BÖLÜM III : ÜRETİM PLANLAMA VE VERİMLİLİK
1.
ÜRETİMİN TANIMI VE SORUNLARI:
Üretim, toplumların ve toplumları oluşturan bireylerin
ihtiyaç duydukları ürün veya hizmetlerin karşılanması için yapılan
faaliyetlerin tümüdür. Bu faaliyetler, üretim organizasyonlarınca
gerçekleştirilirler. Üretim organizasyonlarının kimi fabrikalarda, kimi
hastanelerde, okullarda, üniversitelerde, kütüphanelerde, lokantalarda,
bürolarda, vb. yer alırlar. Üretim organizasyonları, ürün veya hizmet üretme
amacına yönelik olarak bir araya gelmiş, aralarındaki ilişkileri belirlenmiş,
bu üretim sürecinde doğrudan ya da dolaylı olarak kendi yetkinlikleri
çerçevesinde rol alan bireylerden oluşan sosyo-ekonomik yapılardır.
Bu
tanımlardan yola çıkıldığında, üretimde karşılaşılan sorunların şunlar olduğu
kolayca anlaşılabilir:
1)
Toplumun ve bireylerin gerçekten ihtiyaç duydukları
ürünlerin veya hizmetlerin sunulması,
2)
Bu ürünleri veya hizmetleri sunan üretim
organizasyonlarının (işletme, firma, kuruluş, vb.) arzlarının talebi karşılama
durumu,
3)
Arzın yetersiz olduğu durumlarda, yeni üretim
organizasyonlarının (eşdeyişle işletmelerin, firmaların, kuruluşların, vb.)
kurulması veya mevcut organizasyonların kapasite artırımına gitmeleri,
4)
Arzın talebi aştığı durumlarda, rekabet koşulları
içinde yer alan organizasyonlardan en zayıf durumda olanların kapanması veya
kapasite kullanım oranlarını düşürerek verimsiz çalışmaları sonucu düşük katma
değere ve dolayısıyla düşük ücretlere razı olmaları,
5)
Üretimi gerçekleştirebilmek için gereken niteliklerin
belirlenmesi,
7)
Kaynaklar bu nitelikleri karşılıyorsa, bu kaynaklar[2]
açısından “üretim organizasyonu kurma”[3]
işleminin cazip kılınması,
8)
Kaynaklar bu nitelikleri karşılamıyorsa, mevcut
kaynakların niteliğini artırmak veya bulunmayan kaynakların uzak yerlerden
temin edilmesini sağlamak amacıyla planlar yapılması (ancak bu durumda ilgili
kaynakları güçlendirmek zaman alabilir; örneğin eğitim sisteminin
değiştirilmesi sonucu nitelikli işgücü elde edilmesi gibi.)
9)
Nitelikleri karşılayan kaynakların harekete geçirilerek
üretim organizasyonları oluşturmalarının sağlanması,
10) Oluşturulan
üretim organizasyonlarının sürekli olarak yukarıdaki şartları kontrol ederek
gerektiğinde faaliyet (üretim) alanını, amaçlarını, tesislerini ve
organizasyonunu değiştirerek sürekliliğini sağlaması,
11) Üretim
organizasyonunun, değişimin yanında kaynaklarını etken kullanarak verimliliğini
artırması yoluyla sürekliliğini devam ettirmesi (ya da
pekiştirmesi).
Görüldüğü gibi, yukarıdaki sorunların her birinin
çözümünde makro ve mikro alanlarda yöneticilerin (ülke yöneticileri ile
organizasyon yöneticilerinin) üzerine düşen pekçok görev ve sorumluluk vardır.
Şimdi,
makro ve mikro alanda yukarıdaki her bir soruna karşılık gelebilecek çözümlere
bir göz atalım:
İlk
üç maddeyle ilgili olarak, tüm ihtiyaç alanlarıyla ilgili üretici ve tüketici
anketlerinin düzenlenmesi yoluyla karşılanamayan (arz eksikliği olan)
ihtiyaçların ve arz fazlası olan alanların belirlenmesi ve bunların
girişimcilere ve girişimci adaylarına duyurulması, makro alanda yapılabilecek
bir faaliyettir. Mikro alanda ise, “üretim organizasyonu kurma”ya aday
girişimcinin, ilgilenmeyi düşündüğü alanla ilgili pazar araştırmaları yoluyla
fizibilite analizlerini yapması ve analiz sonucunda bu alanda üretim yapma veya
yapmama kararını alması, düşünülebilecek ilk tedbirdir. Bu alanda üretim yapmak
akıllıca değilse, daha başka alanlar için de araştırmalar yapılıp, içlerinden
en uygunu seçilebilir.
Dördüncü
maddeyle ilgili olarak yapılabilecek fazla bir şey yoktur, ancak bu duruma
düşmemek için her bir “üretim organizasyonu”nun sürekli olarak kendi ürününe
olan talep durumundaki değişiklikleri saptaması gerekmektedir. Bu saptama,
sadece verilen siparişlerdeki artış veya azalışla ilgili olmayıp, aynı zamanda
müşterinin hangi durumlarda bu üründen vaz geçebileceklerini, hangi durumlarda
ilgili ürünleri daha fazla tercih ettiklerini, gelecekte aynı ihtiyaçlarını
veya gelişen ihtiyaçlarını karşılamak için nasıl bir ürün hayal ettiklerini, ürünle
ilgili değişen beklentilerini, vb. sorgulayıcı bir saptama olmalıdır. Kısacası
pazarlama ve ürün yönetimi faaliyetleri ile tam zamanında ürün değişimi yapmak
veya faaliyet alanını değiştirerek arzın talebi aşmadığı bir faaliyet alanına
kaymak olasıdır. Ayrıca ilk üç maddenin gereği yapılmadığında da arz fazlasıyla
karşılaşılabilir.
Beşinci
maddeyle ilgili olarak, nasıl bir teknoloji ve/veya yöntem ile ürün ve/veya
hizmet üretileceği belirlenmiş olmalıdır. Makro alanda yapılabilecekler,
sektörel fuarların ve reklamların yaygınlaştırılması yoluyla teknoloji
pazarının tanıtılması, ürün ve süreç standartlarının belirlenmesi, teknolojik
ürünleri (ki bu ürünler üretim sisteminin makine ve teçhizatını oluşturacaktır)
tanıtan konferans, seminer, açık oturumların yaygınlaştırılması, tanıtıcı
katalogların hazırlanması ve sık sık güncellenmesi, vb. faaliyetler örnek
gösterilebilir. Teknolojinin gelişiminde öncülük yapacak olan bilim
merkezlerinin, laboratuarların, teknoparkların kurulması, teknoloji transferi
gereken alanlarda yeni bir üretim organizasyonu kuracak olan girişimcinin hangi
patent sahibine başvuracağı konusunda yardımcı olan veri tabanının
bulundurulması, makro alandaki önemli tedbirlerden bazılarıdır. Mikro alanda
yapılması gereken ise, üretilmesi düşünülen ürün ya da hizmetin nasıl bir işlem
sırasıyla ve hangi teçhizatları kullanarak yapılacağının öğrenilmesidir. Zaten
hiçbir girişimci, yeni teknolojileri araştırmadan üretim organizasyonu kuramaz.
Altı,
yedi ve sekizinci maddeler, beşinci maddede belirlenen üretim sürecinin hangi
kaynaklardan ne kadar kullanmayı gerektirdiği ile ilgilidir. İhtiyaç duyulan bu
kaynaklar ayrıntılı bir şekilde belirlenmeli ve varlıkları ve nitelikleri ile
ilgili de ayrıntılı analizler yapılmalıdır. Yurt içinde mi, yurt dışında mı
bulunduğu, kaynakları bir araya getirmek için neler yapılabileceği, vb.
etraflıca araştırılmalıdır. “Bu kaynakları bir araya getirmenin maliyeti ne
olacaktır?”, “Bunun için yeterli sermaye bulunacak mıdır?”, vb. sorulara makro
ve mikro düzeylerde yanıt aranmalıdır. “Üretim sürecini bilen veya kolayca
öğrenebilecek bir işgücü arzı var mıdır?”, “Beşinci maddede tespit edilen
makine-teçhizatın temin edilmesi için neler yapılacaktır?”, “İlk madde ve
malzemenin ne kadarı ithal edilecek, ne kadarı ülke içindeki kaynaklardan
karşılanacaktır?”, vb. sorular ile, “bunların değerleri ne olacaktır?”
sorularının yanıtları aranacaktır. En önemli kaynaklar, diğerlerini de harekete
geçirecek olan, süreç hakkında bilgi ve beceri sahibi olan işgücü ve
teknolojidir. Bu alanlarda makro ve mikro düzeyde yapılması gerekenler ise
bellidir: Bilimi yakından izleyen, hatta bilim ve teknoloji üreten eğitim
sistemleri kurmak.
Dokuzuncu
madde, yukarıdaki ilk sekiz maddelik analizden sonra hala ilgili “üretim
organizasyonu”nu kurma fikri girişimci ve sermaye sahipleri açısından cazipse,
bu fikrin artık uygulamaya geçirilmesini anlatan aşamadır. Buraya kadar yapılan
analizler, planlar, artık bu maddede uygulamaya geçirilmektedir. Üretim
organizasyonunu kurmak yerine ithal etmek, veya pazarda arz–talep dengesi zaten
kurulu ise diğer mevcut yerli firmalara bu işi bırakmak daha cazip olabilir.
Durum böyle ise, üretim organizasyonu kurmaktan vaz geçilmelidir. İthalat da
bir tür hizmet üretimidir, bu yüzden ithalata karar verilecekse, (ithal
ürünlerin maliyetinin üretim maliyetinden düşük olması durumu) ilk sekiz
maddeye farklı bir gözle bakıp yeniden gerekli analizler yapılmalıdır. İthalat
da yapılmayacaksa, bu ürün grubundan vaz geçilmeli, girişimci ve sermaye sahibi
başka alanları araştırmalı, sermayeyi ölü doğacak bir yatırımla boş yere israf
etmemelidir.
Onuncu
ve on birinci maddeler, üretim organizasyonunun sürekliliğini sağlama çabaları
olarak göze çarpmaktadır. İşte bu maddeler, stratejik planlama ve üretim
planlama ile ilgili faaliyetlerle ilgilidir. İlk dokuz madde, üretim
organizasyonunun kurulması ile ilgiliyken, bu iki madde, kurulmuş bir
organizasyona süreklilik kazandırmakla ilgilidir. Sürdürülebilirlikle ilgili
alınabilecek birçok önlem vardır. Bunlardan bir tanesi, belki de en önemlisi
planlama faaliyetleridir ve bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır.
- PLANLAMA VE ÜRETİM
PLANLAMA:
Önceki
bölümde üretimin sorunlarıyla ilgili sayılan maddeleri aşmak için
yapılan faaliyetlerin büyük bir kısmı, planlama ile ilgilidir. Pazarın fizibilitesi,
teknik fizibilite ve ekonomik fizibilite, bir iş koluna dahil olma veya olmama
kararını almak için bir defaya mahsus yapılan planlardır. Planlamanın bana göre
en güzel tanımı: “Hayallerin somut bir temele dayandırılması” ya da “hayallerin
somutlaşmasında atılan adımlar”dır. Derslerde veya kitaplarda planlama bu
şekilde tanımlanmaz, ama bu tanım benim kişisel tercihimdir, çünkü önemli bir
noktaya vurgu yapmaktadır: hayallerle gerçekler arasındaki köprüye.
Plan, öncelikle, böyle bir köprünün günümüz şartlarında var olup olmadığını
araştırır ki, buna fizibilite analizi denir. Böyle bir köprü yoksa,
mücadeleci davranıp bu köprüyü kurmak hayalini gerçekleştirmenin mümkün olup
olmadığına bakılır. Buna da uzun vadeli plan denir. Köprü kurmak
mümkünse, bu köprünün nerede, nasıl, ne zaman, kimlerle kurulacağına karar
vermek de bir planlama faaliyetidir. Buna da projenin planlanması denir.
Plana bakarak köprüyü inşa etme çalışmalarına, projenin uygulanması
denir. Hayallerle gerçekler arasındaki köprü inşa edildikten sonra gerçeklere
süreklilik kazandırmak ve zaman zaman hayallere başvurarak gerçeklerin
değerini artırmak için neyin, nerede, nasıl, ne zaman, kimlerle ve nelerle
yapılacağına karar verilmesi çabalarına da orta ve kısa vadeli planlama
denir.
Günümüzde, hizmetler de üretim kapsamına alındığına göre,
aslında planlamanın tümüne üretim planlama denmesi gerekir. Oysa ki
literatürde, pazarlama, finansman, dağıtım, vb. faaliyetler için pazarlama
planı, finansal planlar, dağıtım planı, vb. isimler verilmiştir.
Bir
fabrikada üretim planı denince, nihai müşteriye satılan nihai somut (fiziksel)
ürünün ve buna ait yarı ürünlerin üretilmesine doğrudan katkıda bulunan
faaliyetlerin planlaması anlaşılır ki, bu bakış açısı dolaylı katkısı olan
hizmetlerin göz ardı edilmesine neden olabilmektedir. Ama bu çalışmada yine de,
karışıklık yaratmaması bakımından “üretime doğrudan katkıda bulunan süreçlerin
planlanması” üretim planlama kapsamında ele alınacaktır. Bu kapsamda ele
alındığında, üretim yönetimi ve üretim planlama tanımı, aşağıdaki gibi
yapılmaktadır[4]:
“Genel
olarak üretim yönetimi, bir işletmenin elinde bulunan malzeme, makine ve insan
gücü kaynaklarının, belirli miktarlardaki mamulün istenen kalitede, istenen
zamanda ve mümkünse en düşük maliyette üretimini sağlayacak biçimde bir araya
getirilmesidir. Diğer bir deyişle, üretim yönetimi, miktar, kalite, zaman,
maliyet parametrelerini optimize etmeye çalışır.
Üretim planlaması ve kontrolü, bir üretim yönetimi
faaliyeti olup, belli ürünlerin üretilebilmesi için gerekli tüm araçların
tespiti, değerlendirilmesi ve düzenlenmesini içerir. Bu demektir ki, üretim
planlaması, hangi ürünün üretileceğini belirlemek, teçhizat ihtiyacını ortaya
koymak ve ürünlerin doğru sayılarda ve istenen zamanlarda yapılmasını
sağlayacak çizelgeleri hazırlamak için kullanılan bir ön-üretim faaliyetidir.
Özetle üretim planlaması ve kontrolü, üretimden sorumlu yöneticinin gereken
zamanda, üretim hedeflerine verimli bir şekilde ulaşabilmesi için ona
yol gösteren önemli bir üretim yönetimi aracıdır. Üretim planlama ve
kontrolünün hedefi, kaynak kayıplarını en aza indirgemek ve üretimde en yüksek
verimliliği sağlamaktır. En yüksek verimlilik ise, istenen miktarda ürünü,
istenen zamanda ve kalitede, en iyi ve ucuz yöntemlerle üretmekle sağlanır.”
İşte bu noktada, üretim planlama ile verimlilik arasındaki
ilişki de kurulmuş oluyor. Üretim planlamanın bizzat amacı, üretimle
doğrudan ilişkili işlemlerin verimliliğini sağlamak olarak da tanımlanabilir.
- ÜRETİM PLANLAMANIN
AŞAMALARI:
Yukarıda tanımlanan amaçlara ulaşabilmesi için üretim
planlaması faaliyetlerinin belli aşamalardan geçmesi gerekmektedir. Bunlar:
1)
Talep Tahmini: Üretim planlamanın amaçlarını
öncelik sırasına koymak gerekirse, ilk amacın, müşteri isteklerini
(taleplerini) zamanında karşılayacak ürünün üretilmesi olduğu
söylenebilir. Bu nedenle, ürünlerin zaman içindeki miktarsal talepleri tahmin
edilmeye çalışılır. Her bir ürün için örneğin hangi ayda, ne kadar talep
geleceği çeşitli istatistiksel yöntemlerle önceden tahmin edilir. Buna talep tahmini
denir. Üretim planlaması sürecinin en önemli girdisi talep tahminidir. Bu
girdi, aynı zamanda üretime ait bir kısıtı oluşturur; talepten fazlası
üretilmemelidir.
2)
Kapasite yüklerinin ve senaryoların
belirlenmesi: Talepler karşılanırken, kaynakların da optimum şekilde
kullanılması gerekmektedir. Bu nedenle, üretim planlamanın talep
tahmininden sonraki ikinci aşaması, kapasite planlamadır. Talebin karşılanması
için gereken iş yükü ile sistemin mevcut kapasitesi karşılaştırılır.
Talep kapasiteyi aşıyorsa,
talebin kapasiteyi aşan kısmını karşılamama, varsa stoktan karşılama, fazla
mesai ya da vardiya sistemi ile karşılama, yan sanayie yaptırarak karşılama,
vb. seçenekler arasında karar verilir. Talebin getirdiği iş yükü
belirlenirken, is etüdü yoluyla bulunan birim zamanlardan yararlanılır.
Ürün ilk kez üretiliyorsa, talebin gerektirdiği iş yükünü bulmak hemen hemen
olanaksızdır. Ancak ürün, aynı yöntemlerle, daha önce başka işletmelerde
üretilmişse ve bu işletmelerden teknik bilgi (know-how) desteği alınmışsa, bu
işletmelerce önceden belirlenmiş standart zamanlar yol gösterici olabilir. İlk
üretim planlarında bu değerler kullanılmakla birlikte, işletmenin kendisi için
geçerli standart zamanı iş etüdü teknikleriyle ölçmesi ve hesaplamaya devam
etmesi, hesaplar sonuçlanınca da bundan sonraki planlarında kendi standart
değerlerini kullanması gerekir. Planın gerçekçi olması için bu iş etüdü
çalışmalarının yapılması şarttır.
Kapasite, talebin gerektirdiği
iş yükünün üzerindeyse, bir kısmı atıl kalacak demektir. Kapasitenin boş olduğu
dönemlerde iş gücü için gerekli eğitimlerin tamamlanması, makine-teçhizat için
yıllık planlı bakıma girilmesi, kalibrasyonların (hassas ayarlarının)
tamamlanması, başka firmalarla anlaşarak onlar için fason imalat yapılması,
gibi alternatif faaliyetlerde bulunulabilir. Bir başka alternatif, kapasitenin
tam kullanılamadığı dönemlerde bir kısmını atıl bırakmak yerine, ileriki
dönemlerde kapasitenin üzerine çıkılacağı tahmin ediliyorsa, ileri dönemlerin
talebini karşılamak üzere –ilgili dönemlerde boş yere fazla mesai yapmamak
için- stoka üretim yapmaktır.
Bu şekilde, kapasite kısıtları ve alternatif önlemler,
üretim döneminden önce, yani planlama evresinde ortaya konursa, kapasitenin
optimum kullanımını sağlayacak şekilde hammadde ve malzeme alımına
gidilerek, zamanında üretime başlanabilir. Aksi takdirde günübirlik
hareket edildiğinde, kaynaklar etken kullanılmamış olur.
3)
Ana üretim planının hazırlanması: İlk iki
maddede belirtilen talep ve kapasite kısıtlarıyla, bunları karşılayan uygun senaryoların
belirlenmesinden sonra, ana üretim planı yapılır. Ana üretim planı sonucunda,
hangi ürünlerden, hangi dönemlerde, ne kadar miktarda üretileceği (alternatif
süreçler söz konusuysa hangi süreçleri kullanarak üretileceği) belirlenmiş
olur. Literatürde işletmenin amaçlarına ve faaliyet alanlarına göre çeşitli ana
üretim planlama modelleri yer almaktadır. Verimlilikle ilişkisini göstermesi
açısından faydalı olan bu modellere bir sonraki bölümde ana hatlarıyla
değinilecektir.
4) Hazırlanan
ana üretim planının uygulanması: Bu aşamada, ana üretim planı sonucunda
belirlenen ürünlerin üretilmesi için ayrıntılı (kısa vadeli) üretim planları
yapılarak ve bunun yanında gerekli ilk madde ve malzemelerin plana göre istenen
zamanda işletmenin elinde olmasını sağlayacak şekilde siparişler verilerek ana
üretim planı uygulamaya geçirilir. Kısa vadeli üretim planlarının (çizelge de
denmektedir) hazırlanması ile uygulanması faaliyetleri iç içedir. Bu nedenle,
kısa vadeli planlama, aynı zamanda ana üretim planının uygulanması olarak da
adlandırılabilir. Orta vadeli planlardan kısa vadeli planlara geçerken, ilk
madde ve malzeme ihtiyaçları da zamana göre belirlenip, eldeki stoklarla
karşılaştırılarak ihtiyaç miktarları belirlenmiş olmalıdır. Stok kontrolü de
üretim planlamanın bir parçasıdır ve bu konuyla ilgili literatürde optimum
miktarda stok tutulması prensibine dayanan çeşitli stok kontrol modelleri
yer almaktadır.
Dört aşamadan da görüldüğü gibi,
üretim planlamanın, kaynakların etken kullanımıyla ilgili olarak,
-
stok maliyetlerinin en aza indirgenmesi,
-
kapasite kullanımının optimum düzeyde tutulması
hedefleri ile, çıktıların etkililiğiyle ilgili olarak,
-
talebin karşılanma durumunun saptanarak kesinleşen
talebin tam zamanında karşılanması ve müşteriye zamanında teslim edilmesi
hedefi bulunmaktadır.
Böylece, üretim planlama faaliyetleri
gerçekleştirilmeksizin minimum girdi maliyeti ile maksimum çıktı elde
edilmesi anlamına gelen verimlilikte iyileşme kaydedilmesi hayal olmaktadır
denebilir. Planlar doğru yapıldığı ve minimum aksaklıkla uygulandığı
takdirde işletmenin verimliliği rakiplerine göre yüksek seviyelerde olacaktır.
- İŞ ETÜDÜNÜN ÜRETİM
PLANLAMAYA VE VERİMLİLİĞE KATKISI:
Üretim planlamanın ikinci aşamasında, talebin gerektirdiği
iş yükü belirlenirken, iş etüdü yoluyla belirlenen birim zamanlardan
yararlanıldığına değinilmişti. İş etüdünün, birim zamanların belirlenmesi
dışında başka amaçları da vardır. Bunlardan en önemlisi, süreç iyileştirme
yoluyla işlerin daha kısa zamanda bitirilmesine çalışmaktır. Bir ürünün
işlenmesinde, farklı makinelerde geçen zamanların birbirinden farklı olabilmesi
nedeniyle, darboğaz oluşturan makine-teçhizat tam kapasite kullanılırken, diğer
makine-teçhizatın atıl kalması söz konusudur. İş etüdü yoluyla, darboğaz
oluşturan mikro düzeydeki iş sistemlerinin daha randımanlı çalışması
sağlanabilmekte, böylece atıl kalan makine-teçhizatın kapasite kullanım
oranları artmakta ve belli bir zaman diliminde daha fazla nihai ürün çıktısı
alınarak, daha fazla talebin karşılanması mümkün olmaktadır. Yöntemde
meydana gelen değişikliklerle meydana gelen yeni (kısaltılmış) işlem süresi
üretim planlama kayıtlarına geçirilerek, daha sonraki dönemlerde talebin
karşılanma durumu ve kapasite kullanımı planları değiştirilerek, ana üretim
planının yeni duruma göre revize edilmesi sağlanmaktadır.
İş etüdünün bir başka amacı, katma değer yaratmayan
endirekt üretim faaliyetleri (taşıma, vb.)ni ve işin yönetiminden
kaynaklanan organizasyonel eksikliklerin, işgücünün yeterince eğitilememesinin ve
çeşitli nedenlerle artan fire, yeniden işleme, vb. durumlarda oluşan israfın
yol açtığı iş kayıplarını ölçmek, daha sonra da gerek katma değere katkısı
olmayan işlerin azaltılması, gerekse iş kayıplarının mümkün olduğunca ortadan
kaldırılması için gerekli önlemlerin alınmasını sağlayarak zamanı verimli
kullanmaktır.
Üretim planlamanın gerçekçi yapılabilmesi için, kuramsal
kapasitenin bir performans katsayısı –0 ile 1 arasında yer alan bir oran- ve
yukarıda sözü edilen iş kayıplarıyla ilgili bir planlama katsayısı –0 ile 1
arasında yer alan bir tür verimsizlik oranının 1’den çıkarılmasıyla bulunan bir
oran- ile çarpılarak düzeltilmesi ve talebin gerektirdiği kapasite ile bu
düzeltme işleminden sonra karşılaştırılması gerekmektedir. İş etüdü ile ölçülen
iş kayıplarının toplam faaliyetler içindeki oranı, işte bu verimsizlik
oranıdır. Dolayısıyla bu katsayının küçültülmesi, daha fazla talebin
karşılanabilmesi anlamına geleceğinden, verimliliği artıracaktır.
İş
etüdü, en önemli kaynaklardan biri olan zamanın verimli kullanımıyla ilgilenir.
Zamanın verimli kullanılabilmesi demek, işgücü, makine-teçhizat gibi
kaynakların daha etken kullanımı demektir. Daha fazla müşteriye hitap
edebilme olanağı nedeniyle pazar payının artması ve müşteri gözünde
etkililiğin artması demektir. Böylece, iş etüdü ile birlikte üretim
planlama, verimliliği artırıcı başlıca tekniklerdendir ve diğer verimlilik
artırma tekniklerine de kaynaklık etmektedir, yardımcı olmaktadır da denebilir.
- ANA ÜRETİM PLANININ
HAZIRLANMASI İLE İLGİLİ BİR ÖRNEK MODEL:
Ana üretim planının şekillenmesinde kullanılan çeşitli
matematiksel teknikler bulunmaktadır. Bu tekniklerden bazıları, doğrusal
programlama, tam sayılı programlama, dinamik programlama ve şebeke
optimizasyonudur. Modeller ise, statik modeller ve dinamik modeller olarak ikiye
ayrılmaktadır. Talebin zaman içinde sabit olduğu varsayımına dayalı modeller,
statik modellerdir. Dinamik modellerde ise talep, zaman içinde değişen bir
unsur olarak ele alınmaktadır. Bu nedenle, statik modeller daha kısa dönemler
için, dinamik modeller ise daha uzun dönemler için kullanılabilir. Çünkü uzun
bir süre ele alındığında, talep zaman içinde değişecektir, planlama dönemi kısa
bir süre olarak ele alındığında ise, talebin hemen hemen sabit olduğu
düşünülebilir.
Gerek
statik modellerde, gerekse dinamik modellerde, işletmenin neye karar vermek
istediğine ve hangi kısıtlar altında çalışacağına bağlı olarak çeşitlemeler söz
konusudur. İşletmenin, bu model çeşitlerinden kendisi için en uygun olanını
seçmesi veya çoğu durumda kendine özgü bir model kurması gerekmektedir.
Bu
çalışma için seçilen örnek model, doğrusal programlama tekniği ile
oluşturulacağından, kısaca doğrusal programlama tekniğinden söz etmek yerinde
olacaktır. Doğrusal programlamada, karar değişkenleri, bir amaç fonksiyonu,
kısıt denklemleri bulunmaktadır.
Üretim planlamada amaç fonksiyonu: kârın en çoklanması,
maliyetlerin en azlanması, satış gelirlerinin en çoklanması, vb. olarak
belirlenmektedir.
Karar değişkenleri: Ürün miktarları (kimi modellerde hangi
ürünlerden ne kadar üretileceği, kimi modellerde hangi ürünlerden, hangi
süreçleri kullanarak, ne kadar üretileceği, kimi modellerde hangi dönemlerde,
hangi ürünlerden, ne kadar üretileceği, kimi modellerde hangi dönemlerde, hangi
ürünlerden, hangi süreçleri kullanarak, ne kadar üretileceği, vb. konularda
verilen kararlara göre ürün tanımları farklılık göstermektedir.) Dolayısıyla
örneğin, kârı en çoklayacak üretim miktarlarını belirlemek amaç olabilmektedir.
Kısıtlar:
Talep kısıtları (örneğin, ürünlerin her birinin talepten fazla üretilemeyeceği),
en az üretim kısıtı (bazı üretim süreçlerinde teknik olarak üretimi başlayan
ürün en az belli bir miktar kadar üretiliyor olabilir), kapasite kısıtları
(örneğin, herbir makine için fazla mesai yapılmayacak şekilde, üretimin
maksimum kapasiteyi aşmaması isteniyor olabilir), karar değişkenlerinin negatif
değer almaması, ürünlerin miktarları tam sayı ile ifade edilmek zorundaysa,
örneğin adet gibi, karar değişkenlerinin tam sayı değeri alması,vb. kısıtlar
söz konusudur.
Doğrusal
programlama, verilen kısıtlar altında, amaç fonksiyonunu sağlayan çözümü bulan
bir hesaplama tekniğidir. Amaç fonksiyonu bir kenara bırakıldığında, tüm
kısıtları karşılayan bir çözümler kümesi vardır. (Eğer çözüm kümesi yoksa,
sorun çözümsüz demektir; bu takdirde yönetimin bazı kısıtlarından vaz geçmesi
gerekecektir.) Teknik, bu çözümler kümesini bulup, çözümleri amaç fonksiyonunda
yerine koyarak amacı en iyi şekilde sağlayan çözümü bulmaya yöneliktir. Bu
amaçla yazılmış bilgisayar paket programları vardır, modelin tüm unsurları
girdi olarak verildiğinde, program en uygun çözümü hesaplayarak vermektedir.
Görüldüğü
gibi bu tarz modeller, doğru tasarlandıkları takdirde, işletmelerin mümkün olan
en kârlı ya da en düşük maliyetli çalışma yöntemlerini seçmesine yardımcı
olabilmektedir. Bu açıklamalardan sonra, örnek modeli tanıtmak konuya
açıklık kazandıracaktır:
Yukarıdaki
fonksiyon, amaç fonksiyonudur. Öncelikle, amaç fonksiyonundaki karar değişkeni
olan xi, i ürününün üretim miktarıdır. Yani amaç, hangi üründen ne
kadar üretileceğinin belirlenmesidir. ri, i ürününün satış fiyatı, ci,
i ürününün birim maliyetidir. Dolayısıyla (ri-ci)*xi
ifadesi, bir birim i ürününün üretim ve satışından doğan kâra katkıyı
göstermektedir. Amaç, kâra olan toplam katkıyı ençoklayacak xi
değerinin bulunmasıdır. (n, ürün çeşidi sayısını göstermektedir. i=1,2,3,....,n
değerlerini alabilmektedir.)
Yukarıdaki
eşitsizlik denklemi, kapasite kısıtını vermektedir. aik: bir birim i
ürününü üretmek için k iş merkezinde geçen süredir (birim zaman). (aik,
daha önce anlatıldığı gibi, iş etüdü sonucunda bulunan değerdir.) bk:
k iş merkezinde dönem içindeki maksimum çalışma kapasitesidir (toplam saat
gibi). Dolayısıyla bu denklem her iş merkezi için ayrı ayrı yazılacağından, k
defa yazılacaktır.
Yukarıdaki
eşitsizlik denklemi, xi ürününün en fazla ne kadarının
satılabileceğini göstermektedir. Ui, i ürünü için tahmin edilen
maksimum satış miktarıdır. Dolayısıyla bu denklem, her ürün çeşidi için ayrı ayrı
yazılacağından, n defa yazılacaktır.
Yukarıdaki
iki denklemden ilkinde, Li, teknik zorunluluk nedeniyle üretilmesi
gereken minimum üretim miktarını gösteriyor. Dolayısıyla xi miktarı
Li’den fazla olmalıdır. İkinci denklem ise, karar değişkeninin
pozitif olması gerektiğini gösteren, doğrusal programlamada gösterilmesi
zorunlu olan denklemdir. Her iki denklem de, her ürün çeşidi için ayrı ayrı
yazılacağından, n defa tekrarlanacaktır.
Bu
tarz statik modelleri oluşturmak için gerekli ön şartlar düşünüldüğünde,
birincisi birim maliyet, birim satış fiyatı, talep tahmini, her ürüne ait her
iş merkezindeki standart birim zamanı, vb. verilerin sağlıklı bir şekilde
belirlenmiş olması, ikincisi taleplerin zaman içinde değişmediği varsayımı (istenirse
kesinleşen talepler de minimum üretim miktarı olarak belirlenebilir), doğrusal
programlama tekniğinin bilindiği ve bu tekniği çalıştıran paket programın
bulunduğu varsayımları gibi şartların sağlanması gereği ortaya çıkmaktadır.
Talebin
zaman içinde değiştiği dinamik modellerde de, her dönem için ayrı ayrı
taleplerin belirlenmiş olması gerekmektedir. Bu dinamik modellere dilenirse,
girdilerdeki enflasyondan kaynaklanan maliyet artışları ve çıktılardaki fiyat
artışlarını da eklemek mümkündür. Belirsizliğin çok olduğu bir ortamda,
doğru kararlar almak zor görünse de, bu modellerin kullanılmadığı durumlarda da
yanlış karar alma olasılığı vardır. O yüzden, kullanmak daha avantajlıdır.
Kullanırken dikkat edilmesi gereken husus, planlama dönemi içinde meydana gelen
veri değişiklikleri durumunda modelin revize edilerek sonuçlarının yeniden
alınması ve üretime bu yeni duruma göre yön verilmesinin gereğidir. Hatta
istenirse, çeşitli belirsizlik durumları için alternatif modeller seçilip
duruma göre planlar arasında geçiş yapılması da mümkündür.
Sonuç
olarak denebilir ki, üretim planlamayla ilgili bilimsel tekniklerin
kullanılarak planlama yapılması, işletmeye bir yön kazandıracak, uzun vadede
olanaklar el verdiğince girdi maliyetlerini azaltacaktır. Ayrıca, model
kurmaya çalışmanın bir faydası, işletmeye hangi verileri topladığında hangi
kararları almanın kolaylaştığı konusunda fikir vermesidir. Uygulamada
plandan sapmalar olduğunda, modeldeki hangi sapmaların amaç fonksiyonunda nasıl
sonuçlara yol açtığı da görülecektir. Örneğin “planlanan kârdaki sapmaların
nedenleri, pratikte, kısıtlardaki veya amaç fonksiyonundaki parametrelerden
(=toplanan verilerden) hangilerinin ne kadar sapması sonucu oluşmuştur?”
sorusunun yanıtı bulunarak, karar verici durumunda olan kişilere
belirsizlikleri yönetme ve veri kaynaklarının güvenilirliğiyle ilgili
toleransları belirleme konusunda farklı bir bakış açısı kazandırır. Uygulamada
alınan geri beslemelerle (feedback) sorun alanları ortaya çıkmış ve işletmenin
daha verimli çalışabilmesi için gerek üretimle ilgili, gerek veri toplamayla ve
işlemeyle ilgili hangi alanlara eğilmesi gerektiği belirlenmiş olur.
Gülnur SÖNMEZ, 2002
[1] Mevcut kaynaklara örnek
olarak işgücü arzı, doğal kaynaklar, ilk madde ve malzemeler, sermaye,
girişimcilik, vb.’nin niteliği ve niceliği gösterilebilir.
[2] Devlet tarafından,
özellikle de sermaye sahibi, girişimci, işgücü ve altyapı kaynakları bileşimi
açısından cazip hale getirilmelidir ki seçilen işkoluyla ilgili harekete
geçsinler ve yeni işletmeler kurulsun.
[3] “Üretim organizasyonu
kurma”, burada, “belli bir ürünü (önceden belirlenmiş bir ürünü) ya da hizmeti
sunmak amacıyla üretim organizasyonu kurma” anlamında kullanılmıştır.
[4] Kaynak: ACAR, Nesime,
“Üretim Planlaması Yöntem ve Uygulamaları”, MPM Yayınları No: 280, 6. Basım,
Ankara, 1998 s:10-11
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder