlıklar olarak da tanımlanmaktadırlar.
Duran varlıkların kesin bir dökümünü çıkarmak olanaksız olmakla birlikte; genellikle ikili bir ayrımla incelenirler: a) Maddesel duran varlıklar: Makineler, binalar, tesisler, ulaştırma araçları, vb. b) Maddesel olmayan duran varlıklar: İmtiyazlar, telif hakları, ihtira beratları, ticaret unvanları, vb.”
Toplam Sermaye (T. Varlıklar) = Sabit Sermaye (Duran varlıklar) + Döner Sermaye (Dönen varlıklar)
Burada dönen varlıkların tanımını yapmak gerekirse:
“Üretim süreci içinde yer alan ve belirli bir dönem içinde sağladığı yarar o dönem içinde sona eren varlıklar. Dönen varlıklara değişen varlıklar da denir.”
Toplam verimlilik ölçümünde sermaye girdisinin katkısını hesaplamada tercih edilen bir başka sermaye türü olan “Prodüktif sermaye”nin tanımı, şu şekildedir[2]:
 “Sermayenin üretime katkısı, üretimde kullanılan sermaye (prodüktif sermaye) faiz uygulanması ile hesaplanır. Prodüktif sermaye firmanın sahip olduğu tüm sermayeyi değil, sadece emek ve diğer girdilerle birlikte üretimde kullanılan sermayeyi ifade eder.”
Yukarıdaki tanım biraz daha açılarak, prodüktif sermayenin aşağıdaki gibi hesaplandığı söylenebilir[3]:
“Prodüktif sermaye, işletmenin toplam varlıklarından hareketle hesaplanır. Bunun için toplam varlıklardan, önce birikmiş amortismanlar, varsa geçmiş yıllar ve dönem zararıyla ayrılmış olan şüpheli alacaklar karşılığı düşülerek net toplam varlıklar elde edilir. Bu toplam varlıklardan da dönen varlıklar arasında yer alan varsa pazarlanabilir hisse senedi, tahvil ve hazine bonolarıyla iştiraklerdeki sermaye payları düşülerek prodüktif sermaye elde edilir.”
Prodüktif Sermaye= Toplam Varlıklar – (Birikmiş Amortismanlar + Dönem Zararı + Şüpheli Alacaklar Karşılığı) = Net Toplam Varlıklar – (Pazarlanabilir Hisse Senedi + Hazine Bonoları + Tahviller + İştiraklerdeki Sermaye Payları).
Toplam verimlilik ölçümünde toplam sermaye, sabit sermaye veya prodüktif sermaye değerlerinden birinin seçilmesi gerekmektedir. Her üç durumda da, örneğin parasal değerler üzerinden hesaplama yapılacaksa, yaklaşımlardan biri, yıllık ortalama değerlerden hareket etmektir.
Sermaye ile ilgili bir diğer önemli nokta da, yeniden değerleme oranlarının da dikkate alınarak sermaye değerinin veya sermaye için ayrılan amortismanın baz yılın fiyatlarına indirgenmesidir. Ancak bu şekilde sermaye girdisinin fiyat artışı etkisinden arındırılması söz konusu olur.
1.4.4. Çıktı Olarak Hangi Unsurun / Unsurların Baz Alınacağının Seçilmesi:
Çıktı olarak aşağıdaki alternatiflerden herhangi biri seçilebilir. İşletme, dilediği takdirde, bu çıktı unsurlarına bağlı olarak toplam verimlilikle ilgili birkaç farklı oranı da izlemek üzere belirleyebilir.
1.4.4.1. Çıktı Unsuru Olarak Satışların Seçilmesi
Satışlar çıktı unsuru olarak seçildiğinde, Satışlar/Girdi oranının değerlendirilmesinde göz ardı edilmemesi gereken bazı faktörler vardır. Satışları etkileyen birçok faktör vardır. Ürüne olan talebin miktarı ve kullanıcının vermeye hazır olduğu pazar fiyatı, işletmenin talebi karşılama durumu (pazar payı), işletmenin üretim kapasitesi, pazardaki rekabet durumu, ürünün stratejik özelliğe sahip olma derecesi, işletmenin sahip olmak istediği vizyon, ürünün kalitesine, özelliklerine ilişkin taleplerdeki değişimler, ürün teknolojisindeki değişimler, vb. birçok dış ve iç faktör işin içine girmektedir. Bu nedenle, oran değerlendirilirken, bu faktörler bakımından işletmenin durumunu gösteren diğer performans göstergelerinden de yararlanmak ve ona göre bir takım sonuçlara vararak kararlar almak önem taşımaktadır. Hatta, işletme faaliyetleriyle ilgili nitel değişimlerin de verimlilik raporuna yansıtılması gerekmektedir. Nitel değişimlerin de işletme performansına katılabildiği “objektif matris yöntemi” kullanılabilecek yöntemlerden biridir.
Bu faktörlerden bazıları, örneğin verimlilik oranının fiyat artışı etkisinden arındırılması, daha önce açıklanmış bir konuydu. Böylece, satışlardaki parasal artışın ne kadarının fiyat artışından, ne kadarının satış miktarındaki artıştan kaynaklandığı belirlenebilmekteydi. Ancak, örneğin fiyat artışının nedenlerinden biri de, ürünün kalitesinde meydana gelen bir gelişme ise, bu durumun özellikle belirtilmesi gerekmektedir. Baz dönemdeki bir ürünün yerine, müşterinin değişen talebine uygun olarak yeni bir ürün geliştirilmişse ve eski ürünün satışından vazgeçilmişse, fiyat artışları hesaplanırken, tercihe bağlı olarak aynı ürünmüşçesine bir değerlendirmeye gidilebilir. Ancak, bu durum kesinlikle belirtilmelidir. Böylece üründe yapılan değişikliğin verimliliğe ve satışlara olumlu yansıyıp yansımadığı da gösterilebilir.
1.4.4.2. Çıktı Unsuru Olarak Toplam Kazançların Seçilmesi
Burada “toplam kazançlar” ifadesiyle anlatılmak istenen, aşağıdaki işlem sonucu bulunan değerdir:
Toplam Kazançlar = Net Satış Hasılatı – İlk Madde ve Malzeme Giderleri
Kâr amacı güden bir işletme için net satış hasılatı, “tüm maliyet unsurları + kâr” şeklinde düşünülürse, yukarıdaki formülde, maliyet unsurlarından yalnızca ilk madde ve malzemenin dikkate alınmadığı, yani, “ilk madde ve malzeme hariç tüm maliyet unsurları + kâr”ın toplam kazançlara eşit olduğu görülecektir. Verimlilik ölçümünün yanında kazanç paylaşımı da görülmek isteniyorsa, çıktı unsuru olarak toplam kazanç değerinin alınması gerekmektedir. Çünkü bu tanımda yer alan tüm unsurlar; “işçilik gider”i işçinin, “kâr” girişimcinin ve devletin, “amortisman” sermayenin, “maaşlar” endirekt işçinin ve idari personelin payı olarak dağıtılmaktadır. Fiziksel ürün düşünüldüğünde, ilk madde ve malzemeler sekil değiştirerek ürüne dönüştüğüne göre, işletmenin ilk madde ve malzeme hariç kullandığı herşey, paydaşlarının (ortaklar, yönetim, çalışanlar, devlet, vb.) katkısıyla oluşturulmaktadır. Bu bakış açısına göre, ilk madde ve malzemeyi firmaya temin eden diğer organizasyonlar, işletmenin paydaşlarından (stakeholders) sayılmamaktadır. Bu katkının girdiler toplamına oranı, bu tarz bir verimlilik ölçme sisteminin ilgi alanına girmektedir.
1.4.4.3. Çıktı Unsuru Olarak Brüt Üretim Değerinin Seçilmesi
En sık kullanılan çıktı unsurlarından biri, brüt üretim değeridir. Pekçok verimlilik ölçme modeli, brüt üretim değerini çıktı olarak almayı tercih etmektedir. Brüt üretim değeri, aşağıdaki işlemin sonucu olarak da bulunabilir, üretim kayıtlarına bakarak da bulunabilir:
Brüt üretim değeri = Net satış hasılatı +/- Cari fiyatlarla yıl başı ve yıl sonu mamul ve yarı mamul stokları arasındaki değişim.
Bu çıktı unsurunun seçilmesinin en önemli avantajı, dönem içinde kullanılan girdinin yine dönem içinde hangi çıktılara dönüştürülebildiğinin net bir şekilde ayırt edilebilmesidir. Dönemler arasındaki ayırım daha doğru yapıldığından, kanımca brüt üretim değeri, gelecekte de en çok tercih edilen çıktı tanımlarından biri olmaya devam edecektir.
1.4.4.4. Çıktı Unsuru Olarak Brüt Katma Değerin Seçilmesi
Çıktı unsuru olarak en yaygın seçilenlerden biri de, brüt katma değerdir. Bazı ölçme modelleri, brüt katma değerle brüt üretim değeri arasındaki ilişkiyi de kurmaktadırlar. Katma değer, adı üstünde, işletmenin ürüne doğrudan veya dolaylı kattığı değerlerdir. Dışarıdan sağlanan fayda ve hizmetler, başka bir işletmenin ürüne kattığı değer olduğu için, söz konusu işletmenin katma değeri sayılmamaktadır. Aynı şekilde, satın alınan ilk madde ve malzemeler de, o ilk madde ve malzemeyi üreten işletmelerin katma değerleri olduğundan, göz önüne alınan işletmenin katma değeri olamazlar.
Katma değer kavramı, ürün odaklı ve global ekonomi odaklı bir bakış açısı gerektiren bir kavramdır. İşletmenin katma değeriyle, ülkenin (hatta dünyanın) katma değeri arasında bir köprü söz konusudur. Örnek olarak ülkemizde oldukça yaygın bir sektör olan tekstil sektörünü düşünelim: Pamuk tohumlarının tarlaya ekilmesinden, mahsulünün toplanarak iplik üreticisine satılacak duruma getirilmesine kadar, çiftçinin katma değeri söz konusudur. Pamuğun kalitesinden, pamuk tarlasının uzun vadeli veriminden, tarlanın bakımından, tarlada çalışan işçinin maaşının vaktinde ödenmesinden, toprağın sürülmesinde kullanılan makine ve teçhizatın temin edilmesinden, gelecek dönemler için yeni tohum üretilmesinden veya temin edilmesinden çiftçilerin kurmuş olduğu organizasyon (örneğin tarım kooperatifleri) sorumludur. Pamuğu çiftçiden satın alan iplik üreticisinin katma değeri ise, pamuğu dokuma fabrikalarına satılabilecek şekilde ipliğe dönüştüren faaliyetlerin tümüdür. Aynı şekilde, ipliğin kalitesinden, pamuğu ipliğe dönüştüren makine ve teçhizatın temin edilmesinden, işçilerin maaşının zamanında ödenmesinden, gelecek dönemlerin talebini karşılamak için yapılacakların önceden belirlenmesinden, iplik üreticisi firmanın kurduğu organizasyon sorumludur. İplik üreticisi, dokuma üreticisinin taleplerine göre uzmanlık alanını belirler ve pamuğun içine kattığı sentetik maddelerin miktarına ve özelliğine bağlı olarak çeşitli türlerde iplik üretir. İpliğin kalınlığı da bir başka ürün çeşitlemesidir. Günümüzde, saçaklı ipliklerden dokunan kumaşlar bile vardır. Her iplik üreticisinin katma değeri de, bu bakımdan birbirinden farklıdır. Yani ipliklerini satabildiği ölçüde katma değeri de artacaktır. Kumaş üreticisinin katma değeri de, aynı şekilde, ipliğin kumaşa dönüştürüldüğü aşamaları (dokuma, apreleme, boyama, vb.) içerir. Daha sonra da, konfeksiyon üreticisinin çeşitli kumaşlardan giyim eşyasına uzanan bir katma değeri söz konusu olur. Görüldüğü gibi, yan hizmetleri sunan işletmelerin katma değerlerinden söz edilmediği halde, nihai tüketiciye ulaşıncaya kadar, pek çok organizasyonun (iş sisteminin) katma değeri söz konusu oldu. Buna bir de işletmelerin dışarıya yaptırdıkları nakliyat işlemleri, dışarıdan sağladıkları elektrik, su, telefon, faks, bilgisayar ağı, internet bağlantısı hizmetleri, vb. de eklendiğinde, ürün üzerinde ne kadar çok organizasyonun emeğinin geçtiği de görülmüş olur. Bu işletmelerin her birinin katma değer verimliliğinde biraz artış olması durumunda, ürünün global verimliliğinin ne kadar artacağını ve bunun sonucunda ürün maliyetlerinin ne kadar düşeceğini ve hem ürün fiyatında artış yapılmadığını, hem de artan kar nedeniyle işçilere, girişimcilere, katma değer yaratan bütün kesimlere daha fazla pay düştüğünü düşünelim. Böylece, yaşam standartlarımız da yükselecektir. Bu hizmetlerin ne kadarını ülke içinde yaşayan insanlar yaparsa, ülkenin global katma değer içindeki payı da o kadar artmış olur.
Şimdi yukarıda anlatılanları, aşağıdaki formülde gözleyelim:
Brüt katma değer = Net üretim değeri = Brüt üretim değeri – Üretimde kullanılan ilk madde ve malzeme – Dışarıdan sağlanan fayda ve hizmetler.
Görüldüğü gibi, yukarıdaki formülde, dönemler arasındaki sınırların ayrımını daha net bir şekilde yapmanın kolaylığından yararlanmak için, brüt üretim değerinden yola çıkılarak brüt katma değere ulaşılmıştır. Bu anlamda brüt katma değer, net üretim değeriyle eş anlamlıdır. Bu formülün tek zayıf noktası, üretilen ürünün satılabilir ürün olduğu ve stokta kalan ürünlerin de gelecek dönemlerde satılabileceği varsayımına dayanmasıdır. Bu durumda brüt üretim değeri satışlara dönüştürülüp gelir elde edilemezse, katma değerin boşa harcanması söz konusu olacaktır. Bu konuyla ilgili olarak ILO’nun (Uluslararası İşgücü Organizasyonu) kullandığı formül daha farklıdır ve satışlardan yola çıkarak katma değeri hesaplamaktadır. Ancak, ILO (Prokopenko)[4], katma değeri brüt veya net olarak sınıflandırmamakta, burada net olarak adı geçen katma değer hesabını esas almaktadır. Bu nedenle bu formül, net katma değerle ilgili konuda açıklanacaktır.
1.4.4.5. Çıktı Unsuru Olarak Net Katma Değerin Seçilmesi
Net katma değerin brüt katma değerden tek farkı, amortismanların katma değer hesabına dahil edilmemesidir. Tahminimce, brüt katma değerde amortismanlar, makine ve teçhizatın yenilenmesi için ayrılan bir pay olarak görüldüğünden, işletmenin bunu da sağlayacak ölçüde bir gelir getirmesi gerektiği ve bu sorumluluğun işletmeye ait olduğu düşüncesinden hareketle, amortismanlar da işletmenin katma değeri içinde yer alan bir unsur olarak düşünülmektedir. Eğer işletme yeterince amortisman ayırmasaydı, uzun dönemde teçhizatını yenileyemeyeceğinden, rekabetten uzak kalıp kapanma tehlikesiyle karşılaşacaktı. Teçhizatı üreten işletme açısından ise bu durum, bir müşterinin ortadan kalkması demekti. Böylece üretim değerinin bu kaybettiği müşterisine düşen payını satışa çeviremeyeceğinden, katma değeri boşa harcanmış olabilecekti. Bu nedenle bu sorumluluk söz konusu işletmenin sorumluluğu olarak görüldüğünden, brüt katma değer içinde amortismanlar da yer almaktadır. Ancak, -yine tahminimce- net katma değer yaklaşımında ise, amortismanlar neticede dışarıdan sağlanan fayda ve hizmet olan makine ve teçhizatın yenilenmesi, yani önümüzdeki dönemlerde de aynı hizmetin dışarıdan sağlanabilmesi amacıyla ayrılmış bir fon olarak düşünüldüğünden, hesaba alınmamaktadır. Amortismanlar, bir tedbir olsun diye ayrılmıştır. Bu yaklaşıma göre asıl değeri üreten insanlardır, makine ve teçhizat değil. Brüt katma değer hesabında ise, insan ve makine birlikte katma değer yaratmışlardır ve nasıl ki insanın ürettiğinin karşılığı aldığı maaş ise, makine-teçhizatın ürettiğinin karşılığı da aşınma payı olarak da nitelendirilen amortismanlardır.
Brüt üretim değerinden brüt katma değere (=net üretim değerine) ulaşıldıktan sonra, aşağıdaki formülle net katma değere ulaşılmaktadır:
Net katma değer = Brüt katma değer – Amortismanlar
Daha önce brüt üretim değerine dayanan katma değer hesabının sakıncasından ve bu sakıncayı göz önüne alan ILO’nun net katma değer yaklaşımından söz etmiştik. Şimdi ILO’nun [5] katma değere bakış açısından kısaca bahsedelim:
Katma Değer = Satışlar – (Kullanılan Hammadde + Satın Alınan Malzeme + İşle İlgili Hizmetler + Amortisman) = Emek Maliyeti + Maaşlar + Satış, Genel Yönetim ve Dağıtım Maliyetleri + Kâr
Bu formül, görüldüğü gibi kavram kargaşası yaratmaktadır. Bunu muhasebe literatüründe geçen terimlere çevirirsek, aşağıdaki gibi bir formül karşımıza çıkacaktır:
Katma Değer = Satış Hasılatı – (Üretimde Kullanılan İlk Madde ve Malzeme + Dışarıdan Sağlanan Fayda ve Hizmetler + Amortisman) = Direkt ve Endirekt İşçilik + Dışarıdan Sağlanan Fayda ve Hizmetlerden Arındırılan Satış, Genel Yönetim ve Dağıtım Giderleri + Kâr
Burada brüt üretim değerinden net katma değere giden yolda, verimlilik oranının payındaki değerin gittikçe küçüldüğü gözlerden kaçmamalıdır. ILO’nun amacının, çalışan kesimin refah payının artırılması olduğu düşünüldüğünde, net katma değere dayalı yaklaşıma sahip olması doğaldır. Verimlilikle ekonomiklik arasında bir ilişki kurulmak isteniyorsa, çıktı olarak satış hasılatının seçilmesi yerinde olacaktır. Sermaye de işçilik kadar değer verilen bir unsur olduğunda, brüt katma değeri çıktı olarak hesaplamak daha aydınlatıcı olur. Her bir çıktı değerinin önemi için örnekleri çoğaltmak  mümkündür. Bu çıktılara ilişkin verimlilik oranlarının tamamını seçip uygulamak da olasıdır ve kanımca toplam verimliliğe ilişkin bu 5 çıktı unsurunun da ele alınması, işletmelerin muhasebe bilgi sisteminde verimliliğe odaklı bazı değişikliklerin yapılması durumunda mümkün olabilecektir.
1.4.5. Ortalama Verimlilik ve Marjinal Verimlilik Yöntemlerinden Birinin Seçilmesi
Ortalama verimlilik, daha önce açıklandığı gibi, belli dönemlere ait çıktı/girdi oranlarının ayrı ayrı hesaplanarak, baz yılın çıktı/girdi oranına oranlanmasıyla elde edilen endekslere dayanır. Bu yöntemle çalışıldığında, işletmeler arasında standart bir yöntem geliştirilmişse, karşılaştırma yapmak da mümkündür. Bu yöntemle bulunan her dönemin kendine ait verimlilik katsayısı, işletmeler arasında karşılaştırma yapmak amacıyla kullanılır.
Marjinal verimlilik, yine daha önce açıklandığı gibi, belli bir döneme ait çıktılar toplamının baz yılın çıktılar toplamına bölünerek çıktı endeksinin (değişiminin), girdiler toplamının da baz yılın girdiler toplamına bölünerek girdi endeksinin (değişiminin) bulunmasına ve bu endekslerin birbirine oranlanmasıyla o döneme ait verimlilik endeksinin bulunmasına dayanır. Bu yöntemle, işletmeler arası karşılaştırma yapmak mümkün değildir. Ancak APC analizinde olduğu gibi fiyat artışı, maliyet artışı ve maliyet kurtarma oranı ile, çıktı miktarı artışı, çıktı fiyatı artışı ve miktarsal verimlilik artışı ve tüm bu unsurlardan kaynaklanan ekonomiklik endeksi gözlenmek isteniyorsa, böyle bir yöntemi seçmek faydalı olabilir. Bu yöntemle yapılan hesaplamalar yardımıyla, çıktıdaki ve girdideki değişimin verimlilik oranında nasıl bir değişime yol açtığı da gözlenmiş olur.
Ortalama verimlilik yöntemine göre toplam verimlilik formülünün açılımı aşağıdaki gibidir:

Yukarıdaki formüldeki sembollerin anlamı şu şekildedir:
pi: i. ürünün o dönemki ortalama birim satış değeri / üretim değeri / katma değeri
qi: i. ürünün o dönemki ortalama satılan / üretilen miktarı
fap: o dönemki ürün karması için baz döneme göre hesaplanan fiyat artış endeksi
pl: l. işgücünün o dönemki ortalama saatlik ücreti
ql: l. işgücünün o dönemki ürün karmasını üretmek için çalıştığı saatlerin toplamı
fai: o dönemki işgücünün baz döneme göre fiyat (ücret) artışı endeksi
sc: c sermayesinin o döneme düşen aşınma payı / o günkü değeri
fas: sermayenin baz döneme göre fiyat (değer) artışı endeksi
pm: m. malzemenin o dönemki ortalama alış fiyatı
qm: m. malzemenin o dönemki ürün karmasını üretmek için kullanılan miktarı
fam: o dönemki kullanılan malzemenin baz döneme göre fiyat artış endeksi
pe: e. enerji faktörünün o dönemki ortalama alış fiyatı (TL/kws, TL/m3, vb.)
qe: e. enerji faktörünün o dönemki ürün karmasını üretmek için kullanılan miktarı
fae: enerjinin baz döneme göre fiyat artışı endeksi
pd: d. diğer girdi unsurlarının o dönemki ortalama birim maliyeti
qd: d. diğer girdi unsurlarının o dönemki ürün karmasını üretmek için kullanılan miktarı
Daha önce de anlatıldığı gibi ortalama verimlilik formülüne göre, yukarıdaki çıktı/girdi oranı, hem baz dönem için, hem de ele alınan dönem için ayrı ayrı hesaplanıp, birbirine bölünür. Baz dönemdeki fiyat artış oranları 1 olacağından, dikkate alınmaz. Bu bölme işleminin açık şekli şöyledir:
Burada 0 baz dönemi, 1 ise ele alınan dönemi göstermektedir.
Aynı semboller kullanılarak, marjinal verimlilik yöntemine göre toplam verimlilik formülünün açılımı aşağıdaki gibidir:

Dikkatlice bakıldığında, her iki formülün de aynı sonucu verdiği görülmektedir.
1.4.            Kısmi Verimlilik Oranlarının ve Endekslerinin Elde Edilmesi:
Kısmi verimlilik oranları, çıktılar toplamının girdi faktörlerinden birine bölünmesiyle elde edilen oranlardır. Örneğin, bir işletme girdilerini şu şekilde sınıflandırıyorsa:
-          Kullanılan ilk madde ve malzeme
-          Direkt İşçilik
-          Endirekt İşçilik
-          Sermaye
-          Su, elektrik, vb. dışarıdan sağlanan fayda ve hizmetler
-          Diğer girdiler
Toplam çıktıların yukarıdaki girdilerden herhangi birine bölünmesiyle, o faktöre ait kısmi verimlilik hesaplanmış olur.
Yine bu oranları örnek verecek olursak:
İlk Madde ve Malzeme Verimliliği = Çıktı / Kullanılan İlk Madde ve Malzeme Toplamı
Direkt İşçilik (Emek) Verimliliği = Çıktı / Direkt İşçilik Toplamı
Endirekt İşçilik (Emek) Verimliliği = Çıktı / Endirekt İşçilik Toplamı
Sermaye Verimliliği = Çıktı / Toplam Sermaye
Enerji ve Diğer Dışarıdan Sağlanan Fayda ve Hizmetler Verimliliği = Çıktı /Enerji ve Diğer Dışarıdan Sağlanan Fayda ve Hizmetler Toplamı
Diğer Girdilerin Verimliliği = Çıktı / Toplam Diğer Girdiler
Çıktı olarak alınabilecek unsurlara göre bu oranlar daha da çeşitlenebilir. Örneğin,
-          ilk madde ve malzemenin satış verimliliği,
-          ilk madde ve malzemenin net kazanç verimliliği,
-          ilk madde ve malzemenin brüt üretim verimliliği,
-          ilk madde ve malzemenin net üretim (brüt katma değer) verimliliği,
-          ilk madde ve malzemenin net katma değer verimliliği, gibi.
Diğer girdi unsurları için de benzer çeşitlemeler söz konusu olabilir.
Kısmi verimlilik oranlarından en fazla kullanılanı, emek verimliliğidir. Brüt üretim değerine göre emek verimliliğini biraz daha açacak olursak:
Toplam işçi sayısı = n
i. işçinin saatlik ücreti = Üi
i. işçinin dönem içinde toplam çalıştığı saatler = Si


olarak hesaplanabilir. Tek tek işçilere ait kayıtlar tutulmuyorsa, ücretlerin işçi sayılarına göre ağırlıklı ortalaması alınarak ve o dönemde toplam çalışılan saatlerle çarpılarak da yaklaşık sonuca varılabilir. Bu durumda emek verimliliği, çıktı olarak seçilen unsurun, toplam işçilik girdisine oranlanmasıyla bulunabilir. Bir örnek vermek gerekecek olursa:



şeklinde hesaplanır. Yukarıda hesaplanan oran, baz yıl için hesaplanmışsa, cari dönem = baz dönem olacağından, endeks 1 kabul edilir. Diğer dönemler için endeks hesabı:

(Not: Yukarıdaki formüllerde muhasebe kayıtlarında geçen "işçilik" kelimesi kullanılmış olup, aslında verimlilik literatüründe geçen "emek verimliliği" anlatılmaya çalışılmıştır.)

Kısmi verimliliğin hesaplanmasında dikkat edilecek unsurlar, toplam verimlilik hesabında dikkat edilmesi gerekenlerle aynıdır. Bu nedenle çalışmanın bu kısmında yalnızca aradaki farklara değinmekle yetinilecektir.
Kısmi verimlilik hesaplanırken, oranın payda kısmında tek bir faktör yer alacağından, bu girdinin tek birime indirgenmesi sorunuyla karşılaşılmayacaktır. Ancak çıktı olarak yine sistemin tüm çıktısı alındığından, çıktılar için tek birime indirgeme sorunu kısmi verimlilik için de önemini korumaktadır. Eğer çıktılar parasal olarak ifade ediliyorsa, aynı şekilde enflasyonun etkisinden arındırmak için ülke genelinde genel kabul gören fiyat artış endekslerinden ya da işletmenin kendi verilerinden hesaplanan kendisine özgü fiyat artış endekslerinden yararlanmak gerekecektir.
Toplam verimlilik oranları genellikle parasal/parasal oranlar olmakla beraber, kısmi verimlilik oranları parasal/fiziksel veya parasal/parasal olabilmektedirler. İster toplam verimlilik olsun, ister kısmi verimlilik, parasal/parasal oranlarda pay ve paydanın aynı fiyat artış endeksleriyle indirgenmemesi gerekmektedir. (Örneğin her ikisini de genel TEFE ile indirgemek gibi bir hataya düşülmemelidir.) Burada önemli olan, çıktıların sektörlerine ait endekslerle, girdilerin (kısmi verimlilikte ise tek girdinin) sektörlerine ait endekslerin farklı olmasından yararlanmaktır. Ancak bu şekilde girdilerin fiyat artışının ne kadarının çıktılara yansıtıldığı ve gelirdeki değişimin ne kadarının daha az girdiyle daha çok çıktı elde etmek anlamına gelen verimlilikteki (fiziksel/fiziksel oranındaki) değişimden kaynaklandığı açıklanmış olacaktır.
1.4.            Çoklu Faktör Verimliliği Tanımı ve Elde Edilmesi
Verimliliği genelde toplam verimlilik ve kısmi verimlilik olarak ikiye ayırmak mümkün. Ancak pratikte, toplam verimlilik hesaplanırken, kayıt altına alınamayan bazı faktörler girdi hesabına alınamayabilir. Bu nedenle, bu tür verimlilik hesapları, çoklu faktör verimliliği olarak adlandırılır. Bazen de, işletme yöneticileri, birkaç girdi faktörünün birleşik verimliliğinin hesaplanmasını isteyebilirler. Bu durumda, tek bir faktör ele alınmadığından buna kısmi verimlilik denemez. Tüm faktörler ele alınamadığından da toplam verimlilik denilemez. Çoklu faktör verimliliği (multi-factor productivity) olarak adlandırılmasının nedeni budur.
1.5.            Verimlilik Ölçme Modellerinden Bazıları
Literatürde, daha önceki bölümlerde anlatılan temel özelliklere dayalı olarak geliştirilmiş birçok verimlilik ölçme ve değerlendirme modelinden bahsedilmektedir. Bu modellerin amaçları birbirinden farklı olmakla birlikte, araştırmacılar temelde matematiksel olarak
-          Verimlilikle karlılık ilişkisi,
-          Çıktılara dayalı toplam verimlilikle katma değere dayalı toplam verimlilik ilişkisi,
-          Toplam verimlilikle kısmi verimlilik ilişkisi,
-          Verimlilikle diğer performans göstergelerinin ilişkisi,
gibi pratikte merak edilen ilişkileri ortaya çıkarmaya çalışmışlardır. Ayrıca, bu modellerin her birini destekleyen, kendine göre birer veri toplama sistemi vardır. Modellerin her biri, belli işletme deneyimlerine dayanmaktadır, başka bir deyişle belli bir işletmenin ölçme ve değerlendirme ihtiyaçlarını gidermeye yönelik olarak tasarlanmış ve bu deneyimler paylaşılmak için kongrelerde bu modellere ait bildirilerin sunuşu yapılmış, içlerinden bir kısmı daha yaygın kullanım alanına kavuşmuşlardır. Parçalı (kısmi) verimlilik yaklaşımının yeterli olmayacağını, bu nedenle toplam verimlilik ölçümlerinin de yapılmasını ve kısmi verimliliklerin toplam verimliliğe nasıl bir etki yaptığının gözlenmesi gerektiğini savunanların yanısıra, toplam verimliliğin uygulamada (pratikte) anlaşılmasının çok güç olduğunu, bu nedenle işletmedeki her bir faaliyete ilişkin verimlilik ve diğer performans ölçütlerinin ayrı ayrı ölçülerek değerlendirilmesinin yeterli olacağını savunanlar da vardır. Genel bir eğilim, bilgi işçiliğinin de verimliliğinin ölçülmesi gerektiği, verimliliğin tek başına yetersiz kaldığından işletmelerin toplam performans ölçüm sistemleri geliştirmesi gerektiği yönündedir. Bu nedenle son on-onbeş yılda verimlilik ölçme sisteminden çok, toplam performans değerlendirme sistemleri geliştirilmekte, verimlilik ölçme sistemlerinin uygulamadaki işlerlikleri ise yeni yeni ürünlerini vermektedir. Yapılan literatür taramasında ulaşılan modeller arasında en uygun olanlarının MPM Uzmanları’nca Türkçeleştirildiği gözlemlenmiş ve bu kaynaklar derlenerek özetlenmeye çalışılmıştır. Bir sonraki yazıda, en yaygın kullanılan verimlilik ölçme modellerinden bazılarının özeti yer almaktadır.

Gülnur Sönmez
2002



[1] Ansiklopedik Ekonomi Sözlüğü, Dünya Yayıncılık, 7.Baskı, 2000
[2] ALPKENT,Nurettin,“Tarım Alet ve Makineleri İmalat Sanayiinde Verimlilik Rapor Sistemi”, MPM Yayınları No: 364, Ankara, 1988, s:16
[3] TEZEREN, Atilla, a.g.e., s:39, OKTAY, A.Güneş, “Yem Sanayii Verimlilik Rapor Sistemi”, MPM Yayınları No: 363, Ankara, 1988, s:15
[4] PROKOPENKO, Joseph, çev: BAYKAL, Olcay, ATALAY, Nevda, FİDAN, Erdemir, “Verimlilik Yönetimi Uygulamalı El Kitabı”, MPM Yayınları No:476, 2. Baskı, Ankara, 1992, s: 30
[5] PROKOPENKO, J., a.g.e., s:30



[1] KÖROĞLU, Kazım, a.g.e., s:201





[1] BAŞ, İ. Melih, ARTAR, Ayhan, “İşletmelerde Verimlilik Denetimi: Ölçme ve Değerlendirme Modelleri”, MPM Yayınları No: 435, Ankara, 1991 sayfa: 41
[2] TEZEREN, Atilla, “Demir Çelik Sanayiinde Verimlilik Rapor Sistemi”, MPM Yayınları No: 402, Ankara, 1990, s:39; OKTAY, A. Güneş, “Yem Sanayii Verimlilik Rapor Sistemi”, MPM Yayınları No: 363, Ankara, 1998 s:15
[3] BAŞ, İ. Melih, ARTAR, Ayhan, a.g.e., s: 41-42
[4]BAŞ, İ. Melih, ARTAR, Ayhan, a.g.e., s: 46
[5] KÖROĞLU, Kazım, “Verimlilik Yönetimine Japon Yaklaşımı ve Kazukiyo Kurosawa Modeli”, MPM Yayınları No: 507, Ankara, 1993, s:183
[6] BAŞ, İ. Melih, ARTAR, Ayhan, a.g.e, s: 46
[7] KÖROĞLU, Kazım, a.g.e., s:183
[8] BAŞ, İ. Melih, ARTAR, Ayhan, a.g.e, s: 37
[9] KÖROĞLU, Kazım, a.g.e., s:97-101

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder