1.4.
Toplam Faktör Verimliliği Oranının ve Endekslerinin Elde Edilmesi:
Toplam
faktör verimliliği ve endeksi, işletmenin tüm çıktı ölçümleri toplamının payda,
tüm girdi ölçümleri toplamının da paydada yer aldığı verimlilik oranları ve bu
oranlara bağlı endekslerdir. Toplam faktör verimliliğinde dikkat edilecek
unsurlar şunlardır:
-
Çıktıların tamamının aynı ölçüm birimine indirgenmesi,
-
Girdilerin tamamının aynı ölçüm birimine indirgenmesi,
-
Belli bir dönemin baz olarak seçilmesi veya hareketli
baz yönteminin seçilmesi,
-
Parasal değerlerin ortak ölçü birimi olarak
kullanıldığı durumlarda bu değerlerin fiyat artışı etkisinden arındırılması,
-
Gerek girdilerdeki malzeme miktarlarını, gerekse
çıktılardaki ürün ve yarı ürün miktarlarını hesaplarken, yalnızca dönem içinde
kullanılan, fire verilen ve satılan (veya üretilen) miktarların o dönemin
verimlilik hesabına girmesi,
-
Sermaye girdisi sabit sermaye varlıkları olarak
alınmışsa, diğer girdilerin de ortak birimlerine uygun olacak şekilde fiziksel
(makine sayısı, makine saati, vb.) olarak veya parasal (amortisman, tükenme
payı ya da sermaye stoku vb.) olarak alınması[3],
-
Sermaye girdisinin katkısını hesaplarken, o dönem için
ayrılan baz yılın fiyatlarına indirgenmiş amortisman değeri, sermayenin baz
yılın fiyatlarına indirgenmiş o dönemki ortalama satış değeri, vb. yöntemlerden
işletme için uygun olanının seçilmesi,
-
İşletmenin ortalama verimlilik (maliyet yöntemi) veya
marjinal verimlilik (hizmet yöntemi, Kendrick modeli) yöntemlerinden birini
seçmesi,
-
Ortalama verimlilik: Belli bir dönem için
verimlilik oranı o dönemin toplam çıktısının girdinin dönem içinde kullanılan
toplamına oranlanmasıyla elde edilir[4]. Bu
sistem, hem pay, hem de paydanın mutlak değerlerle hesaplandığı bir endekstir
ve esas olarak malın maliyeti/değeri teorisine uygun olarak kurulmuştur.
Uygulamada giderler kullanılarak hesaplanmaktadır. Bu nedenle bu sisteme
maliyet (expenditure) yöntemi de denir[5].
-
Marjinal verimlilik: Belli bir dönemde çıktıda
görülen artışın yine dönem içinde girdide görülen artışa oranlanmasıyla elde
edilir[6]. Bu
sistem, doğrudan endeks sayılarından veya göreli değerlerden kurulmaktadır. Bu
sistemi uygulayanların hemen hemen hepsi, sistemi girdi faktörlerince sağlanan
hizmete dayalı olarak kurmuşlardır. Bu nedenle hizmet yöntemi de denir.
Kendrick modelidir[7].
-
Ölçüm için amaçlara, üretim sistemine, çevresel
koşullara ve verilerin toplanabilirliğine en uygun zaman diliminin belirlenmesi
ve bu dilimlerin sınırlarının birbirinden net bir şekilde ayrılması.
-
Çıktı olarak işletmenin kendine uygun değerlendirme
kriterlerinden birini seçmesi[8],
-
Satışlar,
-
Toplam kazançlar (Net satış hasılatı – İlk madde ve
malzeme giderleri),
-
Brüt üretim değeri (Net satış hasılatı +/- Cari
fiyatlarla yıl başı ve yıl sonu mamul ve yarı mamul stokları arasındaki
değişim),
-
Brüt katma değer = Net üretim değeri (Brüt üretim değeri
– Üretimde kullanılan ilk madde ve malzeme – Dışarıdan sağlanan fayda ve
hizmetler)
-
Net katma değer (Brüt katma değer – Amortismanlar), vb.
1.4.1.
Girdi ve Çıktıların Kendi İçlerinde Aynı Ölçüm Birimine İndirgenmesi:
Kazukiyo
Kurosawa, heterojen çıktıların birleştirilmesiyle ilgili olarak 3 ayrı yöntem
tanımlamıştır[9]:
Fiziksel
Dönüşüm Katsayısı: Ürünler, aynı cinsten fiziksel ölçüm birimleriyle ifade
edilebiliyorsa, bu yöntem uygundur. Örneğin: Döküm sanayiinde ürünler kg.
cinsinden, kömür madenciliğinde toplam kömür miktarı 5500kcal/kg. cinsinden
yazılabilir. Tarımsal ürünlerin kalori, karbonhidrat veya diğer besin
içeriklerine dönüştürülmesi de bir başka örnek olarak gösterilebilir.
1-
Standart Zaman Yöntemi: Bu yöntem, çıktılardan
birine ait standart işgücü zamanı baz alınarak, diğer çıktıların bu seçilen
çıktıya göre tanımlanmasından ibarettir. Başka bir deyişle, her bir ürünün
standart zamanı bilinir ve çıktılardan biri baz olarak seçilirse, her bir
ürünün ayrı ayrı standart zamanları baz ürünün standart zamanına bölünerek, o
ürün için bir dönüşüm katsayısı bulunur. İlgili ürünün toplam üretim miktarı, o
ürünün katsayısıyla çarpılarak, baz ürün cinsinden göreli miktarı bulunmuş
olur. Örneğin, pamuk ipliği üreten bir işletmede, 3 tip pamuk ipliği üretiliyor
olsun. Bunlar, 10.no.’lu, 20 no.’lu ve 30 no.’lu pamuk iplikleri olarak
tanımlansın. SZ standart zamanı, ZB zaman birimini, Pİ de pamuk ipliğini
göstermek üzere:
SZ1:
10 no.’lu pamuk ipliğinin SZ: 15 ZB / 1 yumak 10 no.’lu Pİ
SZ2:
20 no.’lu pamuk ipliğinin SZ: 20 ZB / 1 yumak 20 no.’lu Pİ
SZ3:
30 no.’lu pamuk ipliğinin SZ: 25 ZB / 1 yumak 30 no.’lu Pİ olarak belirlenmiş
olsun.
İşletme,
verimliliği hesaplanacak dönem için 200 yumak 10 no.’lu Pİ’den, 300 yumak 20
no.’lu Pİ’den ve 300 yumak da 30 no.’lu Pİ’den üretmişse ve verimlilik
hesabında çıktı olarak 20 no.’lu pamuk ipliği cinsinden miktarları hesaplamayı
tercih ediyorsa, DK dönüşüm katsayısını, ÜM üretim miktarını, EM eşdeğer
miktarı, İ ürünü ve B baz ürünü göstermek üzere aşağıdaki gibi bir hesap yapmak
gerekecektir:
Toplam
ürün miktarı = EM1 + EM2 + EM3 = 150 + 300 +
375 = 825 yumak 20 no.’lu Pİ
Daha
sonra bu miktarlar, toplam girdilere bölünerek, toplam verimlilik hesaplanır.
1-
Parasal Ağırlıklandırma Yöntemi: Ürün fiyatı
ağırlıklandırma faktörü olarak kullanılabilir. Bu şekilde ürünün kullanım
değerinin heterojen karakteri homojen niteliğe indirgenebilir. Buna değer
(value) yöntemi denir. Yukarıdaki örnekteki formüllerde, pamuk pliklerinin
standart zamanları yerine, ürün fiyatları konursa, her bir ürün, tek bir ürün
cinsinden yazılabilir. Burada sonuçlar farklı çıkacaktır. İşletme yönetimi,
kendisi için önemli olan kriteri belirleyerek, bu yöntemlerden birini
seçmelidir.
1.4.2.
Parasal Değerlerin Fiyat Artışı Etkisinden Arındırılması:
Verimlilik
oranındaki girdi ve çıktılar fiyatlarıyla çarpılarak parasal değerleri bulunur.
Ancak burada, sabit fiyatlar kullanılırsa verimlilik oranı, cari fiyatlar
kullanılırsa rantabilite (ekonomiklik) oranı elde edilir[1].
Sabit fiyatlar, cari fiyatların fiyat artışından arındırılmış şeklidir, cari
fiyatların baz yıla göre indirgenmesidir. Verimlilik ancak bu şekilde
hesaplanırsa, ekonomikliğin girdilerdeki fiyat artışının çıktılardaki fiyat
artışına yansıtılma durumundan ne kadar, verimlilik artışından ne kadar
etkilendiği ortaya çıkmış olur. Bu bakımdan, kayıt sisteminin bütün bu verileri
yansıtacak düzeyde tutulması gerekmektedir. APC verimlilik ölçme sisteminde, bu
ayırım oldukça net bir şekilde verilmektedir. Ancak bu sistem, mutlak
verimlilik oranlarını hesaplamayıp, dönemler arasındaki farkı göz önüne
aldığından, doğrudan indeks değerlerine ulaşılmasını sağlamaktadır. Bu nedenle
işletmenin öz değerlendirmesi için kullanılabilmekle beraber, diğer
işletmelerle karşılaştırma yapabilmek amacıyla kullanmak mümkün olmamaktadır.
APC ölçüm sistemine göre:

Bu
ölçüm sisteminde, örneğin, çıktı fiyatlarındaki değişim ile, girdi
fiyatlarındaki değişim bilindiği takdirde fiyat kurtarma endeksi; satış
hasılatındaki değişimle maliyetlerdeki değişim bilindiği takdirde APC’nin
karlılık endeksi (literatürde bu ekonomiklik olarak bilinir) bulunabilir.
Böylece, karlılık endeksi fiyat kurtarma endeksine bölünerek verimlilik
endeksini bulmak mümkün olur. Model hakkındaki daha fazla bilgi, APC verimlilik
ölçme ve değerlendirme sistemi konu başlığında verilecektir.
Verimlilik
ölçme modellerinde, çıktı karışımı ve girdi karışımı için işletmeye özgü bir
fiyat endeksi ve miktar endeksi hesaplanırken, çeşitli yöntemler
kullanılmaktadır. Bunların en bilinenleri, Laspeyres, Paashe ve -ideal endeks
olarak bilinen- Fisher endeksleridir. Verimlilik ölçümüyle ilgili oluşturulan
tüm modellerin fiyat artışı etkisinden arındırılması, bu indekslerin
kullanımıyla gerçekleşmektedir. Çıktıların miktar endeksi, girdilerin miktar
endeksine bölündüğünde verimlilik endeksi, çıktıların fiyat endeksi girdilerin
fiyat endeksine bölündüğünde fiyat kurtarma oranı bulunur.
Açıklayıcı
olması bakımından konu, aşağıdaki örnekle sunulacaktır.
Örnek:
Bir firmada üretilen ürünlerle bunların satış bilgileri aşağıdaki gibidir:
Ürünler
|
Satış Miktarı
|
Satış Fiyatı
|
Satış Hasılatı
|
||||
Baz Dönem (Q0)
|
Cari Dönem (Q1)
|
Baz Dönem (P0)
|
Cari Dönem (P1)
|
Baz Dönem (Q0xP0)
|
Cari Dönem (Q1xP1)
|
Baz dönem fiyatıyla
(Q1xP0)
|
|
A
|
45
|
50
|
50000
|
100000
|
2250000
|
5000000
|
2500000
|
B
|
55
|
35
|
40000
|
60000
|
2200000
|
2100000
|
1400000
|
C
|
25
|
40
|
15000
|
20000
|
375000
|
800000
|
600000
|
D
|
35
|
35
|
60000
|
110000
|
2100000
|
3850000
|
2100000
|
TOPLAM
|
6925000
|
11750000
|
6600000
|
Satış Hasılatı Endeksi = Fiyat
Değişimi Endeksi x Miktar Endeksi = 1,780 x 0,953 = 1,697
olarak
da gösterilebilir. Görüldüğü gibi, satış hasılatındaki %69,7’lik artışın
nedeni, fiyat artışındaki %78,0’lik artışa karşın, miktar artışındaki % 4,6’lık
azalıştır. İşte bu durum, bize çıktı analizinde yol göstermektedir. Girdiler
için de benzer bir analiz yapılabilir.
Verimlilik
analizi yapmak için ise, çıktılar için bulunan endekslerle, girdiler için
bulunan endeksler birbirine bölünür. Böylece, örneğin girdilerde fiyat artış
endeksi 1,580, miktar artış endeksi ise 0,960 olarak bulunmuşsa
Bu
durumda elimizde toplam verimlilikle ilişkili 9 ana endeks ve birbirleriyle
ilişkileri bulunmakta ve değerlendirmeler bu endekslere göre yapılabilmektedir.
APC modelinin çıkış noktası, Güney Afrika’daki enflasyonist ortamda
verimliliğin nasıl ölçüleceği sorusuna yanıt aranmasıdır. Bu nedenle bu ölçme
ve değerlendirme modeli, ülkemiz işletmeleri açısından da önemlidir.
1.4.3. Sermaye Girdisi İle
İlgili Varsayımlardan Birinin Seçilmesi
Sermaye,
Anskilopedik Ekonomi Sözlüğü’nde[1] şu
şekilde tanımlanmaktadır:
1)
Ekonomik açıdan; kendisi de bir üretim süreci
sonunda yaratılmış olan ve üretimde kullanılan mal ve değerler. Sermaye kavramı
bu açıdan ayrıca
a)
Yatırılmış veya yatırılmaya hazır para,
b)
Yatırımdan elde edilecek gelirin bugünkü değeri,
c)
Toplam varlıkların gerçek veya parasal değeri
anlamında da kullanılır.
2)
Muhasebe açısından;
a)
Bir iş ya da işletme için yapılan toplam
yatırım,
b)
İşletmenin amacına ve üretim faaliyetlerine
uygun olarak toplanmış olan üretim araçlarının tümü,
c)
İşletme varlıklarının tümü ve kullanılmaya hazır
para
3)
Hukuki ve ticari açıdan; sermaye stoku, mal
varlığı
Aynı
kaynakta sabit sermaye tanımı, şu şekildedir:
“Başka
bir biçime girmeden olduğu gibi kalan, birçok üretim dönemlerine katılarak uzun
süre üretim faaliyetine hizmet eden ya da birçok üretim dönemlerine katılarak
yavaş yavaş tükenen veya üretimde kullanılmaz hale gelen varlıklar için
yatırılan sermaye. Sabit sermaye unsurları, işletmelerin normal faaliyetleri
sırasında hemen paraya çevrilemezler ve stoklar gibi kısa sürelerle alım ve
satım konusu olamazlar. Bunlar, süreklilik gösterirler ve işletmenin normal
işleyişi içinde, ancak satılan malların maliyet giderlerine aşınma payı olarak
eklenme yolu ile bölüm bölüm uzun sürede paraya çevrilebilirler.
Yapılar,
makineler, arazi, maden ocakları, her çeşit donanımlar, taşıma araçları, patent
hakları, gibi unsurlar sabit sermaye unsurlarını oluştururlar.”
Muhasebede
sabit sermayenin karşılığı, aşağıdaki tanımdan anlaşıldığı gibi, duran
varlıklar olmaktadır:
“Duran
varlıklar: Satılmak amacıyla satın alınmayan, üretim süreci içinde birden fazla
dönem kullanılabilen ve sağladığı yarar birden çok döneme yayılan varlıklar.
Muhasebe uygulamalarında dönem 1 yıl kabul edildiğinden, duran varlıklar,
sağladığı yarar 1 yıldan fazla süreye yayılan varlıklar olarak da
tanımlanmaktadırlar.
Duran
varlıkların kesin bir dökümünü çıkarmak olanaksız olmakla birlikte; genellikle
ikili bir ayrımla incelenirler: a) Maddesel duran varlıklar: Makineler,
binalar, tesisler, ulaştırma araçları, vb. b) Maddesel olmayan duran varlıklar:
İmtiyazlar, telif hakları, ihtira beratları, ticaret unvanları, vb.”
Toplam
Sermaye (T. Varlıklar) = Sabit Sermaye (Duran varlıklar) + Döner Sermaye (Dönen
varlıklar)
Burada
dönen varlıkların tanımını yapmak gerekirse:
“Üretim
süreci içinde yer alan ve belirli bir dönem içinde sağladığı yarar o dönem
içinde sona eren varlıklar. Dönen varlıklara değişen varlıklar da denir.”
Toplam
verimlilik ölçümünde sermaye girdisinin katkısını hesaplamada tercih edilen bir
başka sermaye türü olan “Prodüktif sermaye”nin tanımı, şu şekildedir[2]:
“Sermayenin üretime katkısı, üretimde
kullanılan sermaye (prodüktif sermaye) faiz uygulanması ile hesaplanır.
Prodüktif sermaye firmanın sahip olduğu tüm sermayeyi değil, sadece emek ve
diğer girdilerle birlikte üretimde kullanılan sermayeyi ifade eder.”
Yukarıdaki
tanım biraz daha açılarak, prodüktif sermayenin aşağıdaki gibi hesaplandığı
söylenebilir[3]:
“Prodüktif
sermaye, işletmenin toplam varlıklarından hareketle hesaplanır. Bunun için
toplam varlıklardan, önce birikmiş amortismanlar, varsa geçmiş yıllar ve dönem
zararıyla ayrılmış olan şüpheli alacaklar karşılığı düşülerek net toplam
varlıklar elde edilir. Bu toplam varlıklardan da dönen varlıklar arasında yer
alan varsa pazarlanabilir hisse senedi, tahvil ve hazine bonolarıyla
iştiraklerdeki sermaye payları düşülerek prodüktif sermaye elde edilir.”
Prodüktif
Sermaye= Toplam Varlıklar – (Birikmiş Amortismanlar + Dönem Zararı + Şüpheli
Alacaklar Karşılığı) = Net Toplam Varlıklar – (Pazarlanabilir Hisse Senedi +
Hazine Bonoları + Tahviller + İştiraklerdeki Sermaye Payları).
Toplam
verimlilik ölçümünde toplam sermaye, sabit sermaye veya prodüktif sermaye
değerlerinden birinin seçilmesi gerekmektedir. Her üç durumda da, örneğin
parasal değerler üzerinden hesaplama yapılacaksa, yaklaşımlardan biri, yıllık
ortalama değerlerden hareket etmektir.
Sermaye
ile ilgili bir diğer önemli nokta da, yeniden değerleme oranlarının da dikkate
alınarak sermaye değerinin veya sermaye için ayrılan amortismanın baz yılın
fiyatlarına indirgenmesidir. Ancak bu şekilde sermaye girdisinin fiyat artışı
etkisinden arındırılması söz konusu olur.
1.4.4.
Çıktı Olarak Hangi Unsurun / Unsurların Baz Alınacağının Seçilmesi:
Çıktı
olarak aşağıdaki alternatiflerden herhangi biri seçilebilir. İşletme, dilediği
takdirde, bu çıktı unsurlarına bağlı olarak toplam verimlilikle ilgili birkaç
farklı oranı da izlemek üzere belirleyebilir.
1.4.4.1. Çıktı Unsuru Olarak
Satışların Seçilmesi
Satışlar
çıktı unsuru olarak seçildiğinde, Satışlar/Girdi oranının değerlendirilmesinde
göz ardı edilmemesi gereken bazı faktörler vardır. Satışları etkileyen birçok
faktör vardır. Ürüne olan talebin miktarı ve kullanıcının vermeye hazır olduğu
pazar fiyatı, işletmenin talebi karşılama durumu (pazar payı), işletmenin
üretim kapasitesi, pazardaki rekabet durumu, ürünün stratejik özelliğe sahip
olma derecesi, işletmenin sahip olmak istediği vizyon, ürünün kalitesine,
özelliklerine ilişkin taleplerdeki değişimler, ürün teknolojisindeki
değişimler, vb. birçok dış ve iç faktör işin içine girmektedir. Bu nedenle,
oran değerlendirilirken, bu faktörler bakımından işletmenin durumunu gösteren
diğer performans göstergelerinden de yararlanmak ve ona göre bir takım
sonuçlara vararak kararlar almak önem taşımaktadır. Hatta, işletme
faaliyetleriyle ilgili nitel değişimlerin de verimlilik raporuna yansıtılması
gerekmektedir. Nitel değişimlerin de işletme performansına katılabildiği
“objektif matris yöntemi” kullanılabilecek yöntemlerden biridir.
Bu
faktörlerden bazıları, örneğin verimlilik oranının fiyat artışı etkisinden
arındırılması, daha önce açıklanmış bir konuydu. Böylece, satışlardaki parasal
artışın ne kadarının fiyat artışından, ne kadarının satış miktarındaki artıştan
kaynaklandığı belirlenebilmekteydi. Ancak, örneğin fiyat artışının
nedenlerinden biri de, ürünün kalitesinde meydana gelen bir gelişme ise, bu
durumun özellikle belirtilmesi gerekmektedir. Baz dönemdeki bir ürünün yerine,
müşterinin değişen talebine uygun olarak yeni bir ürün geliştirilmişse ve eski
ürünün satışından vazgeçilmişse, fiyat artışları hesaplanırken, tercihe bağlı
olarak aynı ürünmüşçesine bir değerlendirmeye gidilebilir. Ancak, bu durum
kesinlikle belirtilmelidir. Böylece üründe yapılan değişikliğin verimliliğe ve
satışlara olumlu yansıyıp yansımadığı da gösterilebilir.
1.4.4.2.
Çıktı Unsuru Olarak Toplam Kazançların Seçilmesi
Burada
“toplam kazançlar” ifadesiyle anlatılmak istenen, aşağıdaki işlem sonucu
bulunan değerdir:
Toplam
Kazançlar = Net Satış Hasılatı – İlk Madde ve Malzeme Giderleri
Kâr
amacı güden bir işletme için net satış hasılatı, “tüm maliyet unsurları + kâr”
şeklinde düşünülürse, yukarıdaki formülde, maliyet unsurlarından yalnızca ilk
madde ve malzemenin dikkate alınmadığı, yani, “ilk madde ve malzeme hariç tüm
maliyet unsurları + kâr”ın toplam kazançlara eşit olduğu görülecektir.
Verimlilik ölçümünün yanında kazanç paylaşımı da görülmek isteniyorsa, çıktı
unsuru olarak toplam kazanç değerinin alınması gerekmektedir. Çünkü bu tanımda
yer alan tüm unsurlar; “işçilik gider”i işçinin, “kâr” girişimcinin ve
devletin, “amortisman” sermayenin, “maaşlar” endirekt işçinin ve idari
personelin payı olarak dağıtılmaktadır. Fiziksel ürün düşünüldüğünde, ilk madde
ve malzemeler sekil değiştirerek ürüne dönüştüğüne göre, işletmenin ilk madde
ve malzeme hariç kullandığı herşey, paydaşlarının (ortaklar, yönetim,
çalışanlar, devlet, vb.) katkısıyla oluşturulmaktadır. Bu bakış açısına göre,
ilk madde ve malzemeyi firmaya temin eden diğer organizasyonlar, işletmenin
paydaşlarından (stakeholders) sayılmamaktadır. Bu katkının girdiler toplamına
oranı, bu tarz bir verimlilik ölçme sisteminin ilgi alanına girmektedir.
1.4.4.3. Çıktı Unsuru Olarak
Brüt Üretim Değerinin Seçilmesi
En
sık kullanılan çıktı unsurlarından biri, brüt üretim değeridir. Pekçok
verimlilik ölçme modeli, brüt üretim değerini çıktı olarak almayı tercih
etmektedir. Brüt üretim değeri, aşağıdaki işlemin sonucu olarak da bulunabilir,
üretim kayıtlarına bakarak da bulunabilir:
Brüt
üretim değeri = Net satış hasılatı +/- Cari fiyatlarla yıl başı ve yıl sonu
mamul ve yarı mamul stokları arasındaki değişim.
Bu
çıktı unsurunun seçilmesinin en önemli avantajı, dönem içinde kullanılan
girdinin yine dönem içinde hangi çıktılara dönüştürülebildiğinin net bir
şekilde ayırt edilebilmesidir. Dönemler arasındaki ayırım daha doğru
yapıldığından, kanımca brüt üretim değeri, gelecekte de en çok tercih edilen
çıktı tanımlarından biri olmaya devam edecektir.
1.4.4.4. Çıktı Unsuru Olarak
Brüt Katma Değerin Seçilmesi
Çıktı
unsuru olarak en yaygın seçilenlerden biri de, brüt katma değerdir. Bazı ölçme
modelleri, brüt katma değerle brüt üretim değeri arasındaki ilişkiyi de
kurmaktadırlar. Katma değer, adı üstünde, işletmenin ürüne doğrudan veya
dolaylı kattığı değerlerdir. Dışarıdan sağlanan fayda ve hizmetler, başka bir
işletmenin ürüne kattığı değer olduğu için, söz konusu işletmenin katma değeri
sayılmamaktadır. Aynı şekilde, satın alınan ilk madde ve malzemeler de, o ilk
madde ve malzemeyi üreten işletmelerin katma değerleri olduğundan, göz önüne
alınan işletmenin katma değeri olamazlar.
Katma
değer kavramı, ürün odaklı ve global ekonomi odaklı bir bakış açısı gerektiren
bir kavramdır. İşletmenin katma değeriyle, ülkenin (hatta dünyanın) katma
değeri arasında bir köprü söz konusudur. Örnek olarak ülkemizde oldukça yaygın
bir sektör olan tekstil sektörünü düşünelim: Pamuk tohumlarının tarlaya
ekilmesinden, mahsulünün toplanarak iplik üreticisine satılacak duruma
getirilmesine kadar, çiftçinin katma değeri söz konusudur. Pamuğun
kalitesinden, pamuk tarlasının uzun vadeli veriminden, tarlanın bakımından,
tarlada çalışan işçinin maaşının vaktinde ödenmesinden, toprağın sürülmesinde
kullanılan makine ve teçhizatın temin edilmesinden, gelecek dönemler için yeni
tohum üretilmesinden veya temin edilmesinden çiftçilerin kurmuş olduğu
organizasyon (örneğin tarım kooperatifleri) sorumludur. Pamuğu çiftçiden satın
alan iplik üreticisinin katma değeri ise, pamuğu dokuma fabrikalarına
satılabilecek şekilde ipliğe dönüştüren faaliyetlerin tümüdür. Aynı şekilde,
ipliğin kalitesinden, pamuğu ipliğe dönüştüren makine ve teçhizatın temin
edilmesinden, işçilerin maaşının zamanında ödenmesinden, gelecek dönemlerin
talebini karşılamak için yapılacakların önceden belirlenmesinden, iplik
üreticisi firmanın kurduğu organizasyon sorumludur. İplik üreticisi, dokuma
üreticisinin taleplerine göre uzmanlık alanını belirler ve pamuğun içine
kattığı sentetik maddelerin miktarına ve özelliğine bağlı olarak çeşitli
türlerde iplik üretir. İpliğin kalınlığı da bir başka ürün çeşitlemesidir.
Günümüzde, saçaklı ipliklerden dokunan kumaşlar bile vardır. Her iplik
üreticisinin katma değeri de, bu bakımdan birbirinden farklıdır. Yani
ipliklerini satabildiği ölçüde katma değeri de artacaktır. Kumaş üreticisinin
katma değeri de, aynı şekilde, ipliğin kumaşa dönüştürüldüğü aşamaları (dokuma,
apreleme, boyama, vb.) içerir. Daha sonra da, konfeksiyon üreticisinin çeşitli
kumaşlardan giyim eşyasına uzanan bir katma değeri söz konusu olur. Görüldüğü
gibi, yan hizmetleri sunan işletmelerin katma değerlerinden söz edilmediği
halde, nihai tüketiciye ulaşıncaya kadar, pek çok organizasyonun (iş
sisteminin) katma değeri söz konusu oldu. Buna bir de işletmelerin dışarıya
yaptırdıkları nakliyat işlemleri, dışarıdan sağladıkları elektrik, su, telefon,
faks, bilgisayar ağı, internet bağlantısı hizmetleri, vb. de eklendiğinde, ürün
üzerinde ne kadar çok organizasyonun emeğinin geçtiği de görülmüş olur. Bu
işletmelerin her birinin katma değer verimliliğinde biraz artış olması
durumunda, ürünün global verimliliğinin ne kadar artacağını ve bunun sonucunda
ürün maliyetlerinin ne kadar düşeceğini ve hem ürün fiyatında artış
yapılmadığını, hem de artan kar nedeniyle işçilere, girişimcilere, katma değer
yaratan bütün kesimlere daha fazla pay düştüğünü düşünelim. Böylece, yaşam
standartlarımız da yükselecektir. Bu hizmetlerin ne kadarını ülke içinde
yaşayan insanlar yaparsa, ülkenin global katma değer içindeki payı da o kadar
artmış olur.
Şimdi
yukarıda anlatılanları, aşağıdaki formülde gözleyelim:
Brüt
katma değer = Net üretim değeri = Brüt üretim değeri – Üretimde kullanılan ilk
madde ve malzeme – Dışarıdan sağlanan fayda ve hizmetler.
Görüldüğü
gibi, yukarıdaki formülde, dönemler arasındaki sınırların ayrımını daha net bir
şekilde yapmanın kolaylığından yararlanmak için, brüt üretim değerinden yola
çıkılarak brüt katma değere ulaşılmıştır. Bu anlamda brüt katma değer, net
üretim değeriyle eş anlamlıdır. Bu formülün tek zayıf noktası, üretilen ürünün
satılabilir ürün olduğu ve stokta kalan ürünlerin de gelecek dönemlerde
satılabileceği varsayımına dayanmasıdır. Bu durumda brüt üretim değeri
satışlara dönüştürülüp gelir elde edilemezse, katma değerin boşa harcanması söz
konusu olacaktır. Bu konuyla ilgili olarak ILO’nun (Uluslararası İşgücü
Organizasyonu) kullandığı formül daha farklıdır ve satışlardan yola çıkarak
katma değeri hesaplamaktadır. Ancak, ILO (Prokopenko)[4],
katma değeri brüt veya net olarak sınıflandırmamakta, burada net olarak adı
geçen katma değer hesabını esas almaktadır. Bu nedenle bu formül, net katma
değerle ilgili konuda açıklanacaktır.
1.4.4.5. Çıktı Unsuru Olarak
Net Katma Değerin Seçilmesi
Net
katma değerin brüt katma değerden tek farkı, amortismanların katma değer
hesabına dahil edilmemesidir. Tahminimce, brüt katma değerde amortismanlar,
makine ve teçhizatın yenilenmesi için ayrılan bir pay olarak görüldüğünden,
işletmenin bunu da sağlayacak ölçüde bir gelir getirmesi gerektiği ve bu
sorumluluğun işletmeye ait olduğu düşüncesinden hareketle, amortismanlar da
işletmenin katma değeri içinde yer alan bir unsur olarak düşünülmektedir. Eğer
işletme yeterince amortisman ayırmasaydı, uzun dönemde teçhizatını
yenileyemeyeceğinden, rekabetten uzak kalıp kapanma tehlikesiyle
karşılaşacaktı. Teçhizatı üreten işletme açısından ise bu durum, bir müşterinin
ortadan kalkması demekti. Böylece üretim değerinin bu kaybettiği müşterisine
düşen payını satışa çeviremeyeceğinden, katma değeri boşa harcanmış
olabilecekti. Bu nedenle bu sorumluluk söz konusu işletmenin sorumluluğu olarak
görüldüğünden, brüt katma değer içinde amortismanlar da yer almaktadır. Ancak,
-yine tahminimce- net katma değer yaklaşımında ise, amortismanlar neticede
dışarıdan sağlanan fayda ve hizmet olan makine ve teçhizatın yenilenmesi, yani
önümüzdeki dönemlerde de aynı hizmetin dışarıdan sağlanabilmesi amacıyla
ayrılmış bir fon olarak düşünüldüğünden, hesaba alınmamaktadır. Amortismanlar,
bir tedbir olsun diye ayrılmıştır. Bu yaklaşıma göre asıl değeri üreten
insanlardır, makine ve teçhizat değil. Brüt katma değer hesabında ise, insan ve
makine birlikte katma değer yaratmışlardır ve nasıl ki insanın ürettiğinin
karşılığı aldığı maaş ise, makine-teçhizatın ürettiğinin karşılığı da aşınma
payı olarak da nitelendirilen amortismanlardır.
Brüt
üretim değerinden brüt katma değere (=net üretim değerine) ulaşıldıktan sonra,
aşağıdaki formülle net katma değere ulaşılmaktadır:
Net
katma değer = Brüt katma değer – Amortismanlar
Daha
önce brüt üretim değerine dayanan katma değer hesabının sakıncasından ve bu
sakıncayı göz önüne alan ILO’nun net katma değer yaklaşımından söz etmiştik.
Şimdi ILO’nun [5] katma değere bakış
açısından kısaca bahsedelim:
Katma
Değer = Satışlar – (Kullanılan Hammadde + Satın Alınan Malzeme + İşle İlgili
Hizmetler + Amortisman) = Emek Maliyeti + Maaşlar + Satış, Genel Yönetim ve
Dağıtım Maliyetleri + Kâr
Bu
formül, görüldüğü gibi kavram kargaşası yaratmaktadır. Bunu muhasebe
literatüründe geçen terimlere çevirirsek, aşağıdaki gibi bir formül karşımıza
çıkacaktır:
Katma
Değer = Satış Hasılatı – (Üretimde Kullanılan İlk Madde ve Malzeme + Dışarıdan
Sağlanan Fayda ve Hizmetler + Amortisman) = Direkt ve Endirekt İşçilik +
Dışarıdan Sağlanan Fayda ve Hizmetlerden Arındırılan Satış, Genel Yönetim ve
Dağıtım Giderleri + Kâr
Burada
brüt üretim değerinden net katma değere giden yolda, verimlilik oranının
payındaki değerin gittikçe küçüldüğü gözlerden kaçmamalıdır. ILO’nun amacının,
çalışan kesimin refah payının artırılması olduğu düşünüldüğünde, net katma
değere dayalı yaklaşıma sahip olması doğaldır. Verimlilikle ekonomiklik
arasında bir ilişki kurulmak isteniyorsa, çıktı olarak satış hasılatının
seçilmesi yerinde olacaktır. Sermaye de işçilik kadar değer verilen bir unsur
olduğunda, brüt katma değeri çıktı olarak hesaplamak daha aydınlatıcı olur. Her
bir çıktı değerinin önemi için örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu çıktılara ilişkin verimlilik
oranlarının tamamını seçip uygulamak da olasıdır ve kanımca toplam verimliliğe
ilişkin bu 5 çıktı unsurunun da ele alınması, işletmelerin muhasebe bilgi
sisteminde verimliliğe odaklı bazı değişikliklerin yapılması durumunda mümkün
olabilecektir.
1.4.5.
Ortalama Verimlilik ve Marjinal Verimlilik Yöntemlerinden Birinin
Seçilmesi
Ortalama
verimlilik, daha önce açıklandığı gibi, belli dönemlere ait çıktı/girdi
oranlarının ayrı ayrı hesaplanarak, baz yılın çıktı/girdi oranına
oranlanmasıyla elde edilen endekslere dayanır. Bu yöntemle çalışıldığında,
işletmeler arasında standart bir yöntem geliştirilmişse, karşılaştırma yapmak
da mümkündür. Bu yöntemle bulunan her dönemin kendine ait verimlilik katsayısı,
işletmeler arasında karşılaştırma yapmak amacıyla kullanılır.
Marjinal
verimlilik, yine daha önce açıklandığı gibi, belli bir döneme ait çıktılar
toplamının baz yılın çıktılar toplamına bölünerek çıktı endeksinin
(değişiminin), girdiler toplamının da baz yılın girdiler toplamına bölünerek
girdi endeksinin (değişiminin) bulunmasına ve bu endekslerin birbirine
oranlanmasıyla o döneme ait verimlilik endeksinin bulunmasına dayanır. Bu
yöntemle, işletmeler arası karşılaştırma yapmak mümkün değildir. Ancak APC
analizinde olduğu gibi fiyat artışı, maliyet artışı ve maliyet kurtarma oranı
ile, çıktı miktarı artışı, çıktı fiyatı artışı ve miktarsal verimlilik artışı
ve tüm bu unsurlardan kaynaklanan ekonomiklik endeksi gözlenmek isteniyorsa,
böyle bir yöntemi seçmek faydalı olabilir. Bu yöntemle yapılan hesaplamalar
yardımıyla, çıktıdaki ve girdideki değişimin verimlilik oranında nasıl bir
değişime yol açtığı da gözlenmiş olur.
Ortalama
verimlilik yöntemine göre toplam verimlilik formülünün açılımı aşağıdaki
gibidir:
Yukarıdaki
formüldeki sembollerin anlamı şu şekildedir:
pi:
i. ürünün o dönemki ortalama birim satış değeri / üretim değeri / katma değeri

qi:
i. ürünün o dönemki ortalama satılan / üretilen miktarı
fap:
o dönemki ürün karması için baz döneme göre hesaplanan fiyat artış endeksi
pl:
l. işgücünün o dönemki ortalama saatlik ücreti
ql:
l. işgücünün o dönemki ürün karmasını üretmek için çalıştığı saatlerin toplamı
fai:
o dönemki işgücünün baz döneme göre fiyat (ücret) artışı endeksi
sc:
c sermayesinin o döneme düşen aşınma payı / o günkü değeri
fas:
sermayenin baz döneme göre fiyat (değer) artışı endeksi
pm:
m. malzemenin o dönemki ortalama alış fiyatı
qm:
m. malzemenin o dönemki ürün karmasını üretmek için kullanılan miktarı
fam:
o dönemki kullanılan malzemenin baz döneme göre fiyat artış endeksi
pe:
e. enerji faktörünün o dönemki ortalama alış fiyatı (TL/kws, TL/m3,
vb.)
qe:
e. enerji faktörünün o dönemki ürün karmasını üretmek için kullanılan miktarı
fae:
enerjinin baz döneme göre fiyat artışı endeksi
pd:
d. diğer girdi unsurlarının o dönemki ortalama birim maliyeti
qd:
d. diğer girdi unsurlarının o dönemki ürün karmasını üretmek için kullanılan
miktarı
Daha
önce de anlatıldığı gibi ortalama verimlilik formülüne göre, yukarıdaki
çıktı/girdi oranı, hem baz dönem için, hem de ele alınan dönem için ayrı ayrı
hesaplanıp, birbirine bölünür. Baz dönemdeki fiyat artış oranları 1
olacağından, dikkate alınmaz. Bu bölme işleminin açık şekli şöyledir:
Burada
0 baz dönemi, 1 ise ele alınan dönemi göstermektedir.
Aynı
semboller kullanılarak, marjinal verimlilik yöntemine göre toplam verimlilik
formülünün açılımı aşağıdaki gibidir:
Dikkatlice
bakıldığında, her iki formülün de aynı sonucu verdiği görülmektedir.
1.4.
Kısmi Verimlilik Oranlarının ve Endekslerinin
Elde Edilmesi:
Kısmi
verimlilik oranları, çıktılar toplamının girdi faktörlerinden birine
bölünmesiyle elde edilen oranlardır. Örneğin, bir işletme girdilerini şu şekilde
sınıflandırıyorsa:
-
Kullanılan ilk madde ve malzeme
-
Direkt İşçilik
-
Endirekt İşçilik
-
Sermaye
-
Su, elektrik, vb. dışarıdan sağlanan fayda ve hizmetler
-
Diğer girdiler
Toplam
çıktıların yukarıdaki girdilerden herhangi birine bölünmesiyle, o faktöre ait kısmi
verimlilik hesaplanmış olur.
Yine
bu oranları örnek verecek olursak:
İlk
Madde ve Malzeme Verimliliği = Çıktı / Kullanılan İlk Madde ve Malzeme Toplamı
Direkt
İşçilik (Emek) Verimliliği = Çıktı / Direkt İşçilik Toplamı
Endirekt
İşçilik (Emek) Verimliliği = Çıktı / Endirekt İşçilik Toplamı
Sermaye
Verimliliği = Çıktı / Toplam Sermaye
Enerji
ve Diğer Dışarıdan Sağlanan Fayda ve Hizmetler Verimliliği = Çıktı /Enerji ve
Diğer Dışarıdan Sağlanan Fayda ve Hizmetler Toplamı
Diğer
Girdilerin Verimliliği = Çıktı / Toplam Diğer Girdiler
Çıktı
olarak alınabilecek unsurlara göre bu oranlar daha da çeşitlenebilir. Örneğin,
-
ilk madde ve malzemenin satış verimliliği,
-
ilk madde ve malzemenin net kazanç verimliliği,
-
ilk madde ve malzemenin brüt üretim verimliliği,
-
ilk madde ve malzemenin net üretim (brüt katma değer)
verimliliği,
-
ilk madde ve malzemenin net katma değer verimliliği,
gibi.
Diğer
girdi unsurları için de benzer çeşitlemeler söz konusu olabilir.
Kısmi
verimlilik oranlarından en fazla kullanılanı, emek verimliliğidir. Brüt
üretim değerine göre emek verimliliğini biraz daha açacak olursak:
Toplam
işçi sayısı = n
i.
işçinin saatlik ücreti = Üi
i.
işçinin dönem içinde toplam çalıştığı saatler = Si
olarak hesaplanabilir. Tek tek işçilere ait kayıtlar tutulmuyorsa,
ücretlerin işçi sayılarına göre ağırlıklı ortalaması alınarak ve o dönemde
toplam çalışılan saatlerle çarpılarak da yaklaşık sonuca varılabilir. Bu
durumda emek verimliliği, çıktı olarak seçilen unsurun, toplam işçilik
girdisine oranlanmasıyla bulunabilir. Bir örnek vermek gerekecek olursa:
şeklinde hesaplanır. Yukarıda hesaplanan oran, baz
yıl için hesaplanmışsa, cari dönem = baz dönem olacağından, endeks 1 kabul
edilir. Diğer dönemler için endeks hesabı:
(Not: Yukarıdaki formüllerde muhasebe kayıtlarında geçen "işçilik" kelimesi kullanılmış olup, aslında verimlilik literatüründe geçen "emek verimliliği" anlatılmaya çalışılmıştır.)
Kısmi verimliliğin hesaplanmasında dikkat edilecek unsurlar, toplam verimlilik hesabında dikkat edilmesi gerekenlerle aynıdır. Bu nedenle çalışmanın bu kısmında yalnızca aradaki farklara değinmekle yetinilecektir.
Kısmi verimliliğin hesaplanmasında dikkat edilecek unsurlar, toplam verimlilik hesabında dikkat edilmesi gerekenlerle aynıdır. Bu nedenle çalışmanın bu kısmında yalnızca aradaki farklara değinmekle yetinilecektir.
Kısmi
verimlilik hesaplanırken, oranın payda kısmında tek bir faktör yer alacağından,
bu girdinin tek birime indirgenmesi sorunuyla karşılaşılmayacaktır. Ancak çıktı
olarak yine sistemin tüm çıktısı alındığından, çıktılar için tek birime
indirgeme sorunu kısmi verimlilik için de önemini korumaktadır. Eğer çıktılar
parasal olarak ifade ediliyorsa, aynı şekilde enflasyonun etkisinden arındırmak
için ülke genelinde genel kabul gören fiyat artış endekslerinden ya da
işletmenin kendi verilerinden hesaplanan kendisine özgü fiyat artış
endekslerinden yararlanmak gerekecektir.
Toplam
verimlilik oranları genellikle parasal/parasal oranlar olmakla beraber,
kısmi verimlilik oranları parasal/fiziksel veya parasal/parasal
olabilmektedirler. İster toplam verimlilik olsun, ister kısmi verimlilik, parasal/parasal
oranlarda pay ve paydanın aynı fiyat artış endeksleriyle indirgenmemesi
gerekmektedir. (Örneğin her ikisini de genel TEFE ile indirgemek gibi bir
hataya düşülmemelidir.) Burada önemli olan, çıktıların sektörlerine ait
endekslerle, girdilerin (kısmi verimlilikte ise tek girdinin) sektörlerine ait
endekslerin farklı olmasından yararlanmaktır. Ancak bu şekilde girdilerin fiyat
artışının ne kadarının çıktılara yansıtıldığı ve gelirdeki değişimin ne
kadarının daha az girdiyle daha çok çıktı elde etmek anlamına gelen
verimlilikteki (fiziksel/fiziksel oranındaki) değişimden kaynaklandığı
açıklanmış olacaktır.
1.4.
Çoklu Faktör Verimliliği Tanımı ve Elde Edilmesi
Verimliliği
genelde toplam verimlilik ve kısmi verimlilik olarak ikiye ayırmak mümkün.
Ancak pratikte, toplam verimlilik hesaplanırken, kayıt altına alınamayan bazı
faktörler girdi hesabına alınamayabilir. Bu nedenle, bu tür verimlilik
hesapları, çoklu faktör verimliliği olarak adlandırılır. Bazen de, işletme
yöneticileri, birkaç girdi faktörünün birleşik verimliliğinin hesaplanmasını
isteyebilirler. Bu durumda, tek bir faktör ele alınmadığından buna kısmi
verimlilik denemez. Tüm faktörler ele alınamadığından da toplam verimlilik
denilemez. Çoklu faktör verimliliği (multi-factor productivity) olarak
adlandırılmasının nedeni budur.
1.5.
Verimlilik Ölçme Modellerinden Bazıları
Literatürde,
daha önceki bölümlerde anlatılan temel özelliklere dayalı olarak geliştirilmiş
birçok verimlilik ölçme ve değerlendirme modelinden bahsedilmektedir. Bu
modellerin amaçları birbirinden farklı olmakla birlikte, araştırmacılar temelde
matematiksel olarak
-
Verimlilikle karlılık ilişkisi,
-
Çıktılara dayalı toplam verimlilikle katma değere
dayalı toplam verimlilik ilişkisi,
-
Toplam verimlilikle kısmi verimlilik ilişkisi,
-
Verimlilikle diğer performans göstergelerinin ilişkisi,
gibi pratikte merak edilen ilişkileri ortaya çıkarmaya çalışmışlardır.
Ayrıca, bu modellerin her birini destekleyen, kendine göre birer veri toplama
sistemi vardır. Modellerin her biri, belli işletme deneyimlerine dayanmaktadır,
başka bir deyişle belli bir işletmenin ölçme ve değerlendirme ihtiyaçlarını
gidermeye yönelik olarak tasarlanmış ve bu deneyimler paylaşılmak için
kongrelerde bu modellere ait bildirilerin sunuşu yapılmış, içlerinden bir kısmı
daha yaygın kullanım alanına kavuşmuşlardır. Parçalı (kısmi) verimlilik
yaklaşımının yeterli olmayacağını, bu nedenle toplam verimlilik ölçümlerinin de
yapılmasını ve kısmi verimliliklerin toplam verimliliğe nasıl bir etki
yaptığının gözlenmesi gerektiğini savunanların yanısıra, toplam verimliliğin
uygulamada (pratikte) anlaşılmasının çok güç olduğunu, bu nedenle işletmedeki
her bir faaliyete ilişkin verimlilik ve diğer performans ölçütlerinin ayrı ayrı
ölçülerek değerlendirilmesinin yeterli olacağını savunanlar da vardır. Genel
bir eğilim, bilgi işçiliğinin de verimliliğinin ölçülmesi gerektiği, verimliliğin
tek başına yetersiz kaldığından işletmelerin toplam performans ölçüm sistemleri
geliştirmesi gerektiği yönündedir. Bu nedenle son on-onbeş yılda verimlilik
ölçme sisteminden çok, toplam performans değerlendirme sistemleri
geliştirilmekte, verimlilik ölçme sistemlerinin uygulamadaki işlerlikleri ise
yeni yeni ürünlerini vermektedir. Yapılan literatür taramasında ulaşılan
modeller arasında en uygun olanlarının MPM Uzmanları’nca Türkçeleştirildiği
gözlemlenmiş ve bu kaynaklar derlenerek özetlenmeye çalışılmıştır. Bir sonraki yazıda, en yaygın kullanılan verimlilik ölçme
modellerinden bazılarının özeti yer almaktadır.
Gülnur Sönmez
2002
[2] ALPKENT,Nurettin,“Tarım
Alet ve Makineleri İmalat Sanayiinde Verimlilik Rapor Sistemi”, MPM Yayınları
No: 364, Ankara, 1988, s:16
[3] TEZEREN, Atilla, a.g.e.,
s:39, OKTAY, A.Güneş, “Yem Sanayii Verimlilik Rapor Sistemi”, MPM Yayınları No:
363, Ankara, 1988, s:15
[4] PROKOPENKO, Joseph, çev:
BAYKAL, Olcay, ATALAY, Nevda, FİDAN, Erdemir, “Verimlilik Yönetimi Uygulamalı
El Kitabı”, MPM Yayınları No:476, 2. Baskı, Ankara, 1992, s: 30
[5] PROKOPENKO, J., a.g.e.,
s:30
[1] KÖROĞLU, Kazım, a.g.e.,
s:201
[1] BAŞ, İ. Melih, ARTAR,
Ayhan, “İşletmelerde Verimlilik Denetimi: Ölçme ve Değerlendirme Modelleri”,
MPM Yayınları No: 435, Ankara, 1991 sayfa: 41
[2] TEZEREN, Atilla, “Demir
Çelik Sanayiinde Verimlilik Rapor Sistemi”, MPM Yayınları No: 402, Ankara,
1990, s:39; OKTAY, A. Güneş, “Yem Sanayii Verimlilik Rapor Sistemi”, MPM
Yayınları No: 363, Ankara, 1998 s:15
[3] BAŞ, İ. Melih, ARTAR,
Ayhan, a.g.e., s: 41-42
[4]BAŞ, İ. Melih, ARTAR,
Ayhan, a.g.e., s: 46
[5] KÖROĞLU, Kazım,
“Verimlilik Yönetimine Japon Yaklaşımı ve Kazukiyo Kurosawa Modeli”, MPM
Yayınları No: 507, Ankara, 1993, s:183
[6] BAŞ, İ. Melih, ARTAR,
Ayhan, a.g.e, s: 46
[7] KÖROĞLU, Kazım, a.g.e.,
s:183
[8] BAŞ, İ. Melih, ARTAR,
Ayhan, a.g.e, s: 37
[9] KÖROĞLU, Kazım, a.g.e.,
s:97-101
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder