Bu Blogda Ara

7 Temmuz 2017 Cuma

KARAR TEORİSİ VE KOBİ YÖNETİCİLERİNİN KARAR VERME ALIŞKANLIKLARININ GELİŞTİRİLMESİ

ÖZET

Küçük ölçekli işletmelerde alınan kararlarda çoğunlukla işletme sahibinin ağırlığı bulunmakta, işletmenin başarısı da büyük ölçüde, alınan bu kararların kalitesine bağlı olmaktadır. Bu konuda işletmelere birbirini tamamlayıcı iki önerimiz bulunmaktadır: 1) Yetki devri ve nitelikli yönetici istihdamı yoluyla karar yükünü azaltmak ve buna ek olarak karar alınırken, bu nitelikli yöneticilerden alınacak bilgilerle, hatalı karar alma riskini azaltmak. 2) işletme sahibinin karar verme yeteneğini güçlendirmek.
Bu çalışmada, karar verirken nasıl bir süreç izlendiği anlatılarak, işletme üst ve orta düzey yöneticilerinin bu konudaki farkındalıklarını artırmaları birinci hedeftir. İkinci hedef, karar verirken nelere dikkat etmeleri gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunmaktır. Bu nedenle, önce karar verme eyleminin tanımı yapılmış, sonra karar aşamaları ve temel karar verme yaklaşımları ve stratejileri açıklanmıştır. İllerde KOBİ’lere yönelik gerçekleştirilen verimlilik artırma projelerinden edinilen deneyimlere göre, küçük işletmelerde karar vermeyle ilgili karşılaşılan genel sorunlar ve çözüm önerileri sunularak çalışma sona erdirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: karar verme, küçük işletme, girişimci
1.       GİRİŞ: KARAR VERME TANIMI VE AŞAMALARI
Bu çalışmada, karar verme eyleminin iki tanımı kullanılmaktadır (Harris, 1998a):
1)         Karar verme, karar vericinin değerlerine ve önceliklerine dayalı seçeneklerin tanımlanması ve içlerinden birinin tercih edilerek uygulanması çalışmasıdır. Bu tanıma göre karar vermede önemli olan, mümkün olduğunca fazla sayıda seçeneğin belirlenmesi ve bunlar arasından karar vericinin hedefleriyle, arzularıyla, yaşam tarzıyla, değerleriyle, vb. en çok uyuşan seçenekte karar kılınarak bu tercihin uygulanmasıdır.
2)       Karar verme, aralarında kabul edilebilir bir tercih yapmak amacıyla, seçenekler hakkında belirsizliğin ve şüphelerin yeterli derecede azaltılması sürecidir. Bu tanım, karar verme sürecinin bilgi toplama işlevini vurgulamaktadır. Belirsizliğin ortadan kaldırılamayıp, yalnızca azaltılabildiğine dikkat çekilmektedir. Tüm seçenekler hakkında eksiksiz bilgi edinebilmenin olası olduğu durumlara nadiren rastlandığından, kesin belirlilikle verilebilen kararların sayısı çok azdır. Bu nedenle, her karar, belli bir miktar riski içermektedir.
Spradlin’e (1997) göre karar, kaynakların dağıtımıdır. Karar verici ise kaynakların dağıtımını yaptıracak yetkiye sahip olan kişidir. Bunu şu örnekle vurgulamaktadır: Bir Ar-Ge programının hızlandırılması bir karar değil, bir amaçtır. Programın hızlandırılması için fon ayırmak bir karardır. Burada önemli olan, kararın amacı gerçekleştirmede başarılı olamayabileceğidir. Ayrılan fon bu iş için harcandığı halde, başka nedenlerle program hızlanmayabilir.
Küçük işletmelerin çoğunda, kaynakların dağıtımı yetkisi tamamen işletme sahibi ya da kurucusuna ait olduğundan, karar verici de o olmaktadır. Bu durumda bizim görüşümüz, Spradlin’in tanımına da uymaktadır. Bir Türk atasözünde dile getirildiği gibi küçük işletmelerde, “parayı veren, düdüğü çalmakta”, düdüğü kimsenin eline kaptırmamakta, işletme sahibi olmanın getirdiği gücü sonuna kadar kullanmaktadır. Bu durum, yalnızca bizim deneyimlerimizle gözlemlenen, Anadolu sanayicisine özgün bir durum değildir. Aynı durumun, dünya üzerindeki birçok KOBİde de yaşandığına dair ip uçları vardır. Örneğin, Amerika’da küçük işletmelere girişimcilik danışmanlığı veren Gerber (1995), “işyeri, ihtiyaçlarının aksine sahiplerinin isteklerine göre yönetilir.” diyerek bu tavrın, işletmenin geleceği açısından bir “sorun” olduğunu dile getirmektedir.
Tanımlardan da görüldüğü gibi, karar verme eylemi, çeşitli aşamalardan oluşan bir süreçtir. Bu aşamalar (http://www.studygs.net/problem/...., 2004, Harris, 1998a):
1)         Verilecek kararın ulaşılması gereken hedefle birlikte tanımlanması. Bu aşamada, kararların kapsamı ve kısıtları belirlenmekte, hedefler mümkün olduğunca netleştirilmektedir. Örneğin: çalışma odasını etkin ve düzenli bir hale getirebilecek, sürekli ve tam gün, ayda en fazla 700 milyon TL.’ye çalışacak yeni bir sekreterin işe alınması, bir karar ifadesi olabilir. Burada kararın kapsamı, yeni bir sekreterin işe alınması, kısıtları ayda en fazla 700 milyon TL. ayrılabilmesi, sekreterya hizmetlerine mesai saatleri içinde her an ihtiyaç duyulabilmesi, süreklilik gerektiren bir iş olması, net hedefi ise, işe alınacak sekreterin çalışma odasını etkin ve düzenli hale getirebilecek yetenekte olmasıdır.
Eğer amaç bir sorunun çözülmesiyse, sorunun tanımlanması da bu aşamada gerçekleştirilir. Sorun tanımlanırken, aşağıdaki noktalara dikkat edilmektedir:
·         Sorunun tam olarak ne olduğu anlaşılamıyorsa, sorun genel ifadelerle tanımlanmalıdır. Bu yaklaşım, soruna bakış açısını da genişletecektir.
·         Sorun nedir? Benim sorunum mudur? Sorunu çözebilir miyim?, Çözmeye değer mi?, Gerçek sorun bu mudur, yoksa büyük bir sorunun belirtisi midir?, Eski bir sorunsa, önceki çözümde nasıl bir hata yapılmıştır?, Sorunun bir an önce çözülmesi mi gerekiyor, ya da çözümü bekleyebilir mi?, Sorun kendiliğinden ortadan kalkacak gibi midir?, Sorunu göz ardı etme riskini göze alabilir miyim?, Sorunun ahlaki boyutları var mıdır?, Çözüm hangi şartlar konusunda tatmin edici olmalıdır?, Çözüm, değiştirilmemesi gereken bir şeyleri etkileyecek midir? gibi sorulara yanıt aranmaktadır.
2)         Bilgi toplanması. Gerekli bilgiyi toplamak için, seçimden (kararın sonucundan) etkilenecek ve kararı uygulayacak olan bireylerin, grupların ve örgütlerin belirlenmesi, onlara danışılması, araştırmalardan, deneylerden ve çalışmalardan elde edilen sonuçlardan, uzmanlarla ve güvenilir kaynaklarla yapılan söyleşilerden karar verici tarafından geçmiş veya şimdiki zamanda gözlemlenen veya bir başkası tarafından karar vericiye raporla sunulan olaylardan yararlanılması söz konusudur. Bu aşamada, gerçekler ve bilgi kaynakları bir liste halinde toparlanmaktadır. Tüm gerçekleri toplamak, genellikle olanaksızdır. Ancak, verilecek kararla ilgili zaman kısıtını ve karar vericinin bilgi işleme sığasıyla ilgili kısıtlarını da göz önünde bulundurarak, mümkün olduğunca çok sayıda gerçeklerin toplanmasına çalışılır. Tüm bilgilere ulaşılamaması, karar vermenin önünde bir engel olarak görülmemeli, kararsızlığa sürüklenmeye izin verilmemelidir. Gerçeklerle ilgili bilgileri listelerken karar verici, hislerini, önsezilerini, sezgisel dürtülerini de listeye katmalıdır. Çoğunlukla durumla ilgili belirsizlik olduğundan, karar verirken sezgiler de önem taşımaktadır. Karar vericilerin ve uygulayıcıların fikirleri, kararın başarısı için gereklidir. Bu fikirlerin içindeki gerçeklerin, önyargıların veya peşin hükümlülüğün farkına varılması önemlidir. Tüm gerçekleri toplamak imkansız olabildiğinden, varsayımlarda bulunmak  zamandan ve işgücünden tasarruf sağlayabilir. Varsayımların da riski vardır, bu nedenle ne için varsayımda bulunulduğunun farkında olmaya ve yanlış olduğu ispatlanan varsayımların elenmesine çalışılır. Bir durumun sınırlarını ve kısıtlarını değiştirmek güçtür. Bu kısıtlar, fon veya diğer kaynakların eksikliğini de içermektedir. Seçeneklerin çoğunda çok fazla kısıt bulunuyorsa, öncelikle bu kısıtların kendisi çözülmesi gereken sorunlar olarak karar konusunu oluşturabilir.
3)         Seçeneklerin geliştirilmesi. Bu aşamada tüm olası seçeneklerin bir listesi çıkarılır. Buna hiçbir şey yapılmaması seçeneği de dahildir. Genellikle hiçbir şey yapılmaması, zarar getirir; ancak bazı durumlarda hiçbir şey yapmama kararı, diğer seçeneklerden daha iyidir ve bu nedenle bilinçli bir şekilde karar verme sürecine katılmaktadır. Ayrıca, sadece mevcut seçeneklerle yetinilmez, yeni seçenekler yaratılmasına da çalışılır. Bunun için karar konusuna farklı bir açıdan bakılarak, daha önce düşünülmeyen yeni bir bakış açısı yakalanmaya çalışılır. Seçeneklerin listelenmesiyle ilgili, beyin fırtınası veya saçma bile olsa akla gelen herşeyin hızla kaydedilmesi gibi yöntemler kullanılabilir. Listelendikten sonra, hangi seçeneklerle ilgili daha fazla bilgiye ihtiyaç duyulduğu, hangilerinin yeni fikirlerden oluştuğu, hangilerinin birleştirilebileceği veya elenebileceği, hangilerinin muhalefetle karşılanacağı, hangilerinin umut verici (gelecek vaat eden) veya heyecan verici olduğu belirlenir.
4)         Seçeneklerin Değerlendirilmesi: Her bir seçeneğe sayısal bir değer verilmesi aşamasıdır. Bu aşamada, karar vericinin otokratik veya demokratik davranması gibi yaklaşımları ile kullanacağı tekniklerin etkisi fazladır. Teknikler genellikle, karar ölçütlerinin belirlenmesi, ölçütlerin önem sırasının ya da maksimum ağırlıklarının belirlenmesi ve her bir seçeneğin karar ölçütlerini karşılama derecelerine göre puanlandırılmasına dayalıdır. Her seçeneğin olumlu ve olumsuz yönlerinin sıralanması ve bunlara artı ve eksi puanlar verilmesi de bir başka tekniktir. Bu teknik, amacın geniş belirlendiği, seçeneklerin ortak karar ölçütleri kullanılarak değerlendirilemeyeceği durumlarda faydalı olmaktadır. En fazla puanı toplayan, tercih için en iyi seçenek gibi görünen bir alternatif, çok yüksek maliyetli, çok zaman isteyen veya karardan etkilenecek olanların kabul edemeyeceği bir seçenek olduğundan, gerçek hayatta işlevsel olmayabilir.
5)         Seçeneklerin Risklerinin Değerlendirilmesi: Seçeneklerin birçoğu çeşitli varsayımları da içerdiğinden ve işletmenin etkisi dışında kalan unsurların seçeneklerin uygulanabilirliğinde etkisi olduğundan, seçenekler çeşitli riskler taşımaktadır. Bazı seçenekler, belli koşulların gerçekleşmesi halinde geçerli olabilirler. Bu koşulların gerçekleşme olasılığı da değerlendirilmelidir. Riskler, yüzde ifadeler, oranlar, sıralamalar, dereceler, vb. şekillerde değerlendirilebilirler. Karar vericinin iyimser ya da kötümser bir yaklaşımı belirlemesi, risklerin değerlendirilmesinde kullanılacak tekniğin seçilmesinde etkili olmaktadır.
6)         Kararın Verilmesi: En iyi olduğuna inanılan seçeneğin uygulanmak üzere tercih edilmesidir. Seçimin neden bu yönde yapıldığının bilinmesi ve eğer önceki karar aşamalarında birlikte hareket edilmediyse, karardan etkilenecek olanların ve uygulayıcıların karardan, nedenlerinden ve taşıdığı risklerden haberdar edilerek bilgilendirilmesi de bu aşamada yapılmaktadır.
7)         Kararın Uygulanması: Karar verilen seçeneğin uygulanması için plan yapılması, uygulanması, izlenmesi ve gözden geçirilerek dersler çıkarılması aşamalarını içermektedir. Bu aşamada, karara uygun bir şekilde kaynaklar dağıtılır, ilgili kişiler görevlendirilir, kararın uygulanması için neler yapılması gerektiği aşama aşama belirlenir, zaman planı çıkarılır, uygulamanın istenen zamanda istenen sonucu verip vermediğine bakılır, gerektiğinde planlar revize edilir. Eğer uygulama sonuçları beklendiği gibi değilse, seçenekler yeniden gözden geçirilerek karar değiştirilebilir. Son olarak, hedeflere ulaşılamasa bile, bu karar verme deneyiminden ne öğrenildiğine bakılır: Karar vericinin kendisi hakkında ve önemli olduğunu düşündüğü şeyler hakkında öğrendikleri vardır. Birçok kararın sonuçları uzun sürede alınır. Örneğin: Paris’te yeni açılan bir temsilciliğin kâra geçmesi yıllar alabilir. Bu nedenle, sırf istenen sonuca ulaşmak için uzun süreli emek gerektiriyor diye bir karardan vaz geçilmemelidir.
Söz konusu aşamalar, sırasıyla adım adım uygulanan aşamalar olmayıp, zaman zaman geri dönüşler, aynı anda iki aşamanın birden gerçekleştirilmesi gibi durumlar olabilmektedir. Örneğin: bilgi toplama aşaması tüm diğer aşamalar sırasında gerekli olmaktadır. Karar süreci devam ederken yeni bilgiler geldiğinde, karar tanımı değiştirilebilmektedir.
2.       KARAR DÜZEYLERİ
Bazı kararlar, kısa vadeli sonuçlar verirken, bazıları uzun vadede etkisini gösterir. Kararların yapacağı etkinin önemine bağlı olarak, bazı kararlar diğerlerinden daha önemlidir. Daha önemli olan kararları vermek için daha fazla zaman ve kaynak ayrılabilirken, önem derecesi azaldıkça, harcanacak zaman ve kaynaklar da daha az olmaktadır. Bu nedenle, bir işletmede alınan kararlar düzeylerine göre aşağıdaki gibi sınıflandırılır (Haris, 1998b):
1)         Stratejik kararlar: Stratejik kararlar en üst düzey kararlardır. Buradaki bir karar, genel yönü, uzun vadeli hedefleri, felsefeyi ve değerleri belirler. Çok önemli ve çok uzak geleceğe ilişkin olmaları nedeniyle en az yapılandırılmış ve en hayali kararlardır. Bu durum da, stratejik kararların en riskli ve çıktısı en belirsiz kararlar olmasına neden olmaktadır. Örneğin: Düşük fiyatlı bir ürün üretip pazar payını artırmak veya bir niş pazar için yüksek fiyatlı bir ürün üretmek arasında yapılacak bir tercih, stratejik bir karardır.
2)         Taktik kararlar: Taktik kararlar, stratejik kararları destekler. Orta vadeli gelecekle ilgili ve sonuçları orta vadede alınan kararlardır. Örneğin, stratejik karar düşük maliyetli bir ürünü üretmekse, bu ürünleri düşük maliyetle üretebilecek yeni bir fabrika kurmak taktik bir karar olarak alınabilir.
3)         İşlemsel kararlar: Bu kararlar, taktik kararları destekleyen günlük kararlardır. Genellikle üzerinde az düşünülerek verilen kararlardır ve yapılandırılmışlardır. Etkileri hemen görülür, kısa vadeli, kısa dönemli ve genellikle düşük maliyetlidirler. Kötü bir işlemsel kararın sonuçları tolere edilebilir, ancak birçok hatalı işlemsel kararın kötü sonuçlanması zarar verebilir. İşlemsel kararlar önceden programlanabilir, standartlaştırılmış kararlar olabilir veya politika el kitaplarında açıkça belirlenmiş olabilirler. Örneğin: stratejik kararı orman memuru olmak olan birinin taktik kararı ormancılık hakkında kitaplar okumaksa, bu kişi, kitapları satın almak için bir-iki kitapçı belirleyebilir. Böylece, bu karar yapılandırılmış bir karar olarak belirir: “ne zaman bir kitaba ihtiyacın olursa, Dost Kitabevi’nin kitaplarına bak.”
Bir işletmede, her üç düzeyde de kararlar alınmalıdır. Eğer bir yönetici, zamanının çoğunu işlemsel kararlar almayla geçiriyorsa, büyük bir ihtimalle stratejik karar almaya ve planlamaya yeteri kadar vakit ayıramıyor demektir. Sonuç olarak, tepkici (reaktif) bir yaşam sürmesi söz konusudur. Yalnızca çevresindeki kuvvetlere karşılık verip kendi hayatının kontrolünü elinde tutmuyor, kendi yönünü belirleyemiyor, kendi hedeflerini ortaya koyup bu hedefler doğrultusunda çalışamıyor demektir (Harris, 1998b).
3.       KARAR VERME YAKLAŞIMLARI
Karar verme yaklaşımları, karar alıcının, karar vermenin çeşitli aşamalarında tek başına hareket etmesi ve bir grupla birlikte hareket etmesi anlamlarına gelen iki temel yaklaşımdan ve bu iki temel yaklaşımın çeşitli karışımlarından oluşan yaklaşımlardan oluşmaktadır.
Karar vericinin, uygulama hariç tüm aşamalarda tek başına hareket etmesi, otokratik yaklaşım, karar verme sürecine bir grubu da katması, grup yaklaşımı olarak nitelendirilmektedir.
Karar sürecinde karar vericinin grubu dahil etme şekline göre karar verme yaklaşımları sekize ayrılmaktadır (Kaynak: www.cba.uri.edu/Scholl/Notes/Group_Decision_Making.htm, 26/07/2004):
1)         Otokratik Veya Direktif Verme Tarzında Sorun Çözme: Sorunun tanımlanması, teşhis edilmesi, alternatif çözümlerin belirlenmesi ve içlerinden en iyi çözümün seçilmesi aşamalarının tamamını önder (lider) gerçekleştirir.
2)         Grubun Bilgi Girdisinden Yararlanan Otokratik Tarz: Sorunu önder tanımlar. Önder, sorunun nedenlerini de kendisi teşhis etmesine rağmen, nedeni belirlemek için gerekli verinin toplanmasında gruptan yararlanabilir. Kendine ait olası çözümlerin listesini kullanan önder, bu alternatiflerin değerlendirilmesinde ve aralarından bir seçimin yapılması amacıyla bir kez daha gruptan veri toplayabilir.
3)         Grubun Gözden Geçirmesi ve Geri Beslemesinden Yararlanan Otokratik Tarz: Önder, sorunu tanımladıktan, nedenlerini teşhis edip bir çözüm seçtikten sonra, anlamak, gözden geçirmek ve geri besleme (eleştiri veya onay) almak için planını gruba sunar.
4)         Bireysel Danışmacı Tarz: Önder sorunu tanımlar ve sorun tanımını çalışma grubunun üyelerinin her biriyle ayrı ayrı paylaşır. Üyelerin, sorunun nedenleri ve olası çözümleri hakkındaki düşüncelerini somutlaştırır. Önder, alternatif çözümlerin değerlendirilmesinde de bu bireylerin uzmanlıklarından yararlanabilir. Bu bilgi toplandıktan sonra önder, hangi alternatif çözümün uygulanacağına karar verir.
5)         Gruba Danışma Tarzı: Bireysel danışmacı tarzla aynıdır, yalnız, önder sorun tanımını grup üyelerinin tümüyle, bir aradayken paylaşır.
6)         Grupça Karar Verme Tarzı: Önder sorun tanımını çalışma grubuyla paylaşır. Daha sonra grup sorunun nedenlerini birlikte teşhis eder. Teşhisi takiben, grup çözüm önerileri geliştirir, değerlendirir ve çözümler arasından seçim yapar.
7)         Katılımcı Tarz: Karar verme sürecinin tüm aşamalarını grup hep birlikte gerçekleştirir. Sorunu grup tanımlar ve diğer tüm işlevleri gerçekleştirir. Önderin rolü, sürecin kolaylaştırılmasıdır.
8)         Öndersiz Ekip: Grubun resmi bir önderi yoktur, bunun yerine üyeleri öndersiz bir ekip olarak bir araya gelmişlerdir. Göreve veya sürece dayalı önderliği gerçekleştirebilecek kimse yoksa, bir süreç öncüsü çoğunlukla ortaya çıkar. Bu önder, her sorun için farklı bir kişi olarak belirlenebilir. Grup kendi sorun tanımını yapar, kendi teşhisini, alternatif çözümlerini ortaya koyar ve alternatifler arasından kendi seçimini yapar.

Çizelge 1'de, karar verme yaklaşımlarına ilişkin olarak, grup ve önderinin karar verme aşamalarının hangi kısımlarında rol aldıkları gösterilmiştir.
4.       KARAR KALİTESİ VE KARAR TEORİSİ
Bir kararın iyi mi, yoksa kötü mü olduğunun bir muhasebesidir. İyi bir karar, elde edilebilen bilgiye dayalı ve karar verenin tercihlerini yansıtan mantıklı bir karardır (Harris, 1998a).
Bir kararın kalitesi, çıktısıyla ilişkili değildir: İyi bir kararın sonuçları iyi de olabilir, kötü de olabilir. Benzer bir şekilde, kötü bir kararın iyi bir çıktısı olabilir. Burada kötü karar, yeterli bilgiye dayanmayan ve karar vericinin tercihlerini yansıtmayan karar olarak tanımlanmaktadır. Örneğin: Kapsamlı analizler yaparak, riskleri hakkında bildiklerinize ve tercihlerinize dayalı dikkatli bir yatırım kararı alırsanız, bu yatırımdan zarar etseniz bile, iyi bir karar almış olursunuz. Benzer bir şekilde, eğer bir dart oyununda oku, hediye listesindeki en iyi hediyeyi almak amacıyla fırlattıysanız, en büyük puanlı yere isabet ettirmişseniz bile, kararınız yeterli bilgiye dayanmadığından (listede ne olduğunu bilmediğinizden), kötü bir karardır.
Kötü sonuçları olan iyi kararlar, suç veya şikayet nedenleri olarak düşünülmemelidir. Eğer yeterince güvenli olduğunu bildiğiniz ve gideceğiniz yere erken varmaktansa, riskin en az olduğu ve güzel manzaralı olduğu için tercih ettiğiniz bir yolda gitmeye karar verdiyseniz, yolda bir kaza geçirseniz ya da ıssız bir bölgede tekerleğiniz patlasa bile, yine de kararınız iyi bir karardır.
Bir kararın kaliteli olduğunu söyleyebilmek için, mantıklı olması, bilgiyi kullanması ve yeteri kadar alternatifi yeterli bilgi ışığında değerlendirmesi dışında, üç özelliğinin daha olması gerekmektedir (Harris, 1998a):
1)       İyi bir karar, amaçları en fazla karşılayan seçeneğin tercih edilmesidir. Tercih edilen seçenek, tanımlanan hedefleri ne kadar iyi karşılamaktadır?
2)       Tercih edilen seçenek, maliyet, enerji ve diğer yan etkiler de göz önüne alınarak, belirlenen hedefleri en etken bir şekilde karşılamalıdır. Seçimi daha az tercih edilir duruma getiren olumsuz sonuçlar var mıdır?
3)       Karar, değerli yan ürünleri veya dolaylı avantajları da dikkate almalıdır. Örneğin: Yeni bir işgören adayının işle doğrudan ilgisi olmayan, ancak şirket için faydalı ilave yetenekleri de olabilir. Bunlar dikkate alınmalıdır.
Geçmişte, insanların yatırım kararları alırken rasyonel davrandıkları düşünülürdü. Ancak, D. Kahneman 1969’da başlattığı çalışmalarla, sanıldığının aksine, “insanların belirsizlik karşısında rasyonel kararlar almadıklarını” ortaya koydu. Kahneman’ın bu teorisi, 2002 yılında kendisine Nobel ödülü kazandıran “karar teorisi” olarak bilinmektedir (Türkel, 2003).
Kahneman’ın deneylerinden alınan sonuçlara göre, insanın belirsizlik karşısında önyargıları, özellikle kendisine ilişkin konularda ön plana çıkmaktadır. Bu araştırmalara göre, insan kendi yeteneklerini abartırken, başkalarının yeteneklerini küçümsemektedir. Benzer şekilde, kendi başına hep iyi şeyler geleceğini düşünürken, başkalarının başına daha kötü şeyler geleceğini düşünmektedir. Başka bir deyişle, insanın kendisiyle ilgili düşünceleri hep iyimser, rakipleriyle ya da diğerleriyle ilgili düşünceleri ise hep kötümser olmaktadır. Örneğin: Üniversite son sınıfta hayata atılma noktasındaki gençlere Kahneman şunu sormuş: “İleriki dönemde başınıza başarı, makam, para, mutluluk gibi iyi şeyler mi; yoksa alkol, boşanma, iflas gibi kötü şeyler mi gelecek?” Soru cevaplandıktan sonra aynısı, bir arkadaşını değerlendirmesi için öğrencilere tekrar sorulmuş. Son sınıf öğrencileri, kendileri için kötü bir sonuç beklemezken, arkadaşları için mukadder sonuçlardan daha kötüsünü öngörmektedirler.
Amerika’da küçük işletmelerin %70’i ilk beş yılda batmasına ya da kapanmasına rağmen,. yeni iş kuranlara sorulduğunda hepsi, “Benim başıma bu gelmez” diye yanıt vermektedirler. “Başkası seninki gibi bir iş kursa, başarısı ne olur?” sorusuna verdikleri yanıt ise, “%60 ancak başarılı olur.” diyorlar.
Kahneman’ın bir başka bulgusu ise, sunum şekliyle ilgilidir. Bir durum, olumsuz açıdan sunulursa, karar verici, o seçeneği tercih etmiyor. Olumlu açıdan sunulursa, olumlu algıladığından, o seçeneği tercih ediyor. Örneğin: Markette etler %90 yağsız diye satıldığında alıcısı çok olurken, aynı etler %10 yağlı diye satıldığında, daha az alıcısı oluyor (Türkel, 2003).
Klasik ekonomide insanların seçimleri hakkında "eldeki veriler ve tercihler" doğrultusunda sistematik bir yaklaşım vardır. Kahneman ve çalışma arkadaşları ise söz konusu insan olunca seçimlerin pek de rasyonel olmadığı kanaatindedirler. İşte Kahneman'ın 1981 tarihli makalesinden bir örnek (http://www.garantiteknoloji.com.tr/asd/asd05-11-10-2002.html):
152 kişilik bir öğrenci grubunun önüne, 600 farazi hasta hakkında seçmeleri için iki tercih verilmiş :
A) Tümüne X ilacını verilirse 200 kişi kesinlikle kurtulacak
B) Tümüne Y ilacı verilirse üçte bir ihtimalle hepsi kurtulacak ama üçte iki ihtimalle hepsi ölecek
Sonuç : Öğrencilerin %72'si X ilacını seçmiş.
Takip eden deneyde 155 kişilik diğer bir öğrenci grubunun önüne, 600 farazi hasta hakkında seçmeleri için iki tercih verilmiş :
A) Tümüne X ilacını verilirse 400 kişi kesinlikle ölecek
B) Tümüne Y ilacı verilirse üçte bir ihtimalle kimse ölmeyecek
Sonuç : Öğrencilerin sadece %22'si X ilacını seçmiş!
Bu sonuçlar, insanların kesin kayıp ya da kesin kazançlardan etkilenerek seçimlerini yaptıklarını ortaya koymaktadır. Kahneman’a göre karar verme süreci, önceki deneyimlerden kaynaklanan önyargılar, algısal hatalar ve duygular tarafından etkilenmektedir.
İnsanların kusursuz karar veremeyeceklerini, dünyada her zaman belirsizlikler bulunabileceğini ifade eden Kahneman’ın, psikolojik açıdan kararları etkileyen “iyimserlik önyargısı”, “kaybetmekten korkmak” ve “küçük çaplı düşünmek” olarak nitelediği üç ana unsur bulunmaktadır. Kahneman, aşırı iyimserlikle cesur tahminlerde bulunmanın, gereğinden fazla özgüvenle hareket etmenin, olasılıkları doğru değerlendirmemenin, kısa vadeli yaklaşımın ve geniş perspektiften bakamamanın yatırımcıları bekleyen tuzaklar olduğunu belirterek, araştırmaların ortaya koyduğu şu sonuçlara değinmektedir:
“Bireyler yatırım kararlarını verirken, uzun vadeli bir bakışla “servetlerini” artırma üzerine değil, kısa vadeli bir bakışla “kazanç-kayıp” yaklaşımına göre hareket ediyor. Bu durum riskten kaçınmayı ve kısa vadeli kazançlarla yetinmeyi beraberinde getiriyor. Ayrıca, yatırım kararlarını alırken sadece en etkili ve ilk akla gelen etkenleri değil, mümkün olabilecek tüm etkenleri dikkate alacak bir perspektife sahip olmak gerekiyor. Kaybetmekten korkmak da optimal karar almayı engelliyor, “miyop bakış açısı” ile küçük çaplı düşünmek de karar almayı olumsuz etkiliyor.”
Karar teorisiyle ilgili günümüz popüler uygulamalarından bazıları yapay zeka, ajan teknolojileri, uyarlanır sistemler (adaptive systems) ve kavrambilim (cognitive sciences) olarak sayılabilir. Bu sistemlerin “planlama” aşaması, karar teori prensipleri ile düzenlenmektedir. Amaç ise, özellikle "belirsizlik" (uncertainty) içeren koşullarda, bu sistemlerin, hedefleri yönünde en doğru kararları verebilmeleridir.
5.       BAZI KARAR VERME STRATEJİLERİ
Seçenekler arasından tercihte bulunmak için birkaç strateji bulunmaktadır. Bunlardan başlıcaları, aşağıdaki gibidir:
1)       Optimizasyon Stratejisi: Mümkün olduğunca çok seçenek belirleyerek ve en iyisini seçerek karar konusuyla ilgili en iyi çözümü tercihe etme stratejisidir. Optimizasyonun en iyi şekilde yapılabilmesi, karar konusunun önemine, çözüm için yeterli zamanın olmasına, seçeneklerle ilgili maliyetlerin bilinmesine, kaynakların ve bilginin yeterliliğine, kişisel psikolojiye ve değerlere bağlıdır.
Çoğu büyük kararlarda tüm bilginin toplanması ve bütün seçeneklerin dikkate alınması nadiren mümkün olduğundan, seçeneklere sınırlamalar getirilmelidir (Harris, 1998a).
2)       Yeterli ve Tatmin Edici Bir Çözüm Bulma Stratejisi: Bu stratejide, en iyi seçeneği tercih etmek yerine, ilk tatmin edici seçenek tercih edilir. Örneğin: Eğer acıkmışsanız, en yakınınızdaki size ilk cazip gelen lokantada durup yemeyi tercih edebilirsiniz (bütün lokantaları gezip içlerinden en iyisini seçmektense). Nereye park etmeli, ne içmeli, hangi kalemi kullanmalı, hangi kravatı takmalı, vb. küçük kararlarda bu strateji kusursuzdur (Harris, 1998a).
3)       Maksimaks Stratejisi: Her bir seçeneğin olası en iyi sonucu dikkate alınarak, bunlar arasından en iyi sonucu veren seçeneğin tercih edilmesine dayanır. Her seçeneğin en iyi sonucu düşünüldüğünden, iyimserlerin stratejisi olarak da adlandırılır. Risk almanın kabul edilebilir olduğu durumlarda iyi bir stratejidir (Harris,1998a).
4)       Maksimin Stratejisi: Her bir seçeneğin olası en kötü sonucu dikkate alınarak, bunlar arasından en iyi sonucu veren seçeneğin tercih edilmesine dayanır. Her seçeneğin en kötü sonucu düşünüldüğünden, kötümserlerin stratejisi olarak da bilinir. Kötü bir kararın sonuçlarının ciddi zararlar getireceği durumlarda iyi bir stratejidir. Maksimin, kararın garantiye alınmış çıktısıyla ya da muhtemel en düşük zararlı seçenekle ilgilenildiğinde kullanılan stratejidir (Harris, 1998a).
5)       “Eşit Şanslı” Stratejisi: Her bir seçeneğin ortalama sonucu dikkate alınarak, bunlar arasından en iyi sonucu veren seçeneğin tercih edilmesine dayanır. Eşit şanslı yaklaşım, seçeneklerin her birinin muhtemel sonuçlarının eşit şanslı oldukları varsayımına dayanır (Demir vd., 1988).
6)       Sık Tekrarlanan Kararların Yapılandırılması (Programlanması) Stratejisi: Rutin olarak sık sık tekrarlanan kararlar ilk kez verilirken yapılandırılır (programlanır) ve her aşamada neler yapılacağı belirlenir, sonradan aynı tip karar vermek gerektiğinde bir önceki kararda hazırlanmış olan program bu karara da uygulanır. Böylelikle yeni bir karar durumuyla karşılaşılmış olunmaz (Himmetoğlu, 1971).
6.       SONUÇ: KOBİLERDE KARŞILAŞILAN KARAR VERME SORUNLARI VE ÖNERİLER
Karar verme ile ilgili temel kuramsal bilgileri ele aldıktan sonra, kurumsallaşmasını tamamlayamamış birçok küçük işletmede verimlilik artırma projelerinde (Kayseri, Afyon, Mersin, Karaman, Adana, Kahramanmaraş) karşılaşılan karar verme sorunları ve çözüm önerileri, çalışmamızın sonuçlarını oluşturmaktadır.
Bu konuda karşılaşılan belli başlı sorunlar ve çözüm önerileri, aşağıdaki gibi sıralanmıştır:
1)         İletişim kanalları yeterince açık değildir ve çalışanların önerileri dikkate alınmamaktadır. Bu durum da, çalışanlarda motivasyon eksikliğine yol açmaktadır. Çalışanlara karşı daha çok anlayış geliştirilmeli, çalışan memnuniyetini artıran bir işletme kültürünün kurulmasına çaba gösterilmeli ve çalışanların çözüm önerileri alınmaya çalışılmalıdır. Sorun çözme grupları oluşturularak, mantıklı öneri geliştiren her gruba maddi ya da manevi ödüller verilmelidir.
2)         Yapılandırılması gereken kararlar için işletme içi yönergeler bulunmamakta, bu nedenle çalışanlar, en ufak konularda dahi karar alırken amirlerine danışmak durumunda kalmaktadırlar. Bu tarz durumlar için işletme içi standart talimatlar, yönergeler ve formlar oluşturulmalıdır.
3)         Yapılandırılabilecek kararlardaki sistemsizlik nedeniyle işletme yöneticileri yetki devredememekte, günlük işlemsel kararlarla ilgilenmekten, stratejik kararlara yeterince vakit ve enerji ayıramamakta, yeterli çevresel analizler yapamamaktadır. İkinci maddedeki çözüm önerisi uygulandığında, bu sorun da ortadan kalkacaktır.
4)         Çalışanlar, işi öğrendikten sonra, daha iyi iş tatmini ve ücret karşılığında başka işletmelere geçmekte, bu da yeni gelen çalışanın işi öğrenene kadar karar verme sürecinin, gereğinden yavaş işlemesine neden olmaktadır. İşten ayrılan çalışanın, işletmede çalıştığı süre boyunca aldığı rutin ve basit kararlar, yönergeler, talimatlar ve standart formlarla yapılandırılmadığından, yerine gelen yeni personelin işi öğrenme süreci de kısaltılamamış olmaktadır. İkinci maddedeki çözüm önerisi uygulandığında, bu sorun da ortadan kalkacaktır.
5)         Günümüz rekabet şartlarından biri, işletme çevresindeki değişikliklerden zamanında haberdar olmak, hatta gelecekle ilgili öngörülere sahip olmak ve bu olası değişimlere göre önceden işletmede yapılması gereken değişiklikler hakkında karar verebilmektir. Bunun için vakit ayıramayan işletme sahiplerine önerimiz, işletme için faydalı olabilecek, bilgi toplamada ve alternatif belirlemede görevlendirilebilecek çok yönlü, meraklı, nitelikli personeli istihdam etmeleridir.
6)         Otokratik tarzda alınan kararlar, uygulanması için açıklandığında, kararın nedeni açıklanmadığından, çalışanın uygulamada en ufak bir sorun çıktığında kendi inisiyatifini kullanarak çözüm üretmesi mümkün olmamakta, karar sahibine ne yapması gerektiğini yeniden sormaktadır. Bu tarz kararlarda, çalışana hiç değilse, yapacağı işin nedeni açıklanmalı, yaptığı işin, nasıl bir bütüne hitap ettiğini anlaması sağlanmalıdır. Böylece çalışan, kendinin yetişkin olarak algılandığını hissedecek, yetkileri dahilinde inisiyatif alabilecek ve kararın uygulanması başarıyla sonuçlanabilecektir.
7)         İşletme sahipleri, işletmecilik bilgilerinin eksikliğini bir sorun olarak görmemekte ve ne kendileri, ne de personeli için verilen eğitimlere katılmamaktadır. Bu durum, illerdeki verimlilik artırma programlarında verilen ücretsiz eğitimler için de geçerlidir. İşletme yöneticilerinin, hangi tip durumlarda sürekli tetikte olmaları ve ne tür kararları zamanında almaları gerektiğiyle ilgili temel işletme bilgilerini alarak bu konudaki eksikliklerini en kısa zamanda tamamlamaları önerilmektedir.
8)         Grupça karar verme yaklaşımı, küçük işletmelerde hemen hemen hiç kullanılmamaktadır. Oysa ki en iyi karar bile, karardan etkilenenlerin ve uygulayıcıların onayı olmadan uygulamada başarılı olamaz. Bu nedenle, işletme yöneticilerine, otokratik yönetim tarzından, öncelikle gruba danışma yaklaşımına, daha sonra da personelin muhakeme yeteneği geliştikçe, grupça karar alma yaklaşımına geçiş yapmaları önerilmektedir.
KAYNAKÇA:
1)       DEMİR M.H., GÜMÜŞOĞLU Ş., Yönetsel Karar Verme, MESS Yayınları, 1988.
2)       GERBER M.H., Çev: KESKİN T, Girişimcilik Tutkusu: Küçük İşletmeler Niçin Batar, Nasıl Büyür, Sistem Yayıncılık, 2003 (The E-Myth Revisited, New York, 1995)
3)       HARRIS R., Introduction to Decision Making, http://www.vitualsalt.com/crebook5.htm, 1998a
4)       HARRIS R., Decision Making Techniques, http://www.vitualsalt.com/crebook6.htm, 1998b
5)       HİMMETOĞLU B.A., Karar Verme Yeteneğini Geliştirme, Ege Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi Yayını, Karınca Matbaası, İzmir, 1971
6)       http://www.cba.uri.edu/Scholl/Notes/Group_Decision_Making.htm, Group Decision Making Methods, 26/07/2004
7)       http://www.garantiteknoloji.com.tr/asd/asd05-11-10-2002.htm, Hikaye: Karar Teorisi, 2002
8)       http://www.studygs.net/problem/..., Problem Solving, 26/07/2004
9)       SPRADLIN T., A Lexicon of Decision Making, pdf dokümanı, Mart 1997
10)   TÜRKEL F., Başarılı İnsanların Karar Anı, Hayat Yayınları, İstanbul, Ekim 2003

25.12.2006

(Bu bildiri, 1. KOBİ ve Verimlilik Kongresi'nde Sunulmuş ve Yayınlanmıştır)
Gülnur SÖNMEZ



qr code code

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder