Bu Blogda Ara

11 Haziran 2016 Cumartesi

Dar Anlamıyla Verimlilik Kavramları ve Değerlendirilmesi (İşletme Düzeyinde)


Verimlilik, ele alınan iş sisteminde, istenen çıktıları elde etmek için dönüştürülen ya da harcanan girdilerin (kaynakların) çıktılara dönüşme düzeyidir. Bu düzeyi hesaplamak için çıktılar, bu çıktıları elde etmek için kullanılan girdilere (kaynaklara) bölünerek formüle edilir:


Verimlilik= Çıktı / Girdi


Verimlilik oranının anlamını, kullanım amacını ve elde edilmesindeki güçlükleri daha ayrıntılı bir şekilde incelemeden önce, tanımda geçen “iş sistemi”, “çıktı”, “girdi (kaynak)” sözcükleriyle nelerin anlatılmak istendiğini açıklamak gerekmektedir.

1.1.  Verimlilik Tanımında Geçen Genel Kavramlar:

İş Sistemi: İnsanların (toplumların), çeşitli kaynakları, çeşitli çalışma biçimi, yöntem ve ilişkilerle bir araya getirip etkileşimini sağlayarak, üzerine düşen bir görevi ya da görevler bileşimini başarılı bir şekilde gerçekleştirmek amacıyla kurdukları sosyo-ekonomik organizasyonlardır. Ekonomik açıdan, bir katma değer (fayda) üretmek amacıyla faaliyet gösteren kuruluşların kullandığı sistemler olarak tanımlanabilir.

Bu organizasyonlar, bütün dünyayı ilgilendiren konularda kurulabileceği gibi, yalnızca bir ülkeler topluluğunu, bir ülkeyi, bir ekonomik faaliyet alanını, bir işletmeyi, bir işletmenin bir bölümünü ilgilendiren konularda da kurulabilir. Dünyayı ilgilendiren konularda kurulan organizasyonlara örnek olarak, Birleşmiş Milletler (UN), Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Dünya Verimlilik Bilimleri Konfederasyonu (WCPS); ülkeler topluluğunu ilgilendiren konularda kurulan organizasyonlara örnek olarak Kuzey Atlantik Paktı (NATO), Avrupa Topluluğu (EU: AT); bir ülkeyi ilgilendiren konularda kurulan organizasyonlara örnek olarak T.C. Devlet Su İşleri, Milli Prodüktivite Merkezi, T.C. Merkez Bankası, Amerika Verimlilik ve Kalite Derneği (APQC); bir ekonomik faaliyet alanını ilgilendiren konularda kurulan organizasyonlara örnek olarak Tekstil İşçileri Sendikası, İnşaat Mühendisleri Odası; bir işletmeyi ilgilendiren organizasyonlara örnek olarak Microsoft, BRİSA, Arçelik Bulaşık Makinesi Fabrikası, TUSAŞ, ODTÜ Mezunlar Derneği, Türkiye İş Bankası; bir işletmenin bir bölümünü ilgilendiren konularda kurulan organizasyonlara örnek olarak Microsoft Pazarlama Departmanı, BRİSA Üretim Departmanı, Türkiye İş Bankası Tüketici Kredileri Departmanı gösterilebilir. Bu organizasyonların her biri birer iş sistemidir. Sorumlulukların paylaşıldığı, ortak bir vizyona, misyona, değerlere sahip, birlikte ortak bir amaca hizmet etmek isteyen bireylerden oluşan bir aile de bir iş sistemi olarak düşünülebilir. Bu iş sistemlerinin ortak özelliği, belli bir ihtiyacı karşılayan üretim sürecine (mal veya hizmet üretimi) sahip olmaları ve sürekliliğini sağlamak için başka bazı mal ve hizmetlere ihtiyaç duymalarıdır.

Bir iş sisteminin yedi anlamlı öğesi vardır. Bunlar, görev, girdi, üretim süreci, insan, üretim aracı, çıktı ve çevresel koşullardır (REFA[1]). Bir iş sisteminde girdiler, çevresel koşullar altında, belli görev tanımları çerçevesinde çalışan insan ve üretim aracı yardımıyla, çeşitli üretim süreçlerinden geçirilerek çıktılara dönüştürülürler. Buradaki anlamıyla (üretim yönetimi bakış açısıyla) girdi, biçim ve hal değiştirerek veya diğer parçalarla birleştirilerek çıktıya (ürüne) dönüştürülen, ürünün yapısında yer alan hammadde veya malzeme ile, üretime dolaylı yoldan katkıda bulunan bilgi, enerji, doküman, vb.dir. Hizmet üreten kuruluşlarda insan da girdi olabilmektedir. Örneğin; eğitilmemiş insan, hasta insan girdi olurken, eğitim süreci sonucu belli nitelikler ve beceriler kazanmış insan ya da tedavi süreci sonucu iyileşmiş insan da çıktı olarak tanımlanabilir. Üretim süreci; girdi, insan ve üretim aracının birlikte etkileşimiyle çıktıya ulaşmak üzere (görevi tamamlamak üzere) gerçekleştirdiği faaliyetler bütünüdür. Buradaki anlamıyla (üretim yönetimi bakış açısıyla) insan (işgücü) ve üretim aracı, iş sisteminin kapasitelerini oluşturan unsurlardır. Performans ve verimlilik yönetimi bakış açısıyla ise girdi, üretim yönetimi bakış açısıyla tanımlanan girdi ve kapasite unsurlarının tamamını (hammadde ve malzeme, enerji, bilgi, doküman, vb.nin yanı sıra insan ve üretim aracını) kapsamaktadır. Bu çalışmada geniş anlamıyla (performans ve verimlilik yönetimi bakış açısıyla) girdi tanımı ele alınmaktadır. Çıktı, üretim süreci sonucu elde edilen mal veya hizmettir. Görev, çıktıyı elde etmek için tanımlanmış, iş sisteminden yapması beklenen ana (esas) faaliyettir. İş sisteminin amacı olarak da nitelendirilebilir. Çevresel koşullar ise; fiziksel, ekonomik, sosyal, sosyoekonomik, hukuki, demografik, vb. iş sistemini dışarıdan etkileyen, iş sisteminin doğrudan kontrolü altında olmayan, göz ardı edilmemesi ve uyum sağlanması gereken koşullardır.

Verimlilik formülünde doğrudan yer alması nedeniyle, çıktı ve girdi kavramları aşağıda daha geniş olarak ele alınmaktadır:

Çıktı: Daha önce tanımlandığı gibi, iş sistemlerinin ihtiyaçları karşılamak üzere sundukları mal ve/veya hizmet, çıktı olarak nitelendirilmektedir.

İş sistemleri örneğindeki işletmelerden bazılarının çıktılarına örnek olarak; Birleşmiş Milletler’in dünya barışını ve güvenliğini korumak amacıyla oluşturduğu milletlerarası dayanışma; Dünya Sağlık Örgütü’nün çeşitli ülkelerde salgın hastalıkları ortadan kaldırmak için yürüttüğü aşı kampanyaları; Avrupa Topluluğu’nun Avrupa halklarının refah düzeylerini artırmak için kurduğu ekonomik sistem; T.C. Devlet Su İşleri Müdürlüğü’nün ülkenin içimlik, elektrik enerjisi, sulama amaçlı kullanılan su ihtiyacını uygun yerlerde ve uygun maliyetlerle karşılamak üzere yaptığı tesis planlaması ve ihale organizasyonları; Milli Prodüktivite Merkezi’nin ülkenin çeşitli alanlardaki verimliliğini artırmak için hazırladığı ve yürüttüğü araştırma, eğitim, danışmanlık, yayın çalışmaları, programları ve kampanyaları; T.C. Merkez bankasının ülke ekonomisine yön vermek amacıyla para politikası konusunda aldığı kararlar ve bunların uygulanması; işçi sendikalarının çalışma koşullarının iyileştirilmesi için yaptığı/kabul ettirdiği öneriler; Microsoft’un işleri kolaylaştırmak ve iletişim fonksiyonunu yaygınlaştırarak organizasyonların verimliliğini artırmak için hazırlayıp pazarladığı yazılımlar; Arçelik Bulaşık Makinesi Fabrikası’nın bulaşıkların daha kolay ve daha az su tüketerek yıkanması için üretip sattığı çeşitli modellerdeki bulaşık makineleri; bir işletmenin pazarlama biriminin reklam ve promosyon politikası ve bu politikanın uygulanması gösterilebilir. Sözü edilen iş sistemlerinin verilen örneklerin dışında başka çıktıları da olabilir. Ayrıca çıktılar, müşteri ihtiyacına göre çeşitlendirilmiş de olabilir. Örneğin Arçelik’in ürün kataloglarına bakıldığında, birbirinden farklı tip ve modellerde bulaşık makinelerinin üretilerek pazarlandığı görülür.

Yukarıdaki örneklerden de anlaşıldığı gibi, çıktılar tanımlanırken, amaçlarıyla (görevleriyle ve katma değerleriyle) birlikte tanımlanmaktadır. Kısacası her ürünün ve hizmetin, dolayısıyla her çıktının bir amacı vardır. Bir iş sisteminin etkililiği, çıktılarının amaçları karşılama derecesine bağlıdır. Bu nedenle amaçların, gerçek ihtiyaca yönelik doğru tanımının yapılması ve çıktıların da bu amacı en iyi şekilde karşılayan özelliklere sahip olacak şekilde tasarlanması büyük önem taşımaktadır. Böylece etkililik (doğru işin yapılması) ön koşulu sağlandıktan sonra, sıra bu çıktıları üretmek için kullanılan süreçlerin ve kaynakların doğru, yerinde ve en az israfla kullanılıp kullanılmadığı sorusuna (işin doğru şekilde yapılması sorusuna), yani verimliliğin sorgulanmasına gelir. Belli bir ihtiyacı gidermeye yönelik olarak hedeflenen çıktılar, işletmenin varlık nedenidir.

Girdi: İş sisteminin çıktıyı elde etmek için kullandığı kaynaklar girdi olarak nitelendirilmektedir. Girdiye örnek olarak, fiziki ürün üreten işletmelerde ürünün yapısına giren hammadde ve malzeme, ürünün yapısına girmeyen, ancak üretiminde kullanılan işgücü, makine - teçhizat, bina, enerji, bilgi, kırtasiye malzemesi, iş güvenliği ve temizlik için kullanılan önlük, gaz maskesi, özel amaçlı gözlük, baret, makine – teçhizatın bakımında kullanılan fırça, yağ, boya, vb. gösterilebilir. Hastane, okul, banka, vergi dairesi, laboratuar, vb. hizmet üreten işletmelerde de, dikkatlice düşünüldüğünde, benzer girdilerin söz konusu olduğu görülmektedir. Ekonomi biliminde bu girdiler; üretim faktörleri adı altında, emek (=işgücü), sermaye (=makine-teçhizat, bina, diğer birikmiş varlıklar), toprak (=doğal kaynaklar =hammadde ve malzemeler, su, vb.) ve girişimci (=sermayeyi mal veya hizmet üretimi sürecine sokan kişi) olarak sınıflandırılmaktadır. (Ekonomi Terimleri Sözlüğü) Üretimde bu faktörlerin her birine düşen parasal pay ise sırasıyla, ücret, faiz, rant ve kâr olarak tanımlanmaktadır. İşletmeler için etkililik koşulunu çıktıların durumu yani amaca uygunluk derecesi sağlarken, verimlilik koşulunu ise, çıktıları elde etmek için doğrudan veya dolaylı olarak kullanılan girdilerin kullanım biçimi[2] sağlamaktadır.

1.2. Verimlilik Oranındaki Unsurların İşletmelerde Değerlendirilmesi:

1.2.1. Çıktı Unsurunun Değerlendirilmesi:

Yukarıdaki tanımlardan yola çıkılarak, iş sistemlerinde çıktı ile ilgili aşağıdaki değerlendirmelerin yapılması gerektiği sonucuna varılır:

-          Amaca uygunluk (kalite, fiyat, kullanım kolaylığı, vb.)

-          İstenilen zamanda, istenilen yerde bulunması.

Bu amaçla yapılan değerlendirmeler, genellikle müşteri doyumu anketleri ve sevkıyatla ilgili ölçümler sonucu elde edilen verilerle gerçekleştirilmektedir. Birçok iş sistemi için uygun yerde kurulmuş olması; “çıktının amaca uygunluğu” ve “istenilen zamanda, istenilen yerde bulunması” özellikleri açısından oldukça önemlidir. Ancak tek başına yeterli değildir. Çıktının değerlendirilmesi sonucu elde edilen bulgular, sürecin iyileştirilmesi için kullanılmalıdır.

Bu değerlendirmeler, “etkililik” olarak isimlendirilmekte olup, gerçekleşen çıktı ile hedeflenen çıktının sayısal değerlerle ifade edilerek birbiriyle karşılaştırılması (oranlanması) yoluyla elde edilir. Etkililik oranları, hedefe ne ölçüde yaklaşıldığının bir göstergesidir. Etkililik oranının yetersiz kalması, pazarlama veya üretim sürecindeki bir aksaklığa veya yetersizliğe işaret eder. Üretim sürecindeki aksaklık ya ürünün niteliğine, ya da üretim miktarına veya maliyetine ilişkin olabilir. Birincisi kalitenin yetersizliğini, ikincisi ise verimliliğin yetersizliğini gösterir.

1.2.2. Süreç Unsurunun Değerlendirilmesi:

Gerek tanımlardan, gerekse çıktının değerlendirilmesinden yola çıkıldığında, sürecin değerlendirilmesinde aşağıdaki konuların önem kazanacağı açıktır:

-          İş sistemi içindeki ve dışındaki (çevresindeki) varlıklara fiziksel, psikolojik, maddi, kültürel, vb. açılardan olanaklar el verdiğince zarar vermemesi,

-          Ekonomik ve amaca uygun çıktılar oluşturmak için gerekenleri yapması,

-          Çıktıların istenilen zamanda ve yerde bulunması için gerekenleri yapması,

-          Girdileri çıktılara dönüştürürken kaynakları israf etmemesi,

-          Sürekli daha iyi ve daha uygun çıktılar üretmek için kendini (yöntemlerini, kaynaklarını, vb.) geliştirmesi,

-          Çevrede meydana gelen / gelmekte ve gelecek olan değişimlere karşı uyanık olması, kendisini ilgilendiren konulardan haberdar olması ve uyum sağlamak için kendini çabuk ve uygun bir biçimde değiştirmesi.

Sürecin değerlendirilmesi, çıktının değerlendirilmesine benzer. Şöyle ki, iş sistemi birkaç alt sisteme bölünür. Bunun amacı, iş sistemi içinde uzmanlık alanları oluşturmaktır. İş sisteminin amaçlarını gerçekleştirmek için atılması gereken adımlar, bu uzman alt sistemlerin görevidir. Dolayısıyla her uzman alt sistemin, iş sisteminin amacını gerçekleştirmeye yönelik, kendi uzmanlık alanına özgü bir amacı vardır. Amacı ve görevi iş sistemininkine uyumlu olarak belirlenen bu alt sistemlerin, birer süreci, çıktısı ve girdisi de vardır. Bu alt sistemlerden birinin çıktısı, bir diğerinin girdisini oluşturmaktadır. Dolayısıyla, alt sistemlerin çıktılarının etkililiği, sürecin değerlendirilmesinde büyük öneme sahiptir. İş sistemini alt sistemlere bölmenin bir başka amacı da, sorunları büyümeden çözmektir. Tıpkı kanserin erken tanısında tedavi sürecinin daha kolay olması gibi, iş sistemindeki aksaklıkların da oluşum yerinde tespit edilmesi, sorunların daha kısa zamanda çözülmesini sağlayacaktır.

Bütün yaratıcı ve üretici faaliyetler süreç sırasında gerçekleşmektedir. Gerek yaratıcılığın geliştirilmesi, gerekse çevrede olup bitenlerden haberdar olunması adına yapılan her türlü etkinlik, değerlendirmede önemli bir unsurdur. Örneğin: Her yıl yönetimin ve diğer personelin katıldığı fuar, seminer, sempozyum, açık oturum, forum, panel, kongre, vb. etkinliklerin sayısı, niteliği, katılan personel sayısı ve buradan edinilen bilgilere dayanılarak alınan önlemlerin sayısı ve niteliği (önlemlerin katkısı) gibi kriterler, sürecin değerlendirilmesinde iyi birer ölçüt olarak sayılabilir. Sürecin kendi içinde ve dış çevreyle kurduğu haberleşme ağının etkenliği de bu konuda önemli bir kriterdir. Yaratıcılık gerektirmeyen süreçler sırasında yapılan hataların sayısının çalışan kişi sayısına bölünmesiyle bulunan değer (kişi başına hata sayısı), bu oranın artan veya azalan eğilimde olması yine önemli değerlendirme unsurlarıdır. Bu nitelikteki süreçlere uygun düşen bir başka değerlendirme de, yarı ürünlerin veya süreç içindeki hizmetlerin zamanında gerçekleşip gerçekleşmediğidir. Örneklerde tanımlanan ara kontroller, varsa hatalı durumun veya gecikmenin önceden fark edilip, sürece gerekli müdahalenin yapılmasında yardımcı olur. Böylece kısa vadede sürecin verimliliği hatanın giderilmesi sırasında oluşan ek faaliyetler nedeniyle düşse de uzun vadede ürünün etkililiği düşmemiş olur. Çünkü bu sayede çıktının amaca uygunluğu sürecin erken aşamalarında yapılan müdahalelerle sağlanmış olur. Ayrıca sürece erken müdahale edilmemiş olsaydı, hatayı gidermek için daha fazla işlem yapılacak, daha fazla malzeme, işgücü israfı olacak ve böylece verimlilik daha fazla düşecekti. Bu nedenle süreçteki ara kontroller, uzun vadede verimliliği de artırır. Ara kontroller sırasında yapılan tespitlere göre alınan önlemlerin yanı sıra benzer hataların tekrarlanmaması için bir takım yeni önlemler de alınırsa, uzun vadede bir daha benzeri durumla karşılaşılmayacağı için verimlilik daha da artmış olur.

Girdinin çıktıya dönüştürülmesinde süreç önemli bir faktördür. İş sisteminde süreç, girdiden ve çıktıdan bağımsız değildir. Süreci tanımlarken, “otomasyon” ya da “iş gücü ağırlıklı” gibi ifadelerin kullanıldığına şahit olmuşuzdur. Bu ifadeler, sürecin daha çok makine teçhizat teknolojisine dayalı ya da işgücünün el becerilerine (kas gücü de olabilir) dayalı olduğunu gösterirler. Bu tanımlamalar, sürecin kullandığı girdilere yöneliktir. Süreç, ürüne bağlı olarak da değişir. Örneğin, tekstil ürünleri üreten bir fabrikayla, elektronik eşya üreten bir fabrikanın süreçleri birbirinden çok farklıdır. Ancak, aynı teknolojiyi kullanan ve aynı ürünü üreten farklı işletmelerde de süreçler farklı olabilir. İşlerin yapılma yolu, yöntemi detayda farklılıklar gösterebilir. Bu nedenle de, ayrıntılar dışında hemen hemen aynı sürece sahip işletmelerin verimlilik oranları da farklılık gösterebilir. Burada farkı, işletmelerin yönetilme biçimi ortaya koyar. Süreci sürekli geliştirebilme yetisi verimlilik artışıyla ilgili önemli bir faktördür. Bu faktör ekip çalışmasına, kurum kültürüne, dayanışma düzeyine, çalışanların ortalama bilgi ve deneyim düzeyine bağlı olarak değişir. Ekip çalışması, kurum kültürü, dayanışma düzeyi ve çalışanların bilgi ve deneyim düzeyi de yönetim tarzına bağlı olarak firmadan firmaya değişiklik gösterir.
Sürecin değerlendirilmesinde yapılan ara kontroller sonucu verim, hatalı üretim ve düzeltilmesi, çalışma ekiplerinin performansı, kapasite kullanım oranı, üretim araçlarının arıza sıklığı, iş kazası, gibi performans ölçütlerine bakılarak gerektiğinde acil durum planları yapılır ve sürecin kontrol altına alınması sağlanır. Böylece, bir başka ifade ile sürecin saat gibi tıkır tıkır işlemesi sonucu verimlilik artırılır.
Verimlilik ve Performans Yönetimi konu başlığında, performans değerlendirme için gerekli olan ölçütlerin bazılarına değinilecektir.

1.2.3. Girdi Unsurunun Değerlendirilmesi:
Çalışmanın önceki bölümlerinde, çıktıları (ürün ya da hizmet) elde etmek için kullanılan tüm kaynaklar girdi olarak nitelendirilmişti. Temel girdiler olarak da, işgücü, makine-teçhizatı ve nakit akışını içeren sermaye, bilgi, ilk madde ve malzemeler, girişimcilik göz önüne alınmaktaydı. Bu bölümde temel girdiler, konunun bütününün açıklığa kavuşmasına yardımcı olacağı düşüncesiyle teker teker ele alınacaktır.
İşgücünün değerlendirilmesi: İşgücü, sahip olduğu bilgi ve beceri düzeyiyle çalışarak girdinin çıktıya dönüşmesinde önemli bir rol oynar. İş sistemlerinde bilgi ve beceri düzeyinin harekete geçirilmesi, iki yolla gerçekleşir: İlki, işgücünün çalışması yoluyla, ikincisi ise, işgücünün ve işin etkili bir şekilde yönetilmesi yoluyla. İkinci yol, yani etkili yönetim, tamamen girişimcinin elinde olduğundan, bu durum girişimcinin değerlendirilmesi ile ilgili konuda ele alınacaktır. Her iki yol da birbirinin tamamlayıcısı durumundadır. Burada birinci yol ele alınacaktır.
Çıktıların, aynı sayıda işgücü tarafından aynı mesai saatleri içinde daha kaliteli ve daha fazla üretilmesi, işgücünün hatasız ve hızlı çalışmasına bağlıdır. İşgücünün hatasız ve hızlı çalışabilmesi, çalışanın işin gereklerine uygun bilgi ve beceriye sahip olmasına ve işin ergonomik açıdan insana uygun olmasına bağlıdır. İşgücü girdisinin değerlendirilmesine örnek olarak şu faktörler gösterilebilir: İşletmede işçi değişimi yüzdesi (turnover oranı), işten ayrılmaların nedenleri, fazla mesai ve vardiya durumları, işgücü devamsızlığı, işgücünün kapasitesinden yararlanma durumu (işgücü kapasite kullanım oranı), çalışanların öğrenim durumu ve diğer nitelikleri, çıktıyı üretmek için kullanılan sürecin işlemlerini gerçekleştirmek için gereken standart işgücü sürelerinin belirlenerek fiili sürelerle karşılaştırılması (etkenlik), işe yeni başlayanların öğrenme ve işe uyum sağlama süreçlerinin izlenmesi, çalışanların önerilerinin işletmeye katkısı (işgücünün girişimciliği), çalışanların hatalarından kaynaklanan kayıplar (zaman, malzeme kayıpları, vb.), vb. kriterler değerlendirilir. Dikkat edilirse bu kriterler sürecin değerlendirilmesinde de ele alınmıştı. Ancak orada süreç odaklı, alt sistemlere dayalı bir değerlendirme söz konusuydu. Burada ise işletme geneline ilişkin bir bakış açısı var. Daha önce de belirtildiği gibi, süreçlerin değerlendirilmesi, girdi ve çıktıların değerlendirilmesiyle iç içedir.
Sermayenin değerlendirilmesi: Sermaye, makine ve teçhizat olarak düşünüldüğünde, işgücü tarafından çalıştırılarak hammadde ve malzeme üzerinde çeşitli işlemleri gerçekleştirerek girdinin çıktıya dönüşmesine yardımcı olur. İşletmenin parasal varlıkları olarak düşünüldüğünde ise, hammadde ve malzeme ile makine ve teçhizat alımında, işgücü maaşının ödenmesinde, girişimciye payının verilmesinde kullanılır. Bu nedenle işletmenin bu varlıklarının zamanında paraya çevrilebilir olması, alacaklarını zamanında tahsil etmesi, buna karşılık borçlarının da ödeme güçlüğü çekmeyecek şekilde ayarlanması önemlidir.
Makine ve teçhizatın değerlendirilmesinde kullanılan ölçütlerin belli başlıları; makine kapasitesinin kullanım oranı, makinelerin arızalanma sıklıkları (time between failures), ekonomik ömürlerini doldurup doldurmadıkları, ayarlarının bozulma sıklığı, aşınma durumları, vb.dir. Makine ve teçhizatın aşınması sonucu ayar tutmaması, hatalı ürün vermesi, vb. durumlarla daha sık karşılaşılır ve bu da verimliliği düşürür. Hatta bu hataların giderilmesi için üretimin uzun süreli durması gerekebilir. Bu nedenle makine-teçhizatın ekonomik ömürleri dolduktan sonra, en azından kritik parçalarının yenilenmeleri gereklidir. Böylesine süreklilik arz eden bir yatırımı yapabilmek için ise, işletmenin mali açıdan güçlü olması, başka bir deyişle parasal varlıklarını iyi değerlendirmesi önem taşır.
Parasal varlıkların değerlendirilmesinde kullanılan ölçütler, finansal performans göstergeleri olarak nitelendirilir. Bunlar öz sermayenin borçlara oranı, kısa vadeli borçların tüm borçlara oranı, vb. işletmenin mali gücünü ve parasal kaynaklarının likiditesini gösteren kriterlerdir.
Hammadde ve malzemenin değerlendirilmesi: Bu girdinin değerlendirilmesi, genellikle hammadde ve malzemenin tedarikçilerinin değerlendirilmesi yoluyla yapılır. Bunların kalitesi, işletmeye geliş zamanlarının planlanan zamanlara uyup uymadığı, kaliteden taviz vermemek koşuluyla fiyatlarının uygunluğu, vb. faktörler göz önüne alınır. Hatalı malzemeden kaynaklanan işgücü kayıpları, fireler, ürün kalitesindeki düşüşler, bu girdilerin değerlendirilmesinde yetersiz kalındığında karşılaşılan sonuçlardır. Günümüzde, hammadde ve malzeme uygunluğunu sağlayarak verimliliğin düşmesini önlemek amacıyla işletmelere, tedarikçi firmaları da sürecin bir parçası gibi görüp, sorunlarına kendi sorunları gibi sahip çıkmaları, tedarikçiyle birlikte çözüm bulmaları önerilmektedir.
Bilginin değerlendirilmesi: Her iş sisteminde, çıktının üretilmesi için gerçekleştirilmesi gereken görevlerin neler olduğu ve nasıl yapılacağına ilişkin teknolojik ve beşeri konularda bilgiye ihtiyaç vardır. Tepe yöneticisinden bizzat üretim aracının başında çalışan işçilere kadar herkesin kendi sorumluluklarını gerçekleştirecek yeterlilikte bilgi ve beceriye sahip olmaları gerekmektedir. Bir işletme için bilginin kaynağını, kullandığı teknoloji ve müşterilerle arasındaki ilişkinin biçimi ve düzeyi belirler. Ayrıca sahip olunan bilginin işletme çalışanları arasında paylaşılarak yaygınlaştırılması, işlerin aksamadan yürümesi için önemlidir. Teknolojinin, pazar koşullarının, müşteri isteklerinin hızla değişmekte olduğu 21. yy.’da, işletmelerin -faaliyet alanları ne olursa olsun- bilgi üretmesi rekabet edebilmesi için gereklidir.
Bu bağlamda ele alındığında işletmenin yönetim bilişim sisteminin etkinliğinin değerlendirilmesi ve sistem işletmeye beklenenleri vermiyorsa üzerinde değişikliklerin yapılması yoluna gidilir. Ayrıca, işletmenin AR-GE faaliyetlerinin performansının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Enerjinin Değerlendirilmesi: İşletmeler için gerekli olan enerjiye yapılan yatırım da aslında bir tür sermayedir. Kullanılan üretim araçları, enerji olmaksızın faaliyet gösteremezler ve çıktıyı üretmek mümkün olmaz. Enerjinin gereksiz yere tüketilmemesi için işletmelerin dikkat etmeleri gereken noktalar vardır. Bunlar; elektrik tesisatının bakım-onarımlarının sürekli yapılarak kazalara karşı korunmanın yanı sıra, işletme binasının ısı izolasyonunun sağlanarak ısı kaybının önlenmesi, işletmenin kuruluş aşamasında binanın tasarımında güneş ışığından mümkün olduğunca faydalanılacak bir yapının kurulması, doğal ve yenilenebilir enerji kaynaklarından azami ölçüde yararlanılması, elektrik kesintilerine karşı yedek enerji birimlerinin (kesintisiz güç kaynağı, jeneratör, vb.) bulundurulması, binanın ısıtılmasında akıllı sistemlere başvurulması, gibi gerek enerji kaybını önleyecek, gerekse beklenmeyen durumlara karşı hazırlıklı olmayı sağlayacak önlemlerin ve kararların alınmasıdır.

Girişimciliğin Değerlendirilmesi: İşgücünün değerlendirilmesi konusunda, iş sistemlerinde bilgi ve beceri düzeyinin harekete geçirilmesinin bir yolunun da, iş gücünün ve işin etkili bir şekilde yönetilmesi olduğu ifade edilmişti. Yönetim, bir girişimcilik fonksiyonudur. Planlama, yöneltme, kontrol etme, ekip kurma, proje yürütme, koordinasyon gibi faaliyetler yönetimin sorumluluğundadır. Yönetici kadronun bu faaliyetleri ne derece başarılı bir şekilde yürüttüğüne bağlı olarak işletmenin başarı düzeyi artacaktır. Yönetim, çalışanlarını olduğu kadar kendini de denetlemeli, deneyimlerinden yararlanmalı ve karar süreçlerinde her geçen gün daha etkili olmaya çalışmalıdır.

1.3. Verimlilik Oranı İşletmelere Ne İfade Etmektedir?
Verimlilik oranı, başta verildiği şekli ile, hem girdinin, hem çıktının, hem de sürecin bir arada değerlendirildiği bir orandır. Amaca bağlı olarak işletmeler, aşağıdaki verimlilik oranlarından biri veya birkaçını seçerek ölçme ve değerlendirme amacıyla kullanabilirler.
1.      Tüm çıktılar toplamının, tüm girdiler toplamına oranlandığı “toplam faktör verimliliği” oranı
2.      Tüm çıktılar toplamının, tek tek her bir girdi faktörüne oranlandığı “kısmi verimlilik” oranları
3.      Her bir çıktının, kendisine ait girdiler toplamına oranlandığı “ürün bazında toplam verimlilik” oranları
4.      Her bir çıktının, kendisine ait her bir girdi faktörüne oranlandığı “ürün bazında kısmi verimlilik” oranları
Yukarıdaki maddelerden de anlaşılacağı gibi verimlilik oranları aşağıdaki sorulara cevap bulmak için kullanılırlar:
1.      İşletmenin toplam verimliliği nedir? Bu verimlilik oranı, zamana göre nasıl bir eğilim göstermektedir? (Artmakta mıdır, yoksa azalmakta mıdır?)
2.      İşletmede hangi girdiler, ne ölçüde verimli kullanılmaktadır? Her bir girdinin verimliliği zamana göre nasıl bir eğilim göstermektedir? İşletmenin toplam verimlilik oranındaki değişime her bir girdinin katkısı nedir?
3.      Ürünlerin her birinin toplam verimliliği nedir? Her bir oran, zamana göre nasıl bir eğilim göstermektedir? Toplam verimlilik oranındaki değişime her bir ürünün katkısı nedir?
4.      Ürünlerin her birinde, kendisine ait hangi girdiler verimli kullanılmaktadır? Gelişime ihtiyaç duyan süreçler hangileridir?
İşletmeler açısından yukarıdaki soruların hangilerine yanıt aranıyorsa, ona göre bir dizi verimlilik göstergesi seçilir. Tahmin edileceği gibi, ürün bazında verimlilik ölçümü yapabilmek için her ürünün üretiminde kullanılan girdilerin diğer ürünlerde kullanılan girdilerden ayrıştırılabilmesi gerekir. Bu ayırım, özellikle ortak kullanılan girdiler için oldukça güçtür; oldukça ayrıntılı bir şekilde kayıt tutulması gerekir ki bu ayrıntıda veriye ulaşılabilsin.
Verimlilik oranının, yukarıdaki sorulara cevap verebilmesi için bir kıstasının olması gerektiği düşünülebilir. Ama böyle bir kıstas yoktur. Örneğin, ekonomiklik oranı 1’den büyük olan bir işletme için ekonomiktir denir. Ancak, verimlilik oranının hangi değerden büyük olması gerektiğine ilişkin bir değerlendirme yapılamaz. Bu oran, bir işletmenin geçmiş dönemlerdeki verimliliğiyle kıyaslanıp, “artmıştır” veya “azalmıştır” şeklinde değerlendirilir. İş sisteminin bir döneme ait verimlilik oranı baz alınır ve bundan sonraki verimlilik oranları bu baz yıla oranlanarak “verimlilik endeksi” elde edilir. Böylece verimliliğin “baz yıla göre % kaç arttığı” veya “% kaç azaldığı” görülmüş olur. Bazen işletme yöneticileri, her dönem bir önceki dönemin verimlilik oranıyla kıyaslama yapmak isterler. Bu durumda ise bir baz yıl seçilmek yerine, her dönem bir önceki dönemin verimlilik oranına bölünerek, yani “hareketli baz” kullanılarak hesaplama yoluna gidilir. Bu durumda verimlilik endeksi, verimliliğin “önceki döneme kıyasla % kaç arttığını veya azaldığını” gösteren bir endeks olur. Hangi yol seçilirse seçilsin, bunun ilgili raporlarda açıklanması gerekir.
Verimlilik endeksi, şu şekillerde değişim gösterir:
1)      Çıktıların artış oranı, girdilerin artış oranından fazlaysa verimlilik artar, ikisi de aynı oranda artmışsa verimlilik sabit kalır, çıktıların artış oranı girdilerin artış oranından azsa verimlilik düşer.
2)      Çıktıların azalış oranı girdilerin azalış oranından azsa verimlilik artar, ikisi de aynı oranda azalmışsa verimlilik sabit kalır, çıktıların azalış oranı, girdilerin azalış oranından fazlaysa, verimlilik düşer.
3)      Girdiler sabitken çıktılarda artış olmuşsa verimlilik artar, girdiler sabitken çıktılar da sabit kalmışsa verimlilik aynı kalır, girdiler sabitken çıktılar azalmışsa verimlilik düşer.
4)      Girdiler artarken, çıktılar sabitse veya azalıyorsa verimlilik düşer,
5)      Çıktılar sabitken girdilerde azalma varsa verimlilik artar,
6)      Çıktılar artarken, girdilerde azalma varsa verimlilik artar,
İşletmeler verimlilik endekslerini değerlendirirken, bu durumlardan hangisiyle karşı karşıya olduğunu da göz önüne almalıdır. Birinci madde ile, işletmenin ürünlerine talebin arttığı ve işletme yönetiminin artan talebi karşılayacak şekilde büyüme stratejisini benimsediği durumlarda karşılaşılabilir. İşletme büyürken, aynı zamanda daha verimli süreçleri kullanmaya başlamışsa, teknolojisini yenilemişse ve yeni teknolojiyi faydalarından azami ölçüde yararlanacak şekilde kullanabiliyorsa; çıktıların artış oranı, girdilerin artış oranından daha fazla olur. Böylece verimlilik artar. Çalışma sisteminde ve teknolojide fazlaca bir değişiklik yapmayıp, kapasite artırımı yoluyla artan talebi karşılamışsa; girdiler de çıktılarla aşağı yukarı aynı oranda artar ve verimlilik sabit kalır. Sermaye yatırımına gitmeyip fazla mesai, vardiya sistemine geçiş gibi yöntemlerle artan talebi karşılamaya çalışıyorsa; girdilerin artış oranı çıktıların artış oranından muhtemelen daha fazla olacaktır ve böylece verimlilik düşecektir. Çünkü çalışanların vardiyalı çalışma nedeniyle, ya da sık sık mesaiye kalmak nedeniyle oluşan yorgunluktan dolayı verimlilikleri düşecektir. İşletme emek-yoğun ise, bu durum toplam verimliliğe de yansıyabilir.
İkinci madde ile, işletmelerin ürünlerine talebin azaldığı ve işletme yönetiminin yeni talep durumuna göre küçülmeyi tercih ettiği ara dönemlerde karşılaşılır. (Daha uzun dönemde, muhtemelen işletme bu faaliyet alanından çekilecek, yeni pazarlara açılacaktır.) Bir başka olasılık da, işletmenin mali kriz nedeniyle ödemelerde güçlük çektiği dönemlerde daha az üretim yapmayı tercih etmesi durumu olabilir. Böyle bir durumda verimlilik artışı olsa dahi, işletmenin sürekliliği tehlikede demektir. Verimlilik artışı, olsa olsa işletmeye biraz daha zaman kazandırır. İşletmenin daha yoğun talebi olan ürünlere yönelmesi, ya da bozulan itibar söz konusuysa bunu düzeltecek önlemleri alması gerekmektedir.
Üçüncü madde, iki ayrı durumu temsil etmektedir: Eğer işletme, bilinçli olarak verimliliğini izliyor ve verimlilik artırma programlarını ve yöntemlerini kullanıyor, aynı kaynaklarla süreçlerinde, çalışma yöntemlerinde, pazarlama politikalarında iyileştirmeler yapmayı başarıyorsa; girdileri sabit kaldığı halde çıktılarını artırmayı başarabilir. Böylece verimliliği de artar. İşletme, halinden memnunsa ve rekabetçi bir ortamda değilse, kârlılığını fiyat artışları ile artırmada bir sakınca görmüyorsa, verimlilik için özel bir çaba sarf etmeyeceğinden, girdileri sabit kaldığında, ya çıktıları da sabit kalır, ya da çıktıları düşer. Bu durumda verimlilik ya sabit kalır, ya da düşer.
Dördüncü madde ile, işletmenin hatalı stratejiler belirlemesi, hatalı planlar yapması, ya da içinde bulunduğu çevrede ekonomik istikrarsızlığın veya talep belirsizliğinin yüksek olması gibi durumlarda karşılaşılır. İşletme yeni fırsatlar tanımlamış, bunun için içinde bulunduğu pazardan çıkıp farklı pazarlara yönelmiş, yeni yatırımlara girişmiş, ancak bu belirlemelerinde hata yapmış veya yeni pazarlarda başarısızlığa uğramış olabilir. Bir başka olasılık da, büyüme stratejisini doğru belirlemiş, ancak sonuçlarını henüz almamış olduğu için henüz girdilerini çıktılara dönüştüremeden verimlilik ölçümünün yapılmış olması da olabilir. Başka bir deyişle, çıktılarda kısa vadeli ve geçici bir düşüş gözlenmiş, sistem yeni denge durumuna ulaşmamış olabilir. Örneğin, işletme “işi öğrenme” aşamasını tamamlamamış olabilir.
Beşinci madde, tam kapasite çalışan ve talep sorunu olmayan bir işletmenin çıktılarını daha fazla artıramadığı, ancak bir takım önlemlerle kaynak israfını azaltmayı başardığı durumdur. Bu durumda çıktıda önemli bir değişim gözlenmezken, girdilerde gözle görülür bir azalma kaydedilmiş ve dolayısıyla verimlilik artmıştır.
Altıncı madde, çok ciddi anlamda bir verimlilik sıçramasını gösteriyor. Bu durum ancak yeni bir buluşun uygulanması durumunda ortaya çıkabilir. Eski yıllardan, aydınlatma için gaz lambalarının yerine ampulün kullanılması örnek gösterilebilir.
Buraya kadarki kısımlarda verimliliğin kısmi veya toplam olmasına göre ne anlam ifade ettiği, yöneticilerin hangi sorularına cevap verdiği ve verimlilik endekslerinin hangi koşullarda hangi eğilimleri gösterdiği üzerinde durulmuştu. İşletmenin olası mevcut durumu ve uyguladığı kararların sonuçları ile ilgili senaryolardı bunlar. Verimlilik oranları, süreç yenilerken veya yeni bir iş sistemi kurarken alternatif süreçler arasından en uygununun seçilmesi amacıyla da diğer performans oranlarıyla birlikte kullanılırlar.
Sürecin değerlendirilmesi konu başlığında, süreçteki en ufak bir farklılığın verimliliği değiştirebileceğinden bahsedilmişti. İş sistemi olarak mikro düzeyde bir sistemi ele alınıp örnek verilecek olursa; bir üretim sürecinde hammadde üzerindeki ilk işlem, metal bir levha üzerinde 4 delik delme işlemi olarak tanımlansın ve matkapla her bir delik ayrı ayrı deliniyor olsun. Bunun rasyonel olmadığının fark edilip, matkap için 4 deliği bir seferde delebilen bir aparat geliştirilmiş olsun. Böylece, işçilik süresi delik delme işlemi için ¼’üne inmiş olacaktır. Yani işçilik verimlilik oranı, ilk durumda örneğin 0,25 metal levha/dakika adam ise, ikinci durumda 1 metal levha/dakika adam olacaktır. Bu durumda işçilik verimliliği artarken, matkap ucu için yapılan yatırım, sermayeyi artırmış olacaktır. Sermaye verimliliği de çıktıdaki artış oranı sermaye girdisindeki artış oranından fazla olmak koşuluyla artacaktır. Böylesine mikro düzeyde analizler yapmak için, önce genel anlamda iş sistemine bakıp, hangi mikro düzeylerin verimliliğinin düşük olduğunu ve diğer mikro alanların da verimliliğinin düşmesine neden olduğunu bulmak gerekmektedir. Örneğimizde olduğu gibi delik delme işlemi darboğaz oluşturuyorsa, yukarıda anlatılan verimlilik artırma çabası işe yarayacaktır. Aksi takdirde, kendisinden sonraki gelen işlemin ara stoklarını artırmaktan başka bir işlevi olmaz, dolayısıyla toplam verimliliğe katkısı da (atıl kalan işgücü başka gerekli işlerle görevlendirilmiyorsa) olmayabilir.
Verimlilik oranları bize, “iki süreç arasından uygun olanını seçme” örneğinde olduğu gibi geleceğe ilişkin çeşitli kararlar alma konusunda da yardımcı olur. Bu nedenle, fizibilite analizlerinde alternatif yatırımlar söz konusuysa hangi sürecin daha verimli çalışacağına da bakmak gerekir. Bazı göstergeler vardır ki, doğrudan verimlilik oranını göstermemekle birlikte, verimlilik hakkında fikir verirler. Yatırımın getirisi oranı ile kapasite kullanım oranı buna güzel iki örnektir. Bu oranların daha fazla olacağı tahmin edilen yatırım alternatifleri, aynı zamanda daha verimli çalışılacağı tahmin edilen seçeneklerdir. Çünkü kapasite kullanım oranı hangi yeni yatırım planında daha fazla olacaksa, aynı çıktı, daha az kaynakla elde edilecektir. Benzer şekilde yatırımın getirisi oranının yüksek olması, yapılan yatırımın daha kısa zamanda kendini amorti etmesiyle sonuçlanacağını gösterir. Başka bir deyişle, kaynaklar daha kısa sürede satılabilir çıktıya dönüşecektir. Yatırımın getirisi oranı daha yüksek olan alternatif, hem daha fazla verimliliğe, hem de kârlılığın daha kısa zamanda elde edilebildiğine işarettir.


Gülnur SÖNMEZ
2002


[1] REFA: Alman İş Etüdü Organizasyonu, Kaynak: MPM-REFA, İş Etüdü Yöntem Bilgisi – İş Etüdünün Temelleri, 1988, s:94-96
[2] Girdilerin kullanım biçimi: Girdilerin nasıl kullanıldığı verimliliği etkileyen unsurlardan biridir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder